- 1727 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
FİTNE
Fitne; insanın akıl ve kalbini, hak ve hakikatten saptıracak şey, azdırma, karışıklık, ara bozmak, fikir ihtilafı, kavga, mal ve evlat, potada altın ve gümüşü eritmek anlamlarına gelmektedir.
Fit ise; fitne kökünden, birini başkasına karşı kışkırtmak için söylenen söz, fesat, kötülüğe yöneltme, dürtme, ifsat, iğfal gibi anlamlara da gelmektedir.
Meseleyi bizzarure kaleme almamın nedeni, fitnenin bilinçsiz bir şekilde yayılmasını fark etmiş olmam ve adının varlığının dahi vücudumda adrenelanin salgılamaya sebep olduğu bir mesele olmasındandır.
Bütün düşünceleri yerle bir eden, bütün hayatları kurtarılması zor bir enkazın altında bırakan, kardeşliği ve kan bağını dahi unutturan bir sonucun amili olarak nasıl korkulmasın ki. Öyle ya o; “… Adam öldürmekten beterdir.” (bakara-191). Düşüne biliyor musunuz? Bir insan hayatının son bulmasından sonra, artık onun için olması mühim olan hiçbir şey kalmış olmuyor. Ama buna rağmen Kuran bize bundan da beterdir buyuruyor. Çünkü fitne, yaşarken ölmüş bir hayatı omuzlarda taşımaya mecbur bırakıyor insanı.
Şahıslar üzerinden değil de, daha kapsamlı bir yaklaşım sergilemeye çalışarak fitneyi sınıflandıracak olursak şunları zikretmek mümkün olacaktır;
1-) Uluslara yönelik; bir milletin ilgası için siyasi arenalarda politik eylemler sonucun da ortaya çıkan ve mevcut rejimin başındaki şahısları hedefleyen fitne’dir. Buna örnek olarak İslam tarihindeki, Hz. Osman’ı hedef alan ve şehadeti ile son bulan ilk fitneyi sunabiliriz. Bu fitnenin sonucunda İslam tarihi yeni bir döneme geçiş yapmıştır. Tarihte bu tür fitneler, savaş yoluyla yenilemeyen milletlere karşı sürekli kullanılmıştır. Hedef hep aynı ama stratejik olarak da hep farklı olmuştur. Asıl olarak, stratejilerin farklı olması dahi bir stratejidir.
2-) Şahıslara yönelik; gönüllerde esen haset fırtınalarının, dizginlenemeyen sonuçlarından meydana çıkan fitne’dir. Bir şahsın konum ve itibarını düşürücü söylemlerin yaygınlaşmasına endekslenmiş, bir veya bir den fazla kişinin iş birliği ile yaptığı yıkıcı eylemlerdir. Bunu da iki başlıkta ele almak mümkün;
a-) yanlış ve yalanlarla fitne çıkarmak; hepimiz iyi biliyoruz ki olmayanı söylemek iftiradır, tabiri caiz ise bu da fitnenin alasıdır. Bu tür ahlaka sahip insanlar imani zafiyet içinde, sabit bir şahsiyete sahip olmayarak gel-gitler yaşamaktadırlar. Tıpkı madde kullanıcılarının kullandıkları maddeye müptela oldukları gibi, bu tür insanlarda yalanla inşa edilmiş hayatlarına müpteladırlar. Yanlış bilgi ile fitnenin yayılması, faili yalancı konumuna koymasa da zayıf karakterli bir kişiliğe sahip olduğuna hükmedilebilinir.
b-) Doğrularla fitne çıkarmak; toplum olarak en çok yanılgılarda bulunduğumuz fitne çeşidi budur. Çünkü kimse izlediği bu yolla fitneye hizmet ettiğine inanmaz. Daha doğrusu kör olmuş farkında’lığı ile algılayamaz. Mesela, hata yapan birinin hatasını doğru bir şekilde bilmesi, onu yaymasının fitne olduğu gerçeğini gizler. Doğruyu söylemek erdemdir, doğruyu kullanmak erdemsizlik. Erdemli görünmeye çalışarak doğrularla fitne çıkarmak, birazda aşağılık kompleksinin getirisidir. Herkes kendi seçimlerinin ürünüdür. Seçimler İslam’a göre yapılmıyorsa ürünün nasıllığını sanırım düşünebiliyorsunuz. İfşa etmekten çok setr etmeye teşvik eder İslam. Mesela neden Rabbimizin ifşa eden değil de settar (örten) olduğunu hiç düşündük mü? Güzel olan her şey Allah ile özdeşleşir. Kötü olan her şey ise nefsimizle. Kişinin, doğruları anlatıyorum diyerek rahatlama psikolojisi seanslarıyla kendi kendini teselli etmesi fitneyi farkındalığının dışında tutan diğer bir olgudur.
Sonuç itibari ile konuyu uzatmadan şunları söylemek istiyorum; düşmanımız bizimle uğraşmayı bırakmış, birbirimizi nasıl parçaladığımızı seyre dalmış bir hal üzere. Ümmet olarak zaten birlikten beriyiz, kardeşlik olarak ta aynı durumdan nasipliyiz.
Her gün şahit oluyoruz beklide, şahit olduklarıma binaen. Kusurların araştırılmasına, batsın diye fertlerin arkasından kulisler yapılmasına, uyarılmadan kusurların ifşa edilmesine, kadın erkek ilişkilerini sorgulayacakları yerde, kadın ve erkeğin birlik olarak bir başka kardeşin kuyusunu kazmaya çalışmalarına. Şahit oldunuz, şahit oldum, şahit olduk…
İyi bilinmeli ki; eğer amaç kardeşlikse, duyulan her ne olursa olsun, iftiraya veya fitneye maruz kalan kişiye yapmamız gereken en şahsiyetli hareket, onu dinlemektir. İtham değil de üzülerek söylemek istiyorum ki, günümüzde artık birçok erkek kadınlaşmış kişiliğe sahip pozisyondadır. Yine bu açıklama ile kadınların karaktersiz olduğunu vurgulamak değil niyetim. Bir erkek için en utanç verici şeyin kadına benzemek olduğu gerçeği ile böyle bir teşbihte bulundum. Üstadın dediği gibi; “adam olmak cinsiyet meselesi değil, şahsiyet meselesidir.”
Konuyu burada sonlandırarak, söylediklerimle zihinlerinizde ve kalbinizde derinlere inip meseleyi daha kapsamlı düşüneceğiniz ve anlayacağınız noktalara değindiğimi umut ediyorum.
"Kim dünyada bir Müslüman kardeşinin ayıbını örterse, Allah da o kimsenin dünya ve ahirette ayıplarını örter." (Tirmizi, "Birr", 19) Buna mukabil kim de mü’minlerin kusurlarını araştırıp açıklarsa, Allah da onun kusurlarını ortaya çıkarıverir. (Ebu Dâvud, "Edep", 35).