- 1135 Okunma
- 22 Yorum
- 0 Beğeni
"kırık bi kalbin pornografisi"*
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
içim çöplük gibi oldu..kokusu gözlerimden fışkırıyor sanki..hissettiğim bu dayanılmaz ağırlık da bundan sanırım..işte işte, dayanamıyor, yazıyor, yazıyorum..çünkü konuşarak anlatamıyorum..ne yaptığımı da anlayabilmiş değilim açıkçası..fakat bu güzel bi yol..
herşeyden kaçılır da kendinden kaçabilir mi insan..kendi elleriyle yarattığı korkularından, umutsuzluklarından ve başkasını ellerinden doğan iteklenmelerin, arzu edilmemelerin, dışlanmaların ve ezilmelerin acısının ruhta bıraktığı derin izlerden nereye kaçabilir insan, ruhunu çıkarıp da soyunmadan, çırılçıplak bi et yığını olarak kalmadan..aslında et yığını olarak kalmanın, tükürmenin ve kusmanın da bi işe yaramayacağını bilerek, sadece ’iç’imiz dediğimiz o ’şey’i rahatlatmak amacıyla yapılmaz mı bu, öfkeyle..
’bu’, bu ’iç’indekileri dışa pöykürmek çaresizliği ya da son çare olma durumunu yaşama zorunluluğu, ’giden’ tarafa hiç bi yükümlülük yüklemezken, ’kalan’ın bileklerinden çeker kanını..ve kalanın yorgun bünyesi, altları morarmış buğulu gözleri, iştahtan kesilen midesi, hırçınlığı, inadına gülmeleri, inadına uyumaları, gamlı ama gamsız edaları, gidenin hiç bi tarafına takamadığı kaybettikleri yüzündendir..
’kaybetmiştir’, çünkü inanmak akabinde pelteleşmiş bi güvenle sarıldığı ’son’suzluk, ellerinin arasından, hem de dik omuzlarla, dönüp ardını kayıp gitmiştir..öyle ya da böyle kurulmuş hayaller vardır; ki onlar gözün değdiği her yerde anımsanmaktadır..paylaşılmış en ’özel’ler vardır; utanmadan, boyuna posuna yamalı yüreğine bakmadan kendini en ’özel’ sanmalar..
ve bi anda ortada bırakılışla gelen hayal kırıklığı, yalnız kaldığı anlarda bireye, kendini suçlama paranoyasını yaşatır..birey ’neden bu denli inandığı’nın yanıtlarını arar, güvenmekte ileri gitmiş olduğunu düşündüğü yüreğini suçlar, "bundan sonra...." ile başlayan onlarca radikal cümle kurar..öfkesi yatıştığında bi müddet sonra, elde kalan anılar bi iki damlayla gözlerden yere süzülür..yüz yıkanıp kurulandıktan, ağlamaklı ses düzeldikten hemen sonra açılan müzik setinden beraberce dinlenen ezgiler yükselir, ses kısılır hemen..hiçbişey olmamış gibi davranılarak bi bardak su içmeye gidilir mutfağa, buz gibi..içilen su mide mukozasının kayganlığında seyahat ederke anıları zihinden atmanın olabiliritesi kurgulanır..sonra bi film hatırlanır sebepsiz, akla geldiğinde tebessüme boğan hep..benim küçük sevgilim clementine..olamaz bu, onu aklından attın peki ya kalbinden, türü eternal sunshine of the spotless mind replikleri hatırlanır..en azından jim carreynin şahane gülümsemesini hatırlattı diye şapşal şapşal sırıtılır bi müddet; ama sonra yine, ’artık’ çalmayan telefonlara kayar akıl ve sanki yaşanması zorunluğu olduğu düşünülen ’o burukluk’ yaşanır..
ne olursa olsun, iki birey ’ayrılık’ adını verdikleri devinimi gerçekleştirmiş ve bunun akabinde bi süre daha az gülüp daha az az konuşup daha çok arkadaş muhabbeti arayacakları, her manada kısıtlı bi sürece girmişlerdir..ayrılık devinimini henüz gerçekleştirmiş ortalama bi birey, bi çok düzeninde değişiklik yapmıştır..normal hayatta çok uyuyan biri idise, uykusunu azaltmıştır; midesine kısıtlı yemekler ısmarlayan biri idise, çokça öğün eklemeye başlamıştır; ya çok sert ya da çok naif ezgiler dinleyerek ’uç’ları seçmiştir..cinsî fonksiyonlarında da bi değişiklik olmuştur muhakkak..yeni bi ayrılık akabinde, ıslak kızıl gecelerin yaşanmadı fevkalade muhtemeldir..çünkü her cinsî münasebeti bünyesine yeni bi format olarak algılayan ’eksik’ birey bunla tazelendiğini düşünür..ılık bi duş sonrası, dişi kişinin nefesinde geçirilen yumuşak bi uyku, bireye kendini iyi hissettirir..burada pavlov saygıyla hatırlanır, psikolojik şartlanmalara, şartlı reflekslere methiyeler yazılır..
