MUTLULUK KAYIP BİR ŞEHİR BANA... CEVABIM KÂHROLUŞUNA...
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
Geceleri soğuk hâlâ İstanbul . Sen yoksun , hayalin yok , uykularım yarım sensiz. Yaşanmıyor haklısın , yaşamayı beceremiyorum .Öpüşmelerim kısa ve hissiz . Bedenim kanıyor , yalnız ellerim değil. Merakta kalmasın beyaz gülüm.
Mutluluk kayıp bir ülke bana …
Sabahları uyanıyorum. Sol yanımda aradığım suret benden çalınmış. Utanıyor erkekliğim gözyaşlarını saklıyor çoğu zaman. Sonrası bir sigara yakıyorum. İlaçlarım yutulmayı bekliyor. Prospektüslerinde “ aşk için ölecekseniz “ yazıyor. Yokluğunun acısı içtiğim suya yansımış …Kan yutuyorum… Merakta kalmasın beyaz gülüm…
Mutluluk kayıp bir ülke bana …
Gün geceyi alıyor sırtına… Beklemede şafaklar sensiz çığlıklarımı. Uykularım bir cehennem sıcağında yanıyor. Saatler yine vuruyor on ikiyi , dilime derin bir kesik yerleşiyor. İki hecelik bir kelime ve hayır bu sen olmamalı derken. Yüzüm kayıp gençliğimi arıyor. Sende kalan hüznüm acınmalarım oluyor. Merakta kalmasın beyaz gülüm…
Mutluluk kayıp bir ülke bana …
Beyoğlun’ da bir bankta buluyorum kendimi her akşamüzeri. Di ‘ li geçmiş zamanlardan kopup geliyorsun yanıma. Martılar seni vuruyor dalgalara. Bir resim çizdiriyorum o sokak ressamına. Anlattım öykümüzü o ‘ na ve ellerimde bir portre … Yeşile çalan kimsesiz gözlerin avuçlarımda. İşte o an yeniden ilaçlarım içilmeyi bekliyor. Prospektüslerinde “ aşk için ölecekseniz “ yazıyor. Merakta kalmasın beyaz gülüm…
Mutluluk kayıp bir ülke bana …
Şarkılar … Beynimden vuruyor sensiz nameleri… Masum bir çocuğun yüzüne dokunmayalı ne kadar uzun zaman oldu. Sen yine bana şarkılar söyle … Gir yanlış notadan ne biliyorsun ki ben biliyorum doğrusunu… Dokunayım suretine … O da mı çalındı avuçlarımdan. Şimdi anladım ; avuçlarımın kanaması ondan. Merakta kalmasın beyaz gülüm…
Mutluluk kayıp bir ülke bana …
Kütüphanedeki kırmızı koltukta kimseler oturmadı senden başka. Yalnızca ben arada yaslıyorum omzumu ona . O da hala seni özlüyor . Duymasın diyorum. Çektiğin eziyetleri unutma. Elinde bir sigara gelir konar yanına. Izdırâbı sendeymiş , utanıyorum. Vurdukça kalbime inceden sızın ilaçlarımın saati çalınıyor yeniden. Prospektüslerinde “ aşk için ölecekseniz “ yazıyor. Ölümüne içiyorum.
Merakta kalmasın beyaz gülüm…
Mutluluk kayıp bir ülke bana …
Biliyorum şimdi sen Atilla İlhan ‘ ın yorgun sesinden Üçüncü Şahsın Şiiri ‘ ni dinliyorsun.
