- 896 Okunma
- 8 Yorum
- 1 Beğeni
ÖTME, ÖTÜNCE SIRA SANA ÇOK DAHA ÇABUK GELİYOR…
Her ne kadar Mizah yazısı kategorisinde yazdıysam da bu yazı aynen yaşanmış bir anıdır.
-------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
Resim yukarıdaki resim.
Görüldüğü gibi bir tarafta insanlar kurban kesiyor, öte tarafta ise bir keçi tepkisiz bir şekilde, saklanarak kendisini güvene alıyor.
Resmin altındaki mesaj şu: ‘’Sessiz kalıp saklandıkça güvende olduğunu düşünen bir gün sıranın kendisine geleceğini de unutmasın’’
Bu resim ve bu mesaj bende yaklaşık elli sene önceye ait bir anıyı canlandırdı.
Biz dört erkek kardeş , annemiz ve babamız, toplam altı nüfus o zamanlar Erzurum’un en fakir ve gelişmemiş semtlerinden birisi olan Veyis Efendi Mahallesinde yaşıyorduk. Lakin yine de bu mahalle bir önce yaşadığımız Çırçır Mahallesine göre bir cennet sayılırdı. En azından her gün saç yolmalı kadın kavgası yoktu bu mahallede. Üstelik henüz on bir -on iki yaşlarında olmama rağmen manita bile yapmıştım kendime. Hem de mahalle imamının kızını. ( O da o yaşlardaydı)
Oturduğumuz ev iki katlı desem iki katlı değildi ama tek katlı da sayılmazdı. Bir nevi bu günün dubleks dairesiydi ama tabii ki çok farklıydı. Mesela her şeyden önce ahşap bir evdi. Evin hemen girişi tandır damıydı. Yani o bölümde bir tandır ( gömme tandırlardan) ve pek çok tahta raf vardı. İçeriden merdivenle çıkılan üst katta ise biz ikamet ediyorduk.
Tandır damı denilen bölümü kullanmıyorduk. O bölümde biz kardeşler oyun oynardık genelde. Bizden önce oturanlar da hayvan beslerlermiş. Yani bildiğin ahırdı o bölüm.
Evlerin alt katlarındaki bu ahırlar sayesinde kışın sıcacık olurdu Erzurum evleri. Özellikle büyükbaş hayvan besleniyorsa mübarekler doğal kalorifer görevi yaparlardı. Peki tezek kokusu? İnanın insan ona alışıyordu çok kısa zamanda. Tuhaf gelecek ama arıyordu bile. Erzurum’dan İstanbul- Beykoz’a geldiğimizde uzun süre tezek kokusu duyamamanın rahatsızlığını yaşadım.
Rahmetli babam hayvan aşığı bir insandı. Evin o bölümünün boş kalmasına gönlü razı olmadı. O bölümü kısa sürede Nuh’un gemisine çevirdi adeta. Dört tane keklik, Üç tane tavuk, bir tane horoz, iki tane hindi, iki tane tavşan ( Tavşan babamın vazgeçilmeziydi ki seksen iki yaşında hayata gözlerini yumduğunda bize bıraktığı tek mirası koynunda beslediği yavru tavşan oldu.),bir de oğlak ile doldurdu tandır damını. Belki daha başka hayvanlar da alacaktı. Eğer o meş’um olay olmasaydı.
Evet…O meş’um ( korkunç) olaya geçmeden önce hemen belirteyim rahmetli bu kadar hayvan sevgisiyle lebaleb dolu olmasına rağmen oldukça asabi bir insandı. Mesela ben daha ilk okul ikinci sınıftayken bana ‘’dörder dörder yüze kadar say’’ demişti de ben bir yerde takılınca yumruğu koduğu gibi Apollo 11 misali uçurmuştu oturduğum sandalyeden.Konduğum yer ay değildi elbette ama koskoca bir ‘’ vay’’ dı.
Hiç orucunu kaçırmazdı rahmetli ama iftara yakın saatlerde onun ceza sahasına girmek resmen intihar etmek gibi bir şeydi. Bu huyumu sanırım babamdan almışım. Ben de öyleyimdir. Lakin ben ne kadar sinirli olursam olayım tam karşımızdaki caminin imamı titrek bir sesle ezan okurken ‘’ Titretme lan gavat’’ diye bağırmamışımdır imama. Anlayacağınız işte böylesine hem sevgi dolu, hem de barut fıçısı gibi bir adamdı babam.
Babam hakkında bu bilgiyi verdikten sonra tekrar dönelim tandır damına.
