- 1847 Okunma
- 13 Yorum
- 0 Beğeni
ALLAME-İ CİHAN
İçinde yaşadığımız zaman ‘ahir zaman’ dedikleri zamandan daha zor bir zaman olsa gerek.
Bilimsel çalışmaların insan yaşamına giren şaşırtıcı yararlarına ve teknolojinin sağladığı onca akıl almaz kolaylıklarına karşın yaşanılan zorluklar daha baskın görünüyor.
Bir insanın örneğin; ne olup olmadığını beden dilinden tutun da gözlemlediğiniz her bir şeyden anlamak olası. Gözünüz tutarsa ‘gel beri’ tutmasa ‘git geri’ demek kaderin değil sizin elinizde gibi görünüyor artık. Eskiden çocuklar en az bir yaşına kadar kundaklanırken zamane bebekleri birer allame-i cihan olarak doğuyorlar cihana. Son allame-i cihanın Ortaçağ sıralarında yaşadığı tahmin ediliyormuş. Şimdi hemen herkes allamey-i cihan olup çıktı vesselam.
Bilinenin bilinmeyenin sonsuzluğu içinde neyi ne kadar öğrenip bilebiliriz ki şu kısacık ömrümüzde öyle değil mi..
Ayrıca istediğin kadar allame-i cihan ol. Beyninde depoladığın onca bilgiyi birikimi yeteneği ve beceriyi sıfırlaman an meselesi yine de. Zamanın korkulu rüyası Alzheimer geldi mi her şey gidiyor bir bir. Oysa asıl korkulması ve sakınılması gereken şey bir insanın ahlaki ve insani değerlerin yitimine uğramasıdır.
Geçenlerde yazdığım bir yazıya gelen yorumları yanıtlamak için girdiğim ana sayfada deftere bir ‘veda yazısı’ ilişti gözüme. Sayfaya girip okudum. Dondum. Gelen yorumlara göz attım. Baygınlık geçirdim. Defterde neler oluyormuş ne tehlikeli üyeler kol geziyormuş ortalıkta meğer! Biraz daha gezineyim dedim. Okuduklarımla en az beş yıl sürecek bir televizyon dizisi çekilir ve beş ciltlik kitap oluşabilirdi.
Yeni gelen üyelerin kalitesizliğinden yakınmalar ön plandaydı. Eskiden ‘biz bir aileyiz’ deyip herkes kucaklanıp yöneticiler kutsanırken şimdilerde ise önce aile bireyleri birbirlerine düşmüş ardından yönetime ver yansın edilmiş: Yöneticilerimiz uyuyor mu? diye.
Kırılanlar, gücenenler, gidenler, gidip de geri dönenler, gitmek isteyip de bir türlü gidemeyenler. Hatta kurdele-böcek kaosu bile yaratmışlar ciddi ciddi bösböyük adamlar! Gözaltına alındığım günlerde bile bu denli şaşkınlığa düşmemiştim emin olun.
Bir konuda ben de hak verdim itirazlara. Gerçekten deftere ilticalar almış başını gidiyor. Ee bana iktidarını söyle sana defterini söyleyeyim.
Eski demirbaş üyelerden yalnızca üç beşinin sıkça güne gelmesinden bıkıp usananlar mı ararsın. Tüm becerilere kendinin sahip olmasını isteyenlere mi rastlamazsın.
Doğrusu ben bu kadar çok okuyan bir topluluğa hiçbir yerde rastlamadım. Onca kitap vs. oku. Gel defterdeki çalışmaları irdele ve yorumlar yaz. Geç bilgisayarın başına hemen her gün kendin yaz. Bu durumda bellek kirlenmesine maruz kalınması çok doğal değil mi. Bu nedenle kimsenin kimseye öğretmenlik yapmaya pek hakkı olmasa gerek. İnanın ben hala köy İlkokullarında öğrendiklerimi ve sokaklarda yaşadıklarımı kullanıyorum daha çok. Ara sıra göz attığım defterde yorumları okumayı seviyorum. Ama asıl ilgi alanım insan psikolojisini tanımak ve her rengiyle tuvalime resmetmek.
