- 481 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Kavun Karpuz
Her ne kadar üstüne yan taraflarına vurarak anladıklarını sanıyorlarsa da, karpuz ile kavun yiğidin bahtına diyelim...
-Seçmece bunlaaaar, kesmece bunlaaar! Almadığıma değil tadına bakmadığıma yanarım diyor vatandaaş. Haydi gel gel. Diyarbakır’ın, Adana’nın gülleri bunlar haydeeee!
Bazen yolların kenarında oluyor kamyonlarda. Arabamı durdurup yanaşıyorum. ’’Güzel mi birader kavun ile karpuzların?’’
Satıcı kendinden emin bir eda ile cevap verir.
-Güzel olamaz mı ağabey, kan kırmızı bunlar kan kırmızı yeme de yanında yat. Hem de garantili bunlar iyi çıkmazsa getir suratıma at, o kadar temiz bunlar. Mal temiz ağabey. Mal temizse Halil ne yapsın...
Ne yatacağım kerata karpuzun yanında. Karpuz kavun zaten kendi yata yata büyür diyeceğim geldi, sonra yuttum lafımı. Adamdan sanki çamaşır makinesi ya da buzdolabı alıyorsun. Ne ayaklar ne ayaklar. Karpuzun, kavunun garantisi mi olur. Utanmazsa TSE belgesi de var bunun ağabey, garanti belgesi de var deyip elimize bir kağıt tutuşturacak uyduruktan nerede ise...
Ben de şu yanımda ki arkadaşıma bir hava atayım bakalım. Aldım elime bir tane sekiz on kiloluk bir Diyarbakır karpuzu. Habire vuruyorum sağına soluna. Sonra geri veriyorum adama. ’’Yok birader bundan iyi ses çıkmıyor, bunu beğenmedim. Ver bakalım oradan başka bir tane.’’ Yine alıyorum elime bu sefer başka bir karpuz. Çap çap çap vur sağına soluna Ahmet.’’ Iııh bunu da beğenmedim birader.’’ Benim arkadaş ile yabancı bir adamda beni bu işten çok iyi anlıyor zannetmesinler mi?
-Abi sen bu işi biliyorsun bir tanede bana seçi ver...
Ahmet bozuntuya verir mi hiç?
-Ehh biraz anlarım çocukluğumuz Çukurova’da karpuz kavun tarlalarında geçti. Aslında ben onun sağına soluna vurmasam bile anlarım da bakma ayıp olmasın diye sağına soluna vururmuş gibi yapıyorum. Hatta size kavun ile karpuzun tarihçesinden bahsedeyim mi biraz ne dersiniz ? Kavun ve karpuz ilk önce aşağı Mezopotomya da çıkmış olup daha sonra yukarı Mezopotomya ve oradan da Orta Doğu ve Uzak Doğu’ya yayılmıştır. Yurdumuzda ilk karpuz ve kavun sergisi bin sekiz yüz ellili yıllarda Üsküdar’da açılmış ve dönemin padişahı o sergiden yirmi sekiz karpuz, otuz beş de kavun alarak esnafı ihya etmiştir...
Külliyen palavra...
-Kaç para ağabey kavun ile karpuzun kilosu?
Satıcı biraz başını kaşır ehemmm...
-Ağabey karpuz seksen kuruş kavun iki buçuk lira o da senin güzel hatırın için başkası gelse karpuzu bir liradan kavunu üç liradan bir kuruş aşağı vermem. Sen yabancı değilsin.
Muhabbete bakar mısınız? Hatır için çiğ tavuk bile yenir ama, adam da ne hatırım varmış benim be, ben de kendime hayret ki hayret ettim de ağzım bir karış açık kaldı...
Neyse uzatmayalım komşu ile aldık kavunları karpuzları eve doğru yollandık...
Karpuz ve kavunun kesmece işleri hep bana zor ve angarya gibi gelir de, aslında hiç de öyle değildir. Sabır lazım biraz. Bizim ev de o işleri hep hanım yapar sağ olsun. Ben de güzel yemesini beceririm, nasıl bir meziyetse karpuz yemek, benimki de iş, önüne koydun mu herkes yemesini bilir.
Ertesi gün pazar, tatil günü. Ben de yatarım öğlene kadar. O günde saat on iki gibi uyanıp şöyle kapı önüne bir çıkayım dedim. Baktım dün beraber karpuz aldığımız komşu. Yüzünden düşen bin parça...
- Ağabey sen ne yaptın ya? Demez mi...
Aha dedim baltayı taşa vurduk kesin. Yine döndü bana.
- Dün senin seçtiğin iki karpuzun ikisi de bir kötü çıktı bir kötü sorma. Hani sen anlardın ağabey kavundan karpuzdan az kalsın rezil oluyordum misafirlere, Allah’dan dolapta az buçuk başka meyveler varmış da, karpuz dedik sonra onları çıkardık son an da rezil rüsva olmaktan kurtulduk. Yok ağabey yok sen bana bir daha karpuz kavun seçme...
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.