Bir gün Tandır bacasından içeri süzülen iki kedi, sen gel dal bizim hayvanların içine. Tabii ki özellikle kekliklere saldır. Kekliklerden birini ham yap, ötekileri de tam ham yapmak üzereyken babam tandır damından içeri girsin…
Rahmetlinin ’’Kâni, Sami, Raci, Naciiii. Ula Eşşeoğlu eşekler. Nerdesiz? Hele gelin buraya.’’ Diye ünlemesi üzerine abim Kâni( Şimdiki Hacı Kâni Efendi – İstanbul İski emeklisi ) artık hangi kızın peşinde koşuyor idiyse derhal bırakıp koştu. Ben( Yani henüz Yogi Sami’liğe terfi etmemişim. O günlerde her nedense Hain Samici olarak nam salmışım alemde..) Raci ( Yani Bu günün İstanbul Defterdarlığının emektar saymanı, o günün ‘’Şer ‘’ lakaplı bir yaş küçüğüm.) Naci ( Yani bu günün Plastik ustası Hacısı, o günün ise ‘’ Cındo’’ lakaplı küçük kardeşimiz.) Kim bilir hangi komşunun çatısından çinko koparmaktaydık eskicilere satmak için. ( O derece belaydık yani )
Bizler için İsrafil’in Sur’u mesabesinde olan babamın sesi üzerine sırtına Süleyman Akdi binmiş yarış beygiri gibi o sese doğru koşmaya başladık. Bir kaç saniye içinde babamın karşısında içtimaya çıkmış erat misali dikilmekteydik. Abdesthane ibriği gibi sıralanmıştık peder beyin karşısında vesselam.
Babam alt dudağını içeri çekmiş, İspanya’da arenaya çıkmış boğa misali burnundan soluyordu. Bu, feci bir dayağın ilk alametleriydi. Dudak içeri doğru çekilmişse kesin bir hicaz faslı vardı artık.
‘’ Ulan yine kim ne b.k yedi ki bu böyle kırmızı şalgam rengi aldı?’’ diye düşünmeye başladım. Zira babam hiç bir zaman tek evlada dayak atmazdı. Hak geçmesin diye birimiz bir suç işlersek hepimizi sıradan geçirirdi.
Babam öfkeyle soludu elindeki yaralı kekliği göstererek.
-Ula bu nedir ha deyin bana. Bu nedir?
Kardeşlerin içinde en salağı ben olmalıyım ki ötekiler susarken ben saf saf cevap verdim:
-Kekliktir baba.
Öf anam öffff. Babamın en gıcık olduğu şey böyle saçma cevaplardı. ‘’ Seni guzlayanın ‘’ diye başladığı küfürü müteakip artık tandır damı resmen Austrich kampına döndü. Bana koduğu yumrukla birlikte ben evrendeki tüm yıldız ve galaksileri yakından görürken, diğer kardeşlerin kimine yıldırım düştü, kiminde şimşekler çaktı.
Tandır damı resmen dehşet odasına dönüşmüştü. Öyle ki tavşanlar korkularından kazdıkları tünellere girdiler, tavukların çıkarmak üzere oldukları yumurtalar kıçlarında dondu kaldı, bir kaç dakika önce ‘’ Bu damın kralı biziz’’ edasıyla kabarıp duran hindiler minicik civcivlere döndü. Zavallı oğlağın çenesindeki üç tel sakal dökülüp yerlere düştü.
Tüm hayvanlar bu afet karşısında artık kıyametin geldiğini düşünüyorlardı. Biri hariç. ( O birinden az sonra bahsedeceğim.)
Anam, garip anam, dertli ve çileli anam da ‘’Ne oluyor yahu?’’ diye tandır damına seğirtti ve o da bu fasıldan nasibini aldı tabii ki.
Evet…Hayvanları bu kadar seven babam ‘’ hayvan oğlu hayvanlar’’ dediği bizlere karşı acımasızdı.
‘’Ula niye bakmadınız bu hayvanlara, niye kediye yedirdiniz benim kınalı kekliğimi?’’ diye sorunca yediği tımar az gelmiş olacak ki abim. ‘’ Ben bunlara o kadar söyledim, babamın havyalarına bakın diye ama bunlarda abi sevgisi ve saygısı, büyüğe itaat ne gezer’’ Deyince babam yeni bir fasla başladı abimle birlikte.
Şer Raci babamın öfkesini soğutmak için: ‘’Baba sen merak etme. Ben o kedileri bulup kekliklerin intikamını almazsam bana da Yedi Bela Şer Raci demesinler. ( Nitekim aldı da. Daha sonra kedileri yakalayıp kuyruklarından tavana asarak belindeki kayışla miyav diyemeyecek hale gelinceye kadar dövdü .) deyince babam daha da dellendi. Ona da bir fasıl daha geçti.
