- 354 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
MAZİYİ UNUTAMAM
Ne nankör ol…
Ne de vefasız…
Ne yemek yediğin sofraya bıçak saplayacak kadar edepsiz ol…
Ne de güzel insanlara sevgi, saygı göstermeyecek kadar terbiyesiz…
Ne dünya malına tapacak kadar cahil, gözü kara ol…
Ne de dostun bağrında kangrene dönüşen bir yara ol…
Yüreğinde sevgiyi, saygıyı çoğalt… Âşık ol… İnsanlığa, doğaya, her güzel canlıya, cansıza âşık ol… Gönlünün sofrasını güzelliğe ser…
Güzel insana, hayvana, ağaca, çiçeğe, gerçeğe değer ver…
Sevdalan güzel günlere, güzel geleceğe, zincirsiz, zorbasız yarınlara gönül ver…
Sakın maziyi de unutma!
Mazide yaşanan güzelliklere sarıl!
Güzellikleri yaşat…
Yaşadığın güzellikleri anlat ki; yeni nesiller güzellikleri örnek alsın…
Yalan bombardımanından çirkinlikler deryasından körpe beyinler boğulmasın…
Yeni nesillerin özü haramla, hileyle, bağnazlıkla, ırkçılıkla yoğrulmasın…
Geleceği pamuk gibi ak olsun…
Yolu, menzili dürüstlük, iyilik, hak olsun…
Adil olsun, adaletten ayrılmasın…
Ömründe bir saniye bile zulme sarılmasın…
Kötülüklerle, çirkinliklerle karılmasın…
Beyni ve yüreği güzelliklere darılmasın…
Mazide yaptığın hataların, çirkinliklerin, yanlışların üstüne sünger çekme!
Açık yüreklilikle özeleştirini yap…
Bir daha da hata yapma…
Mazlumların çilesi üzerinde ne lüks hayat hayal et, ne de uygula…
Ne kimseyi kul et, ne de kula kul ol…
Dün güzel diye övdüklerinin, bugün güzel şeyler olmadığını yaşam sana öğretmişse eğer, hata yaptığını söylemekle küçülmeyeceğini bil!
Doğruyu önce kendine söyle! Sonra halkına anlat…
Gerçekleri söylemekten korkma!
Bana maziyi unut diyenler!
Güzellikler çöpe atılmaz…
Zulmün çirkinlikleri ile kucak kucağa yatılmaz…
Maziyi nasıl unutabilirim?
Mazide yaşanan vahşetlerin, kahpe hançerlerin, kurşunların acısı hala yüreğimi kanatıyor…
Mazide yaşanan güzelliklerin tadı damağımda hâlâ taptaze duruyor…
Maziyi nasıl unutabilirim?
Yürüyüşleri hala gözlerimin önünde olan akıllı, bilgili, efendi o güzel insanları; Öğretmen Mehmet Şahin’i, Hamit Evci’yi, Ayhan Terzi’yi, Hacı Üzeyir Efendiyi, Mehmet Cantekin’i ve diğer canları nasıl unutabilirim…
Maziyi nasıl unutabilirim?
Perişan hali hala gözlerimin önünde, Amerikan hatırına bir ayağını Kore’de bırakan gazi geçinen hemşerimin sıkıntısını nasıl unutabilirim…
Amerikan amaçları uğruna kendi topraklarından binlerce kilometre uzaklarda ölmenin şehitlikle, yaralanmanın gazilikle bir ilişkisi yoktur…
Şehitlik ve gazilik kendi vatan topraklarının savunmasında alınan sıfatlardır… Bunları söylemek gerekir…
Maziyi nasıl unutabilirim?
Korkuri yolunda, ağzında tavşanla sahibine doğru gururla yürüyen, alacalı tazının gözlerini nasıl unutabilirim…
Maziyi nasıl unutabilirim?
Kurumuş inek pisliği gibi yeşilimsi bir şeyi “ iç diye” bana veren kişinin ihanetini nasıl unutabilirim…
Maziyi nasıl unutabilirim?
O yeşilimsi şeyi “ bu nedir” diye gösterdiğim arkadaşın “o esrardır” deyip elimden alıp, yere atmasını, ezmesini…
Bir arkadaşını korumak için gösterdiği tepkiyi, tavrı nasıl unutabilirim…
Maziyi nasıl unutabilirim?