Bu önce kendim için geçerli. Sanmıyorum ki bir başka kişi benim kadar her yanıyla her anıyla ve gerçek duruşuyla bu denli açık seçik ortalarda görünebilsin. Ve kendini yazabilme cesaretini kendinde bulabilsin.
Kızımın bana sürpriz yapıp beni deftere üye yapmasının üstünden dört beş yıl geçmiştir sanırım.
Tembel aylak ve oldukça asi bir öğrenci olduğumu biliyorum. Ne okul idarecilerinin kimler olduğundan haberim oldu ne üyeleri yakından tanırım. Böcek ve kurdele yarışmasını zerrece önemseyip ciddiye almadığım gibi “Ben yazıma takılan kurdeleyi kendime hakaret sayarım!” demişliğim bile çok olmuştur. Buna karşın takılan birkaç kurdele ve bir iki böceği anı diye saklıyorum zulamda. Neyse ki kurdele fabrikatörü ustamız sağ olsunlar gönlünün kurdelesini bol keseden dağıtıyor da herkes nasipleniyor az çok. Ancak sevgili eşi çok hırslı gibi görünüyor. Siteye gireli dün bir bu gün iki. Buna rağmen hem kurdele hem olumlu yorumlar aldı. Ama yine de okunmamaktan beğenilmemekten taltif edilmemekten yakınıyor. Bu sitede saçlarını ağartıp da sizin tabirinizle bir ‘örümcek’ yüzü görmeyenler var a benim öğretmenim!
Hiç kimsenin her çalışmayı okumak yorumlamak hele ki beğenmek zorunluluğu olmasa gerek.
Zoraki yapılanlar site arkadaşlığını dostluğunu (gerçekten varsa tabi) ve karşılıklı al gülüm ver gülüm sunumunu aşar ve işte böyle zedelenmelere yol açar.
Ben ‘bana bir harf öğretenin kulu kölesi olurum’ sözünü sahiplenenlerdenim hala. Ancak yapılan uyarı öneri ve eleştiriler gerçekten iyi niyetle yapılmışsa. Doğruları ve gerçek bilgiyi içeriyorsa ve talkım verirken salkımlar yutulmuyorsa. işte böyle Hocaların ellerini öpmek düşer bilgilenenlere de kuşkusuz.
Beni her zaman derinden yaralayan insanların nasıl böylesine riyakar çok yüzlü ve dürüstlükten yoksun olmaları halidir. Bu nedenle aynı cümle içinde farklı söylemlerle fır fır dönenlere rastladıkça ne düşüneceğimi bilmiyorum. Kızıma bırakacağım yegane miras olan altı kitap ve yıllardır birtakım yerlerde yazıp çizdiklerim ve de oyun senaryolarım satır satır irdelense birbiriyle çelişkili tek bir cümleye bile rastlanmayacağından eminim. Ne diyor Mevlana: Bütün cihanı araştırdım güzel ahlaktan daha üstün bir liyakat bulamadım.
YORUMLAR:
Yorumun ve yorum yazmanın ne denli önemli ciddi ve ustalık isteyen bir değer olduğunu yazılarından önce yorumlarından tanıdığım ve kendilerine ’yorum sihirbazı’ yakıştırmasını yaptığım çok sevgili ve bir o kadar da değerli ve önemli bir Yazar olan Sayın DAVİDOFF sayesinde öğrenmiştim daha çok. Onun yorumlarını okumak demek gerçek edebiyatı ve yazara saygıyı bilmek demektir. Seni oturttuğum gök yüzü salıncağından yap yorumlarını bundan böyle ey sihirbazım!
Bakıyorsunuz çalışmanın iki katı yorum yazılmış. Bu yorumlar yazıya fazladan yararlı bir katkı sağlamışsa Eyvallah! Bilginin öğrenmenin sonu yok bilindiği gibi.
Bakıyorsunuz bir çalışmayı başından ortasından sonundan okumuş sonra da yorum yazmaya kalkışmış. Tabi fiyasko!
Bakıyorsunuz matbu baskılı yorumları eleştirirken kendisi de aynı şeyi yapmaya başlamış. Sonra da kalkmış emeğe saygı! demiş. Git işine. Sen önce emeğin ne anlama geldiğini öğren demek geliyor içimden.
