- 919 Okunma
- 6 Yorum
- 1 Beğeni
ERİMEYE DİRENMEK
(AMACIM BURADA KİMSEYİ ÜZMEK KIRMAK DEĞİL .. HER DAİM BİRLİK BERABERLİKTEN YANA.. HER ŞEYE RAĞMEN İNTİKAM DUYGUSU GÜTMEYEN BİR TOPLUMUN ÖĞRETİSİNDEN GELİYORUM... YARATILANI YARATANDAN ÖTÜRÜ SEVENLERİN DÜSTURUYLA BÜYÜDÜM, ..YALNIZ DEMEM O Kİ YÜZ YILLARIN O ÇİRKİN İTHAM DOLU SÖYLENCELERİNİ GÜNÜMÜZE TAŞIYAN YOBAZ DÜŞÜNCELİ BEYİNLERE İNSANLIĞIMIZI TESLİM ETMEYELİM. HER İNSANIN YAŞAM HAKKINA VE DEĞERLERİNE SAYGI DUYARAK BARIŞ İÇİNDE YAŞAYALIM ..)
Yüz yıllardır süre gelen asimilasyondan bizlerinde payına düşenlere şahit olduklarım ve yaşadıklarım sadece bir kaçı..
Hemen hemen her tarihçinin TV ekranlarında ve tarih kitaplarında açıkça Anadolu Alevileri gerçek Türk’tür (Türkmenlerdir) Türk kültürünü yaşayıp yaşatanlar demelerine rağmen sırf aleviyiz diye yaşadıklarımızdan onlarca kitap çıkar, fakat ben burada elli yıllık yaşam hayatımda sadece benim ailemin yaşadıklarına ve şahit olduklarımızın bir kaçına değineceğim ...
bizleri yaşamadan, tanımadan sırf ön yargılarıyla bakış açılarına çok ta kızmıyorum.
Biliyorum ki ta! Osmanlı döneminin asimilaSyon politikalarına baş eğmeyen bizlere atılan karalamaların günümüze kadar taşınmasından süregelmiştir..
Taşınması dedimde evet bile bile yapılması bazen de, hutbelerle camilerde okutarak, bazen TDK kurumunun Türkçe sözlüğe bile "Aleviler kimdir" yazdığımızda karşılığına "sapık mezhep" yazacak kadar alçalan TDK nın geçmişini bilmeyecek kadar cahil olmalarına inanın o açıklama yazısından daha çok içerlemiştim..( ha sonradan şikayetlerimiz üzerine o açıklama kaldırılmıştı sanırım,)
Ufak oğlum sekiz yaşındaydı, aynı mahalledeki sınıf arkadaşlarıyla top oynarken babasının yeni aldığı milli takım forması olan kırmızılı eşorFmanlarını giymişti o gün.
oyundan sonra eve girer girmez sorduğu soru " baba arkadaşım bana neden kırmızı giydin siz Kızılbaş mısınız dedi, kızılbaş ne demek oluyor?" biz oğlumuza ne diyeceğimiz konusunda suskun kalmıştık yaşam tarzımızdı bizim, Allah sevgisi ve inancı Allah la kişi arasındaydı, biz insanları sevmeyi öğretmiştik çocuklarımıza buna rağmen, beklemediğimiz şeylerle karşılaşıyorduk.o zamanda şimdiki mahallemizde yaşayan tek alevi bizdik anladık ki çocuklarımıza rahat vermeyeceklerdi.
Eşim az sonra nezaketle o komşuyu ziyarete gitti ve "çocuklarınız nasıl oluyor da bu yaşta böyle şeyler biliyorlar, sizler çocuklarınıza bunları mı öğretiyorsunuz, alevilere karşı nefretle mi yetiştiriyorsunuz demişti. Bey efendi özür dilese de çocuğu adına.
Bizler biliyorduk ki bunlar sadece o ev de olan şeyler değildi. ..
