ALACA KARANLIK KUŞAĞINDA MEVSİM KARAKIŞTI...***
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
İç dünya o gece çok sıcaktı. Termometreler 39.9 C derecede adeta takılı kalmıştı.
Cümle erkeklik sıfatlarıma bürünerek açtım bağrımdaki düğmeleri çatır çutur, bir yağmur ormanını andıran göğüs kıllarımı ortaya çıkarttım. Tüm zombileri yiyip yutmaya amade bir iştah ile zıpladım Alacakaranlık Kuşağına. Alacakaranlık Kuşakları hep vampirlerin, hortlakların malı olacak değildi ya, anasını satayım!
Alaca Karanlık Kuşağında mevsim kara kıştı. Lapa lapa kar yağıyordu. Ortalık nedense sis denilen beyaz renkli dumanlarla örtülüydü, ilaç için lazım olsa bir gram kara duman bulamazdınız, öyle yani! Biliyorsunuz, kara kış denilince, kara renkli bir kış kastedilmez. Tam tersine kast edilen her yerin beyaza kestiği bir kıştır. Her yerin bembeyaz olduğu bir ortama ’kara’ diyebilen bu insanoğlundan nefret ediyordum.
Karnım çok açtı. Vücudumun ayakuçlarındaki tırnaklardan tepesindeki birkaç tel saça kadar her uzvu istem dışı bir titremeyle sarsılmaya başlamıştı. Isıtarak titremeler önlenebilir miydi? Ya ıslatarak? Bunlara dair laboratuar test sonuçları yoktu elimde, hemen bir laboratuar bulmalıydım. Bu umutla yürümeye başladım. Yürüdüm. Yürüdüm. Cebimde param yoktu. Tanıdık birine denk gelsem de hem yol sorsam, hem de borç para istesem diye geçiriyordum. Bazen bir şeyi istersiniz, hemen gerçekleşiverir de, keşke daha iyi bir şey isteseymişim, dersiniz ya, o an başıma o geldi. Evet! Karşımda bana doğru yürüyerek gelmekte olan babam beliriverdi ve ben, keşke daha iyi birini dileseydim, dedim. Babam, tam yüz yüze geliyorduk ki, birden arkasından biri seslenmiş gibi ters yüz dönüp gitmeye başlamasın mı? Tıpkı çocukken yaptığı gibi; üç çocuğuyla beraber annemi de böyle arkasına bile bakmadan bırakarak çekip gitmişti. Şuraya bak! Meğer zombi olmak içinmiş o kaçışı...
Arkasından seslendim. "Baba!..."
İyice hızlandı. Ben de hızlandım tabii ki! Diz kapaklarıma kadar karlara gömüle, yerlere devrile öyle bir yürüyüşüm vardı ki, görenler de zombi kovalamıyorum, zombilerden kaçıyorum sanırdı.
Arada seslenmeyi de ihmal etmiyordum. "Kaçmasana beee!..."
Başını bir çevirip baktı, sonra aralarda bir yerlere saptı. Ben de peşinden... Hazır, babamı bulmuşum, bırakır mıyım hiç? O hızlandı, ben hızlandım. Birden nasıl oldu, anlayamadım; ayağım kayınca yüzü kapak düştüm. Kaçmasın diye çabuk çabuk toparlanmaya çalışırken bir de baktım ki, yok olmuş. Arkasından, "gittiğin istikameti tespit ettim aslanım! Elimden kurtulamazsın!" diye seslennerek mecburen geri döndüm.
Yolda açık bir kapıya denk geldim. Kapıdan dışarıya doğru siyah değil, ama siyah gibi bir duman çıkıyordu. Beyazdan başka bir renk görmenin mutluluğu içinde içeri girdim. İçerde Temel Reisin üstü başı perişan dev adam versiyonu; belki de bizatihi temel reisin ta kendisi. Zombileştikten sonra ıspanak yemeyi bırakarak et yemeye başlayıp devleşmiş olamaz mı yani? Olur oluuurrr... Bal gibi oluuurrr... Akan sular, sularda durur...
Kabadayılık raconları keserek, "Ateşin var mı ağam?" diye sordum.
Ağzındaki dev bir pipoyu düşürmemeyi başararak, "Var ulan!" dedi.
Çizgi filmlerde cırtlak bir ses çıkartmasına alışık olduğumuz Temel Reis’in bu defa sesi top mermisi gibi gümlediği için çok korktum. Korkmanın onda dokuzu altına etmek, onda biri de erkekliğe pok sürdürmemektir. Bu havalarda, ben de ona, "Kaç derece ulan?" diye sordum.
