- 516 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
Çağrı
Çağrı
“Çağrı”, kapsam olarak; bir kişi veya toplumu, bir fikir veya ortama katılmaya sevk etmeye dair öneridir!
Çağrı, bazı direk söylem ve eylem ile yapılır, bazı da doğal olarak olur! İnsan düşünceleri ve tercihlerine dair eylemleri bir şeyleri çağırır, çağrıştırır! Klasik söylemdir; iyi düşünceler, iyilikleri çağırır; kötü düşünceler kötülükleri çağırır! “Çekim yasası” denen durum! Yani insanlar, neyi çağırır ise onu çeker! Şekerli bir yiyeceğin sinekleri çekmesi veya bir insanın, duruşu, davranışı ile diğerlerini çekmesi gibi! Fikirler, ideolojiler ve dinler de böyledir; doğal konumuna dair bir çekimi vardır!
Çağırı insanlığın gelişme sürecini gösterir! Mevlana’ya atfedilen “Gel, gel, ne olursan ol yine gel” şiiri, insanlığın tekamülü ve gelişmesine dairdir! “Gel” çağrısı, insanlık için önemli bir aşama! İnsanlık bu aşamayı geçti mi, yoksa bu aşamaya aslında hiç gelmedi mi?
Cevap: İnsanlık belki de hiç “Gel” aşamasına gelmedi! Çağıran, kendi fikirlerine çağırıyor ise bu “Gel” kapsamında değildir! Çağıran “Ne olursan ol gel!” dediğinde bu çağrı, gerçek manasını bulacaktır! Çağıranlar, insanları olduğu gibi çağırmadıkça “Çağrı”, gerçek manada değildir! Bir fikre, ideolojiye ve dine çağırmak bu kapsamda olmaz! Çünkü çağrılanın, çağrıldığı bu ideolojik, dinsel veya fikirsel ortamda “Ne olursan ol!” durumunda kalması neredeyse imkansızdır! Demek ki bu tür çağrılar, “Gel seni değiştirelim!” çağrıları olarak kalıyor! İşte bu nedenle, çağrılar da sadece belirli bir kapsama dair yapılıyor! Çağrıya olumlu cevap vermek ise “Ne olursan ol!” konusunda taviz vermeyi kaçınılmaz hale getiriyor!
Günümüzde “Çağrı”, nasıl yapılıyor?
Cevap: Günümüzde yapılan çağrılar, genellikle bir fikir, ideoloji veya dine dair olsa da ticari amaçlı olanlar (Reklamlar) da yaygınlaştı! Reklamlarda, bir ürünü kullanan kişinin tüm hayatının değişeceği vurgulanıyor! Bu çağrıların hedefi “Ne olursan ol!” (Durumunu koruyabilirsin) kapsamında değil; bir ürünü kullan, eskisini at veya “Eskiyi getir, yeniyi götür!”, bir ideoloji veya dine katılmak durumunda ise “Mevcut durumundan vaz geçmek” üzerine kurulu! Bu nedenle ideoloji veya din değiştirenler neredeyse dış görünümüne kadar değişmek zorunda kalıyor! Hatta ürün konusunda bile bu böyle; moda ile insanların dış görünümü değişiyor, kullandığı ürünlerle alışkanlıkları, davranışları değişiyor! Teknolojinin ve modanın etkisini bilirsiniz! Bu alanlardaki çağrının, “Ne olursan ol!” kapsamında olmadığı da açıktır!
Günümüzde “Çağrı”, gerçek manasında yapılmıyor!
