10
Yorum
2
Beğeni
0,0
Puan
948
Okunma

Çok uzun bir yazı maalesef ama bazı kafalara kısaca anlatmak mümkün değil…
----------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
Efendim epey bir zamandır bizim yazar çizer takımında birbirlerini devşirme olmakla suçlama modası var. Politikada da öyle.
Devşirmenin ne manaya geldiğini bilmeden mi konuşurlar? Sanmıyorum. En azından ilk okulda öğretmiştir öğretmenleri. Yani ilk okul seviyesinde bile olsa mektep medrese görmüş biri devşirmenin ne manaya geldiğini bilir…Yok o kadar kesin konuşmayayım. Eğer bilselerdi devşirme olmanın her şeyden önce bir suç olmadığını bilirlerdi.
Devşirme nedir kısaca bir kez daha özetleyelim:
Osmanlı Devletinde I. Murat döneminde başlayan bir sistemdir. Devlet feth ettiği ülkelerin Hrıstiyan ( Dikkatinizi çekerim sadece Hrıstiyan ) ahalisinin sağlıklı ve gürbüz olan çocuklarından onda birisini alır, o çocuğu önce Müslüman bir Anadolu ailesinin yanına verip İslamı, Türkçeyi, Türk gelenek ve göreneklerini öğretir, belirli bir yaşa gelince de ya saray mektebi denen Enderuna alınırdı bu çocuklar ya da ileride Kapıkulu ( Ki çoğu yeniçeridir) askeri olmak üzere acemi oğlanlar ocağına alınırdı. İşte bu sisteme devşirme ya da pençik sistemi denirdi. Devşirme ve pençik’in ayrı sistemler olduğunu söyleyenler de vardır ama üç aşağı beş yukarı budur sistem.
Bu sistem yüzünden Osmanlı Devleti çok eleştirilmiş, ülkeyi gavurların yönetimine teslim ettiği, bu devşirmelerin mazlum Anadolu’un öz Türk evlatlarına çok büyük kötülük yaptıkları, bu gün ülkenin zararına işler yaptıklarından emin oldukları yönetici veya sade vatandaş herkesin bu devşirmelerin soyundan geldiğini söylerler. Hatta daha ileri gidip geçmişteki devşirmelerin de günümüzde onların soyundan geldiğini düşündükleri devşirmelerin de vatan haini olduğunu iddia ederler. Hatta ve hatta daha da ileri giderler… Zavallı günümüz devşirmesi kafasına vur elinden ekmeğini al bir insan olsa bile madem ki devşirme soyundan gelmektedir o halde haindir çünkü onun kanı halis ve saf kan değildir. Ne de olsa damarlarında atalarının pis(!) kanı dolaşmaktadır.
Yahu el insaf. Neden mi el insaf? Madde madde yazayım
1- Devşirme denen sistem sadece Osmanlıların keşfedip uyguladıkları bir sistem değildir. Selçukluları Türk, Osmanlıları gavur belleyenler iyi okusunlar: Devşirme sistemi Müslüman-Türk devletlerinin hepsinde olan bir sistemdi. Osmanlıların Kapı Kulu askerleri vardı, Selçukluların da Gulaman-ı Saray…Kelime manası aynı ( Devlet kapısının kulları, köleleri ) Eğer Osmanlılar bu devşirme sistemi yüzünden gavur idiyseler Selçuklular da gavurdu.
Şimdi ‘’ Ama Osmanlı padişahları hep yabancı kadınlarla evlendi Oysa Selçuklu sultanları hep Türk avratlar aldılar.’’ Diyecek olanlara hatırlatayım. Selçuklu Devleti’nin kurucusu Tuğrul Bey Halife’nin kızıyla evlendi. Yani bir Arapla…Demek ki Öz be öz Türk olan Selçuklu atalarımızın kanına da – Müslüman olsa bile- bir başka milletin kanı karıştı…Eyvah ki eyvah (!)
2- Devşirme sanki yalvardı mı aman ‘’Beni alın anamın babamın kucağından.’’ Diye. Adamları daha bebekken analarının babalarının kucağından, çoğu kez zorla ( Nadiren, ‘’ oğlum Osmanlı Kapısında yükselerek sadrazam bile olur ‘’ düşüncesinde olan ana baba kendi elleriyle veriyordu evlatlarını.) al sonra da ‘’Senin kanın bozuk’’ diye aşağıla. İnsanda biraz vicdan olur.
İlginçtir ki bu devşirmelerin sevilmemesi sadece günümüzün meselesi değil. Osmanlı devletinde de sevilmemişler. Hatta ‘’ Şalvarı şaltak Osmanlı, Eğeri Kaltak Osmanlı, Ekip biçmeye yoktur, yemeye ortak Osmanlı’’ diyen Anadolu Türkmeninin kast ettiği Osmanlı işte bu devşirme olanlardır. Özellikle de Yeniçeriler.