“Gözlerin gözlerime değince
Felaketim olurdu, ağlardım
Beni sevmiyordun, bilirdim
Bir sevdiğin vardı, duyardım
*********
Kirpiklerini eğerdin, bakardın
Üşürdüm, içim ürperirdi
Felaketim olurdu, ağlardım
Akşamlar bir roman gibi biterdi
Jezabel kan içinde yatardı
Limandan bir gemi giderdi
Sen kalkıp ona giderdin
Benzin mum gibi giderdin
Sabaha kadar kalırdın
Hayırsızın biriydi fikrimce
Güldü mü cenazeye benzerdi
Hele seni kollarına aldı mı
Felaketim olurdu, ağlardım “
O mu …
Seviyor beni…
Ruhu kimsesizliklere açık olarak…
Biliyor seni yeri asla dolmayacak kadın olarak…
Ben mi …
Delice bir tutkuyla yaptığım işkencelerimi
Asıyorum bir seher vakti …
Özlüyorum asi küheylanımı …
Yalnız değil belki ama anlamsızım…
Sen mi …
Sen hâlâ cehennem meleğim benim…
“ Eski bir kadınsın sen,
aşkı öğretmek için tekrar tekrar dirilen...
Ölümünü bekletiyor şimdi seninle
sevdası yarım kalmış ömürler.
Boğulmuş ve kanla karışmış yüzü denizin
sevginle duruluyor...
Aşk, unutulmuş bir sanat gibi,
ağırbaşlı bir çileyle öğreniliyor şimdi
Eski bir kadınsın sen,
aşkı öğretmek için celladını tekrar tekrar
dirilten...”
Şimdi artık yeter ! Mutlu musun deme bu adama ;
Mutluluk kayıp bir şehir bana…
TAKVİM TUTMAYAN BİR ZAMANDAN...
YORUMLAR
MUTLULUK KAYIP BİR ŞEHİR BANA... CEVABIM KÂHROLUŞUNA...
Geceleri soğuk hâlâ İstanbul . Sen yoksun , hayalin yok , uykularım yarım sensiz. Yaşanmıyor haklısın , yaşamayı beceremiyorum .Öpüşmelerim kısa ve hissiz . Bedenim kanıyor , yalnız ellerim değil. Merakta kalmasın beyaz gülüm.
Mutluluk kayıp bir ülke bana …
Sabahları uyanıyorum. Sol yanımda aradığım suret benden çalınmış. Utanıyor erkekliğim gözyaşlarını saklıyor çoğu zaman. Sonrası bir sigara yakıyorum. İlaçlarım yutulmayı bekliyor. Prospektüslerinde “ aşk için ölecekseniz “ yazıyor. Yokluğunun acısı içtiğim suya yansımış …Kan yutuyorum… Merakta kalmasın beyaz gülüm…
Mutluluk kayıp bir ülke bana …
Gün geceyi alıyor sırtına… Beklemede şafaklar sensiz çığlıklarımı. Uykularım bir cehennem sıcağında yanıyor. Saatler yine vuruyor on ikiyi , dilime derin bir kesik yerleşiyor. İki hecelik bir kelime ve hayır bu sen olmamalı derken. Yüzüm kayıp gençliğimi arıyor. Sende kalan hüznüm acınmalarım oluyor. Merakta kalmasın beyaz gülüm…
Mutluluk kayıp bir ülke bana …
Beyoğlun’ da bir bankta buluyorum kendimi her akşamüzeri. Di ‘ li geçmiş zamanlardan kopup geliyorsun yanıma. Martılar seni vuruyor dalgalara. Bir resim çizdiriyorum o sokak ressamına. Anlattım öykümüzü o ‘ na ve ellerimde bir portre … Yeşile çalan kimsesiz gözlerin avuçlarımda. İşte o an yeniden ilaçlarım içilmeyi bekliyor. Prospektüslerinde “ aşk için ölecekseniz “ yazıyor. Merakta kalmasın beyaz gülüm…
Mutluluk kayıp bir ülke bana …
Şarkılar … Beynimden vuruyor sensiz nameleri… Masum bir çocuğun yüzüne dokunmayalı ne kadar uzun zaman oldu. Sen yine bana şarkılar söyle … Gir yanlış notadan ne biliyorsun ki ben biliyorum doğrusunu… Dokunayım suretine … O da mı çalındı avuçlarımdan. Şimdi anladım ; avuçlarımın kanaması ondan. Merakta kalmasın beyaz gülüm…
Mutluluk kayıp bir ülke bana …
Kütüphanedeki kırmızı koltukta kimseler oturmadı senden başka. Yalnızca ben arada yaslıyorum omzumu ona . O da hala seni özlüyor . Duymasın diyorum. Çektiğin eziyetleri unutma. Elinde bir sigara gelir konar yanına. Izdırâbı sendeymiş , utanıyorum. Vurdukça kalbime inceden sızın ilaçlarımın saati çalınıyor yeniden. Prospektüslerinde “ aşk için ölecekseniz “ yazıyor. Ölümüne içiyorum.