Daha buna benzer onlarca olaylar, yine bir seferinde ev sahibimiz, tutup kiraladığımız ve üstelik badana boyasını da yaptığımız evden tam eşyaları taşıyorken vazgeçmişti, sebebini sorunca siz aleviymiş siniz evimizi size veremeyiz sözüyle karşılaşmıştık..
Hatta başka bir ev sahibim "eşin ve ailesi alevi de sen değilsin galiba, sen çok temizsin çamaşırlarını öyle beyaz yıkıyorsun ki özeniyorum doğrusu" demişti.
1980 li yıllarda köyden büyük şehre göçler dolayısıyla hastanelerde çok kalabalık olurdu,
normal doğumlarda bazen bir yatakta iki hasta yatardı, bende yine küçük oğlumun doğumunda yatak kalmamış sadece yan odadaki hasta gidene kadar birkaç saatliğine o hastanın ayak tarafına dinlenmem için yatıracaklardı, nereden öğrendi bilmiyorum alnımda da yazmıyor ama alevi olduğum... daha sonra bebek hemşiresinden öğrendim dediği o sözü.."o kadın aleviymiş ben onunla aynı yatakta yatmam" dediğini..
Yine Anadolu lisesi din dersi hocasının oğluma masanın üzerinde namaz kıldırması, tüm duaları ve din dersinden eksiksiz ve yanlışsız sınav kağıdı verdiği halde sizin evde namaz kılan var mı?sorusuna beklediği cevabı alamayınca notuna zayıf vermesi.
eşim gidip hocalarla konuşmuştu... bu asimilasyon eritme politikalarıyla öz kültürlerini kaybettiklerini, biz aleviler olmazsak siz de olamazsınız kültürünüzün yaşam tarzınızın Araplar dan farkı kalmayacağını tartışmıştı ve bazı yerlerinde de eşime hak vermiş ve saygıyla uğurlamışlardı...
ve yine şahit olduğum, bir tanıdığım yaş olarak bizlerden daha büyük bir aile.
1970 lerde fabrika da çalışmak için köyünden göç etmişti büyük şehre, o zamanlar iki kız çocuğu vardı daha sonra bir de erkek çocuğu olmuş.
(her zaman derim kadınlar daha aydın olmalı ) ilkokul dahi okumayan bu anne büyük şehirdeki mezhep farklılığı olan komşularının mahalle baskısı dediğimiz eritme politikasına yenik düşmüş kızlarının başını örtüp hatta ilkokuldan sonra okutmamıştı, kızlarını o ailelerden isteyenlerle evlendirmişti de, "elbette evlenebilirler insan bir birini sevince aşkın dili dini, ırkı olur mu hiç" , fakat oğlu da komşu kızıyla birbirlerini sevmişti, bu bizim tanıdık aile kızı istemeye gidince s"iz alevisiniz size verecek kızımız yok" sözüyle yıkılmışlardı.
Oğlan aracılar salarak kaç kez kızı istetse de babası kızımı keser doğrar yine size vermem deyince oğlan kendini asarak intihar etti, arkasında acıları hala taptaze bir anne baba bırakarak..
Değer miydi bilmiyorum ama, ne yazık ki ne yaparsan yap, asimilasyona boyun eğsende ön yargılar yerini asla terk etmiyordu..
ALİYE UYANIK/ BOZOK KIZI
01.09.2015 ..GEBZE
YORUMLAR
Ah arkadaşım ah! Şu dünyada Türk olduk, Kürt olduk, Laz, Cerkez vs vs ne kadar ayrıştırıcı etken varsa olduk da bir insan olamadık İNSAN...
Duyarlı yüregin susmasın, anlayana cok yerinde bir yazıydı.
Keşke aileler çocuklarina herhangi bir etnik gruptan önce insan olmayı, kalp kïrmamayı ögretseler değil mi.
