- 962 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
19 EYLÜL GAZİLER GÜNÜ
19 Eylül Gaziler Günü töreninde yapacağım konuşma metnidir.
Anayurttan gelip Davut Çağrı Bey ve Mehmet Tuğrul Beyin başlattığı keşif akınları neticesinde bir medeniyet inşası için Anadolu’ya yöneldik. Sultan Alparslan’ın 1071’ de kazandığı muhteşem Malazgirt zaferiyle Anadolu kapıları sonuna kadar bizlere açıldığı gibi zafer meydanındaki mübarek şehitler, inşa edilecek ve bu güne kadar var olacak kutlu bir medeniyetin ışıklarını göz kapaklarını dünyaya son kez kapatırken gördüler.
Bu medeniyet üç kutsal damla ile kuruldu. Alın teri, gözyaşı ve şehitlerin gazilerin kanlarıyla. Alın teri ile bu toprakları işledik, imar ettik milli manevi kültürümüzle harmanladık. Bu medeniyeti yıkmaya çalışanların karşısında canımızla kanımızla durduk, cenk meydanlarında ölmesini bildik. Şehitlerimizi kınalı kuzularımızı vatan toprağına verirken de gözyaşlarımıza hâkim olamadık.
Gerek millet gerekse fert olarak ölüme, ötelerin ötesine, sonsuzluğun sahibine ulaşmaya kemiklerine iliklerine kadar inanmış ve bu imanın gereğini her asırda yapmış, en kara sevdadan daha kara olan vatan sevgisinin bedelini şehit olarak, gazi olarak ispatlamış bir milletiz.
Bu cennet vatanda; İdarede adalet, yönetimde hakkaniyet, beşeri münasebetlerde kul hakkı, yaptığımız savaşlarda ve kazandığımız zaferlerde de savaş ahlakıyla var olduk. Katliam yapmadık, masumların kanını akıtmadık, mazlumların kanlarını da yerde bırakmadık. Zira bizler kan akıtmayı seven bir millet değiliz lakin bize kefen biçmeye çalışanların şah damarını kesmekten de imtina etmedik.
Nasıl yaşanacağını ve nasıl ölüneceğini bilen bir milletiz. Analarımız bizi sıradan bir çocuk olarak doğurmadı. Vatan, millet, ezan, istiklâl ve istikbâl için, her asır kopartılmak istenen kültür ve medeniyet zincirimizin halkasını koparttırmamak için ölecek yiğitler olarak doğurdu. Kumaşımızı Anadolu toprağında dokudu, hamurumuzu Anadolu toprağında yoğurdu.
Alparslan’ın Kızıl Elması Anadolu, Yıldırım Hanın Rumeli, Fatih’in İstanbul, Kanunî’nin Viyana, Gazi Mustafa Kemal’in rüyası da yeni Türkiye Cumhuriyeti oldu. Biz bu Kızıl Elmalarla ve bu büyük ideallerle tarih ve siyaset sahnesinde var olduk.
Anadolu’da geçen bin yıllık mazimizde 650 büyük savaş yaşadık, yüzlerce zafer kazandık. Büyük zaferlerin çoğunu senenin en uzun ve en sıcak yaz aylarında kazandık. Bizi bölüp, parçalamak, bu topraklardan söküp atmak ve bu vatana vurduğumuz medeniyet mührünü kazımak isteyenler her asır üzerimize büyük projelerle ve kahpe tuzaklarla hücum etti. Bu arada zafer marşları zafer destanları da yazdık, kahramanlık türküleri de yazdık, ağıtlar da yaktık.