Defterin çok kıymetli şair ve yazın ustası benim de can dostum dediğim editörüm ve övgü meleğim. Bana yazım kurallarının noktalama işaretlerinin hesabını soracak kadar Defteri ve Edebiyatı ciddiye aldığını söylerken öte yandan mealen; Edebiyat Defterinde amacın şiir ve yazı yazma keyfini yaşamak bunları paylaşmak olduğunu ve bu çalışmaların amatörce yapıldığını söylüyor.
Bir şeyi ya gerçekten ciddiye alırsınız ya da almazsınız. Ama anlık duygu ve şekillendirmelerle hareket edemezsiniz. Etmemelisiniz de.
Geçen zaman içinde her sanat dalı radikal şekilde değişime uğrarken Edebiyat suskun mu kalmalıydı..
Yazım kuralları noktalama işaretleri de bu değişimden payına düşeni aldı. İşaretler özellikle ‘şapka’dediğimiz işaret tedavülden kalkalı çok oldu. Öyle ki hayli uzun cümlelerde virgül bile sıkça kullanılmıyor artık. Usta bunu nasıl bilmez acep diyorum kendi kendime.
“Ne ideolojiden olursanız olun, dürüst ve iyi bir insan olduğunuzu düşünüyorum. Bu da sizi çok sevmeme neden. Gündeme dair değerlendirmeler yaparken birini, bir grubu bir ırkı dini ya da her hangi bir fikri edep dışı cümlelerle eleştirdiğinize hiç şahit olmadım. Eleştirilerinizi gördüğüm kadarıyla hep üsluplu bir şekilde ve hakaret içermeden yapıyorsunuz. Kimseyi ötelemiyorsunuz. Benim için bu çok önemli. Yoksa taraftar yazılara sokak ağzıyla yazılan hakaret ya da methiye dolu yazılara karşıyım. İlle de siyaset konuşacağım, ülke gündemini yazacağım diyenler sizden örnek almalı. Çok sevgilerimle. “ Aynur ENGİNDENİZ.
Bu yazı biçiminin ustası da; vakur duruşu saygınlığı içtenliği olgun tavrı iyi niyeti ve açık sözlülüğü ile yüreğimde yer eden Çok Değerli ve Sevgili Aynur ENGİNDENİZ’dir.
Onun bu türden yazıları bana yeniden okuma heyecanı verdi. Uzun bir cümle nasıl böyle güzel akabiliyor o işaretler olmadan dedirtti. Sarıp sarmaladı beni göz zevkimi bozmadan gözümü yormadan okuma şevkimi kırmadan. Böyle de yazılabiliniyormuş diye beni düşündürdü üstelik.Ömrünüze bereket. (Ayrıca ben zaten varla yok arası gibi bir şeydim defterde. Defteri bütünüyle kapatmayı düşünüyorken Sayın ENGİNDENİZ’in yoğun ısrarları karşısında buradayım şimdilik.)
İsmini yazıma başlık yaptığım TUTUNAMAYANLAR adlı kitabı okumadan eleştiriye girişmiş yine benim eleştirmenim. Oysa o kitabı okuyan değerli Yazar ve Ustamız Sayın DAVİDOFF bakın ne demiş.
“Devrim Yazarım, senin bu kadar büyük bir eseri, böylesine güzel bir şekilde kaleme almandan ötürü gurur duydum.
Ne mutlu bizlere.
Söylenecek fazla söz bulamıyorum.
Tebriklerimle.”
Ve maalesef kendisini kısa bir süre önce tanıdığım. Birikiminden nezaketinden mütevazı ve egosuz duruşundan etkilendiğim bir başka DEĞER’in Sayın Serhat BİNGÖL’ün yazıya katkı sağladığına inandığım yorumunu da yayınlamadan geçemeyeceğim.
