İçeride-ki
Yarasa pencerenin önünde daireler çizerek uçuyor ve ben pencerenin öbür tarafında oturup onu izliyorum. Pencere olmasa belki içeri girecek. Belki ben de dışarı çıkacağım. Ama pencere var. Ben İÇERİDE oturup, öbür tarafta olan biteni izliyorum.Hepsi bu.
Dışarıyı izliyorum. Dışarıda hep bir şeyler oluyor. Hep bir seyler, bir şeyler... Köpekleri izliyorum ve kediler, köpekler işerken uzaktan geçiyorlar. İnsanlar, incecik giysilerinin altında buharlaşan ruhlarını koruyamıyorlar, gelip geçiyorlar. Benim varlığımdan haberdar değiller ama dinliyorum onları. Gülüyorlar ve hep kalabalıklar. Biliyorum, içlerinde acı çekiyorlar. Güldüklerinde göz kenarları kırışmadığı için biliyorum acı çektiklerini. Bunu bana yıllar önce, gözlerinin kenarında hiç kırışıklık olmayan genç bir doktor öğretmişti. Ve insanlar gelip geçiyorlar ve ben oturup acılarına katılıyorum.
Ben bunlari yaparken (Bunlar, çok fazla şey yapmak ve beni çok yoruyor.), gelip kapıyı çalıyor. Kendi kendilerine yetemiyorlar insanlar, İÇERİYİ de kendileriyle doldurmak istiyorlar. Israrla, kapıyı döven yumruklarla istiyorlar bunu, kapının hiç suçu yok ve açıyorum kapıyı.
"Merhaba" demiyor. Sakalları uzun ve saçları yağlı ve her zaman üzerinde aynı gömlek oluyor, altında aynı kot, içinde aynı don ve teninin altında aynı acı.
"Üniversite diplomam var ve işsizim." diyor. Beni her gördüğünde bunu söylüyor ve ben hep elimi sallıyorum, anlamsızca, o anlamlar yüklüyor. Arkamı dönüyorum, içeriye girerken atlaması gereken basamak için uyarmıyorum onu, düşmesini diliyorum, düşmüyor. Hep aynı şey.
"Bira var mı?"
Cevap vermiyorum ve mutfağa gidip iki bira alıyor. Sonra konuşmuyor.
Konuşulacak her şeyi konuştuk çünkü. Onbin yıldır konuşuyoruz, konuşuyoruz ve artık söylenecek hiçbir şey kalmadı. Birbirinin aynı cümlelerle mutlu oluyor ve acı çekiyoruz. Çünkü ögretiyorlar bize. Anne-baba demeyi ve mutlu olmayı, acı çekmeyi, aşık olmayı öğretiyorlar. Birbirimizle nasıl sevişeceğimizi anlatıyorlar; nasıl dokunacağımızı, klitorisle ne yapacağımızı, öpüşürken dilimizi ne kadar kullanacağımızı... ve hep konuşuyorlar.
Birasını içince gidiyor ve devrim hayalleri kuruyor. Dünyanın tüm devlet liderlerini çırılçıplak soyup kocaman bir meydanda toplamayı düşlüyor, tümm paraları yakın, diyor kafasının içinde ve ’Yakin!’ diyor, ’Yakın! Yoksa bu orospu çocuklarının hepsine tecavüz ederim.’
Biliyorum, çünkü bazen ben de düşlüyorum bunları. Hep bir şeyler düşlüyorum, hep bir şeyler ve ’Yakın!’ diyorum. Yakalım da sonra? Devletlerin, zenginlerin, erklerin ve tüm otoritelerin enkazları üzerinde yürür ve yeni bir hippi kuşağına kapılıp, kadınlara ve adamlara aşık olmaya devam ederiz. Aşık oluruz ve bize neyi yapmamız ve yapmamamız gerektiğini söyleyen yeni otoriteler yaratırız. Aşık oluruz ve sonra bize yasaklanan başka kadınları ve adamları düşleriz. Yeni bir devrim yapar, yeni dikdatörlerimize aşık oluruz ve böyle gider...
Pencerenin önünde oturuyor ve ölmeyi bekliyorum. Ötede hep bir şeyler oluyor.
Hep bir şeyler.
Hep bir şeyler...
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.