Sevgilerimle
BOZOK KIZI
Emine UYSAL (EMİNE45)
32 yıl askerlikte görev yaptım. beni hiç üzmeyen aleviler di. yalan söylemez verilen emri eksiksiz yerine getirir hakkına razı olur. yılışmaz mert insanlardı. vatan sevgileri de büyüktü. bana en çok sorulan soruda memleketim Sivas olduğu için sende alevi misin derlerdi ben ise hayır değilim olsaydım hiç çekinmeden söylerdim derdim...hak etmedikleri bir hareketin içindeler...insanın dünyaya ne olarak geleceği elinde değil ki....önce insan olmalılar...hakkında hiç bir şey bilmeden ön yargılı olmak insana yakışmaz ki...büyük ozan aşık Veysel le yaşadığım bir olayı yıllar geçse de dün gibi hatırlarım ...yunus emre pir sultan abdala ait kitapları elimden hiç düşürmem...aliye hanımı yakından tanırım yüreği güzelliklere açıktır. yerinde susar ama gereken yerde konuşmadan da hiç çekinmez...YİNE BİZLERE DERS VERDİN KAVİ KALEM EN DERİN SEVGİ VE SAYGILARIMLA
BOZOK KIZI
çektiğiniz sıkıntıyı anlıyorum diyeceğim ama bunu yaşayan bildiği için susuyorum. hele hele de çocukların psikolojisi çok önemli bu konuda üzgünüm.
ben 9 sene alevi köyünde öğretmenlik yaptım.alevi öğretmen arkadaşlarla beraber. ama beni daha çok severlerdi. yani öyle bir şeyimi saklamazdım neysem o. namazımı da kılardım. dedelerle sohpette ederdim. hiçbir problem yaşamazdım. ramazanda karşılaştığımızda hemen sigaralarını saklarlar ya da söndürürlerdi...
bence bu işin iki yönü var biri halkımızdaki bilgilenme konusundaki genel cehalet, ikincisi aleviler hakkındaki uydurulan efsaneler. maalesef bizim toplumumuz abartıyı ve hikayeyi yalanda olsa seviyor.
herkesin vardır alevi sünni arkadaşı. ve sorunda yoktur belli sınırları olsa da. Sorun en çok aleviyi alevi olduğu için, sünniyi sünni olduğu için, kürdü kürt olduğu için, köylüyü köylü olduğu için, sosyeteyi sosyeteolduğu için zengini, fakiri vb... A) kişinin kendi kişisel menfaati için B) siyaset için kategorize edip istismar ederek kendine alan açmasından kaynaklanıyor. bir yerde alevi bir müdür varsa o koltuğa göz diken sünninin argümanı ne olur? ya da tersi. siyasette de: siz alevisiniz o halde oylarınızı bize verin, sözü... işte bu benzer şeyleri halkımız yaşıyor ve bir kültür oluşuyor karşılıklı.
ama islamın kendi özünün yaklaşımıyla bu davranışların ilişkisi yok. ama ne yapacaksınız yaşadığımız hayat bu...
saygı ve selamlarımla...
BOZOK KIZI
Öncelikle sizi tebrik ediyorum, yazdıklarınız aslında devede kulak; uğradığımız baskı ve zulmün haddi de yok hesabı da... Yüzyılları devirmiş bir günah onlarınki ve hala işlenmeye devam eden. Bu bir cehalet değil bilinçli yapılan kıyımdır. Bizi kendine benzetmeye değil yok etmeye çalışıyorlar. İkisi de aynı şey olsa da sivas, maraş ve daha nice katliamlarda olan zihniyetle üstümüze üstümüze geliyorlar... Onlar evrimleşmeyi kabul etmiyor biz ise insan olmaktan vazgeçemiyoruz bütün mesele bu.
Sude Nur Haylazca tarafından 9/24/2015 9:09:18 AM zamanında düzenlenmiştir.
Sude Nur Haylazca tarafından 9/24/2015 8:13:39 PM zamanında düzenlenmiştir.
BOZOK KIZI
Merkezinde insan olmayan her düşünce ölümlüdür... İçinde saygı olmayan her cümle ölümlüdür... İçinde yaşama hakkı sunmayan bütün her şey ö l ü m l ü d ü r ...