Merakta kalmasın beyaz gülüm…
Mutluluk kayıp bir ülke bana …
Biliyorum şimdi sen Atilla İlhan ‘ ın yorgun sesinden Üçüncü Şahsın Şiiri ‘ ni dinliyorsun.
“Gözlerin gözlerime değince
Felaketim olurdu, ağlardım
Beni sevmiyordun, bilirdim
Bir sevdiğin vardı, duyardım
*********
Kirpiklerini eğerdin, bakardın
Üşürdüm, içim ürperirdi
Felaketim olurdu, ağlardım
Akşamlar bir roman gibi biterdi
Jezabel kan içinde yatardı
Limandan bir gemi giderdi
Sen kalkıp ona giderdin
Benzin mum gibi giderdin
Sabaha kadar kalırdın
Hayırsızın biriydi fikrimce
Güldü mü cenazeye benzerdi
Hele seni kollarına aldı mı
Felaketim olurdu, ağlardım “
O mu …
Seviyor beni…
Ruhu kimsesizliklere açık olarak…
Biliyor seni yeri asla dolmayacak kadın olarak…
Ben mi …
Delice bir tutkuyla yaptığım işkencelerimi
Asıyorum bir seher vakti …
Özlüyorum asi küheylanımı …
Yalnız değil belki ama anlamsızım…
Sen mi …
Sen hâlâ cehennem meleğim benim…
“ Eski bir kadınsın sen,
aşkı öğretmek için tekrar tekrar dirilen...
Ölümünü bekletiyor şimdi seninle
sevdası yarım kalmış ömürler.
Boğulmuş ve kanla karışmış yüzü denizin
sevginle duruluyor...
Aşk, unutulmuş bir sanat gibi,
ağırbaşlı bir çileyle öğreniliyor şimdi
Eski bir kadınsın sen,
aşkı öğretmek için celladını tekrar tekrar
dirilten...”
Şimdi artık yeter ! Mutlu musun deme bu adama ;
Mutluluk kayıp bir şehir bana…
-------------------------------------------------------------------------
Canınm ne söyliyeyim bilmiyorum ki.Sözün bittiği yer bu olsa gerek.HARİKASIN HARİKAAAA.
Seni ve kalemini gerçekten çok seviyorum yaa.
Bukadarmı doğal,içten,samimi yazılır.Allahım ya.
Yüreğinde yüreğimi bulduğum şairim-yazarım.
Haklı başarını da yürekten kutluyorum.
Yüreğimdesin her daim bilesin.
Sevgilerimle.
güne her zaman bu güzellikte yazı düşmüyor.bu yüzden tekrar tekrar okudum yazınızı.okurken kelimelerle ustaca dizilmiş yüzbinlerce domino taşlarının estetik güzelliğine dokunuyor gibiydim.doğan bir yıldızın en parlak anına ulaşmasıdır bu yazı.kaleminizin gerçeği bu ve ben bu gerçeğe inanıyordum.
benim olmadığım zamana ne güzellikler sığdırmişsin.iki yazı bir şiir...inan çok mutlu oldum.
kutluyor ve saygılarımı sunuyorum
TEBRİKLER...
Günün yazısını kutlarım....