ilk hafta şiddetli göz yanmaları, telefonda ağlamalar, bi el telefondayken, diğeriyle burun silmeye çalışmalar, sempatik sempatik burun çekip ’hala’ ne kadar tatlı olduğunu düşündürme çabalarıyla geçer..giden taraf kalanı bi tarafına takmaya(!) niyetliyse zaten telefonda o duruma getirmez; ama bilinçaltında eski ilişkilerden kalma ’can yakma’ sendromunu yaşıyorsa kendinden bihaber, ’ağlama canım’larla, ’hadi canım, daha çok ağla!’ demektedir aslında içten içe..
ikinci haftanın ilk yarısı karşı tarafı suçlamalar ve bi nevî nefret etmeye çalışma çabalarıyla geçer..biz sıradan insanlar arasında böyle bi olgu vardır; ve canımızı yakan her bünyeye karşı bi anda bu psikolojiye şartlanırız..uygulanımı çok da zor olmayan bu kurguyu, önceden hazırlamış olduğumuz minicik bi taslak sayesinde halledebiliriz..akla gelen her anıda, karşı tarafın eksiklerini bulup bunlar üzerine yoğunlaşıp, "zaten.....miş" tarzı cümlelerle, bu uygulamada başarıya ulaşabiliriz..bunun işe yaradığı görülmüştür..gerçekte nefret etmeyi başaran bünyeler, amaca nail olup ’nötr’ olmayı başarmışlardır..onlar, kutlu insanlardır; onlar, elleri öpülesi insanlardır; nötr olduktan sonra, affedebilmeyi de başarmaları kuvvetle muhtemel olan, mutluluğa kolayca ulaşabilecek, kompleks olmayan insanlardır; hepsini öpüyorum..fena öperim..
başarılamamış ise bu,
ikinci haftanın ilk yarısından itibaren, ’ondan nasıl nefret edilir k...’ ile başlayan tümcelerle, ilk hafta olumsuzlanan her düşünce, şimdi bin kez olumlanır..her hikayenin iyi kalpli prensi/perisi giden taraf olmuştur ve birey onun iyi kalbi(!) karşısında ezilir hafiften fesat düşünceleri yüzünden..abartılıp karşı tarafın bi melek olduğunun düşünüldüğü, hatta ’ona layık olamama’ psikolojisine girildiği bile görülmüştür..
ayrılık devinimini henüz yaşamış kişi, duygusaldır, buruktur, gururludur ve kendini dünyanın en zor şeyini yaşıyormuş gibi hisseder..hele ki biten bu ilişkide ’terk edilen’ sıfatını üzerine yamamışsa, onu gördüğünüzde, galaksiyi sırtında taşıyormuş izlenimine kapılablirsiniz..kendini diğerlerinden farklı hisseder, marjinal tutumlara girişir..arkadaş ortamında hep beraber çalınıp söylenildiği bi vakit misal, "ayrılıktır bu, çeken anlar" dediğinde şarkı, malum kişinin bakışları bi noktaya sabitlenir, yüzde bilge bi tebessüm belirir, 110 yaşında bi insanmış mimikleri yapmaya çalışan surat bunda başarılı olamazken, sese bi olgunluk gelir..topluluk içerisinde yeni ayrılan birilerinin olup olmadığını merak edenler için, hep bi ağızdan söz konusu şarkıyı söylemek, merak gidermekte etkili bi yoldur..en az ’doğruluk mu cesaret mi(!)’ kadar heyecan verici olmakla birlikte, örneklerle de sınanmıştır..
bu yazı, anlaşıldığı üzere, henüz terkedilmiş biri tarafından yazılmıştır..son cümledeki ’yazılmıştır’ kelimesi yerine ilk olarak ’kaleme alınmıştır’ kelime ikilisi düşünülüp daha sonra bunun komik olacağı düşüncesiyle ’klavyeye alınmıştır’ da denilemeyeceği için bu tekil sözcük uygun bulunmuştur..
terk edilen kişi, bu yazının okunup epey de ilgi görmesini amaçladığını itiraf edecek kadar dürüsttür..terkeden kişinin de muhtemelen okuyacağı düşüncesiyle, hala çok sevildiğini söylemek gerekliliği hissedilir..hatta zahmet olmazsa, koca bi edebiyat sitesinin önünde, telefonların suratlara kapatılmaması, en azından sahibi olunan ’ses’lerin çok görülmemesi rica edilir..
karalama kağıdı üzerine anlamsız çizimler yapılarak yazıya son verilir..
*ersin özdemir
YORUMLAR
Bi: Olumsuzluk ekidir; yok, olmayan anlamında kullanılır.
Şey: Belgisiz zamirdir ki daima ayrı yazılır.
Soru anlamı taşıyan cümlelerin sonuna soru işareti kullanılır. Cümle başındaki ilk harf büyük yazılır.....
Yazının içeriğine gelince ben yazıyı imla hatalarından çekip alırsam anca o zaman içerik ortaya çıkar... Eleştiri aldığında gülmek bana pek normal gelmedi... Eğer bu yazılanlar emekse emeğinize sağlık...