“Yazınızın her paragrafı ve dahi her satırı derin anlam yüklü. Hani insan bazen düşünür yaşama tutuna bilmek mi? Daha iyidir ve kolaydır. Yoksa yaşama çelme takmak mı? doğrusu bir zaman sonra yaşama tutunamayınca yaşama çelme takmak daha bir akılıca ya da kolaycı geliyor insana en azından her seferinde yaşamı ıskalayan insan bir tür tatmin duygusu yaşıyor bu şekilde . tabi buda ihaneti, riyakarlığı,suç işlemeyi kolaylaştırmayı getiriyor beraberinde . Oysa tutuna bilmek çok kolaydır sizinde dediğiniz gibi ‘’Sevginize aşkınıza tutunmayı becerebilmişseniz eğer;’’ yani sevebiliyorsanız zaten o insan yaşama tutunmuş demektir. Yaşama çelme takmanın yerine sevmeyi denemek gerek yoksa her seferinde yaşamın çelmesini yer ve boylu boyunca uzanır insan yere sonrada tutunacak dal arar kendine. Yazınızı ve kaleminizi kutlarım. Saygı selamlar.”
*
Bir de siyaseti sevmediklerini ve ilgilenmediklerini söyleyen allame-i cihanlar var ki benim de onlara iki lafım var:
Siz ne diyorsun yahu! Dünyayı siyaset ve dolayısıyla ekonominin döndürdüğünü bilmeyecek kadar mı dünya dışında yaşıyorsunuz. Yediğiniz her lokmayı içtiğiniz suyu yürüdüğünüz yolu cebinize giren ya da girmeyen parayı çocuklarınızın geleceğini hatta ölüm-kalım meselenizi bile hep SİYASETLER belirlerken başınızı kuma gömerek yaşamak daha mı insanca geliyor sizlere. Yok efendim neymiş ne sağcıymış ne solcu! En sıradan bir kimsenin bile bu konuda bir duruşu bir sözü vardır söyleyecek. Sen kimsin ve nesin peki? Yarın bir gün sevdiklerinin başına bir felaket geldiğinde: Ben siyasetle ilgilenmiyordum. Bu da beni ilgilendirmez! mi diyeceksin. İki satır kalem oynatmakla olan bitene oturup ah vah etmekle kendini var sayamazsın. Elini taşın altına koyabildiğin kadar insansın. Şu akan kanlar bitmeyen acılar şu çorak topraklar şu adalet-eğitim-sağlık ve çöken toplum ahlakı sizleri hiç mi rahatsız etmiyor! Kendinizi düşünmüyorsanız geride bırakacağınız masum kuşağı düşünün. Ama yook “Benim rahatım huzurum yerinde. Müslüman’nım üstelik. Bunlar bana yeter!” Diyorsan ben sözlerimi geri aldım!
Ha şimdi hatırladım. Değerli bir bayan üye oyunu bundan böyle iktidardaki partiye vereceğini ve bunun nedenlerini yazmış bir yazısında. Yorumlar tavan yapmış eller etekler öpülmüş hatta benim devrimci düşünceme hayran gibi görünen o kişi onun bu görüşünü baş tacı yapmış!
Defalarca yazdım ama nafile. Sırası gelmişken bir kez daha dokunayım. Belki bu son yazım olur. Şu toplum hiçbir şeyden korkmadı Sosyalizmden korktuğu kadar. Neymiş din elden gidermiş. Neymiş yokluk yoksulluk başlarmış. Ne denir bilmem ki. Şu ülkenin şu dünyanın halini göremeyecek kadar mı akıl yitimi yaşıyorsunuz. Korkunç şeyler yaşanıyor. Şeytan meleklik mertebesine erişti yerini Müslümanlara bıraktı. Bu ülkelerin kaçı Komünizmle idare ediliyor söyleyin! Ama sonunda beni söylettiniz.
Benim kimliğimde dini İslam mezhebi Hanefi yazıyordu bildim bileli. Anneannem Çağdaş saygın şerefli bir Türk Kadını olarak Eyüp Sultan Camisinde rahmetli oldu. Sülalemi tanımadım. Çoğunu bu aziz topraklara şehit vermişiz.
Bana gelince. Yarım asra yakındır yanımda bana Allah’ın emaneti olan kızımla tek başımıma onurum şerefim ve yere göğe sığdıramadığım güzel ahlakımla toplu sırtımda taşıdım ve taşıyorum hala. Beni anlayabilmek için benim aştığım dağları aşmak yürüdüğüm yolların sivri taşlarını çıplak ayakla yürümek lazım. Farklı ideoloji diye tanımladığınız ideoloji benim için: Çıplak doğduk çıplak öleceğiz görüşünde olduğum ve başta güzel ahlakı adaleti hak hukuk ve İnsanı kapsar başlı başına.