Sınıf arkadaşım Sabri Avcı’nın halk türkülerini yorumlayan o güzel sesini, bizi coşturan sazını nasıl unutabilirim…
Maziyi nasıl unutabilirim?
Qeraş’ta, Alüt’te, Bızrin’de, Süsyan’da, Mılk’te, Dargir’de, Bıldiyan’da, Şexbaba’da, Hamzeyin’de, Parxacak’ta, Bevedol’da ve Kâhta’nın hemen hemen her köyüne babamla gittiğimizde, o güzel insanlardan gördüğümüz konukseverliği, dostluğu, insanlığı nasıl unutabilirim…
Maziyi nasıl unutabilirim?
Ramazan ayı yaklaştığında o güzel insanların en saf ve temiz duygularla düğüne hazırlanır gibi oruca hazırlanmalarını… O tatlı telaşı nasıl unutabilirim…
Maziyi nasıl unutabilirim?
Sahur vakti gençlerimizin Kâhta sokaklarındaki deve oyunlarını, yüzlerini boyamalarını, başlarında kalbur, göbeklerine ağız, burun, kaş göz yapmalarını, ev ev dolaşıp pestil, pelit, ceviz, kuru üzüm toplamalarını nasıl unutabilirim…
Maziyi nasıl unutabilirim?
Teravi namazlarındaki coşkuyu, çocukların yaramazlıklarını, iğne batırmalarını, “oy anam” nidalarını nasıl unutabilirim…
Maziyi nasıl unutabilirim?
Sahur vakti davulcunun bizim kapının önünde fazladan birkaç tokmak sallamasını ve anamın tahta sandıktan çıkardığı pestili, sucuğu, pelidi, üzümü, cevizi davulcuya, zurnacıya vermesini nasıl unutabilirim…
Davulcu ve zurnacının başka evlerden de aldıklarıyla şalvarlarının özel ceplerinin hamile kadın gibi şiştiğini nasıl unutabilirim…
Maziyi nasıl unutabilirim?
Sahur davulu ile birlikte bizim evde yatakların toplandığını, yüklüğe konduğunu nasıl unutabilirim…
Özellikle Osi Beke‘den alınan Eroğlu zeytinleri ve açık çayla tuttuğumuz oruçtan sonra erkek çocukların babamın öncülüğünde sabah namazını camide kılmamızı nasıl unutabilirim…
Kız çocukların annemin öncülüğünde evde birlikte namaz kılmalarını nasıl unutabilirim…
Maziyi nasıl unutabilirim?
Bayramdan bir hafta önce başlayan o heyecanı… Evdeki eşyaların avluya çıkarılışını… Odaların, mutfağın, hayatın, evin içinin dışının kireçle bembeyaz bir gelinliğe büründüğünü nasıl unutabilirim…
Maziyi nasıl unutabilirim?
Bayram alışverişi için Mıstafayı Geje’ye, Emirxana, Heci Kerim’e, Mehmedi Büke’ye, Aziko’ya, Xello’ya ve diğer esnaflara gittiğimizi nasıl unutabilirim…
Maziyi nasıl unutabilirim?
Leğen leğen hamurların yoğrulduğunu… Avlularda imece usulü ile insan boyunda yufka ekmeklerin yükseldiğini nasıl unutabilirim…
Maziyi nasıl unutabilirim?
Bir tüm günün elde çamaşır yıkamakla geçtiğini… Bunun bayram temizliği olduğunu nasıl unutabilirim…
Maziyi nasıl unutabilirim?
O güzelim kılori ve peksimetlerin tepsi tepsi fırına taşınışını… O fırınlarda pişirme sırasına girdiğimizi… Sıramızı beklerken pişenlerin o mis kokularını ciğerlerimize çektiğimizi, büyüklerimizin pişenlerden biz çocuklara dağıttığını nasıl unutabilirim…
Maziyi nasıl unutabilirim?
Bayramdan bir gün önce mezara gidişimizi… Hüngür hüngür ağlayışımızı, dua okuyuşumuzu… Lokum, bisküvi dağıtışımızı nasıl unutabilirim…
Maziyi nasıl unutabilirim?
