- 574 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Güç 3
Bir şeye göre salt olan ana eksen durumu başka bir şey için aynı benzerlikleriyle salt değildir. Yani salt olanın boşluk devinmesi olan içerikleri de, farklı farklı olmaktadır. Evrensel tümeliniyi salt kılsak bile evrensel tümelini, kesikli sürekli durumuyla bir karar olamamaktadır.
Güç kendi tümel durumu içinde ısı, basınç farklı girişmeler oluşuyla, firen etkili vs. türü niceli oluşların kesikli sürekli zıtlıklarıyla, akış yapmaktadır. Böylece varoluşlar ve girişmeler daha çok ve akıl almaz denli çeşitlilikte olmaktadırlar. Enerji oluş saltsa, enerjinin niceli oluşuyla; özel bağıntılı giriştirilen süreçleri de, kesikli sürekli durum olmakla salt değildirler. Anne ölür. Anne salt değildir. Kesikli sürekli birbirinin yerini alan çocuklu akışta, diğer annelerin varlığıyla, anneye göre annelik, saltıklığa dönüşür.
Bu kesikli sürekli oluş ta, salt gibi olanlar bir başka bağıntı ve girişmenin ön referanslarını (belirleyen) durumu oluşmakla o şeyin salt durumunu oluşmaktadırlar. Başka deyişle, kendisini kesikli sürekli yapan durumların akışına göre annelik olan sürecin ömrü anneye göre uzun olup, bu türden ileri akan imleyenler (geri beslendirenler) bize salt algısını verirler.
Olaylaşamayan durumlar adlanma ve anlam yansıması yapamazlar. Başlanış çorbasının bilmem kaç Kelvin’i ısıl durumdan; kaç Kelvin’i ısıl duruma gelme skalası, bir niceli durumdan bir niceli duruma gelmekle anlam ve adlanma kazanmaktadır. Salt ve niceli olanlar üst üste zamanlar ve durumlardır.
Salt olanla, niceli olan; yani kesikli sürekli olanlar; birlikte var olup birlikte kavranırlar. Ama şimdiki sağlasan (üreten-osile olan) akış hali de ilkteki referansı devinmesinin bire bir aynısı olmamakla da, tek başına müesses süreç olamaması, hiç te salt değildir.
Toplumlarda temel gereksinimlerin salt sağlatılır olma referansı üreten bir sabite iken; sabite olanın her bir ilişkileniş şekli de yere zamana zemine göre ve biraz sonrası içindeki değişme ve gelişmelerine sekans edilmekten ötürü sabite değildirler. Salt olmayan nicelilik sabite olanın her bir yansımalarını farklı zaman zemin içinde, farklı zaman zemin referanslı ilişki yapabilmektedirler. Salt bu niceliliklerle sürekli ve ileri zaman olur.
Örneğin ilk sağlatan bağıntı, avcılık toplayıcılık bağıntısı üzerinde yansıtılıyorken, şimdiki sağlatan ilişki üreten ilişkiler üzerinde kendi sağlamasını, yapmaktadır. Bu da sabite olanın yapısını az çok değiştirir. Değişim bir kısım eski yansımaları dumura uğratırken, bir kısım yeni yansımalarını da ortaya koydurur.
Neyse yine konuya dönelim. Ve yasalar evetli, hayırlı tepki ile yani salt olanla salt olmayanın saklı (mahfuz-rezerve eden) tutum olmasıyla yürürde olduğu; kesikli sürekli durumlarıyla sürecin mutlak uygulanan ve uyulanıdırlar. Mutlağın (saltın) istisna içereceği (mutlak olmayacağı) unutulmamalıdır.
Başa kakmalı olaylar insanın emek gücünü ve diğer üretim güçlerini sahipleniş şekli içindeyken yine insanların sürece yabancılaştırılmasından kaynaklıdırlar. Bu iyelik; emek gücü, toprak, teknik araç gereç, bilgi vs. türünden üretim güçleri üzerinde mal mülk sahipliği olanlarıyla; mal mülk sahibi olamayan kişilerin üzerinde zamanın yeniden parçalı akış yapılması ile ortaya çıkmaktadır. Bu ilişki içindeki kişi mülkiyeti olan adalet; parçalı akışın tabusu yapılmaktadır.
Kişi iyelikti tabu içindeki köleci dönemde kişi mülkiyeti dokunulmaz oluşuyla kutsaldır. Ve bu tabunun parçalı akan seçme ayıklama seleksiyonu içinde de efendiler; kendi zümreleri dışındaki kişilerin, yani kölelerin (kul veya esirlerin) mal mülk türünden ortak olmalarından tutun da her tür ortaklığına değin şerikliğni, kabul etmezler. İşte başa kakma, alçaltmalı böbürlenme; nimet ve lütuf oluşlar, bu dönemin felsefesidirler. Doğada sağlanan besinler, şimdi takdir edilen rızk oluşla lütuf olarak verilmektedir.
Ortaklaşa eylemselilikler tek tek zamanlı; ardışık olan eylemleri ya da üreten ilişkileri, bağıntılı olarak bir arada akıtışıyla o eylemleri, bütünlerler. Bkz. Kişi ve sosyo toplumu. Ortaklaşa olan eylem sellik, modülerliği ortaya koyar. Modülerlik aitti ligi olan güç; parça parça olaylarını bir araya getirildiği entegrasyonlarla, bütünlüğü; bütünlük olanın tekliğini ve ortaklaşılan bütünlüğün tekilliğini oluşurlar.