Neyse dönelim bu dünyadaki defterimize yine. Ha bir de şiir aşırma yani ‘Hırsızlık’ modasının salgın hale geldiğini gördüm. Yoo bakın bu unvanın en görkemlisine ben sahibim hem de hanidir. Ben öyle defterde yok şurada burada hatta ülkede yapmadım bu hırsızlığı. Ben kendi şanıma yaraşır bir şekilde yaptım bu işi. Dünyaya mal olmuş dünyaca ünlü birinin ŞEKSPİR’in o bayıldığım 60. Sonesini çaldım! Ama işte bu idareciler bunun bile farkında olmadılar ve bana ait şiirimi bile hırsızlık malı ilan ettiler yanı sıra. Haaaa..
(Şanım yayılınca kucaklar dolusu yorum bırakan eski dostlar kapıma uğramaz oldular. Benden selam olsun yine de.)
Anacığım derdiniz bu olsun. Ya kalpsizin biri kalkıp kalbinizi çalsaydı! Şiirinizi yeniden yazabilirsiniz ama giden kalbin geri geldiği nerede görülmüş değil mi ya. Gelse bile bir bütün haline gelmez artık. Yama da tutmaz gayrı. Ama öbür aleme bonservis olarak götürmeyi düşünüyorsanız ona karışamam!
Bir de şu ‘engelleme’ işine çelme takayım azıcık. Nerede olursam olayım tıpkı gönlüm gibi tıpkı kapım gibi iletişim yollarını da herkese açık tuttum. Hiç kimseyi engellemedim dışlamadım. Bu tür bir ayıbım nefretim ve saygısızlığım olmadı. Konuşma dili diye bir dil var. Onu kullandım ki insana yakışan da budur. Şiirde seslendirmeden yana değilim. Sevgili Şairimiz Gülşah GAYRET’ in bir şiirine yorum yazarken şiiri sesini kısarak dinlediğimi yazmıştım. Canım benim. Öyle zarif bir cevap gelmişti ki şiirden çok onu sevdim bu kez. Başkası olsaydı beni hemen engellerdi belki de..
Bir de Esma KAHRAMAN var ki bayılıyorum o kısacık ama kocaman anlamlar yüklediği şiirlerine..Kız neredesin bakayım sen..
*
Yok efendim bu ödüller neye göre ve kimler tarafından veriliyormuş da. Yok bu kadar kötü çalışma nasıl güne gelirmiş de. Bu sorgulamaları ben Sevgili Defter adlı yazımda dillendirmiştim ta en başından.
Aman canım sen de! Şöyle baktım da benim gün yüzü görmemiş nice şiir ve yazılarım on binin üstünde okuma sayısına ulaşmış. Önemli olan bilinçli çoğunluğun sesi. Gerisi gerçeğin tersi..
Ters dedim de..
Son zamanlarda tanıdığım ve kendime kardeş edindiğim CanMaybul’um vardı bir de. Resmini ters koyardı kendi düzgünlüğüne inat! Nerelerde şimdi kim bilir..Ne kadar yüce bir ruha sahipti. Evrensel boyutlardan inen gizemli bir şövalyeydi sanki. Ne emekler verdi insanları birbirlerine yakınlaştırmak güzellikleri hep birlikte paylaşmak adına. Ne kadar saygılı anlayışlı adil ve kibardı. Bir çoğunuzu onurlandırmıştı hakkınızda yazdıklarıyla. Bir geldi göründü olanca görkemiyle sonra da kayboldu ansızın..Ayak sesini bile duymadım. Ben o kadar dedim oysa: bu iyi niyetin nafile senin. Bunca sinsi kötülükler kol gezerken yüreklerde’ inanmadı belki..Yoksa inandı da mı gitti.. Kulakların çınlansın canikom.
“Nizama çekilmiş kullar, kimin bu günahlar
Her gün şapka altından kader yazanlar
Ana sütüne dahi haram katanlar
O.................... evladı iste o adamlar...” MAYBUL.
*
HADİ CANIM SEN DE adlı yazımdan iki yorum.
