- 1017 Okunma
- 3 Yorum
- 0 Beğeni
ONDAN SONRA,
SAMYELİ...
ONDAN SONRA;İktisadi Devlet Teşekkülünde genel müdür sekreteriyken Bakanlıktaki münhal sekreterlik işine yatay geçiş yapmak istedim. Bakan beyin sekreteri olmak kariyerim için önemli bir gelişme olacaktı. Aldığım eğitim ve iş tecrübem bana, ’sen bu iş için biçilmiş kaftansın,’ diye haykırmaktaydı.
İş için bakanlıkla randevumun olduğu günün gecesi oldukça bungun bir hava vardı. Ben uyumaya çalıştıkça uykum kaçmış, sebebini anlayamadığım bir sıkkınlıkla yatağın içinde yuvarlanıp durmuştum. Bunun sebebi eminim ki, gideceğim iş görüşmesine dair bir gerginlik değildi, çünkü bu tür görüşmeler benim için sıradan şeylerdi.
Sabaha karşı az kendimden geçip uyumaya başlamıştım ki, cep telefonumun alarmı çalmaya başladı. Bu defa da o uyku sersemliğinden sıyrılıp kalkabilmek için zorlanmaya başladım. Ilık bir duş alırsam kendimi toparlayabileceğimi düşünerek banyoya gittim.
Banyoda üstümdekileri çıkartıp duşun altına yönelmeye hazırlandığım an, "Aman Allah’ım!" diye bir çığlık attım. Banyodaki aynada gördüğüm suratın bana ait olup olmadığını anlayabilmek için aynaya bir daha, bir daha baktım. Kendi kendimi tanıyamaz haldeydim...
"Olamaz! Olamaz!..."
Dehşet içindeydim. Yüzünde adeta bir dünya haritasını andıran lekeler oluşmuştu. Korkunç bir felaketmişçesine! O an nasıl çıldırmadığıma hala hayret ediyorum.
Haykırışlarımdan uykusu bölünerek banyoya koşup gelen annemin gözleri fal taşı gibi açılarak, "ne oldu sana böyle?" diye sormuştu. Sonra da beni adeta yaka paça hastaneye, acil servise götürmüştü.
Acil Servisteki pratisyen hekimin yapabileceği bir şey yoktu. Telefon edilerek çağırılan cildiye uzmanı, hiç bir inceleme yapmadan hemen, "Samyeli!" diyerek hastalığımın adını koymuştu. "Oldukça dertli bir enfeksiyon. Testlerinizi yaptıktan sonra yazacağım ilaçlarla ve ısrarlı bir tedavi ile yok edebiliriz. Sabırlı olmanız şart..."
Benim aklım ise bakan bey ile yapacağım görüşmedeydi. "Bugün bakan beyle iş görüşmem vardı. Bu suratla onun karşısına nasıl çıkacağım?"
" Sabır... Yapılacak başka bir şey yok. "
Görüşmeye gitmekten vaz geçecektim. Başka çarem yoktu. Şayet annem, "git kızım, seni yüzündeki lekeler için işe almayacaksa kendisi bilir..." diyerek ısrar etmeseydi gitmeyecektim de...
Ne olursa olsun gitmeye ve şansımı denemeye karar verdim.
Randevuya birkaç saat kalmıştı. Yolumuzda, profesyonelliğini bildiğimiz bir makyaj uzmanına uğrayıp koyu bir makyajla lekeleri hafifletmeyi başarmıştım.
Bakanlığa tam saatinde ulaştım. Bakan bey de görüşme için beni bekliyormuş, girdim yanına. Önündeki bilgisayar ekranında bana ait öz geçmiş bilgileri açık duruyordu.
Bakan Bey, "Gülay Bekdemir?" diye sorarak karşıladı.
"Evet, efendim."
"Hoş geldiniz! Buyurun, oturun!" Bana odadaki koltuklardan rasgele birini işaret etti.
Oturdum.
"Sabah uyandığımda yüzümde ansızın çıkan samyeli nedeniyle hastaneye gitmek zorunda kaldım. Randevunuza da hastaneden gelmek zorunda kaldım. Umarım ki birkaç hafta sonra eski haline dönebilecek..." diyerek bir şeyler gevelemeye çalışırken bakan bey,
"Sorun yok, hanımefendi," diyerek beni susturdu. "Yüzüme dikkatlice bakarsanız, aynı enfeksiyonun izlerini benim cildimde de fark edebilirsiniz..."
Baktım, gerçekten de derisi yer yer lekeli görünmekteydi.