Bayram için alınan o siyah lastik ayakkabıları, sarı, kırmızı, mavi, yeşil, renk renk kazakları, ucuz pantolonları, yastığımızın başucuna koyarak sabahlamamızı… Bayram sabahı gecesinin en uzun gece olduğunu nasıl unutabilirim…
Maziyi nasıl unutabilirim?
Bayram sabahı ezan ile birlikte giyindiğimizi, annemin bir gün önceden suya koyduğu fasulyeyi büyük bir kazanda, odun ateşinde pişirmesini, içine bolca kavurma koyuşunu… Gaz ocağında pilavın ayrı pişirilmesini… Bir gün önceden hazırlanmış hoşafın, büyük bir tencerede mutfağın bir köşesinde bekletildiğini… Onlarca yufka ekmeğin sulandığını, katlanıp temiz bir sofraya sarıldığını nasıl unutabilirim…
Maziyi nasıl unutabilirim?
Kadınlar, kızlar mutfakta uğraşırken, biz erkeklerin bayram namazına gidişini… Bayram sabahlarında camilerin dolup taştığını nasıl unutabilirim…
Maziyi nasıl unutabilirim?
Köylerden bayram namazına gelen insanlardan babamın 15–20 kişiyi eve yemeğe getirdiğini… Misafirlerin yemeklerini yemelerini sabırsızlıkla beklediğimizi, misafirler yemeden annemizin bize yemek vermediğini nasıl unutabilirim…
Maziyi nasıl unutabilirim?
Yemekten sonra bayram kutlamasının başladığını… Babamızın, akrabalarımızın, komşularımızın verdiği bayram harçlıklarını “ne kadar paramız oldu “diye onlarca kez saydığımızı nasıl unutabilirim…
Maziyi nasıl unutabilirim?
Bayramların akrabalıkları, komşulukları daha da pekiştirdiğini, insanın insani yönünü ortaya çıkardığını nasıl unutabilirim…
Ah o eski bayramlar!
Ah o bayramlarımızın güzel çocukları…
Şimdi hangi dertlerle boğuşuyorsunuz…
Ah o bayramlarımızın güzel büyükleri…
Büyük çoğunluğunuz ayrıldınız bu dünyadan…
Sizi hiç unutmadım…
Yazılarımda, şiirlerimde hep sizi andım… Kelaynak kuşlarına döndük… O güzellikleri yaşayanlar ve unutmayanlar olarak azaldık. Gittikçe de azalıyoruz. Hasretinizle yanıyoruz…
Bayramlar artık sizsiz yaşanacak…
Bütün günler bayramların güzelliğinde olsun…
Ne nankörüm ne de vefasız…
Ne yemek yediğim sofraya bıçak saplayacak kadar edepsizim…
Ne de güzel insanlara sevgi, saygı göstermeyecek kadar terbiyesizim…
Mazimdeki güzel insanları, güzel davranışları, güzel dostlukları unutamam…
Hiç kimse zalimlerin zalimliğini unuttuğumu sanmasın…
Onları da yazarım… Kanlı ellerini, haramla dolu işkembelerini, mala mülke doymayan gözlerini, kibirlerini, azgınlıklarını, insanlık dışı tüm davranışlarını tek tek yazar, ipliklerini pazara çıkarırım…
Bu yazıyı güzel insanlara vefa borcumu ödemek için yazdım…
Yaşadığım güzellikleri anlattım…
Acılarım yüreğimde, yastığımı her gece ıslatan gözyaşlarımdır…
Güzellikler ve acılar mazimde kol kola geldiler bu güne dek…
Güzel insanlar, bu dünyadan göçseniz de sevgiyle, saygıyla anılıyorsunuz… Anılmak, güzelliklerle anılmak hakkınızdır…
Aç gözlü, eli kanlı zalimler ve maşaları; Dünya malı için canlara kıyan katiller, tahtalıköye ne götürdünüz? Hep lanetle anıldınız… Lanetle anılmaya devam edileceksiniz…
Onurlu, şerefli, dürüst, vicdanlı güzel insanlar, sizleri sevgiyle, saygıyla selamlıyorum…