Ne güzel bir durum.
Hayat görüşleri, düşünceleri, siyasete bakış açısı, ideolojileri, belki de yaşama biçimleri tamamen zıt insanlarız.
Ama,
ben sizi okumayı, sizi dinlemeyi (Benimsemesem de) seviyorum.
Hayatı resmetmenizi seviyorum ben.
İnsanları anlatmanızı,
sevgiyi tarif etmenizi...
Dürüstlüğünüzü seviyorum. ( Bir Tutam Hayat.)
Ben de sizi. SEVGİ böyle bir şeydir aslında. Karşılıksız koşulsuz ve zıt kutuplarda savrulan. Aileye ve daha çok küçük prense
SEVGİLER..(devrim denizeri)
Bir solukta yaşadım ve tükettim tümünü
Bir solukta gördüm elli üç yılda gördüğümü...
Sonunda yorgun yürek ’duy..’ dedi işte,
Sessiz sedasız gidilecek günü...
İNSAN ŞÜKRAN KURDAKUL GİBİ YAŞAMALI YAŞAYACAKSA, DEĞİL Mİ?... O NASIL YAŞAMIŞ Kİ, DİYENLER BİLSİNLER Kİ; O BİZİM GİBİ YAŞAMAMIŞ... DEVRİMCİ YÜREKLER BİZİM GİBİ SIRADAN YAŞAMLARLA VAROLAMAZLAR, ETLİYE SÜTLÜYE KARIŞIRLAR İLLA Kİ... SAYGILAR
(NOT: Bu arada Şükran Kurdakul sevgisinde buluştuğumuzu görmek beni mutlu etti.) KEMNUR.
BEN SENİ TANIYORUM VE HALA GÜLÜYORUM yazımdan iki zıt yorum:
Bugün yorumuma, yazım hatalarınızı tenkit ederek başlayacağım; bakalım, size kendimi azarlatabilecek miyim! Nazım usta o şiirinde "kadar" sözcüğünün ardına virgül koyduktan sonra "sevdiğine" sözcüğüne büyük harfle başlamamıştı, adamcağızı imla katili yaparak kemiklerini sızlatmasaydınız keşke!
Sevdiğin müddetçe
ve sevebildiğin kadar,
sevdiğine her şeyini verdiğin müddetçe
ve verebildiğin kadar gençsin.
Aman Allah’ım, yazının daha ilk cümlesindeki imla katliamına bakar mısınız! Sokaklar benden sorulur! Aslında yalnızca sokaklar değil, bu ülke benden sorulur! cümlesiyle Başlıyorum sözlerime... şeklinde yazılmış bir cümleyi yayın evlerinin tüm editörleri, nasıl da güzel çizerlerdi kırmızı kalemle! Ah, ne büyük bir sadistliktir o! Keşke "editör" olabilseydim... Cümlesiyle başlıyorum, tabiri öncesinde başladığınızı belirttiğiniz cümle neden tırnak işaretiyle belirlenmedi de, bir karmaşa yaratıldı ve neden başlıyorum sözcüğü büyük harfle başladı. Yok, ben tırnaklardan hoşlanmam diyorsanız, neden ünlem işareti yer aldı orada, virgül kullanmak yerine, derim ben de...
Şuraya bakın! Daha ilk iki cümlede yarım kitap sayfası yorum çıktı. Bunu sonuna kadar sürdürürsem yazıdan daha uzun bir yorum çıkacak ortaya; o nedenle kesiyorum. Sevgili Tülin kızmazdı bu tip ukelalıklarıma, inşallah sevgili Devrim de kızmaz temennisiyle saygılar sunuyorum. KEMNUR.
İşte böyle. Benim bu can dostum bir Brütüs imiş meğer! Gerçek dostum ve YOLDAŞIM olan NAZIM’la bile aramızı açmaya kalkışmış! O Şiiri NAZIM’ın sayfasından kopyalamıştım oysa. Oturup kendim yeniden yazacak değildim ya!
(Ne söylersen söyle. Unutma Sen benim can dostumsun hala ve hep öyle kalacaksın. Şu kurdele dağıtım işine biraz ara ver. Yoksa senin iktidarın Eskişehir ayağı olduğunu düşüneceğim. Aslında bütün bir yaz tatil yapanların ağızlarını açmaya bile hakları yok.)