Daha da ilgincini söyleyeyim:
Bu devşirmeler hani bebekken Anadoludaki ailelere verilirdi ya…O ailelerin pek çoğu Kızılbaş, Bektaşi Alevilerdi. Yani çocuklar Alevi kültürü ile yetişirdi genellikle. Bu yüzdendir ki Yeniçerilerin tamamı Bektaşiydi. Fakat ne hikmetse bu gün bile hâla Anadolu halkının anasını ağlatmış olan özbe öz Türk sipahilere kimsenin bir itirazı olmaz da sadece savaş zamanlarında Anadolu topraklarına ayak basan Yeniçerilerdir topun ağzına konan. Yani bu gün bile Alevi vatandaşlarımız maalesef Çaldıran savaşı öncesinde, bu savaşta ve bu savaştan sonra pek çok Aleviyi öldürmüş olan ve Osmanlı Ordusunun %75 inden fazlasını teşkil eden - Kanı halis Türk kanı olan- sipahiye tek kelime etmezken, bizzat kendi elleriyle yetiştirdikleri ve kendileri gibi Alevi ( Hz. Ali soyundan gelenlerdir Alevi, Alevi inancına göre) olmasa da Bektaşi olan Yeniçerileri soylarının katili olarak görürüler. Çünkü yeniçeriler devşirmedir. Yani kendi elleriyle yetiştirmiş olsalar bile netice itibariyle kanları bozuktur (!) Yeniçeri istediği kadar Gübenk çeksin, istediği kadar gülbenkin sonunda ‘’ Üçler, yediler, kırklar,Gülbeng-i Muhammedî, nur-u Nebî Kerem-i Ali, Pirimiz, sultanımız Hacı Bektaş-ı Veli Demine devranına hû diyelim hû…’’ desinler fark etmez. Onlar devşirmedir, kanları bozuktur (!)
İşte bu halis kan meselesi yüzünden devşirme asla sevilmez damarlarında halis Türk kanı taşıyanlar tarafından.( Yanlış anlaşılmasın sadece Alevileri kast etmiyorum. ‘’Türk olsun da ister Zerdüşt, ister Budist, ister Ateist olsun’’ diyenler var onları da kastederek söylüyorum. )
Hatırlayın. Habeşistanlı ( Etiyopya) derisi kemiğine yapışmış, dişlek bir kız vardı. Asıl adı Hewan Abeye idi bu kızın. Ülkesindeki açlık ve sefalet yüzünden Türkiye’ye gelmişti. Çok iyi bir 5bin ve 10 bin metre koşucusuydu. Bunu aldık, adını da Elvan Abeylegesse, olarak değiştirdik ( Sonra Elvan Can) oldu. Elvan daha sonra 2007 de Dünya Atletizm şampiyonasında dünya ikinciliğini getirdi Türkiye’ye. Peki ne yaptık? Bir kaç gün ‘’Aferin Elvan’’ dedik sonra başladı ‘’ Devşirme sporcuların kazandıkları başarılar Türk atletizm sporunun mazisi altın yaldızla yazılmış şerefli tarihine yakışmaz’’ homurdanmaları.( Türk atletizm sporunun altın yaldızlarla yazılmış şerefli tarihindeki başarımız ne peki? Ruhi Sarıalp’in 1948 Londra Olimpiyatlarında üç adım atlamada elde ettiği bronz madalya ile yine ona ait olan1950’de Brüksel’de yapılan Avrupa Şampiyonasında elde ettiği üçüncülük madalyası. Başka yok yakın tarihimize kadar.)Yani ağzınla kuş tutsan yaranamıyorsun, tabiyetinde olduğun devletin halis kan taşıyan (!) vatandaşlarına.
‘’İyi de kardeşim bu devşirmelerin hepsi de faydalı işler mi yaptı?’’ diye soranlar olacaktır.
Onu da anlatayım. Mesela bir Rum Mehmet Paşa vardır. Bu adam hem de Fatih Sultan Mehmet’in Sadrazamıdır ve bakın onun Karamanoğulları üzerine yapılan seferde neler yaptığını Aşık Paşazade ( Aşık Paşa Tarihinde) Nasıl anlatıyor:
‘’Rum Mehmet,yürüdü.Larende’ye vardı. Mescitlerini ve medreselerini yaktı,yıktı ve bozdu. Babasının evi gibi harap eyledi. Şehrin kadınlarını ve oğlanlarını soydurdu. Çıplak ettirdi.Larende’den gitti. Vardı,Ereğli’ye çıktı. Ereğli’nin ilini ve köylerini harap eyledi.’’
