TÜLAY'IN SARDUNYALARI... (5)
Vakit ne de çabuk geçmişti iki sevdalı yüreğin konuşmlarında. İçilen çay ve kahveler su azizliğinde yudumlanırken haftanın olumsuzlukları unutulup gitmişti. Günlük işlerin telaşından uzaklaşmanın kefini çıkartmıştı Tülay Kağan’la birlikte Osmanbey’in en güzide kafesinde. Tülay’ın hayalini süsleyen sardunyaların çelimsizliğinin yerini renk renk çiçeklerin açacağı umutlarını beslerken evlerinin balkonunda onların kokusunu içine çekerken nice mutlu günbatımlarını yolcu edecekti. Sevgi ve aşk ikilisini çiçeklerin sevecenlikleri ile ilişkilendirirdi. Onları severken biricik aşkı Kağan’ı sever, okşar gibiydi. Dudaklarından dökülen kelimeler şiirleşip Kağan’ın ta kabinin derinliklerine nüfuz ettirirdi. Onun sevdası ölümsüzdü.
Kafenin garsonu yan masadaki müşterilerine sevis edip dönerken Tülay:
- Yavrum biz kalkacağız, hesabı istesek!
- Tamam ablacığım, iki masam var, onlara servis edip geleceğim
Kağan ayağa kalkarken:
- Yiğidim sen işine bak! Ben içeri geçip hesabı öderim, diyerek içeriye yöneldi.
Tülay’da masadan kalkarak Şişli camisine doğru yavaş adımlarla yürümeye başladı. Cami avlusundan dar sokağı kucaklayan ıhlamur ağacının dalarındaki kuşların cıvıltılarınına kulağını dayarken, başını çevirip seslerin geldiği yöne doğru baktı. İki kumru yanyana durup erkeğin dişisine kurlar yaptığını gördü, gülümsedi. ’’Yarabbi, şunları ne güzel yaratmışsın. Ne tatlılar ve aşkı yaşıyorlar.’’ diye geçirdi içinden. Serçelerin cilveleşmelerini yeni evlenmiş eşlere benzetti. İnsanlarında bunlar gibi kavgasız, mutlu bir hayat sürmelerini çok istesede; mutluluğun temellerini sarsıp yıkanların insan oluşuna hep şaşıp kalırdı Tülay! Kısacık ömürde mutluluklar varken, mutsuzlukların yaşanmasına bir anlam veremezdi. Yıllardır yaşadığı İstanbul’da ne çok olaylara şahit olmuştu. Sokak ortasında, insanların gözleri önünde cereyan eden kavgaların, nümayış adı altında yapılan gösterilerde arabaların, evlerin, işyerlerin yakılması, kundaklanması, insanların vurulması, devletin emrindeki güvenlik güçlerinin tomalarla karşılık verip ortamı yangın yerine çeviren düzenin kokuşmuşluğunda insanların mutlu olabilmesinin zorluğu karşısında isyan edecek noktaya gelir, susardı. Yunus’un, Mevlana’nın, Hacı Bektaşi’nin yetiştirdiği nesillerin kaybına üzülürdü. Bir karıncayı bile incitmekten korkan soylu bir milletin ne hale düşürüldüğüne şaşırıp kalırdı. İnsanların her şeyi sevmesini, saygı göstermesini, hakka, hukuka riayet edilmesini istemişti hayatı boyunca Tülay!
Ihlamur ağacının yaprakları arasından süzülüp gelen güneş ışınları gözlerini kamaştırdı. Sağ elini gözlerine şemsiye yaparak gölgelendirip gökyüzünün maviliğine iyice baktı. Bulutların sonbahar uykusuna yatmış olmalarından dolayı tek bir bulut yoktu. Pırıl pırıl gözyününde daireler çizen martıların kanatlarına yüklenmiş sevdaların yürek atışlarında kendini buldu. Kağan’la tanıştığı o heyecanlı yılları anımsadı. Kağan’ın kulağına fısıldadığı şarkılar canlandı. Dudaklarında tebessüm yeşermeye başlarken kağan yanında bitti.
- Tamam aşkım, gidebiliriz, dedi.
- Ayy, dalıp gittim aşkım şu kısacık anda... Ihlamurun eşsiz güzelliğine, kuşların doyumsuz cıvıltılarına, gökyüzünün muhteşem maviliğine kendimi kaptırıp, seninle tanıştığımız yıllarım geldi gözlerimin önüne...