Bu yoruma cevabı benim yerime defterin sevilen güvenilen Kıymetli Yazarımız ve DERİN- KESKİN ANALİZ USTASI Bir Tutam Hayat yapmış yine.
“yazım hataları çok gözüme batmadı da,
şu gelen yorumlara takılmadım değil hani.
Ne bileyim?
Biraz da kıskandım sanki yav!...
Bu kadar takipçim, yorumcum, sevenim olsa,
günümün büyük bir bölümünü bilgisayara,
onun içinden çıkıp gelen güzellikleri yaşamaya ayırırdım herhalde.
Hem yazı, hem de yorumlar nefisti.”
( Yazı sahibinin notu: Aboo! Çok uzun oldu be Balalarım. Yine her telden çalıp söyledim. Okunacağını sanmıyorum. Varsın olsun be canlarım. Her zaman yaptığım gibi kendim okur kendim güler kendim üzülür ve kendim düşünürüm. Sonra da oturur kendim hayran olurum kendime yine…)
YORUMLAR
Sevgili Nurten Öğretmenim;
Burada daha öğrenecek çook şeyler olduğunu anladım bu yazının ardından. Siz belki bilmezsiniz ama burada beni bilenler bilir. Ben doğru yere yorum yollamayı bile yeni öğrendim. Sayfanın fon rengini bile düzenleyemezdim. Üyeler beni uyarır nasıl yapacağımı söylerlerdi sağ olsunlar.Kaldı ki sizi yasaklamak ve sonra da bunu kaldırmak! İnanın bu işlemleri öğrenme aşamasına gelmedim henüz.
Şiire yorum yazacaktım, diyorsunuz. Yazmıştınız. Hem eleştiri şeklinde. Ardından beni hem yasakladınız hem yazdığım yorumları sildiğinizi gördüm dilim tutularak. Yazımda bu konudaki tavrımı ve görüşümü açıklamıştım açık seçik.Öyle olsaydı böyle bir şeyi nasıl yazabilirdim.
Sizin siteye geldiğinizi gördüğümde ‘hoş geldiniz mesajı yazmıştım.’ Yazılarınızı yorumlamıştım büyük hazla. Daha sonrakilere yazamadım çünkü..
Sonra yazıyı üstünüze alınmanıza şaşırdım. Genel bir yazıydı ve defterde rastladığım bir yazıdan yola çıkarak yazmıştım. Ki yine defterde yaşanan sıkıntıları içeriyordu.
Son söz “Öğretmenin vurduğu yerde gül biter.”
Bir demet gülle yolluyorum Sevgilerimi Size.
Merhaba Devrim Hanım,
Bugün yazinızı iki ayrı zamanda icime sindire sindire okudum.
Gördüğum o ki, bardak dolmuş ve taşıyor.
Hiç istemedigimiz halde bazen olaylarin göbeğinde buluveriyoruz kendimizi ve çok üzülüyoruz.
Diğer yazılarınıza da göz gezdirdim, aydın kisiliğiniz yaninda dobra bir kaleminiz var. Bu da sizin cesur olduğunuza kanıt.
Yazmaya devam edin bence.
Sevgilerimle.
DEVRİM DENİZERİ
Mehaba Çok Sevgili Emine Hanım,
Hatırlıyorum da siteye ilk geldiğim sıralarda tanımıştım sizi. Bir kaç kez yazışmıştık aslında. İlgiçtir ne zaman İsminize rastlasam isim listesinde yüzüm gülümser. Eski güzel bir dostu görüyormuş gibi olurum. Deftere girmiyorum diyebilrim.
Dediğiniz gibi öyle şeyler oluyor ki ne anlatmaya nefes yeter ne yazmaya
Güç. Verdiğiniz desteğe çok Teşekkür ederim. Fırsat buldukça yazılara göz atarsanız kara güldürü misali EĞLENİRSİNİZ..
ÇOK SEVGİ VE SELAMLARIMLA
Emine UYSAL (EMİNE45)
Bir çoğundan lisman degilim, hatta gidip onlari canli canlı gördüm de. Bazilari külfetime değdi, bazilari degmedi.