Beni azarlayabilmek için, "Yazının en başında, Termometreler 39.9 C derecede adeta takılı kalmıştı, diye yazmışsın ya zibidi!" diye kızdı. Ne kadar kızarsa kızsın o derecede soğuyordu da!
"Adın ne senin bakiyim?" diye azarlar gibi adını sorunca;
Bana, " Tek gözlü dev Zombirator," dedi. Yok, hayır, bana demedi, yani benim adım Tek gözlü dev Zombirator olmadığı için bana Tek gözlü dev Zombirator demedi, kendine Tek gözlü dev Zombirator dedi. Kendine kendini demedi, hayır, anlatamıyorum ama, bana dedi, ben dedi, Tek gözlü dev Zombirator’üm dedi, ben derken kendini kastetti tabii... Neyse, ben anlatamadım ama siz anlamışsınızdır nasıl olsa ne dediğimi. Sonra, piposundan çıkan o siyahımsı renkli dumanın içinde duman olarak yanıma geldi ve damardan bir şarkı söylemeye başladı.
"İiiisssyaaannn..."
Damarımın tüm çeperlerinden bu şarkının ekolanan yansımaları duyulmaktaydı. Saatlerce! Günlerce!
Bir ara koşa koşa kurt adam geldi. Bir tane yalanım varsa, şerefsizim, namussuzum, arka bacaklarının arasındaki alt takımlarında altından imal edilmiş kırmızı kurdeleli bir altın madalyon takılıydı. Ben madalyonun kerametini çözebilmek için düşünmeye başlamıştım ki, o popomu yalamaya başladı. Yaladı, yaladı, sonra tam da yaladığı yere bir şey daldırdı. Yok, altın madalyonlu şeyini değil; o yerinde sakince duruyordu. Hem onu daldıracak olsa sıfırdan bir delik niye imal etsin ki, az yanda hazırı durup durmaktaydı.
Bir yudum rakı alıp, kısa bir gök gürültüsü efekti çatırdattıktan sonra, "İsyan" şarkısını sürdüren Tek gözlü dev Zombirator, "bu kadar ateşlisiyle hiç karşılaşmamıştım," dedi.
Kurt Adam ise büyük bir öz güvenle, "ben onun ateşini aldım, merak etme sen," diye karşılık verdi.
Evet, evet, inanılmaz bir gerçek! Ateşimi almıştı. Hızla soğumaya başlamıştım. Üşümekten donmuştum ya, ne yaptıysa yapmış, ama canımı acıtmadan yapıp çekip gitmişti. Yalanma sırasında hava kompresörlerim yağ kaçırmışlardı, irin kokuyorlardı. Kurt Adam’ı dahi tiksindirecek kadar kötü bir koku.
Tepkileyemediğim edilgenliğim suskunluğunu sürdürürken, suskunluğu olmayan mırıldanmalar duyuldu. Kendimi bizimkilerin ayininde gibi hissettim. Evet, dua mırıldanmalarıydı kulağıma gelen mırıldanmalar...
Onlara, "ben neredeyim böyle?" diye sıradan, basit bir soru yöneltmeme karşın, onlar;
"Döndü! Döndü!" diye haykırıp çığlıklar atmaya başladılar.
İçlerinden karım olduğunu söyleyen Gargamel tipli bir dişi, beni kucaklayıp öpmeye yeltendi. Ben ise kendimi öptürmemek için direnmeye başladım ve hemen Alacakaranlık Kuşağına geri döndüm.
Tam o an karşı kaldırımdaki dondurmacı dükkânını fark ettim. Koskoca Alacakaranlık kuşağında küçücük bir dondurmacı dükkânının ne işi var diye düşüne düşüne koşmaya başladım. Benim koştuğumu gören dondurmacı dükkanı da kaçmaya başlamasın mı? Yakaladım tabii ki! Benden kim kaçıp da kurtulabilmiş şimdiye kadar da o kurtulacakmış? Ama ve lakin yakaladığımda gördüm ki, o bir dondurmacı dükkânı değilmiş, ama ne dükkanı imiş, belli değilmiş... Belki de dondurma imalathanesiymiş, beni imal edişinden anladım. Şekerimi biraz fazla kaçırmıştı ya, olsun varsın, tatlı biri olmayı hep tercih etmişimdir.
Çok koşmaktan çok nefes nefese kalmıştım. Gargamel’in dişili nefes alamaz durumda bir zavallıyla karşılaşmış olmanın kolaylığıyla mutlu yalamaların lezzetinde bir dondurma yemeye başlamıştı ki, tekrar,
"Nereden dönmüştüm ki?" diye sorduğumu hatırlıyorum.
"Alacakaranlık Kuşağından!"
Alacakaranlık Kuşağını zombilerin işgalinde tuttukları sığınaklar toplamı sanırdım. Oysaki yalnızlıktı zombilerin işgalinde tutulan toplam.
