- 1008 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
Yağmur, Çay ve Başka Şeyler
Davut abi sandalyeleri içeri alırken söyleniyor. “Ben hayatımda böyle yağmur görmedim.” Herkes apar topar kahvenin içine kaçıyor. Ben dışarıdaki saçağın altında yere çarpan yağmur damlalarını seyrediyorum. Sanki her düşen damla toprağa çarptıkça kendine ait ufak bir gölet oluşturuyor. Buranın toprağı yumuşak çünkü. Kendine ait bir şeyler yaratmana engel olmaz.
Aniden bastıran yağmurdan korunmak için kahveye oturan bir adam Davut abiden çay istiyor. “Bakar mısın usta? Bir çay!” Davut abi bu sefer mırıldanarak söyleniyor “Siktir git! Vermiyorum amınakoyıyım!” Davut abi bu kahvenin sahibi. Ama çay vermeyi sevmez. Hep morali bozuk çünkü. Karısı onu aldattı ve başka bir adama kaçtı. Çocuklarının ikisi de hapiste. Uyuşturucudan… Adam yine hatırlatıyor “Abi bir çay demiştim!” Davut abi ters ters adama bakıyor. Ben geriliyorum. İçimden adama “Siktir git” diyorum “Git başka yerde çay iç.” Sonra kendime kızıyorum. Adamın ne suçu var ki? Kahveye oturdu ve insan gibi bir çay istedi. Beni burada geren adamın çay istemesi olmamalı, Davut abinin kahve açıp işletmesine rağmen, kendinden çay istemeye gelen müşteriye sinirlenmesi olmalı… Derken bu düşünceler birden dağılıyor kafamda, ayağa kalkıp adamın yanına gidiyorum. “Kardeş” diyorum “Kahvenin sahibinin morali bozuk o yüzden çay vermiyor.” Adam şaşkın bir şekilde yüzüme bakıyor. “Ne diyon sen ya dalga mı geçiyon?” “Dalga geçmiyorum. Adamın morali bozuk ve sana çay vermek istemiyor” (Hani adamın suçu yoktu, hani az önce kendime kızmıştım, N’apıyorum ben böyle?) “Siktir git. Çayını başka bi yerde iç” diyorum. Adam ayaklanıyor birden yakama yapışıyor. “Lan ağzını topla yoksa…” O an benim arkamdan adamın suratına bir yumruk iniyor. Adam sendeleyip yere düşüyor. Tam o öfkeyle ayağa kalkacakken kahve ahalisi üstüne çullanıyor. “Yok lan işte çay! Ne artistlik yapıyon” diyor mahallenin bir abisi. “Sen nerde kime kabadayılık yapıyon lan!” diyor biri. Her laf söyleyen de birer yumruk indiriyor adama… Adam ağzı burnu kan içinde kendini zor atıyor dışarı. Koşa koşa uzaklaşıyor kahveden. Sonra herkes sakinleşmeye başlarken masalarda yeni oyunlar için taşlar diziliyor, kartlar dağıtılıyor.
Benim gözlerim Davut abiye takılıyor. Tezgahın arkasına, çay ocağının yanına geçmiş. Tepsiye boş çay bardaklarını dizerken gülümsüyor. Teker teker bardakların içine çay kaşıklarını atıyor. Çay kaşıklarının bardakların içinde çıkardığı ses beni rahatlatıyor. Sonra “Herkese benden çayyy!” diye bağırıyor Davut abi. “Eyvallah abim, sağolasın.” diyor okey oynayan tayfadan biri. Birbirine takılmalar, şakalaşmalarla birlikte herkesin keyfi yerine gelmeye başlıyor.
“Her şey birden düzeldi” diyorum içimden. Dışarı çıkıyorum, saçağın altında yere çarpan yağmur damlalarını izliyorum yine. Ve bu hikayenin ana fikrini düşünmeye başlıyorum. Davut abiyi, kendimi, çay istediği için dayak yiyen adamı… Bu hikayenin ana kahramanı kimdi sahi? Amaç neydi? Sebep neydi? Davut abi bana çayımı getiriyor. “Al bakalım” diyor “Cengaver!” Teşekkür ediyorum. Bu olaya dair kimse birbirine soru sormuyor, kimse birbirini eleştirmiyor. Yağmur olanca hızıyla devam ediyor. Dışarıda bir telaş, koşuşturmaca, kahvede okey taşı sesleri… Ve kazanılmış saçma sapan bir mutluluk...
kıyıdaki adam