Kırkıncı Oda / Ahmet Altan
Ne kadarınız gerçek sizin,
kırk odalı şatonuzun kırkıncı odasındaki
kilitler altında sakladığınız gerçek
duygularınızla,
gerçek düşüncelerinizin ne kadarı yansıyor
hayatınıza,
söylenmeyen neler var kuytularda,
hani kendinizden bile sakladığınız,
bir sinir kriziyle ya da büyük bir acıyla
yahut da muhteşem bir sevinçle kabuğunu çatlatıp da
ortalara dökülecek neler biriktiriyorsunuz
içinizde...???
Ne kadarınız kendi sahtekarlığınızın esiri?
Sevip de söyleyemediğiniz,
özleyip de açıklayamadığınız
ya da sevmeyip de sevginizin eksikliğini içinize
gömdüğünüz oluyor mu,
korkaklıklar var mı,
kalleşlikler var mı,
yoksa diplerde saklanan cesaretiniz bir işaret mi
bekliyor...???
Göründüğünüz insan mısınız siz,
yoksa bir define arayıcısı hazineler mi bulur
içinizde
ya da yıkılmış bir kentin harabelerini mi
taşıyorsunuz?
Derununuzda neler saklıyorsunuz?
Ne kadarınız gerçek sizin?
Ülkenizle ilgili düşüncelerinizi söylüyor musunuz,
yoksa başınızı belaya sokmayacak kadar akıllı mısınız,
gerçek düşüncelerinizi başbaşa konuşmalara mı
saklıyorsunuz,
açıkça konuşanları biraz aptal buluyor musunuz?
Günahlardan yapılmış hayaller var mı içinizde,
günahtan korktuğunuzdan bunları saklayıp
Tanrı'yı mı kandırmaya uğraşıyorsunuz?
Günahları sevmiyor musunuz, seviyor musunuz
yoksa...???
Uzun bir yolculuğa çıkar gibi
duygularınızla düşüncelerinizi denklere
sarıp da içlerinizde bir yerlere mi
yerleştirdiniz,
bir gün yolculuk bitince açmayı mı düşünüyorsunuz
aslında yolculuğun hiç bitmeyeceğini ve
denklerinizi
hiç açmayacağınızı bilerek...
Bir gün çıldırsanız da
bütün duygularınızla düşüncelerinizi açıkça
söyleseniz,
neler duyacağız sizlerden,
gizli palyaçolar mı çıkacak ortaya,
yoksa korkaklığın altında,
bir istiridyenin içinde büyüyen inciler gibi
büyümüş yiğitlikler mi?
Kızgınlıklarınız yok mu sizin,
öfkeleriniz, isyanlarınız?
Aşklarınız yok mu?
Kendi sahtekarlığınıza ne kadar esirsiniz?
Esaretten kurtulsanız da gerçekler dökülse ortaya,
kendinize şaşar mısınız,
hiç düşündüğünüz oluyor mu kırkıncı odada neler
var diye, hangi unutulmaya çalışılmış sevgililer,
dile getirilmeyen özlemler,
söylenmeye söylenmeye birikmiş öfkeler,
hangi boşvermişlikler,
hangi inkar edilmiş arzular yatıyor diplerde?
Ne kadarınız gerçek sizin?
Kimselerden korkmadığınız kadar korkuyor musunuz
kendinizden?
Şehrin ışıklarının bulutlara yansıdığı
turuncu pırıltılı külrengi bir gecede,
şimşeklerle boşanan yağmur başladığında
şatonuzun odalarında bir gezintiye çıkıyor musunuz,
ağır ağır yaklaşıp o kırkıncı odaya açıyor musunuz
kapıyı usulca, gördükleriniz ağlatıyor mu sizi,
bu kadar gerçeği o odada saklayıp,
hayatı yalandan yaşadığınızı farketmek nasıl bir
sarsıntı yaratıyor?
yoksa, ne gökyüzüne vuran ışıklar, ne yağmur, ne de
ıssız gece,
sizin kırkıncı odaya yaklaşmanızı sağlayamıyor mu,
korkuyor musunuz kendi gerçeklerinizden,
kırkıncı odanız size de mi kapalı,
kendi kendinize bile mahrem misiniz?
