- 403 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
ONDAN SONRA
YENİ BİR DÜNYA...Tabur´a yüzbaşılıktan binbaşılığa yeni terfi eden bir komutan gelmiş ve askerleri toplayarak bir konuşma yapacağını belirtmiş. Bütün askerler toplanmışlar ve komutan başlamış konuşmaya:
- Bugüne kadar birlik komutanlığı yapmış biriydim ve artık tabur komutanı oldum, burası, benim için yeni bir dünya... Bu yeni dünyamın yiğitleriyle tanışmak için sizleri buraya topladım. Benim adim Ahmet, soyadım Kırç. Tekrar ediyorum, Kırç. Arada R var. Sakın ola diliniz sürçmesin çok fena yaparım. Herkes iyice ezberlesin hata istemem !
Askerler dağılmışlar ve herkes "Arada R var, arada R var" diye içinden ezbere koyulmuş.
Komutan ise bu konuda ne kadar hassas olduğunu göstermek için sağda solda gördüğü askere soruyormuş:
- Sen
- Emredin komutanım!
- Soyadım ne benim ?!
- Kırç komutanım.
- Aferin ! İşinin başına !
Komutan böyle böyle her gün bir kaç kere soyadını soruyor ancak kimse şaşırmıyormuş.
Laz ise bu konuda çok sancılıymış.
Ya bir gün piyango kendisine çıkarsa ve şaşırırsa diye daralıp dururmuş.
Nihayet bir gün tören esnasında komutan aniden arkasına dönmüş ve Laz’ı işaret ederek
- Sen ! Soyadım ne benim ?!
Laz heyecandan konuşamıyor, nutku tutulmuş.Yaprak gibi sallanmaya başlamış.
Komutan gayet sinirli
- Sana söylüyorum, cevap ver, asabimi bozma !
Hemen arkasındaki arkadaşı bakmış Laz’ın başı belaya girecek hemen fısıldamış:
- Arada R var, arada R var...
Bunun üzerine Laz cevap vermiş:
- Gört komutanım !!!
ONDAN SONRA;Henüz doğurulmamış doğrularım var yalanlarım içinde,
Tüm yasaları çiğneyerek elde edilmiş güzellikler değil…
Sol tarafımızdan atmak isteyip de atamadığımız
O tarafı yurt edinmiş bir ağrı, sızı değil…
Beyin hücrelerimi teker teker avlayıp yutan,
Cenneti cehenneme dönüştürebilen,
Ne yapacakları belirsiz düşünceler değil…
Yalancı doğum sancılarını çektirip de doğmayan,
Doğurulmamış,
Henüz vakti gelmemiş,
Ya da vakti gecikmiş, gerçek bir doğum seansı değil…
Ve yahut da,
yaşayan sekiz milyar insandan birinin
varlığını ispat etmek için çırpınışı değil…
dünyada hiçbir söz yoktur ki,
bir defa söylenmemiş olsun;
en çok söylenen ise,
sanırım,
“Seni Seviyorum”
Sözüdür.
Daha önce sarf edilmiş hiçbir sözcük de değil…
değil, değil…
bunlar çoktan doğurulmuş şeyler…
Sevgi, korku,
İyi, kötü,
Her şeye dair her şey, her yerde,
Yollarımızı onlardan temizleyerek açıyoruz ilerleyebilmek için…
İlerliyoruz
ve kavuşuyoruz, yalanlarımız arasında
Yeniden doğurulduğumuz doğrularımıza…
Henüz ilk doğum ben olmuşum, çevre ıssız
İş başa düştü gene,
Mecburen ben başlayacağım ilk kez,
Herşeyi ilk kez tüketeceğimiz dünyayı kurmaya…
Tüm yasakları çiğneyerek geldiğim bu yerde
Önce, adil yasaların adaletini müeyyidelerle baki kılalım…
Görücüye çıkalım,
Kavuşalım,
İlk kez kurduğumuz dünyada
İlk insanları doğuralım…
Doğan her insan bir başlangıçtır
Bir başlangıç bin bitişin umududur.
