- 1052 Okunma
- 3 Yorum
- 0 Beğeni
İNCİR AĞACI OLSAM!
İNCİR AĞACI OLSAM!
Ne olsam ne olsam diye düşünürken apartmanımızın duvarla birleştiği çatlaktan ben de varım dercesine hayata tutunan incir ağacını görünce kararımı değiştirdim. Bundan böyle incir ağacıyım ben. Niye bu kararımı verdim diyecek olursanız sormayın. Ömrümün son demine demir atmışken hiçbir baltaya sap olamadığıma kendimi inandırdım doğrusu. O kadar uğraşıma rağmen zaten yazar da olamayacaktım, nihayet erkenden pes edip bitiş noktasına gelemeden yerlerde sürününce ve de diskalifiye olunca rahatlamış oldum. Ama gel gör ki ben yine de bir şey olmalıydım. Akıl veren birisi mi, asla. Onu çok denedim ya hep fiyasko. Karşındaki anlattıklarını yutuyormuş görünse de “ sen gel bunları külahıma anlat “ dediklerini duyar gibi oluyordum. Yoğurtçu mu olsam bozacı mı? Nobel Ödüllü yazarımızın son romanı “ Kafamda Bir Tuhaflık ” bugünlerde elimde. Bitmek üzere. Bozacı Mevlüt’e helal olsun valla. Adam, umudun bittiği yerde yeni umutlar peşinde koşmaktan bıkıp usanmıyor. Gündüzleri omuzlarındaki uzun sopaya astığı yoğurt kaplarını satmak için İstanbul sokaklarını karış karış arşınlıyor yine de” ıhh “demiyor. Daha neler yapmıyor ki baş kahramanımız. Camlı üç tekerlekli arabada nohutlu pilav bile satıyor. Velhasıl İstanbul’un değişen kabuğunda hayatın çemberinden geçiyor. Cin gibi olmasına rağmen tek yaptığı hata yanlışlıkla mektuplar yazdığı sevgilisi yerine ablasını kaçırıyor. (Gece olduğu için.)
Kim ne derse desin O.Pamuk, bu roman için çok uğraşmış. Her ne kadar kendisi avam tabakasından olmasa da gizli kalmış yaşanılanları iyi tespit edip çıkarmış. Bir an kendimi Mevlüt yerine bile koydum. Neyse! Mevlüt çok şanslı. Ne mafya ne de zabıtalar rahatsız ediyor onu.( Bir iki defa olmuştu)
Allah canımı alsa bile tabutta giderken bile okuduğum romanlardan bahsedeceğim diye korkmaktayım. İncir ağacından bahsederken konu nerelere taştı. Şimdi Aynur Engindeniz kardeşimin güne gelen yazısına(Kendine Ait Oda) girsem konu dağılıp gidecek, incir ağacı olacağımı yazamadan düşüncelerim uçup gidecek.
Olamayacağımı bile bile ah bir incir ağacı olsam diye içimde tutkuya dönüşen bir heves vardır. Zaten vasiyetimde de ölürsem mezar taşımın başına siyah ve sarı incir fidanlarından dikin diye vasiyet ettim. Sakın Orhan Gencebay gibi mezar taşıma” tek suçu aşka inanmaktı, “diye yazılsın istemiyorum. Neyse oraları karıştırmayalım şimdi. İncir ağacına dönelim.
Marketlere incir geleli çok oldu ama hala bir tane alıp da yemiş değilim. Apartmanın köşesindeki çatlaktan gelip geçenlere selam veren incir ağacını dört gözle beklemekteyim. Meyveleri sararıp çatlamadılar henüz. Çatlaklardan kırmızılıklar görünsünler işte o zaman dallarlına tırmanıp kucaklaşacağım incir ağacıyla. Meyvelerini ağzıma tıkıştırırken sevip okşayacağım dallarını, bizi kendi tadından mahrum etmediği için. Karşısındaki kavaklar, selviler hazan mevsiminin aldatıcı sıcaklığı karşısında sararan yapraklarıyla vedaşırlarken o ise bizlerden su, gübre istemeden hep kendinden verdiği için hala asaletinin farkında olmamak ne kadar nankörlük değil mi? İstemeden vermek, hep vermek incir ağacına mahsus. Biz öyle miyiz? Bir dilim ekmek veririz ama adamın gözünü oyarız.
Bir de ne olmak isterdim biliyor musunuz? Şair, yazar falan değil ha. Aman aman uzak dursunlar benden. Ağrımayan başımı hiç yoktan belaya mı sokacağım. Milletin ha bre midesi çalışıyor zaten. Sen yazdıkça konuştukça “ anlat anlat, külahıma anlat,” diyeceklerini adım gibi biliyorum.
Kayalıkların ölüm kokan yamaçlarında hayata tutunma dersleri veren” Çam ağacı “ olmayı çok isterdim. Yirmibeş insanın oksijenini karşılamaya gönüllü bir çam ağacı.
Bunu da bir sonraki sohbetimde anlatsam bana kızmazsınız değil mi?
YORUMLAR
Ağaç olsak daha ne isterdik ki? Taş olsaydım, toprak olsaydım diyeceğim geliyor bazen. Sonra bunların birer isyan cümlesi olduğu geliyor aklıma, yutkunuyorum.
Niye böyle kirli bir dünyaya çocuk geliyor Ayhan Abi?
Dünyanın bütün garipleri bu ülkeye mi doluştu?
Burası cehennemin bekleme odası olabilir mi? Öldük mü yoksa?
Kafamda on yüz bin soru. Ne okuduğumu içime sindirebiliyorum, ne konuşanlar samimi geliyor, ne ağlayanlar. Sen öyle değilsin. Sen sensin. Yapmacıklıktan uzak, şuracıktan, bizim mahalleden bir adam. Bana hep didinmeyi ve umudu ve sefaleti anımsatıyorsun. Kahramanların. Kahraman olamayanların.
"Niye böyle anne" diye ağlayasım var. Ağaç olmak isteyenlere, taş olmak istemeyenlere, neden doğdum diyenlere. Bak yine aklıma yıllar önce forumun birinde ne isterdiniz sorusuna cevaben "hiç doğmamış olmayı" yazan adam geldi. Yıllardır düşünür dururum; niye böyle dedi ki?
İnsan hiç doğmamış olmayı ne zaman diler Ayhan Abi?
Çok üzgünüm.