Ne kadarınız gerçek sizin?
Ne kadarınız kendi sahtekarlığına esir?
Bıktığınız olmuyor mu kendi yalanlarınızdan,
hiç kendinizden sıkıldığınız olmuyor mu,
kendinizi bir yerlerde terkedip de gitmek
istemiyor musunuz,
bütün yalanlarınızdan uzak bir yere?
Şöyle rahatça bütün duygularınızı,
bütün düşüncelerinizi söyleyebileceğiniz bir diyara,
kendinizi bile yanınıza almadan.
Ah aslında ben onu seviyordum diye ağlayacağınız
kimleri saklıyorsunuz koynunuzda,
yüksek sesle eleştirip de
içinizden hak verdiğiniz hangi düşünceler var,
kendinizi akıllı bulurken aslında gizlice kendi
korkaklığınızdan utandığınızın itirafını nerelerde
gizliyorsunuz?
Ne kadarınız gerçek sizin?
Ne kadarınız kendi sahtekarlığına esir?
Bunu hiç düşündüğünüz oluyor mu
yoksa bunu düşünmek bile yasak mı size?
Neler var kırkıncı odada?
Otuzdokuz odadan yapılmış hayatınızı,
kırkıncı odanın kapısını açmamak için yalandan mı
yaşıyorsunuz?
Niye yapıyorsunuz bunu?
Açsanıza kırkıncı odayı yağmurlu bir gecede
belki...
Belki de hiç açmazsınız,
kapalı bir odayla yaşarsınız bütün ömrünüzü,
kendinizden sıkılarak...
Olgun Ekinci müjdeler...Kazım Doğan inceler...Aspendos yazar ...Ezom yaşar benimle ...Aynur bir daha bir kez daha konaklar otağımda. Zerre kızar düzenler ( aradı gözlerim bu gün ama) ve tüm gönül kapılarım ben yazmam mı sizlere...sevgimle hep
NeNa
NENA tarafından 7/16/2008 12:06:50 AM zamanında düzenlenmiştir.
NENA tarafından 7/16/2008 2:48:39 AM zamanında düzenlenmiştir.
mutluluk mavi çocuk
senin gözlerin
ellerin solgun...yüzünde tebesümlerin birazda
mutluluk adınla başlıyor aslında
Artık adımlarımı saymıyorum sana yürürken ,yürüdükçe içimdeki çoşkunun şahlanışını hissediyorum.
.seni düşündükçe içime çekiyorum.çektikçe üşüyorum.kalbim sıkışıyor.
ve her geçen saniye ölü doğuyorum kucağında…siyah beyaz taşların natürel çizgisinde yüz sürüyorum toprağa…
ismi konulamayan bir ütopyaya,sınırları çizilemeyen bir haritayla ,kayıp bir coğrafyaya doğru yol alıyorum..
Bir hüzün sarıyor her yanımı,kalbimin içinde küçük davullar eşliğinde bir sessizlik senfonisi çalıyor.
tesellisi garip çelişkiler yaşıyorum.boğazıma girip çıkmak bilmeyen kelimelerin acizliğini yaşıyorum..
gözlerime yarım yamalak harflerden düşler kuruyorum yarı karanlık..
sis perdeler sarıyor en göçük,en yorgun ,sevdaya yenik gönlümün esrarlı yanlarını…
ıslak gözlerimle kan bayramına yatıyorum ..bir an duraklayıp boş bir vagona yaslanıyorum.içimde vagon dolusu acılar biriktiriyorum..
yorum diye başladım sevgili nena bitmek bilmedi.:))
affola...harikaydı çalışman ....her zaman ki titizlikte ve keyifte .......yazan yüreğini kutluyorum
............................aspendos
Geceleri soğuk hâlâ İstanbul . Sen yoksun , hayalin yok , uykularım yarım sensiz. Yaşanmıyor haklısın , yaşamayı beceremiyorum .Öpüşmelerim kısa ve hissiz bedenim kanıyor , yalnız ellerim değil. Merakta kalmasın beyaz gülüm.