Bakan Bey, "Tedavinizi sıkı tutarsanız eski cildinize kavuşacaksınızdır, ama benim gibi savsaklarsanız, lekeli bir deriyle yaşarsınız, haberiniz olsun..." diyerek gülümsedi. "Öz geçmişinize dair bilgiler mükemmel. Uzun zamandır arayıp da bulamadığım sekreter sizsiniz! Burada ne zaman iş başı yapabilirsiniz?"
O an, nefesimin kesildiği bir andı. "Genel Müdürlüğüme yatay geçişime dair tayin yazım ulaşır ulaşmaz iş başı yapabilirim efendim," dedim.
Bakan Bey, "tayin emrinizi hemen bugün yazdıracağım," dedi, "ama önce yıllık izne ayrılıp sağlığınızla ilgilenin. Burada izin bitişi sağlıklı, enerjik bir sekreter olarak iş başı yapın..."
Dudaklarındaki o güzel tebessümle beni kapıya kadar uğurlarken, ansızın döndüm ve boynuna sarıldım. "Teşekkür ederim efendim! Çok teşekkür ederim!" Böylesine aptalca bir eylemi yapmış olduğumu anımsadıkça, hala kendimden nefret etmekteyim!
ONDAN SONRA;Samyeli (Pitiriazis Versikolor, Tinea Versikolor) denilen cilt hastalığını yaşamış ve yıllarca mücadele etmiş biri olarak edindiğim bilgileri ve deneyimleri paylaşmak istiyorum.
Hastalık aslında ’Malassazia furfur’ adındaki bir mantarın yol açtığı cilt enfeksiyonudur... Bu, her insanın cildinde var olan bir mantar ve zararsız. Sadece bağışıklık sistemi güçlü olmayan insanlarda kontrol dışı çoğalarak Samyeli denilen cilt bozulmasını oluşturuyor.
Samyeli vücutta, boyun ve kolların üst kısımlarında ve yüzde kahverengi veya açık renkli bazen de pembemsi lekeler halinde oluşuyor. Bu lekelerin aralarında normal deri alanları da bulunduğundan sanırsınız ki, harita...
Hiç kimse demesin ki bende olmaz; olur, olur... Olanlar bulaştırır diye korkmayın çünkü bulaşıcı değil, ama hem kadın, hem erkek için, hem beyaz, hem sarı, hem zenci için, hınzır bir tuzak gibi hazır ve nazır bir bela, bilesiniz...
Yağsız ciltlilerin, çocuklar ve yaşlıların, yağlı ciltlilere ve ergenlere oranla çok daha az maruz kaldığı söyleniyor. Bir de soğuk ve kuru iklimlerde görülmüyor. Bunun tersini söyleyerek, sıcak, nemli iklimlerde, aşırı terleme ile ortaya çıkıyor diyebiliriz. Hastalık için ’Sam Yeli çarptı’, tanımlaması bu tür iklimin etkisini vurgulamak için kullanılır. Lekeler hava soğuduğunda kaybolup havalar ısınıp nem oranı yükseldiğinde geri dönebilir.
Tedavisi konusunda benim söyleyebileceğim bir şey olamaz, çünkü söylenecek şeyleri iyi bir cilt hekiminden duynmak zorunludur. Hemen, vakit kaybetmeksizin hekime koşulması şarttır, zira gecikildiğinde tedavi süreci uzayabilmektedir.
Ondan sonra, okumadığınız yazılarımda buluşmayı sürdürmek üzere...
Nurten Paracıkoğlu, Sarımsaklı, 28 Eylül 2015...
YORUMLAR
Sevgili arkadaşım.
Sen mükemmel bir öğretmensin. İnsanlara bazı konularda bilgi aktarımında bulunurken olayı yaşanmış ya da yaşanabilir öykülerle süslemek herkesin harcı bir iş değil. Bunun için ustalık, zeka ve belagat gerekir ki bunların hepsi var sizde.
Tekrar tekrar kutlarım.
Selam ve sevgilerimle.
Yani Kemnur Abi sizin yanınızda koca bir öykü ustası var. En azından kurgularınızda size fikir verir. Ya bizler bizler ne yapalım.
Ondan sonra aklıma bir karikatür geldi. Hatun piyanosunun başında eşinin kendisi dinlediğini sanarak dönüyor.
Ondan sonra: Aşkım, Çaykovski sever misin?
-Yanında kek falan yaptıysan bir bardak içerim aşkım.
Diyor. Neden mi şimdi bu. İki zevkin, iki ustanın aynı çatı altında olması çok önemlidir.
Ondan sonrası sirke ve sarımsaklı...
Tebrik ve teşekkürlerimle.