Ölmek için büyük bir neden aramaya gerek yok...Kötü ve çok kötü günlerimiz hep ölümlüdür...
Burası evrenin sağ gözü, sol gözüyle uyanan insanın henüz ağlamaya başlamadığı m.öncesi. Şimdi ben m.sonrasından bahsediyorum. İki Gözüm İki Çeşme Ama İnanma baba
Bir kader oyunu oynamak için kader çizgisinin içinde kendini bulana kadar kendini çekiştiren bir beden hayal ediyorum. Gözleri olmayan, dili olmayan, hatta bir gr ruh bile bulunduramayan… İki –üç gün önce ölen bir bedenin içinden çıkan ruh, iki-üç gün önce başka bir bedene girmeye çalışırken iki-üç kişi tarafından acımasızca öldürüldü. Suçunun ne olduğunu öğrenemeden, üstüne üslük bir avuç toprak içine gömülemeden kaybolup gitti. Peki geride kaldığına inandığımız ruhu nerede ?
Esareti pembe bir giysi ile eşleştiren kocaman bir adamın ,kocaman kalabalıklar karşısında kocaman sözlerini dinliyor olabilir. Kocaman sandığımız bir ülkenin kocaman toprakları içinde kendine sığınacak küçücük bir toprak parçası arıyor da olabilir. Göz yaşlarını gizlemek için kocaman sandığımız ülkenin kocaman ormanlarında da saklanmışta olabilir . Bir sokak başında ,bir sokak arasında belki de bir bez parçasının arkasında da saklanıyor olabilir. Bir gece yarısı karanlığın dil dil sağırlaştığını sandığımız o meşhur yerde, bir tabut içinde de saklanıyor da olabilir. Biz onu yolcu ederken, bu malum bedenin arkasından ona ne dememizi bekliyor ? ‘’ Hakkınızı helal ediyor musunuz?’’ Cevabını hepimiz biliyoruz…Lakin o giderken ardındakilere hakkını helal ediyor mu? Asıl bilmemiz gereken şey bu değil mi?
Yap-boz hayatların ardında yap-boz bir dünya inşa ediyoruz. İstediğimizi seviyor istediğimizi sövüyoruz. Sıra insanlığa geldiğinde bir an’da kocaman insan oluveriyoruz.
Bir ömürlük zevkler hayatı sıradanlaştırmış. Zıtlıklar yok olunca, kaderde bizi kaderine terk etmiş. Zaman ne güzel rolünü oynamış. Ne tarafı var, ne rakibi var. Varlığıyla onun dışındakilerin hepsini yok ediyormuş. Geriye kalan çamura bulanmış bir avuç umut.
Savaşa bildiğimiz ölçüde var olabilmek insanlığın en ağır vebasıdır. Zaman ve mekan kendisinden ne kadar eminse, bizim direnmemiz de o kadar zor. Zamana yenilen onca uygarlık yok oldu. Kalanlara değer vermek, yaşama hakkı sunmak tüm medeniyetlerin elbette en değerli görevidir. Bu görevi aynı coğrafya da yaşadığınız bir ulustan istemekse en acınası durum değil midir? Siz, biz aradaki farkımızı bunların dışında bulabildiğimiz ölçüde insan oluyor, bir birimize ayna olabiliyoruz. Aksi halde tabiat ile tanrı arasında sıkışmak, ya da tanrıya boyun eğecek gibi tanrıyı oynamak, tabiata inat, kendini var edeceksin ve senden olmayanlara inat. Kendi kimliğiyle var olmak eğer suç ise, bu suça karışmayan hiçbir millet yoktur. Her milletinin varlığı Türk milletinin varlığı kadar değerli ve bir o kadarda önemlidir. Aksi halde barıştan, kardeşlikten, birlik ve beraberlikten söz etmek nasıl bir duygudur ?
Varlığım Türk Varlığına değil, Tüm insanlığa armağan olsun !
iyi bayramlar...
saygılar