En küçüğümüz Cındo Naci ise yediği darbelerin etkisiyle ‘’ Kekliğimi vurdular/ Kanadını kırdılar/ Daha ben ne idim ki/ Anamdan ayırdılar/ Gel gel yanıma keklik/ Kastın canıma keklik/ Al kınalı parmakları/ Batır canıma keklik’’ diye saçma sapan bir türküye başlamıştı.Tabii ki saçma olan türkü değildi. Böyle bir ortamda o türkünün söylenmesiydi saçma olan.
Babam öfkeyle bağırdı.
-Ula bana bıçağı getirin.
‘’ Yok artık…Adam öfkesini alamadı bizi mi kesecek?’’ diye düşünürken annem, babamın dizlerine yapıştı ‘’ Bey beyyy. Beni kes çocuklara kıyma.’’ ( Abarttım mı ne? )
Abim ‘’ Battı balık yan gider. Kessin de artık her gün dayak yemekten kurtulalım’’ diye düşünmüş olacak ki bir koşu gitti bıçağı getirdi.
Babam anneme dönüp sanki iki saattir ortamı kana bulamamış gibi gayet munis ve babacan bir tavır takınarak anneme ‘’ Git pirinç ayıkla, akşama keklikli pilav yiyeceğiz’’ dedikten sonra yaralı kekliklerden birincisinin kanatlarına basıp kafasını uçurdu.
Kekliğin kafası kesilirken horoz başladı ötmeye.
Babam öfkeyle baktı horoza: ‘’ Ula eceline mi susadın sen deyyus? ‘’
İkinci kekliğin kafasını uçurdu.
Horoz adeta ‘’ Katil herif. N’aapıyorsun sen?’’ der gibi, babamın ne kadar asabi bir adam olduğunu bilmiyormuşçasına olayı protesto ediyordu ‘’ Ü ürü üüüüüüüü’’
Babam yine öfkeyle söylendi ‘’ Ula bana bak. Edebinle sus yoksa bu bıçağı….’’
Üçüncü kekliğe geçti…
Horoz hâla itirazda: ‘’ Ü ürü üüüüüüüü’’
Eeee bir hatır, iki hatır,üçüncüde vur yatır. Sen misin Kamil Ağayı protesto eden? Sen misin bu kadar hayvan içinde anarşi çıkartan? Az sonra üç keklik kafasının yanına bir horoz kafası daha ilave edildi.
İşte böyle…Her zaman ‘’ : ‘’Sessiz kalıp saklandıkça güvende olduğunu düşünen bir gün sıranın kendisine geleceğini de unutmasın’’ değil olay. Bazen de ‘’ Ötme, ötünce sıra sana çok daha çabuk geliyor.’’
--------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
Not: Bu yazımın hazırlanmasında face booktaki paylaşımıyla bana ilham kaynağı olan sitemizin Fatma Sultanı, bazı yazılarımın Şenay Teyzesi sevgili Şenay Özçalışkan’a çok teşekkür ediyorum.
YORUMLAR
İşte böyle…Her zaman ‘’ : ‘’Sessiz kalıp saklandıkça güvende olduğunu düşünen bir gün sıranın kendisine geleceğini de unutmasın’’ değil olay. Bazen de ‘’ Ötme, ötünce sıra sana çok daha çabuk geliyor.’’
Yok artık…Adam öfkesini alamadı bizi mi kesecek?’’ diye düşünürken annem, babamın dizlerine yapıştı ‘’ Bey beyyy. Beni kes çocuklara kıyma. İşte bir anne olarak nasıl içim sızladı ifadem yetmez, ah anne olmak ah dost, neyse...
Sami öğretmenimiz, evinizin içinden bir gerçek kesiti izlerken, benim de gözlerimin içinden neler geçti neler.Kelime dağarcığınız uslubunuz her zaman mükemmel ,okuru asla sıkmayan ve bitmesini istemeyen bir okur olarak ,harikasınız...Tebriğimle...
Bir ata sözü bırakmak istedim bende..
(sessiz atın çiftesi pek olur...
Saygılarımla...
Oya gedik tarafından 9/28/2015 10:31:15 PM zamanında düzenlenmiştir.
sami biberoğulları
Çok çok teşekkür ediyorum.
Türk aile yapısında yetiştik hepimiz ve üç aşağı beş yukarı benim yaşadıklarımı yaşadı pek çok bu günün büyüğü, o günün küçüğü.
Bu gün bunları espri ile, hatta yazarken gülerek anlatıyorum ama o günlerde bırakın gülmeyi tebessüm bile edemiyorduk.
Dedikten sonra
Gelelim ata sözüne...Ukalalık kabul etmezseniz söz tam olarak şöyle:
''Allah'a sığın şahs-ı halimin gazabından
Zira yumuşak huylu atın çiftesi pektir
ZİYA PAŞA- Terkib-i Bent
Selam ve sevgilerimle.
