- 404 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
ÇAY
ÇAY
“Az bilirsek bir şeyin doğruluğundan emin olabiliriz, bilgi arttıkça kuşku da artar. Göethe.
Ülkemizde, sudan sonra, belkide en fazla tüketilen bir içecektir çay. Çay çalısının, işlenmiş yapraklarının kaynatılmasıyla veya haşlanmasıyla, içecek elde edilen bir bitki türüdür . Çayın belli bir içme saati yoktur; ülkemizde sabahtan, yatıncaya kadar her an içilebilir. Kahvede kafein, çayda da tein vardır denir; aslında, çaydaki “tein” sadece kafeinin farklı bir adıdır. Aradaki fark, çaydaki kafeinin, şeklinin, değişik ve yoğunluğunun daha az olmasıdır. Bu maddeler insanı canlandırmak ve rahatlatmak suretiyle etki ederler. Ülkemizde çay o denli çok tüketilir ki, günde otuz-kırk bardak ve üzeri çay içenler oldukça fazladır. Özellikle işyerlerinde ve kahvehânelerde çay tüketimi en üst düzeydedir. Adım başı bulunan kahvehânelerimizde çay, tartışmasız ilk sırada yeralır. Adını kahveden almış olsa da, kah-vehânelerde, kahve tüketimi çok daha azdır. Son yıllarda poşet bitki çayları ve“nescafe” adlı kahve türü de (özellikle gençler arasında) oldukça yaygınlaşmıştır.
Ülkemizde çay, 1937 yılından beri Doğu Karadeniz Bölgemiz’de yetiştirilmektedir. Daha önce dış alım yolu ile ihtiyacımızı karşılıyorken, artık kendimize yeterli bir üretim kapasitesine eriştik. Eskiden, ulaşım bu kadar kolay ve yaygın olmadığından, çay ve kahve pahalı, az bulunan maddelerdi. Bu arada, o dönemlerde alım gücünün de, az olduğunu ifade etmek gerek. “Bir fincan kahvenin kırk yıl hatırı vardır,” sözü de kahvenin nadir bulunduğunu ve ikrâm edilmesinin ne kadar önem taşıdığını belirtmesi bakımından önemlidir. Ülkemizde, genellikle siyah çay daha çok sevilmekte ve tüketilmektedir. Yeşil çay ise son yıllarda tüke-tilmeye başlanmıştır.
Çay demlemek için iki çaydanlığa ihtiyaç vardır. Altta, içinde sıcak su kaynayan büyük; üstte içerisine çay tanelerinin konduğu, daha küçük çaydanlık (demlik ) kullanılır. Çay dem-lemesinde, demliğe konan çay ve su miktarının oranı önemlidir. Eğer demliğe çay çok konur-sa, çay çok koyu ve acı olur; az konursa bu sefer renksiz, tatsız bir hâl alır. İyi demlenmiş bir çayın kokusu, uzaklardan hissedebilir. İyi demlenmiş çay için “Tavşan Kanı” benzetmesi yapılır. Türkçe’ye yabancı biri için, çok tuhaf bir benzetmedir aslında. İşin ilginç tarafı, tavşan kanının rengini çoğu kimse, hiç görmemiştir ve bilmez, sadece tahmin eder. Demlikten, bardağa biraz çay, üzerine sıcak su konur. Su miktarı az veya çok konarak çayın koyuluğu azaltılır, sertliği yumuşatılır. Ülkemizde çay genellikle ince belli cam bardaklarda içilir. Cam olması özellikle tercih edilir, çünkü, çayın o kırmızı rengini görmek ayrı bir haz verir. Porselen fincanlar bu nedenle pek tercih edilmezler.
Bizler de düşüncelerimizi ifade ederken, sözlerimizi daha yumuşak bir şekilde kullanmalıyız. Aynen, çay deminin üzerine su koyarak onun sertliğini azalttığımız gibi. Tabii ki bunu derecesi kişilerin seçimine kalmıştır.
Çay şekersiz, veya şekerli tüketilir. Şekerli içenler, ya bardağın içerisine şekeri atıp karıştırırlar; ya da “kırtlama “ içerler. “Kırtlama “da, kolay erimeyen kesme şeker, ağıza alınıp, yanakla diş arasında tutulur. Çay şekersiz olarak bir yudum alınıp, ağızda dolaştırılır; bu sırada ağızdaki şeker erir ve çay şekerli olarak içilmiş olur.
Çayı tatlandırdığımız gibi, ağzımızdan, kalemimizden çıkan sözcükleri de tatlandırmamız mümkün. Belki, bu şekilde kişileri daha fazla etkileyebiliriz. Daha dinlenebilir, daha okunabilir hâle gelebiliriz.
Çayın demlenebilmesi için belli bir süreye ihtiyaç duyulur. Bu süre iki-üç dakikadan, onbeş-yirmi dakikaya kadar çıkabilir: Alışkanlığa, zevke ve amaca göre değişir. Çaydaki etkin maddelerin suya karışması için, belli bir süre geçmesi şarttır. Bizler de öyle değil miyiz ? Herhangi bir konuda, bilgileri özümseyebilmemiz için belli bir süreç geçmesi gerekir. Yani yeterince eğitilmeye, öğretilmeye gerek vardır. İster bedensel, ister zihinsel beceriler, ancak belli bir süre üzerinde çalışılarak elde edilir. “ Bilgi sahibi olmadan, fikir sahibi olmak “ diye bir deyiş vardır. Maalesef her konuda, konuşmayı seviyoruz. Bilgimiz olmadığı halde, yalan yanlış bilgilerle o konuyu savunuyoruz. “Az bilirsek bir şeyin doğruluğundan emin olabiliriz, bilgi arttıkça kuşku da artar.” der Göethe. Bu söz durumumuzu çok güzel bir şekilde yansıtmaktadır.
Ülkemizde, yaşı kırkın altında olanlara bir anket yapılıp şu sorular sorulmuş olsa: Sabah kahvaltısı denince aklınıza ne gelir? Kahvaltımızın geleneksel içeceği nedir? Ankete katılanların nerede ise tamamına yakının cevabı “ çay “ olacaktır: Yani çay, bizim geleneksel içeceğimizdir demektedirler. Aslında, bizim sabah kahvaltımızın geleneksel içeceği “ çorba “ dır. Onlarca,binlerce, milyonlarca kişi dahi söylemiş olsa, yanlış asla doğru olamaz. B.Russsel’in bir deyişini burada tekrarlamak isterim :”Akılsızca bir şeyi milyonlarca kişi söy-lese, o gene akılsızcadır.“
Bu nedenle, hiçbir şey, çoğunluk öyle söyledi, o halde kesin doğrudur denilerek, kabul edilmemelidir. Hep
aklımızda bir “ acaba “ sorusu olmalıdır. İrdelemeliyiz! Ne kaybederiz? Belki çorba örneğindeki gibi yanlıştır, o zaman düzeltiriz; yok doğru ise zaten sorun yoktur. O nedenle, “ Atadan, dededen böyle gördük, onlar neylerse doğru eyler “ dersek eğer robottan ne farkımız kalır. Robotlara ne verirseniz onu alırsınız; sadece onu tekrar eder dururlar. Tabii ki hiçbir şeyi kabul etmeyelim, hemen ret edelim demiyorum. Aklımızda, mantığımızda ufacık da olsa bir tereddüt oluşturuyorsa, irdelemekte yarar var sanırım.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.