- 351 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Hikmetin Sırları
Hikmetin Sırları
Hikmet: “Tanrı’nın insanlar tarafından anlaşılamayan amacı!” Maksat!
Felsefe; “Varlığın ve bilginin bilimsel olarak araştırılması”
“Bilinmek istemek”, ile “Bilgiyi saklamak” çelişiyor; o halde, ortada saklanan hiç bir şey yok! Sadece “Ulaşılamayan” var! Evrensel açıdan “Sır”, saklanan değil “Bulunamayan” şeklinde düşünülmeli! Ulaşıldığında veya bulunduğunda “Sır” kalkar, “Hikmet” görülür! Yani bilinmek isteyen, bilgiyi saklamaz! Belki o bilgi, liyakate göre açığa çıkar! Büyük ve kapsamlı bir kütüphanede, çok fazlaca bilgi var olmasına rağmen; o kütüphaneden yararlanamayan için bilgiler “Sır” gibidir! Bir yardımcı olmaksızın ulaşması neredeyse imkansız gibidir! Bu kütüphaneden yararlanmasını bilen için kabiliyeti ölçüsünde “Sır” kalkar! Yardım alan ile yardım edenin durumları da farklı değildir! Yardım eden, kendi kabiliyeti ölçüsünde yardım edebilir! İnsan açısından hikmetin kütüphanesi evren! İster yardımcı olsun, ister yardım alan olsun; kabiliyeti kadar hikmeti anlar!
Hikmetin anlaşılmasına dair bireysel açılan ilme, “Öz ilim” diyeceğim. Hikmete dair ilme dinsel karşılık elbet var! Maksadım; bilinen tanıdık gelen tırnak içi ifadelerin, anlayışı o tarafa çekmemesi! “Öz ilim”, bireyin özünde hikmeti bilmeye dair açılan ilim! Bu herkeste farklı olarak açılacaktır! İşte hikmete dair açılamayan kısımlar, “Sır”; açılanlar, “Öz ilim” olacaktır! “Öz ilim” sahibi de kendince “Hikmet bilen” olacaktır! Herkes hikmeti, kendi “Öz ilmi” kadar bilecek! Öğretilen, öğrenilen her şey, “Öz ilim” olmuyor! İnsan, pek çok “Öğreti” ezberleyebilir ama bunların sadece özde yerleşenleri “Öz ilim” kapsamında olacak!
“Gizli ilimler”, konusunda yukarıda da bahsettiğim gibi “Bilinmek isteyen, bilgiyi saklamaz!” o halde gizli ilimlerin, insanlara faydası olmaz! Gizlenen şeyin faydası, “Gizleyene” aittir! Mesela bir hazineyi bir yere gizleyene, o hazinenin faydasının olacağı düşünülür! Yani gizli olanın, bilmeyene faydası olmaz! “Bende gizli hazine var!” diyen birisi, o hazineyi, kullanmadığı sürece faydasından söz edilemez! Kullandığında, mesela; ilk antik parayı bozdurmak istediğinde “Giz” ortadan kalkar! Yani “Sır”, gizli olarak kaldığı sürece fayda sağlamaz! “Gizli ilimler”, dendiğinde şu kast edilebilir; herkesin “Öz ilmi”, başkasına “Sır” gibidir! Herkesin “Öz ilmi”, kendine fayda sağlayacağına göre, “Gizli ilim” söylemiyle, insanları etkilemek ve belki yönetmeyi amaçlamak isteyenler neden olmasın? Misaldeki gibi; “Bende gizli hazine var!” diyen biri, bu gizli hazinesini ipotek gösterip kredi isteyebilir! Belki “Gizli hazine” karşılığı birilerini ikna eder! Oraya karışmam!
“Verilmek”, bu konuya dair nasıl düşünülebilir?
Bir sanatın (mesleğin) piri olsanız, o sanatın da insanlara faydalı olması yanında kötü kullanıldığında çok tehlikesi olsa, o mesleğe dair ulaştığınız sırrı yani “Öz ilmi” kime verirdiniz?
“Liyakati olana verirdim!” dediğinizi duyar gibiyim! Elbet, kıymetli şeyler, “Kıymet bilen” ellere emanet edilir! Gerçek bir sanat erbabı, sanatının kötü kullanımına meydan vermek istemez!
“Vermek” eyleminde, belirleyici olan “Liyakat” değil mi? O halde, o sanata dair “Sır” olarak düşünülen “Püf noktası”, aslında “Sır” değil! Çünkü liyakate göre verilir ya da alınabilir! Hatta başka bir sanatçı da “Sır” olarak düşünülen aynı noktaya ciddi çalışarak ulaşabilir!
“Allah’ın hikmetinin sırları!” denildiğinde ne anlıyoruz? Kendi cevaplarımızı düşünelim!
Cevap: Allah’ın yaratmasındaki maksada dair her şey! Yani tüm algıladıklarımız “Hikmet” kapsamında! Hikmetin, saklanan bir sır olmadığını bilmeliyiz! Bir şeyi görememek ya da bilmemek, o şeyin aslen olmadığı anlamına gelmez! Göremeyen ve bilmeyen için “Sır” hükmünde olması bundandır! O halde, “Hikmette sır yok!” ama “Hikmetten sual olunmaz!”
“Hikmette aslen sır yok” konusunu anladığımızı düşünüyorum; “Hikmetten sual olunmaz!” nedir?
Sanatçı, “Öz ilim” ile hikmete dair bilgilere ulaşsa; bu ulaştığı bilgileri sorgulasa! Mesela suyun normal şartlarda 100 derecede kaynadığını bulsa, bunu; “Su 100 derecede kaynar!” şeklinde açıkladığında suyun kaynama noktasına dair bir “Hikmet” açıklamış olacak! Yok, eğer; “Bu su neden 100 derecede kaynıyor, 150 derecede kaynasaydı ya!” derse, hikmetten sual etmiş olur! Yani “Bilmek” başka, “İtiraz etmek” başka! Bilmekle “Sır” kalkar ama itiraz edilince, misaldeki gibi su 150 derecede kaynamaz! “Bilmek” de olmaz!
Son tahlilde; varlığın hikmetinin sırları potansiyel olarak her insana açıktır! “Hikmet” tanımında da olduğu gibi, “İnsanlar tarafından anlaşılamayan amaç!” herkese kabiliyetince açılacaktır! Amacı bilmek, “Hikmet” bilmektir! Amaca sual etmek, “Bilmemek” kapsamındadır! Yani “Bu işin hakikati buymuş!” demek ile “Bu işin hakikati neden böyle?” demek aynı şey olmuyor! Hatta “Bu işin hakikati budur!” diye kesip atmaya da kimsenin hakkı yoktur! İşte “Öz ilim” olarak tarif ettiğim, “Gizli ilim” olarak da düşünülen ilim, bireyseldir! Bireye faydası vardır ama başkalarını direk olarak bağlamaz! Yani dayatılamaz! Varlığın hikmetine dair tüm “Öz ilim” çıkarımları kişiye özel ve önemlidir! Zaten “Yoktan var olmaz!”, potansiyel olarak var olmayan bir şey, açığa çıkmaz! “Sır” olarak saklananın da faydası olmaz! Liyakat esasından ayrılmadan, sabırla çalışan ve üretenler için de “Sır” kalmaz!
Ahmet Bektaş
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.