Mutluluk kayıp bir ülke bana …
Sabahları uyanıyorum. Sol yanımda aradığım suret benden çalınmış. Utanıyor erkekliğim gözyaşlarını saklıyor çoğu zaman. Sonrası bir sigara yakıyorum. İlaçlarım yutulmayı bekliyor. Prospektüslerinde “ aşk için ölecekseniz “ yazıyor. Yokluğunun acısı içtiğim suya yansımış …Kan yutuyorum… Merakta kalmasın beyaz gülüm…
Mutluluk kayıp bir ülke bana …
Gün geceyi alıyor sırtına… Beklemede şafaklar sensiz çığlıklarımı. Uykularım bir cehennem sıcağında yanıyor. Saatler yine vuruyor on ikiyi , dilime derin bir kesik yerleşiyor. İki hecelik bir kelime ve hayır bu sen olmamalı derken. Yüzüm kayıp gençliğimi arıyor. Sende kalan hüznüm acınmalarım oluyor. Merakta kalmasın beyaz gülüm…
Yüreğine sağlık Sevgili Nena yine şöyle geçmişi sorgulayıp günümüze geldiğin güzel yazıyı yazan kalemini ve o kaleme hükmeden yüreğini kutluyorum...Çok harika yazıyorsun bunu sen de biliyorsun ve yazmak sana en az şiir yazmak kadar yakışıyor saygı ve sevgilerimle Nena...
Nedendir bilmiyorum ben de şu sıralar hep Yılmaz Odabaşı okuyorum ve bak ne diyor o da bir şiirinde ;
AŞK BİZE KÜSTÜ
Biz bu kentlere sığdık da,
bu kentler bize sığmadı Asiya!
Ve bir çığlık gibi günlerin çarmıhında;
arttıkça yalnız, sustukça silik...
Ay ışığı gölgeleri büyüttü,
son kuşlar da vuruldular dağlarda.
Yakamozları söndü sahillerin, ışıkları evlerin;
çağın vebalı gövdesinde
bir hayalet gibi gölgemizde yalnızlık.
Kaldık...
Kırık bardaklar gibi,
içilmiş sulardan geride buruk bardaklar gibi..
Düşler artık ölü çocuklar doğuruyorsa,
sevgiler boğduruluyorsa kürtajlarda
ve daha eskimemiş tüfeklerle
ordusu bozguna uğramış askerler gibi kalıp,
bozuk paralar gibi yuvarlanıyorsak kaldırımlarda,
bir bedeli vardır elbet cennetini çaldırmanın;
ömrünü yetim bir bebek gibi bırakmanın
bulvarlara,
bozgunlara
ve yanlış yalan aşklara…
Bir bedeli,
bu kuşatmaların, ilkyazları kurşunlatmaların...
Biz bu kentlere sığdık aslında,
bu kentler bize sığmadı Asiya,
ah, son kuşlar da vuruldular dağlarda!
Ay ışığı gölgeleri büyüttü.
Mutluluk oyununa geç kalan ölü kuşlarla geldim.
Geldim... Kırık bardaklar gibi,
içilmiş sulardan geride buruk bardaklar gibi…
Ve ömürlerimizde bin kasvetle upuzun
sefalet seferlerinin ayazı;
belki yalnız geçireceğiz artık kim bilir,
batan gemiler gibi yiten aşklardan geride,
kalan her kışı, güzü ve yazı.
Ay ışığı gölgeleri büyüttü.
Ayrılıklar eskidi, biz eskidik,
aşk bize küstü Asiya.
Belki de uzun sürecek bu bozgunun saçağında,
sen şarkılarını sesine yasla
ve bırak beni de usulca
apansız bir yalnızlığa!