Gözlerimin önündeki alaca karanlığı yavaş yavaş dağıtarak görme duyumu yeniden kazandım. Etrafımda, yeşil tulum elbiseli, maskeli kadınlar vardı. Birden anladım ki, bir hastanenin bir yoğun bakım servisindeydim.
Neyse ki, sıcak nefesli uhrevi duaların ne kadar da geçerli olduğu realitesiyle donmuştum yeniden dolunaya; her zamanki gibi devam edecek mütevazi yaşamım yanı başımdaydı, dua sahibi dostlara minnettarlığını dillendirerek...
YORUMLAR
Hoş geldiniz Kemal Abicim
Çok geçmiş olsun
Anlattıklarınızı okuyunca baya baya gidip gelmişsiniz hocam? Yediğiniz içtiğiniz sizin olsun gördüklerinizin anlatın diyeceğim ama yazıda anlattıklarınıza bakılırsa, gördükleriniz pekte görülmek istenecek şeyler değil. Gerçekten de ''Alaca karanlık kuşağı olmuş. Normalinde öyle bir durum da aksakalı dede veya güzel yüzlü beyaz kanatlı melekleri ya da ne bileyim işte, başka uhrevi şeyler görülür. Siz gitmiş zombileri görmüşsünüz. Hayret bir şey ya! Bizlerin cevabını aradığımız şeyler daha somut şeylerdi.
Mesela! Oradan bakınca burası nasıl görülüyor? Zeki Müren de bizi görüyor mu? Ya da 2023 de de yine akp iktidarda olacak mı? Gerçi bu son sorunun cevabını almak için oraya gitmeye gerek yok böyle muhalefet varken öbür tarafa gitmeden burada da göreceğiz galiba ama yinede biz bu tür soruların cevabını bekliyorduk sizden.
Hocam lütfen fantastik yazıları yazıp, okumayın, sonuç böyle oluyor işte!
Yeniden geçmiş olsun kendinize çok iyi bakmanızı diliyor,
Saygı ve sevgi ile selamlıyorum.
Kemnur
Geçmiş olsun hemşerim sağlıklı günler diliyorum Hoşgeldiniz yokluğunuz hissediliyor sitede güzel eserlerinizi her daim bekliyoruz Nurten ablama da cok cok selamlar
Sevgi ve saygılarımla
Kemnur
mrhb öncelıkle h.g nız hocam sızıtekrar gormek cok guzel mutlu oldum yoklugunuz cok bellı ınanın gecmıs olsun dıleklerımı kabul edın ltf allah sıfa versın ıyılesmenızede cok sevındım bzıımle olmanıza bızı hoıc bırakmayın degerlı hocam emegınıze yuregınıze saglık ben sızı ayakta alkıslıyorum yazılarınızla anlatmak ıstedıkelrınızle her bı yazınızada anlam dolu kutlarım ıcten yurekten sızı saygılarımla selam dua ıle kalın
Kemnur
Geçmiş olsun efendim. Duaların kabul edilmesi ve tekrar yazabilmeniz çok güzel. Güzel olan her şeyin devamıni diliyorum
Kemnur
Öncelikle çok çok geçmiş olsun hoş geldiniz ve sizi tekrardan görmek güzel...Çok güzel yazı okudum kaleminizden hak ettiği değeri almış kutluyorum..Her dem sonsuz saygılarımla..
Kemnur
Dostlar olunca yanımda ,
Hiç canım sıkılmaz.
Alıştırma yaptım kendimce,
Hep gideceğiz ya öbür tarafa.
Baktım boynu bükük Sami hocanın,
Döndüm yanına..
Geçmiş olsun saygılarımla.
Kemnur
Kemnur
... Kemal Abi, yazını görür görmez siteye girdim. Hem de zor şartlar da girdim. Neden bilmem taa yukarıdan aşağıya yazıyı okudum ama benim için en önemli satırlar Gargamel'in peşinden koşuşup nefessiz kalmaya o güzel benzetmen oldu galiba. Neden mi?
Çünkü, hepimiz çocukluğumuz da çizgi filmleri, hatta filmleri izlerken peşinden gitmez miydik ki?
Nefes nefese kalmaz mıydık ki? Ben çok iyi hatırlarım ne zaman bir yazlık sinemaya gitsem, "frigo al" diye tutturduğumu. Sonra da filme dalıp, o frigoyu ben değil elbisemin yediğini de çok iyi hatırlarım.
Diyelim ki şimdi sizin frigoyu üstünüzdeki gömlek yedi, siz filme dalıp gittiniz...
Film iyi veya kötüydü bu sizinle film arasında. Unutun gitsin.