Sevgi va saygılarımla...
Cesurca...Bu seni anasayfada ikinci görüşüm olacak benim.Yorum bırakmasamda takipteyim yazılarını.Ancak ; yazına saygı duy hayatım.Onu senin evladın gibi düşün.Senden doğuyor çünkü.Ben çoğu zaman içimden geldiğince yazarım, yerleştiririm sayfama...Uslubumda sen gibi kendiyle konuşandır çoğu an.Gün itibariyle bekledim...Yazımda ki yanlışlarını düzeltmeni...Bir ara ben yapayım dedim.Sonrası yo hayır o yapacak diye inandım.Edebiyatın kelime anlamına dikkat etmeli canım.Her serbestlikte bile bir düzen vardır unutma...Ha ama yaz...İçinden geldiği gibi yaz...İyi çok daha iyi olacaksın.Sevgimle NeNa
herşeyden kaçılır da kendinden kaçabilir mi insan..kendi elleriyle yarattığı korkularından, umutsuzluklarından ve başkasını ellerinden doğan iteklenmelerin, arzu edilmemelerin, dışlanmaların ve ezilmelerin acısının ruhta bıraktığı derin izlerden nereye kaçabilir insan, ruhunu çıkarıp da soyunmadan, çırılçıplak bi et yığını olarak kalmadan..
kendnle bu denli yuzlesmendeki gayret ve basarından dolayı sonsuz tebrikler canımın içi...
ve bundan dolayı kocaman AFERİN sana...
yorum yapmam o kadar zor ki, sebebini sen biliyorsun zaten, ama doğru yoldasın, böyle yazdıkça atacaksın, kusacaksın içindekileri kaleminle,acısı kalmayacak mı?
olacak tabii ama sen de ben de çok iyi biliyoruz ki ilk günlerde olduğu gibi olmayacak acı,arasıra bir yoklayıp geçecek...
gün gelecek acılarına bile gülümsüyor insan...bizi büyüten olgunlaştıran acılarımıza sıkı sıkıya sarılırz, anlatımın fevkalade güzeldi, ışığın hiç sönmesin, öpüyorum incinmiş yüreğinden...
Sevgilerimle yamur....
bi,bi,bi,.......................................
En son sayabildiğim 36 ..............idise(!?) ve bir tarafından tutmaya çalışsam da yazınızın, bu kadar imla hatasıyla birlikte okunması güç oldu.
Neden bi lere takılıp kaldım da konunun özüne inemedim ? O da benim sorunum sanıyorum.
ikinci haftanın ilk yarısı karşı tarafı suçlamalar ve bi nevî nefret etmeye çalışma çabalarıyla geçer..biz sıradan insanlar arasında böyle bi olgu vardır; ve canımızı yakan her bünyeye karşı bi anda bu psikolojiye şartlanırız..uygulanımı çok da zor olmayan bu kurguyu, önceden hazırlamış olduğumuz minicik bi taslak sayesinde halledebiliriz..akla gelen her anıda, karşı tarafın eksiklerini bulup bunlar üzerine yoğunlaşıp, "zaten.....miş" tarzı cümlelerle, bu uygulamada başarıya ulaşabiliriz..bunun işe yaradığı görülmüştür..gerçekte nefret etmeyi başaran bünyeler, amaca nail olup ’nötr’ olmayı başarmışlardır..onlar, kutlu insanlardır; onlar, elleri öpülesi insanlardır; nötr olduktan sonra, affedebilmeyi de başarmaları kuvvetle muhtemel olan, mutluluğa kolayca ulaşabilecek, kompleks olmayan insanlardır; hepsini öpüyorum..fena öperim..
-------------------------------------------------------------------------
Anlatım tek kelimeyle süperdi.
Öyle net ve akıcıydıki yazının nasıl bittiğini bile anlayamadım.
Ayrılığın Anatomisi çizilmiş detaylı ve seçkin kelimelerle.
Çok yerinde doğru tesbitlerle yazmışsınız terkedilenin psikolojisini ve davranışlarını.Nötr olma... çözümünüde vermişsiniz yazının içinde.Beğeniyle okudum.
Haklı başarınızı yürekten kutlarım.
Sevgilerimle.
yalnız kaldığı anlarda bireye, kendini suçlama paranoyasını yaşatır..birey ’neden bu denli inandığı’nın yanıtlarını arar, güvenmekte ileri gitmiş olduğunu düşündüğü yüreğini suçlar...
****
Doğru tespitler ve dürüst bir anlatım...
Sizin yazılarınızı okumayı seviyorum ama bu sefer durum pek iç açıcı değil anlaşılan,hayır yanlış anlaşılmasın,yazı yine çok güzel ve ama konu biraz hassas...
Okuyucu bu yazıyı okuyup bitirir, kafasından anlamsızca birkaç teselli cümlesi geçmektedir o anda ama sonra ayrılık konusunda hiçbir teselli cümlesinin işe yaramayacağı gelir aklına ve yazara bu güzel yazısından dolayı kalemine sağlık diyerek yorumuna son verir...