Hocam geçmişte dediğim gibi bir kez daha demeden edemeyeceğim Günümüzün NASREDDİN HOCA sısınız vesselam Gerçekten harika bir yazı olmuş Epeydir böylesine gülmemiştim emeğinize sağlık saygılarımla
sami biberoğulları
Çok çok teşekkürler.
Selam ve sevgilerimle.
Babanız bana ağababamı, yani annemin babasını anımsattı.
Annem de babasına çekmiş
ben de azıcık anneme.
Böyle kayıplara üzülürüm ve çevremde kim varsa çeker benden.
Daha oğlum Başaran iki yaşında var yoktu.
Evde civciv bakıyorduk nedense.
Ben çay kıyısındaki çukur çeşmeden su almaya gitmiştim.
Eve girince ne göreyim oğlumun iki elinde iki civcivi boğazından tutmuş
diğer civcivlerin peşinden koşuyor.
Bir çığlık atmayla birlikte önce oğlumun elindeki civcivleri aldım
sonrada garanti en azından bir iki indirmişimdir çocuğa.
Şimdi onlara ufak bir fiske bile vurduğuma pişmanım.
Kendime çocuklarımı dövmeyeceğim diye söz vermiştim.
Çünkü annem bize her fırsatta dayak atardı.
Özellikle benim küçüğüm Nazife'ye.
Eskiye daldım öykünüzle.
Sonra bu civcivlerden öle öle bir tane kalmıştı.
Evde elimizde el bebek gül bebek sevilerek
büyüdükten sonra tek başına dışarıya saldık,
kümes vardı oraya koyduk ama hava alsın diye çıkarıyorduk.
Bir gün civcivimizin feryadı figanıyla kalktım yataktan.
Yatak odasının yanında ön bahçeden arkaya iki ev arsında dar bir ara vardı.
Burada sanıyorum komşumuz Hacer'in köpeği civcivi sıkıştırmış yiyiyordu.
Civciv dediğime bakmyın, civciv neredeyse piliç olmuştu.
Ben koşarak oraya gittiğimde izi bile kalmamıştı.
Bir öykü de benim anım oldu.
tebrikler,
selam ve saygılarımla..
sami biberoğulları
Zevkle okudum.
Selam ve sevgilerimle.
sami biberoğulları
Selam ve sevgilerimle
MUHTEŞEM BİR YAZI.... BEN ŞER RACİ Yİ ÇOK TUTTUM....saygılarımla hocam
sami biberoğulları
Şer Raci şimdi melek gibi bir insandır. Başına vur ekmeğini elinden al.
Eeee el kızı insanı bazen böyle hallere sokuyor işte ))))))))
Selam ve sevgilerimle.
oyyy abim yine bir şahasere imza atmışsın bazen susmak gerekiyor aslında sıranın kendisine gelmemesi için ama takipte etmeli bunca zibile alışınca sarsak durma düşmemek için yinede bir köşe ye beni kırmayıp sıkıştırdığın içinde üçkere sağol sağol sağol yüreğine sağlık saygının en büyüğü sana👑
sami biberoğulları
Çok sağ olasın var olasın.
Selam ve sevgilerimle.
Merhaba Sami hocam,
Onca dayaktan sonra bol etli pilavı nasıl yediniz merak ediyorum doğrusu.
Aslında bütün evler ve babalar az çok birbirine benzediğine göre merak etmemem lazım ya...
Tezek kokusuna gelince, burada minik bir fıkra anlatmak istiyorum.
Zamanın birinde tabakhaneye bir gelin gelmiş. Burnuna gelen müthiş pis kokuyla burnunu kapatım etrafındakilere ne kadar pissiniz, ne kötü bu koku diye veryansın etmiş.
İlk icratı ortalığı silip süpürüp yıkamak olmuş. Ne kadar yıkarsa yıkasın koku azalmıyormuş ama gelin de vazgeçmiyormuş.
Gel zaman git zaman gelin kokuya alışmış. Kokuyu tamamen duymadığı bir günde gururla ' ben gelmeseydim hala o b.k kokusuyla oturuyor olacaktinız' demiş.
Ötme konusuna gelince, o kısmı sen gayet güzel anlatmışsın zaten.
Tebrikler, saygılar...
sami biberoğulları
Sanırım baba dayağı konusunda aynı yollardan geçmişiz. O zaman hafızanı bir yokla.
En iştahlı yemek ve en güzel, deliksiz uyku ne zaman olurdu? Baba dayağından sonra))))))))) En azından bizim için öyleydi. Bir nevi iştah ya da uyku şurubu gibiydi ruhumuza açtığı yaraları bir tarafa bırakırsak.
Selam ve sevgilerimle.