Bizi ilgilendiren aramıza dönmeniz. Biz her zaman size yeni bir frigo almaya razıyız, yeter ki hep aramızda olun.
Sefalar getirdiniz...
Kemnur
Kemnur
Kemal abi büyük geçmiş olsun. Ve merhaba yeniden.
Alacakaranlık kuşağı değil edebiyat kuşağı yakışır sana.
Nice güzel öykülere hep beraber.
Kemnur
Gündüz iki buçuk gibi yazılan bir yazıyı gece 00.35 te okuyor Bedri Tokul. Hemde yazı KEMNUR un yazısı.
İş mi yani bu?
Deme öyle dem dostum.
Sen yattıktan beri yüreğim defterde değildi. Parmaklarım bir türlü tuşlara dokunmak istemiyordu!
Biraz evvel şöyle bir dolaşmak için uğradım deftere.
Allah Allah... Gerçek mi görüyordum ?
KEMNUR un yazısı var !
Dostum !
Yazının güzelliği, güne gelmiş olmasından ziyade, senin iyileşmiş ve hemde yazıyor olman.
Bu; daha bir çok güzel yazılarda, güne gelmelerde buluşacağımız demek...
Güzellik bu...
En iyi haber bu...
En yoğun sevinç bu..
En iyi sürpriz bu...
Şu anda o kadar sevinçliyim ki, hissettiklerimi yazamıyorum inanır mısın?
Şu saatte baktım. Defterde değilsin. İnşallah yatmış uyuyorsundur.Bu iyi işte...
Yat. Biraz değil, epey dinlen.
Kendimden biliyorum. Kalem bizlerin, yüreklerimizin sağ elimizdeki altıncı parmağıdır.
Bütün bunlara rağmen. Zorda olsa istirahat et.Kendini toparla. Yüreğini yorma.
Nasıl olsa sen yazmaktan bizlerde okumaktan her zaman zevk alırız.
Dedim ya bu gün bu saatte duygularım çok yoğun. sevinçten hissettiklerimi yazamıyorum.
Ne olacak şimdi?
Olacağı şu.
Bu gün sevinçten bana uyku yok.
YA YA YA ŞA ŞA ŞA KEMAL DOSTUM ÇOK YAŞA........
Kemnur
Şu profilinizde isminizin günlerce kırmızı renginden kurtulup yeşil renge bürünmesi ne güzel!
İşte Kemnur hocam, güzel insan döndü aramıza dedim.
Sevinç tebessümüydü yüzümdeki, içimdeki duanın şükrüydü.
Allah'a şükür.
Değerli kaleminizi, varlığınızı bu güzel aileden eksik etmesin rabbim.
Ne güzel geldiniz, koşa koşa,
ağrılı, kimi de yorucu yolculukta bile kaleminiz susmadı ya.
Alkışladım.
İyi ki varsınız, hoşgeldiniz, hoşgeldiniz ve hoşgeldiniz tekrar.
gidip gelmelerin anlatımı oldukça güzeldi ilginçti.
Geçmiş olsun üstadım bu yazıyı beğendim, çocuklara okutmak gerek.
saygılarım her daim
Kemnur
uzak
Kemnur
Kemnur
Kemnur
Kemal Abimmm
Hoşgeldin, iyi ki geldin, ne güzel ne güzel :):)
Çok mutlu oldum, bildirimi görünce nasıl sevindim anlatamam..
Allahım sana sağlıklı uzun ömürler versin inşallah.
Yazı yine çok güzeldi,
Ama bir daha yazmazsın inşallah,
Tebriklerimle
Bol sevgiler ve selamlar abime..
Kemnur
Bir daha Alacakaranlık Kuşağı olmasın lütfen. Tamam o tarafta ne gördüyseniz hepsini anlatın; ama son olsun yani.
Tekrar hoş geldiniz.
Saygılar.
Aynur Engindeniz tarafından 9/18/2015 3:34:38 PM zamanında düzenlenmiştir.
Kemnur
Değerli Kemal abim, hoş geldiniz.
Ne güzel bir duygu yeniden sizi aramızda görmek.
Çok çok geçmiş olsun değerli hocam.
Vee hemen yazıya geçiyorum.
Saygılarımla ve en iyi dileklerimle...
Gülüm Çamlısoy tarafından 9/18/2015 3:31:25 PM zamanında düzenlenmiştir.
Kemnur
o ışığın yeşil yanıyor olması ve abimizin burda olmasına çookk ama çok sevındım. bunu izah edemem . önce bunu söyleyecegım sonra yazıyı okuyacagım. tutamadım kendımı :) Çok çokkk gecmısler olsun Abi. Hoşgeldin
Gülşah Gayret tarafından 9/18/2015 2:47:56 PM zamanında düzenlenmiştir.