Bu caniliği İstanbul’un Türkler tarafından fethinin intikamını almak için yaptığını söyleyenler olmuştur daha sonra. Yani böyle hainler çıkmıştır devşirmelerin arasından.
Başka gaddarlar da çıkmıştır Devşirmelerin arasından: Kuyucu Murat paşa, Köprülü Mehmet Paşa gibi….Ama Köprülü Mehmet Paşanın Torunu Sadrazam Köprülü Fazıl Mustafa Paşa ( Dedesi gibi o da saf kan Türk değil elbette.) 19 Ağustos 1691 tarihinde Salankamen Muharebesi’nde şehit düşmüştür Türk Milletine zafer kazandırmak için.
1500 yılında İtalya’da Kalabriya’nın bir köyünde yoksul bir balıkçının oğlu olarak dünyaya gelen Uluç Ali Reis ( Ya da Kaptan-ı Derya Kılıç Ali Paşa ) İnebahtıda donanmamız yanarken gemilerini kurtaran tek komutandı ve daha sonra İtalyan’ların canına okuduğu gibi İspanyolların eline düşen Tunus’u onlardan geri aldı.
8 Mayıs 1583’te yetmiş bin kişilik İran ordusunu Meşaleler Muharebesi’nde büyük bir bozguna uğratan, daha sonra da tüm servetini -Tebriz’i aldıkları için- ordusuna maaş olarak dağıtan Özdemiroğlu Osman Paşa da bir Çerkezdi ( Bazılarına göre Türk değildi yani)
Diğer devşirmelerden örnekler verelim
Kanije kahramanı Tiryaki Hasan Paşa bir devşirmeydi.
Hekimoğlu Ali Paşa: İtalyan bir doktorun oğluydu. Zavallı paşa 1758 de İdrar kesesi iltihabından öldüğünde vücudunda sayısız kılıç yaraları vardı. Ömrü gah doğuda İran, gah batıda Avusturya ile yapılan savaşlarda at sırtında geçti.
Sadece Paşalar mı?
Hani şu dünyanın yedi harikasından da harika olan ve Hristiyan alemine bile yaptığı Selimiye Camii ile ‘’ Böyle bir kubbeyi insan eli yapamaz, bunu ancak tanrı gök yüzünden indirmiştir ‘’ dedirten Mimar Sinan var ya…İşte o da devşirmedir. Hem de Ermenidir aslı. Yaptığı camileri yazmaya kalksak bu sayfa almaz. Yaaa…Gördüğünüz gibi. ‘’Atalarımız ne camiler yaptırmış beee’’ diyerek hayran hayran baktığınız o camilerin çoğu bir Ermeni devşirmesi olan Sinan tarafından yapıldı.
Hani yine hayran hayran bakıp da ‘’Atalarımız ne büyük sanatseverlermiş ‘’ dediğiniz Dolmabahçe Sarayı, Beylerbeyi Sarayı, Çırağan Sarayı, Dolmabahçe Camii var ya işte onları da Ermeniler yaptı. ( Ermeni Nikoğos ve Sarkis Balyan) kardeşler…Ama yok şimdi yanıltmayayım okuyucuları. Balyan kardeşler devşirilmemişti. Onların döneminde devşirme sistemi kalkmıştı.
Bu gün İstanbul’da yaşayanların hastaların şifa aradığı en önemli hastanelerden Haseki Hastanesi var ya…İşte onu da Muhteşem Yüzyıl dizisi sayesinde varlığından haberdar olduğunuz ama ‘’ Hain Karı’’ olarak sizlere anlatılan Ukraynalı Roksalan ( Hürrem) Sultan yaptırmıştır. ( Daha pek çok eserin yanı sıra )
Üsküdar sahilinde Roksalan’ın kızı Mihrimah’ın camii ilk olarak gözünüze çarpar. Hemen 100 adım kadar ilerisinde de Giritli bir Rum devşirmenin camii: Rabia Emanetullah Gülnuş Sultan’ın( Eugenia Voria) yaptırdığı Valide camii.
Peki hepsi bu kadar mı?
Olur mu?
İstiklal Marşımızın yazarı Mehmet Akif Ersoy da Arnavut’tur bilindiği üzere ve bunu bir şiirinde aynen şöyle dile getirir:
Türk Arapsız yaşamaz, kim ki ’yaşar’ der delidir
Arab’ın, Türk ise hem sağ gözü, hem sağ elidir. ( İstiklal marşımızın şairi Arap hayranı. Eyvah ki eyvah…)
Veriniz baş başa; zira sonu hüsrân-ı mübin,
Ne hükûmet kalıyor ortada, billâhi ne din!
’Medeniyyet’ size çoktan beridir diş biliyor;
Evvela parçalamak, sonra da yutmak diliyor.