Yeni adalet sistemimizin ilk yasası ‘sevmek’ üzerine
Ezberletelim yediden yetmişe…
Yediden yetmişe aynı görsün her göz, sevgiyle,
Adil olsun, masum olsun, saf olsun, temiz olsun…
Her yana masumuyet dolsun, çoğalarak…
Çoğalarak büyüyelim…
Dev gibi olalım…
ONDAN SONRA;
Büyüyelim dalga dalga severek, çok gülelim
Güneşle gülelim, yağmurla da,
Gülmezsek nasırlaşırız dudaklarımızdan,
Nasırlaşmayalım, koca bir deniz olalım,
Kocaman hayaller kuralım,
Boğulalım denizde,
boğuldukça içiçe olalım, sevinelim,
içiçe kaldıkça sevelim,
Düştükçe kalkalım, damla damla ağlayalım
içiçe özgür kalalım her an
yüreğimiz kadar farklı olalım, beyazı da sevelim, siyahı da
ama bunu sorgulamayalım, sevelim ve sevilelim,
Kendi kendimizle çeşitlenelim, bölünmeyelim,
Kendi kendimizle birleşelim, böldürtmeyelim…
bitirdikçe başlatalım ve durdukça başlayalım...
Tüm bunların hepsini aynı olan tek birşeyle
ama farklı olan yüz milyonlarca şeyle yapalım;
O kadar çok olalım ki sonra,,
dört bi yana dağılalım,
dağıldıkça şaşıralım,
şaşırdıkça öğrenelim ama öğrendikçe paylaşalım,
kullanalım...
yepyeni yerler görüp yepyeni sular
ve yepyeni topraklara sürünelim,
ekelim biçelim,
ektiğimizi biçelim;
hepsinin de içine barış katalım,
içine biraz su katıp yoğuralım,
minik minik barışlar getirip dünyaya koca bi huzur alalım karşılığında.
Herşeye her geçen gün çok daha fazla anlam verirken tek bir şey olsun anlamı değişmeyen: Şanslıyım,burdayım,kullanmalıyım,
içine her zaman barış katmalıyım!!!
Ve gitgide daha da büyüyüp yayılalım,
farklı yerlerden tek bi dünya yapalım,
başına da birilerini oturtalım...
Sadece birilerinden fedakarlık ederek biz kendi işimize bakalım,kendimizi de ona bırakalım,
ve ona baktıkça içini görelim,
aşktan içimize sokalım,
öylesine samimi olalım...
Biz o oldukça o daha çok biz olsun...
Sadece kendi olsun...
Planlar yapalım,
sakın ola aynı yerde durmayalım,değişelim,değiştirelim,
büyüyelim büyütelim,
yepyeni tatlar ve hep aynı insanlar tanıyalım,
çok farklı ve aslında hep aynı...
Onun bulduğunu getirelim,
şunun verdiğini alalım,
karşılığında bişey verelim ama içine heeepp barış koyalım...
Barışlar alıp barışlar da satalım...
Öyle dönemeçsiz yollar yapıp öyle doğrudan yaşayalım ki her aradığımızı bulalım.
Bazen kaybolalım ama pusula nedir bilmeyelim,
kalbimizi yeter ki hep cepte tutalım...
Ve sonra gidelim, gidelim, gidelim,
dereler tepeler aşalım,
kaybolup görünelim;
ama eninde sonunda geri dönelim,
bir gitmişken iki dönelim;
çok ünlü olalım,
kendimizi duyuralım,
almışken tüm her yerden tadımızı,
gidermişken merakımızı,
dört bir yana kucak açalım,
cümle alemi çağıralım;
ama bir de şart koşalım:
”Giremezsin yoksa barışın”