Ay ışığı gölgeleri büyüttü,
büyüdü ölüm
ve biz küçüldük Asiya…
Ben daha başka bir şey demiyorum, hem yazından hem de Odabaşı'ndan çok duygulandım, güzeldi yazın NENA, sevgilerimle canım benim .......
Şimdi artık yeter ! Mutlu musun deme bana…
Mutluluk kayıp bir şehir bana…
TAKVİM TUTMAYAN BİR ZAMANDAN...
Sabaha boyle duygu yuklu yazı ıle baslamak belkı ınsanı karamsarlıga ıter ama çok guzel bır yazı okudum akıcı duygu yogunlugu elbettekı etkılenmemek elde degıl eger ınsan bır seylerı yasamıssa bu sorguyu sormustur kendısıne ama boyle yazı dılıne dokemez..İfadesız kalır sızde bunu yapmıssınız tebrık ederım...
Kalemıne saglık..
Sevgıler saygılar...
Mutluluk kayıp bir ülke bana …
Sabahları uyanıyorum. Sol yanımda aradığım suret benden çalınmış. Utanıyor erkekliğim gözyaşlarını saklıyor çoğu zaman. Sonrası bir sigara yakıyorum. İlaçlarım yutulmayı bekliyor. Prospektüslerinde “ aşk için ölecekseniz “ yazıyor. Yokluğunun acısı içtiğim suya yansımış …Kan yutuyorum… Merakta kalmasın beyaz gülüm…
''Aradım günlerce mutluluğu
Kitaplara,şiirlere yazdım adını
Afişlere baktım duvarlarda,
Aradığım yerlerde yoktu.
Ağlayan anaları, babaları gördüm
Kimsesiz çocuklara,
Çöpten,ekmek toplayanlara sordum
Mutluluğu bulamadım.''
Mutluluk kayıp bir ülke bana …
Beyoğlun’ da bir bankta buluyorum kendimi her akşamüzeri. Di ‘ li geçmiş zamanlardan kopup geliyorsun yanıma. Martılar seni vuruyor dalgalara. Bir resim çizdiriyorum o sokak ressamına. Anlattım öykümüzü o ‘ na ve ellerimde bir portre … Yeşile çalan kimsesiz gözlerin avuçlarımda. İşte o an yeniden ilaçlarım içilmeyi bekliyor. Prospektüslerinde “ aşk için ölecekseniz “ yazıyor. Merakta kalmasın beyaz gülüm…
''Bir yanda bedel ödeyenleri gördüm,
Bir yanda asalakları,
Ezenleri,ezilenleri tanıdım
Mutluluğu tanıyamadım.
Eğlenenleri,gülenleri gördüm
Sevenleri,sevilenlere sordum.
Büyük kitlelere ulaştım,
Mutluluğa ulaşamadım.''
Mutluluk kayıp bir ülke bana …
Kütüphanedeki kırmızı koltukta kimseler oturmadı senden başka. Yalnızca ben arada yaslıyorum omzumu ona . O da hala seni özlüyor . Duymasın diyorum. Çektiğin eziyetleri unutma. Elinde bir sigara gelir konar yanına. Izdırâbı sendeymiş , utanıyorum. Vurdukça kalbime inceden sızın ilaçlarımın saati çalınıyor yeniden. Prospektüslerinde “ aşk için ölecekseniz “ yazıyor. Ölümüne içiyorum.
Merakta kalmasın beyaz gülüm…
''Sordum heryerde insanlara
Kimileri mutluluk için yaşarmış
Tanımadığım mutluluk için yaşamam.
Bugün yaşıyorsam eğer,
Yarınlara umutlarımdandır.....M.Y.''
Mutluluk kayıp bir ülke bana …
Mutluluk kayıp bir ülke bize …
Mutluluk kayıp bir ülke hepimize … aradığımız..
Yakında edebiyat dünyasına varlığıyla damgasını vuracak yazarı kutluyorum.