Arnavutlar size ibret olacakken halâ,
Ne bu şûride (bulanık) siyaset, ne bu fâsid dâva?
Görmüyor gittiği yanlış yolu, zannım, çoğunuz,
Size rehberlik eden haydudu artık kovunuz!
Bunu benden duyunuz, ben ki evet Arnavudum... ( Aman Allah’ım…Bağımsızlığımızın sembolu İstiklal Marşımızın, hanu Atatürk’ün bile Mecliste ilk okunduğunda ayağa kalkıp da alkışladığı İstiklal marşımızın şairi de damarlarında saf Türk kanı dolaşan biri değil )
Başka bir şey diyemem... İşte perişan yurdum!.."
Daha başka?
Osmanlı Devleti en son meydan savaşını 1596 da Haçova’da elde ettiği için bu tarihten sonra sistem olarak Devşirme sistemi devam edemedi her ne kadar sadrazam ve paşalardan çoğu yine dönme olsa da.(Devşirme hafif geldiği için bazıları bunlara- sanki istekleriyle dinlerinden ve milliyetlerinden dönmüşler gibi Dönme der ve bilindiği gibi dönme aynı zamanda Transeksüellere de denir. ) İşte bu sebeple artık devşirmeden bahsedilemeyecek olmasına rağmen yine de kanı halis Türk kanı olmayanlara devşirme ya da dönme dendi.
Cumhuriyet döneminde ya da yakın tarihimizden tanıdığımız devşirmeler var mı peki?
Şu isimleri tanıyorsanız var:
Adile Naşit-Selim Naşit, Vahi Öz, Nubar Terziyan, Turgut Özatay, Toto Karaca( Cem Karaca’nın annesi), Kırkor Cezveciyan ( Kenan Pars ) Mine Koşan
Sanırım herkesin bildiği isimler.
Peki Artin Penik İsmini tanıyan var mı?
Hiç sanmıyorum. Ben hatırlatayım. Bir Ermeni vatandaşımızdı Artin Penik. 1982 de Asala’nın Türk diplomatlarını katletmesini protesto etmek için Taksim Meydanında kendini yaktı . Ama durun. O ölmeden önce sanırım ona kan vermişlerdi..Hımmm onu ayıralım. Damarlarında Türk kanı dolaşır vaziyette ölmüş olma ihtimali bir hayli yüksek.
Bitti mi?
Son bir tane daha yazıp bitiriyorum.
Levon Panos Dabağyan ismini bilen var mı? Bir Ermeni bu.
Sanmam…Bilse bilse ben gibi eski tüfek Ülkücüler bilir. Yeni yetme Ülkücülerin bileceğini sanmıyorum.
‘’Allah Allah, bir Ermeni’nin Ülkücülerle ne işi olur ki’’ değil mi?
Ülkücülerle işi olsa iyi 1969 seçimlerinde MHP den aday olmuştur. Hem de Alparslan Türkeş’in isteği ile.
Dahası da var ki onu doğrudan doğruya Levon Panos Dabağyan’ın ağzından dinleyelim:
‘’Cumhuriyetçi Köylü Millet Partisi 1969 yılında Adana’da büyük kongresini topladı. Bu kongre partinin adının Milliyetçi Hareket Partisi olduğu ve genel başkanlığa Alparslan Türkeş’in getirildiği kongredir.
‘’O dönemde Alparslan Türkeş’in yakın çevresinde bulunuyordum kongrede yerimi aldım. Parti Atsızcılar ile Türkeşçilerin çekiştiği bir virajdaydı. Partinin ambleminin ne olacağı gündeme gelince, Atsızcı grup ’kurt’un amblem olarak seçilmesini önerdi, fakat ben ’Biz Osmanlıyız! Bize üç hilal yakışır!’ diyerek bağırdım. Bu çağrım alkışlarla desteklendi ve partinin amblemi olarak üç hilal seçildi. Böylece üç hilal MHP, kurt ise Ülkü Ocakları amblemi oldu.’’
Yani?
Yani MHP nin üç hilalli bayrağının fikir babası bir Ermenidir. Damarlarında halis Türk kanı dolaşmayan biri…
BİTTİ…
Umarım Türklüğün bir kan ve ırk meselesi değil, ruh meselesi olduğunu izah edebilmişimdir. [Pek zannetmesem de ]
Şimdi eminim: ‘’Demek sen de devşirmesin. Bir şeylerin ucu sana dokundu ki bu yazıyı yazdın. ‘’Diyenler, ya da böyle düşünenler olacaktır mutlaka…İnanın hiiiiç umurumda değil. Ben kendimi ne hissediyorsam oyum. Her zaman Türk hissettim, ölünceye kadar da Türk hissedeceğim. Gerisi tırı vırı benim için