ÜÇ BAĞ
ÜÇER BAĞ
Cığcığlı Ali derlerdi.
Yaşıyorsa selamet, öldüyse rahmet.
Küçük bahçesi yetmezdi aile nafakasına. Birkaç mal da beslerdi.
Her hafta hayvan pazarına gider; düşürebilirse kuzu alır, pazarın öbür ucunda üç beş lira kârla satardı.
Diğer gün hale gider, bilek kalınlığındaki maydanoz bağlarını birer liraya alır; evde üçer bağ yapar, ertesi gün pazarda birer liradan satardı. Kalın bağını iki liradan satmaya çalışan pazarcılardan hem daha çok satar hem daha çok kazanırdı.
BELKİ BUNDANDIR HIRÇINLIĞIM
Çocuktum… Bir çığlık dalgalandı oyun sahamızda: “Belediye köpekleri vuracakmış!”
Koşuştuk çöplüğe kadar… Çocuk gözümle uzaktaydılar... Diz çökmüş ve doğrultulmuş bir tüfek…
Yana doğru kaçaladı… Bir bahçeden girdi... Koşuştuk… Kanıyordu…
Çocuklara… yalvarıyordu.
RAP RAP
Pöstekili koltuğuma oturdum. Orta parmağım alışık olduğu üzere bilgisayarımın power tuşuna doğru tahrik oldu. Bugün miskinliğim üzerimde, eğilmeyeceğim. Sağ ayağımın başparmağıyla…
F1 uyarısı sıktı artık. Biosa girmem lazım; dedim ya miskinim bugün.
Önce müzik. Kalın bir erkek sesi olmalı… Hım, Cem Karaca… On bir sene oldu... Allah rahmet eylesin...
“N’aber netekim gene geldi şapka rap rap”
Hey gidi “netekim” seninki 10 Mayıs daha. Benden rahmet beklemezsin zaten. Sevenlerin var okusun, okutsun. Hani bir resmine elli milyon vermişlerdi ya… Sahi kimde kaldı o açık artırma: Koç’ta mı, Doğan’da mı? Sen de “Beni seviyorlar” demiştin.
Rap rap
Kıyamam ya, hadi Allah rahmet eylesin. Cennette peygamberlere komşu ol: Adem hariç ama.
Rap rap
Bakır maşrapada köpüklü ayranım da geldi. Maşrapa diyorum, usta bir zanaatçının eseri; ama sanat eseri değil. Köpüklü ayran ise bu evde sanat.
Rap rap.