Yukarıda bahsettiğim; “Ne olursan ol!” kuralına riayet edilmediği için günümüzde çağrı, ya hiç yapılmıyor ya da zorlama şeklinde oluyor! İnsanlar, belli bir ideoloji, din veya fikir çerçevesine diğerlerini sınırlamak için çağırıyor! Yani çağrının amacı, çağrıyı kabul edenleri, bu çerçevelerin içine hapsetmek! Bu anlamda çağrıya muhatap olanların iki durumu kaçınılmaz; ya çağrıya olumlu cevap verecek ve çağrı kapsamındaki sınıra hapsolacak; ya da çağrıyı reddedip çağrı kapsamı dışında hapsolacak! Yani ya “Çağrı” kapsamında hapis ya da dışında hapis! Diğer seçeneklerin elendiği bir durum! Yani “Ne olursan ol!” işlemiyor! İşte tam da bu nedenle insanlar kapsamlara hapsoluyor! Öyle ki tüm yaşamlarını, tercihlerini, zevk ve neşelerini hatta üzüntü ve kederlerini bir kapsam dahilinde şekillendirmek zorunda kalıyor! İlişkide bulunduğu insanları, arkadaşlarını, dostlarını hatta kullandığı ürünleri, bu kapsam dahilinden tercih ediyor! Kapsamda ne var ise elinde o var zannında! Kapsam, neyi amaçlıyor ise o amaca dair yaşamak zorunda kalıyor! Zorlandığı kapsamı da kabul ettiği için savunmak durumunda kalıyor! Kabul ettiği kapsamın tüm insanlarca kabul edilmesini doğal olarak istiyor çünkü kendini kapsama sıkışmış hissediyor, bunu genelleştirince bu durumdan kurtulacağını veya durumun ezikliğinin azalacağını düşünüyor! “Herkesin hali, benimle aynı!” tesellisi! Kapsam dışından gelen hiçbir çağrıyı değerlendirmiyor, kapsam dışına ittiği kişilere de çağrı bile yapmıyor!
Son tahlilde; çağrı yapmak için bir donanım gerekir; insanları çağıranların, çağırdığı kapsamı bilmesi gerekir! Yani kapsamı bilinmeyen bir çağrı, ezbere yapılan bir çağrı olacaktır! Bu nedenle, çağrı yapmayı da bırakmak zorunda kalır çokları! Çağrı yapmak yerine kabul ettiği çağrı alanından çaresizce, zorunlu olarak zevk almaya çalışır! Bu ayrışmanın da asıl nedenidir! Çağrı, yerini “Ayrışmaya” terk eder veya çağrılar, ayrışmaya dair yapılmaya başlanır! Bu durumdan kurtulmanın çaresi, “Bilmektir” bilmek, “Öğrenmek” değildir! Bilmek, öğrenilenleri, işlemek, değerlendirmektir! İnsanın bilmediği çağrıya katılması, “Derinliği bilinmeyen suya dalmak!” gibidir! Bilmediği çağrıyı yapmak ise tam bir zulümdür!
“Gel, ne olursan ol yine gel!” diyebilmek için, insanın kimi, neye çağırdığını bilmesi gerekir! Çağrı kapsamı geniştir; çağrının tüm evreni kapsaması ve tüm insanları ve tüm varlıkları kapsaması bilince dairdir! Yani en kapsamlı çağrı, evrensel olandır ve çağrı kapsamı sınırsızdır! Tüm boyutları da içeren bir kapsama çağırmak, gerçek “Çağrı” olacaktır! İnsanları, dar bir kapsama çağırmak yerine “Ne olursan ol!” ekseninde evrensel geniş alana çağırmak en akıllıca olanıdır! Evrensel alanda, zorlama yoktur, zorlama, dar alanda olur! Geniş evreni, daraltmak yerine dar alana sıkışmış insanları, evrensel geniş alana çağırmak; iyi fikir değil mi?
Saygılarımla,
Ahmet Bektaş
YORUMLAR
Çok anlamlı ve yerinde kullanımlarla donattınız yazınızı.
Çağrı sözcüğü ne çok ideolojiye bulanmış dedim şöyle.
Oysa ne çok şey için kullanabilirmişiz.
Ellerinize sağlık Ahmet Hoca'm,
Saygıyla.