Böyle olduğu için geçmiş asırlar içinde bizden önce kurulan devletler, medeniyetler gelip geçici ve ancak yolcu olabildiler. Başkalarının ayakta tutunamadığı bu hassas ve stratejik topraklarda kurduğumuz devletler ve medeniyetlerle üç kıtaya adalet ve merhametle hükmettik. Türk Siyasi Tarihinin hiçbir döneminde, medeniyet denilen tek dişi kalmış haçlı sürüsü gibi yamyamlık, barbarlık, zulüm ve katliam yapmadan, sömürgeci duygular beslemeden hâkimiyet kurduğumuz bu vatan topraklarında mübarek analarımızın binlerce ciğerparesi yatıyor. Bizim kadar şehidi ve gazisi çok olan, bizim kadar acıyı ve gururu bir arada yaşayan başka bir millet yok. Bu anlamda millet olarak hepimiz birer şehit ailesi, bacası tüten her ocak gazi evidir.
2015 yılı Ağustosundayız; hâla can evimize kor ateşler düşüyor, hâlâ şehit vermeye, hâlâ bedel ödemeye devam ediyoruz. Bu gün yedi düvele karşı değil, kullanılabilir bir Türkiye isteyen yetmiş düvele, uluslar arası koalisyona ve onların taşeronu terör örgütlerine karşı savaş veriyoruz. Malazgirt’te, Çanakkale’de, Kut’ul Amare’de, Yemen’de, Sakarya’da, Dumlupınar’da karşımızdaki düşmanlar kimlerse bu günkü düşmanlar da onlardır.
30 Ağustos Zafer bayramını 20 gün önce kutladık. Zafer Bayramının bir anlamı da devletin ebed, milletin esas ve vatanın mukaddes olduğunun iç ve dış düşmanlara ilanı ve ispatıdır. Varlığımıza, birlik ve bütünlüğümüze kasteden dış düşmanlar ve içimizdeki tüm kahpe hainler bilsin ki; Bu bayrak inmeyecek, bu ezan dinmeyecek, bu vatan bu millet bölünmeyecek. Bu bayrağın adı al bayrak, bu devletin adı Türkiye, bu vatanın adı Anadolu gerçeğini hiçbir proje değiştiremeyecek.
Kol, bacak, göz, kulak gibi uzuvlarından mahrum olarak bedenindeki yaraları madalya gibi gururla taşıyan ve aramızda şerefle yaşayan gazilerimiz bu vatanın teminatıdır.
Toprağın kara bağrında sıradağlar gibi duran ve Al bayraklı mezarlarda şehit olarak yatan fakat Rabbimiz katında diri olan şehitlerimiz, bizim bilemediğimiz başka bir boyutta yaşayan ve rızıklandırılan koç yiğitler, serdengeçtiler vatanın ve milletin bölünmez bütünlüğünün sigortasıdır.
Burada şu anekdotu paylaşmak istiyorum. Çorumlu Fuat Binbaşım Çanakkale şehitliğinde dedesinin yanı başında yatan şehidin Hakkârili bir Mehmetçik olduğunu görmüş. Ben de Mersin Erdemliliyim, Sarıkamış şehitliğinde dedemle yan yana yatan Bitlisli bir şehidi gözlerimle gördüm.
O gün vatan, bayrak, namus için beraber ölmesini bilen ve kucak kucağa yatan dedelerin bu günkü torunları hiçbir tefrikaya meydan vermeden, bölücü ötekileştirici tuzaklara düşmeden, sinsi oyunlara gelmeden beraber yaşamasını bilmek zorundadır. Türkü, Kürdü, Arabı, Lazı, Çerkezi hangi kökten gelirsek gelelim, rengimiz, dilimiz, siyasi tercihimiz ne olursa olsun biz bu toprakların bu medeniyetin çocuklarıyız. Bu vatanın ortak değerleri, aynı kilimin desenleri, aynı bahçenin çiçekleri ve aynı gök kuşağının renkleriyiz. Güçlerimizi kavgayla hırlaşmak için değil, kardeşçe yaşamak ve birleşmek için harcamak zorundayız.
Mübarek şehitlerimize binlerce rahmet, gazilerimize minnet ve şükran duygularımızla…
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.