SON DEMİRYOLCU
S O N D E M İ R Y O L C U
O yıldırım düşüp de arka bahçede, koca dalının gövdeden ayrıldığı dut ağacı olmasa Konya’da en güzel günlerin geçtiği demiryolu lojmanı, tripleks evi, restorasyon sonrası hatırlayabilmesi çok zor olurdu. İkinci Abdülhamit zamanında Bağdat demiryolu inşaatı sırasında büyük kent istasyonlarına yapılan bu Avusturya- Alman mimarisini hatırlatan binalar, demiryolu çalışanlarına tahsis edilir, özellikle operasyonel görevdeki personele verilirdi. Yakın zamanda kent yönetimi doğru bir kararla binaları kurumdan alıp, kentin kültür hayatına kazandırma düşüncesi ile restore etmişti. O küçük bahçesinde çocukluğun paha biçilmez günlerinin geçtiği, önü havuzlu şirin ev, saraylar gibi güzel bir silüete bürünmüştü. Komşu kızları Sevgi abla ile akşamları bulan sohbeti için babasına şikayetle tehdit ettiği ağabeyinin dişleri bu evin merdivenlerinin gazabına uğrayıp, dökülmüştü. Resimli hikayeler, Tommiks, Teksas, Zagor, Teks dolu bir koli kitabın sen okudun, ben okudum diye paylaşılamayınca sobada yanışını seyrettikleri bu evdi.
Sabahları uyandıklarında evin üçüncü katındaki küçük pencereden karşıdaki asker kışlasında yaz, kış askerlerin içtimasını, talimlerini merak ve heves ile izlerlerdi. Hemen yakınlarında bulunan bir trafik parkının çocukların oyun ve eğitim alanı olarak dizyn edildiği ender kentlerden biriydi Konya, yetmişli yılların başında. Hala o park duruyordu. Şimdilerde hızlı trenin Ankara yolunu bir saate indirdiği modern bir demiryolu ağına ve gara kavuşmuştu kent. Hala duran eski garın bahçesinde, o zamanın ünlüleri, Bedia Akartürk, Nuri Sesigüzel, Neşet Ertaş gibi pek çok sanatçyıı misafir eden “Gar Gazinosu” şimdilerde yok.
Dedesinin çalıştığı, demiryolu kısım hekimliği binası da yerinde duruyor, restorasyon görmüş. Dedesi pek çok doktora refakat etmiş çalışkan bir eczacı kalfasıymış. O zamanlarda eczacı bulmak kolay değilmiş. Bölgedeki istasyonlara aylık ziyaretler düzenlenir, bu turnede kısım hekimi, eczacı kalfası Osman Efendi’yi de yanına alır, istasyon istasyon trenlerin arkasında , servis vagonu ile gezerlermiş. Kasabada Osman Efendi, Doktor Osman diye anılır, herkesin yardımına koşardı. Osman Efendi emekli olduktan sonra da ailenin ve kasabanın bütün tıbbi problemlerine ilk müdahaleyi yapan, çalıştığı hekimlerden aldığı görgü ve eğitimle olgunlaştırdığı mesleğini ciddiyetle uygulayan iyi bir sağlıkçıydı.
Babasının Konya’dan terfiyen Adana’ya demiryolu şube şefi olarak tayininin çıktığında ne o ne de ailenin diğer üyeleri onun demiryolu ile yolunun hiç ayrılmayacağını bilmiyorlardı.
Aslında hikaye yirminci yüzyılın ilk çeyreğinde Konya’da başlar. Hocacihan kasabasının eşrafından Camuz Alilerin Mehmet’in oğlu Osman, devlet dairesinde bir işe yerleştirilir ve Devlet Demir Yolları idaresinde eczacı kalfası olarak memuriyete başlar. Öte yandan kaderin onları bir yerde buluşturacağını bilmeyen Halil, Yozgat’dan ailesine kahredip kaçarcasına geldiği, aynı kasabada, bu varlıklı ailenin yanında kahya olarak işe başladığında, doğum yaparken hem eşini hem de bebeğini toprağa vermiş olmanın acısı ile ve ahlakı ile dikkat çeker. Tesadüf kasabada sayılan, sözü geçen bir kadının himayesi ile o da Devlet Demiryolları’nda makasçı olarak memuriyet hayatına atılır.