Kişisel mal mülk sahipliği olan köleci sistem iyeliği önceden beri devam edip, gelmezler. Köleci sistem öncesinde bunlar yoktur. Köleci sistemdeki mal mülk sahipliği kazanması aldatan bir oyun oynar. Sistem üreten ilişkilerini yine şartlı yeterlilikle yükümlenme üzerinde referans ederek yaptırır. Ama paylaşma yaparken köleleri takdirle çalıştırdığı gibi efendilere de takdire göre pay verir.
Süreçte oynana oyun şu olmaktadır. Özel mülk olarak verilen takdir ve kader kısmet edilen mülk içinde. Bunlar tutmuş (ortaklaşa yapmış); şunlar pişirmiş (ortaklaşa odun bulmuş, ateş yakmış, tutulanı hazırlayıp pişirme aşamasına getirmiş, sofrayı hazır etmişler); bu yemiş (tekil takdir ediş ve başkalarının emeğini sahipleniş); diğerleri de hani bana demiş! Hala da demekte…
Bir kişinin besicilik yapıyor olması ya da araba tamircisi olmasıyla; tüm gününü bu işe vakfettiğinden ötürü tek başına kendi savunmasını yapamaz; sağlığını koruyamaz; sınırda nöbet tutamaz; bilgisayarı üretemez vs. olmakla bunları yapmaya zaman bulamaz olması demektir. Tüm bu yapamadığı süreçleri kendi ürettiği işle değişmesine karşılık, yeterli ve şartlı yükümlenme yapmaktadır.
Sınırda nöbet tutan da tüm gününü; savunmacı eğitim öğretim çalışmalarını üretme ve savunmacı dinamik tutum içinde olmakla nöbetçi de kendi buğdayını, bilgisayarını, sağlığını vs. üretemeyip bu savunma yapar olma üretimi karşılığında bunları değişir.
İşte siz toplumsal yüküm olmakla, daha baştan birbirinin emek ürünlerini, kendi ürettiğiniz ürün karşılığında satın almış olmanın toplumsal sözleşmeli ilişkilerden kaynaklı zorunluluklardan birini abartıp diğerleri, üzerine çıkarırsanız; sisteme yabancılaşırsınız. İnsanları sisteme yabancılaştırırsınız.
Ön ittifakın yasası da buydu. Bir ittifak, totem mesleği olan koyunu ve o üretimin alt tepken niceliş üretimi olan yünü, dokumayı; karşı ittifaka, kendisi için de ürettiriyordu. Kendisi de karşı ittifak için buğday üretip ona ekmek veriyordu. Yani ön ittifak birbirinin totem mesleği ürününü daha başta karşılıklı üretip satın almıştı (değişme-takas yapmıştı).
Köleci sistem toplumsal sözleşmenin birbiri için üretim yapan grupların bu sözleşmesi içinde karşılıklı olarak birbirlerine ürettirmekte. Ama üretileni takas aşamasında ürünü efendilerin kendisi alıp üretim yapanlara boğaz tokluğuna rızk yapmaktadır. Boğaz tokluğu olan hayata köleler tevekkül edeceklerdi.
Tabiri caizse, bu yansıma yani zorunlu oluşla karşılıklı üretip; daha baştan karşılıklı değiş tokuşla farklı üretim nesnelerini satın alma işi; öznel oluşla dini anlamalara da yansıyacaktı. Can üretilmemişti ama canın sürekliliğini sağlayan karşılanmaları üretici olmanın, mal mülk sahipliğinin konusuydu.
Marduk, ya da El-ilah sistemin inşasına uygun söyleyişle canlarını mallarını cennet karşılığında satın alıyordu. Karşılıklı üretmenin zorunluluğu yerine “cennet!” konmuştu. Ve daha baştan cennet karşılığında üretilen mallar; üretilen mal sayesinde sürdürülen canlar satın alınıyordu.
Bu da yetmiyordu. Cennet; sizlere verilen mal, canın (çocukların) bir sınav olması sonrasında; sınavı başarı derecenize göre verilecek olan müstehakınızdı. Emek görmezden gelinmiş üzerin rızk kavramıyla şalla örtülmüş ama emeğin üzerine çöreklenme her durumuyla var olmakla kalmamış cennet anlatımıyla da sömürü edilmeye devam edilmişti. Gücü kesikli sürekli etme bu yansımalarıylaydı.
Yani şartlı yeterlilikle yükümlersen olma, ön ittifaklardan beri ve hala temel inşa organizeliğidir. Bu referans olmazsa sistemler işlemez. İşte köleci sistem özel mal mülk edinmeyi ve özel mal mülk edinmeye ilişkin paylaşmasını; ilk birikimin yatırım olmasını emek üzerinde sömürü etmenin bu referansından sonra özel mal mülk sahipliğini ancak sürece sokmuşlardır.
Değilse daha baştan bura senin mülkün. Şura onların mülkü. Siz de bahtınıza küsün denişle insanlar efendi köle oluşla hemen toprağı ekip biçip; yünü eğirmeye başlamamışlar. Tarihsellik böyle bir süreci ne biliyor, ne tanıyor. Ne de böyle bir süreci ilk baştan beri yaşam etmişti.
Bu anlayış dinlerin kendisinden önceki gelişen ve kendisini hazırlayan insanlığı ortaklaşmacı süreç bilicini yok edip; özel mülkiyeti meşru kılma gayretinden başka bir hiçbir şey değildir.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.