- Canım aşkım... Sen yıllar önceki Tülay, şu andaki Tülay’ın arasında hiç bir fark yok! Yine güzelsin, yine büyük aşkla bağlıyım sana. bebeğimsin benim... İnşallah bir ömür birlikte, bir yastıkta kocayacağız ama ruhumuz, yüreğimiz, aşkımız hep genç kalacak! derken Kağan, Tülay’ın gözlerine duygusallık yerleşti. Bir tuhaf hallere girdi, oracıkta Kağan’ı kucaklayıp öpmek istedi.
- Ah aşkımm! Seni öylesine çok seviyorum ki!..
- Bende aşkım, bende dedi Kağan.
El ele tutuşup Şişli camininin önüne bakan ana caddeden Pangaltı’ya doğru yürümeye başladılar. Cadde çok geniş olmasına rağmen ne araba trafiğini, neden insan kitlesini kaldırabiliyordu. Yol ve kaldırımlar çok kalabalıktı. Yollara ve kaldırımlara yılların yolgunluğu çökmüştü. Yüz yılların yorgunluğunda üzerinde ne neşe, ne de mutluluk bırakmıştı. Her karışından ’’ah’lar’’ fışkırıyordu. Kaldırım kenarlarına dikilen ağaçlar arabaların eksozlarından çıkan dumanları gereksiz çalınan kornaların ve yaşlanmış vapurların homurtularına benzeyen rahatsız edici kürültülerine aldırış etmeden çileli, ızdırıplı hayatlarına devam edebilmeleri için direnip ayakta kalmaya çalışıyorlardı. Ağaçların bazı dalları kurumuş olsa da; canlı kalmış yanları ile kuşlara ev sahipliği, insanlara temiz nefes alma fırsatı veriyorlardı. Fakat insanların onları anlamaları mümkün değildi. Sevgi ve saygı kemalini yitirmişlerdi. Yaşlanmış gövdelerine vicdanları sızlamadan kah bıcakla kazınarak yazılar yazılıyor, işaretler çiziliyordu. ’’ Suya iktiyacınız var mı?’’ diye soranlar bile yoktu. Yaradan’ın yolladığı yağmurlarla hayata tutunmaya çalışıyorlardı. Kaldırımlarda saksılara yerleştirilmiş tek bir çiçek bile yoktu. Ecnebi ülkeler böyle miydi? Bütün caddeleri, kaldırımları, sokakları ağaçlarla, envai çiçeklerle donatılmıştı. İstanbul böyle bir kadere, çirkinliklere layık değildi! Sırlarla donatılan mübarek şehir layık olacağı güzelliklere yeniden kazandırılmalıydı. İnsanların bile bile kirlettikleri evliyaların, enbiyaların şehri Yeditepe, Eyüp hazretlerinin nuruna yeniden kavuşturulması elzemdi...
Devam edecek...
Zafer Direniş
...
05 Eylül 2015 Cumartesi 23. 25 Lahey
YORUMLAR
Tülay'ın Sardunyaları gece kitabımız oldu,
Ağaçların bazı dalları kurumuş olsa da; canlı kalmış yanları ile kuşlara ev sahipliği, insanlara temiz nefes alma fırsatı veriyorlardı. Fakat insanların onları anlamaları mümkün değildi. Sevgi ve saygı kemalini yitirmişlerdi. Yaşlanmış gövdelerine vicdanları sızlamadan kah bıcakla kazınarak yazılar yazılıyor, işaretler çiziliyordu. ’’ Suya iktiyacınız var mı?’’ diye soranlar bile yoktu. Yaradan’ın yolladığı yağmurlarla hayata tutunmaya çalışıyorlardı. Kaldırımlarda saksılara yerleştirilmiş tek bir çiçek bile yoktu.
Değerli yazarımız ne çok önemli şeyi bizlere sunarken , ne güzel bilgilerde yüklüyoruz beynimize...
Tebriğmle Zafer bey...
Saygıyla...
direniş
Var olasın
selam ve saygılarımla... uzaklardan..
Bazı insanlar yaşlansalar da aşklari yaşlanmıyor demek ki.
Tülay'la Kağan'ın aşkı da. örnek bir aşk.
Tebrikler kardeşim, selamlar.
direniş
Aşk her yaşta aşktır aşkı bilenlere :)
selamlarım... uzaklardan...