Halil Efendi kişiliği ve çalışkanlığı ile dikkat çekince Osman Efendinin ablası ile evlenerek Camuz Ali ailesine damat olur. Bir süre sonra Halil Efendi Konya’dan ayrılıp Adana’nın Pozantı, Ceyhan gibi kazalarında görev yaptıktan sonra Adana’da baş makasçı olarak memuriyet hizmetine devam eder. Fatoş Hanım ile evliliğinden Tevfik, Makbule, Salim ve Nadire adında dört çocuğu olur. Memur baba ikinci dünya savaşının ağır mali yükünü taşımak zorunda kalan ülkede iki oğluna da sağlam bir meslek edindirme endişesi ile Tevfik’ i Eskişehir Demiryolu Meslek Lisesi’ne, Salim’ i de Adana’da Sanat Okulu’na gönderir. Sonra iki kardeşin yolu Adana’da Devlet Demiryolları İşletmesi’nde, memuriyette kesişir. Tevfik Bey sürveyanlık, şube şefliği,müfettişlik derken müdür yardımcılığına kadar ilerler. Salim Bey de Adana’da sürveyanlıktan sonra Ilgın, Konya derken Adana’da şube şefliğinden başmüfettişliğe uzanan yolda emek verir yıllarca.
Kurtuluş Savaşı Gazisi Hasan Efendinin kızını büyük bir aşkla seven Osman Efendinin, kardeşlerinin yardımı ile kaçırdığı Emine Hanım ile evliliğinden Emine , Refika, Fahrettin, İsmet ve Kadriye adında beş çocukları olur. Bu arada Osman efendi eczacı kalfası olarak çalıştığı Demiryolu İşletmesi Konya Kısım Hekimliği’nde pek çok hekimle çalışır, onların bilgilerinden faydalanıp, görgü ve tecrübeleriyle hayatına değer katar. Kader Osman Efendi’nin büyük kızı Emine İle Halil Efendi’nin oğlu Salim’in yolunu birleştirir. Hala oğlu, dayı kızı gençler 1954 yılında evlenirler. Adana’da , sonra büyüyecek küçük ailesi ile Salim Bey’in demiryolcu serüveni başlar .
Hikayenin başında kitapları yakan, baba Salim Bey’e, dört erkek çocuk büyütmekte olması sebebi ile hak verebiliriz belki de, ağabeyini babasına şikayet edip dişlerine sebep olan Haldun’a anlayış gösterir misiniz bilmem?
İşte o Haldun, şimdilerde başkontrolör Haldun Bey, bu geniş demiryolcu ailenin neredeyse yüz yıllık serüveninde yer alan son demiryolcu.Bu aile, çocuklarını demiryolunun hizmetinde geçen, karlı kış günlerinde, selin alıp götürdüğü yağmurlu gecelerde, tozlu, kavurucu uzun bozkır yollarında akıtılan terle ıslanan kazançla büyütüp yetiştirdi. Dile kolay, üç nesil Devlet Demiryolu hizmetine adanmış hayatlar. Şimdilerde Haldun Bey demiryoluna adanan 35 yılda topladığı anılarını konuşuyor, tıpkı Osman Efendi, Halil Efendi, Tevfik Bey ve Salim Bey gibi.
Bujonu, rayı, balastı, traversi, makası,motorlu drezini, buharlı lokomotifi, pulmanı, furgonu, katarı, istasyonu, tüneli, tren şefi, konduktörü, makasçısı, bekçisi, hareket memuru, dispeçeri, yolcusu ile demiryolu dünyası yaşanmadan anlaşılamaz ki. Bir de o demiryolcu ruhu , para ile satın alınmaz. O, kuşaktan kuşağa geçer.
HRNOZMN
YORUMLAR
Salim Bey'e öykünün başında hak verdik elbet. Tommiks Teksas'ların zaten sahiplenicisi de olmamış. Haldun ise abisinin dişlerini döktürmüş babasına. Üstelik bir Dadarruh da yok ailede! Ama belli ki abisi çoktan afffetmiş. Biz ise bırakın affetmeyi onun önünde saygıyla eğiliyoruz.
Oldukça özenli bir çalışma olmuş. Çalışmadaki onca isim o kadar güzel bağlantılarla verilmiş ki, okur; kim, kimdi derken çok zorlanmıyor.
Trenlerle beraber hem Cumhuriyetin hem de ulaştırmanın serüvenleri, hem de ön yargısız verilmiş. İnsanın Konya'yı göresi geliyor.
Bana göre günün en güzel yazısıydı.
Kaleminize sağlık
hrnozmn
Usta profesyonel bir eleştiri. Saygı ile