Kötüler var olacak ki iyilerin degeri bilinsin degil mi :-)
Leblebiden nem kapanlarla dostluklar pek yürumuyor
Sevgiler
Ancak sevgili eşi çok hırslı gibi görünüyor. Siteye gireli dün bir bu gün iki. Buna rağmen hem kurdele hem olumlu yorumlar aldı. Ama yine de okunmamaktan beğenilmemekten taltif edilmemekten yakınıyor. Bu sitede saçlarını ağartıp da sizin tabirinizle bir ‘örümcek’ yüzü görmeyenler var a benim öğretmenim!
Hiç kimsenin her çalışmayı okumak yorumlamak hele ki beğenmek zorunluluğu olmasa gerek.....
Sevgili Devrim hanım, ben buraya yoğunluktan haftada bir ya giriyorum, ya giremiyorum.Kim böcek ya da kurdele almış, almamış, bakmam bile... Eşimin de her zaman söylediği, "bu kurdele de, böcek de bizim gibi belli bir çizgi tutturmuş, o ç,zgisi değişmez olanlara değil de, yeni yeni yazanlar arasından düzgün yazılar seçilip verilsin ki, insanlara teşvik oldun..." Yani biz ailecek o işlere bakmıyoruz inanın... Benim "örümcek" tabirim bir espridir, talep değil. Benim yukarı ya aldığım ithamınızı doğrulayacak hiç bir yazım olmadı. Okuduklarınızı anlayarak okuyun da hakaret etmeyin insana... Kemnura kızıp beni yasaklı listenize aldınız, şiirinize yorum yapıp tebrik edecektim, edemedim. Sağolun şimdi kaldırmışsınız yasağı da bu yorumu yazabildim.:.
DEVRİM DENİZERİ
Yorum yazacaktım, diyorsunuz. Yazmıştınız. Hem eleştiri şeklinde. Ardından beni hem yasakladınız hem yazdığım yorumları sildiğinizi gördüm dilim tutularak. Bu gün yorumunuzu görünce azat edildiğime çok sevindim inanın. Yazımda bu konudaki tavrımı ve görüşümü açıklamıştım açık seçik.
Sizin siteye geldiğinizi gördüğümde ‘hoş geldiniz mesajı yazmıştım.’ Yazılarınızı yorumlamıştım büyük hazla. Daha sonrakilere yazamadım çünkü..
Sonra yazıyı üstünüze alınmanıza şaşırdım. Genel bir yazıydı ve defterde rastladığım bir yazıdan yola çıkarak yazmıştım. Ki yine defterde yaşanan sıkıntıları içeriyordu.
Canı öğretmenim; Son söz “Öğretmenin vurduğu yerde gül biter.”
Bir demet gülle yolluyorum Sevgilerimi.
ONDAN SONRA
Hani; çok kızarız bir şeye ve hiddetle kendimizi ona savururken ''Tutmayın beni!'' diye haykırırız.
Aslında; ''Tutun, bırakmayın beni!'' demek isterken...
Saygımla..
DEVRİM DENİZERİ
Çok Teşekkürlerimle..
Bu uzun yazıyı ben de iki kez okudum.
İkinci okuyuşumda,
her cümleye basarak ilerledim,
yanlış bir anlama hadisesi olmasın diye planca dikkatimi verdim yazılanlara.
Sonra,
döndüm tüm yorumları okudum en ince noktasına kadar.
Neden bilmem,
önce yorumları yorumlamak geldi içimden.
İnsanların aynı manzarayı seyrediş biçimleri nasıl da farklı oluyor.
Neyse...
Kendi yorumumuza dönelim biz.
Azerbaycan'da,
sevdiklerimden, vatanımdan uzak yaşadığım yalnız günlerimde tanışmıştım bu defter ile.
Kimse tavsiye etmedi, öyle tesadüfen karşılaşmıştım bu güzellik ile,
içinde barındırdığı güzel insanlar ile.
Sanal alemde takılmayı çok seven bir insan değilim.
Facebook olayında nerede ise hiç yokum mesela.
Burası,
içlerinde biriktirdikleri güzellikleri, kelimeler aracılığı ile okuyucularına aksettiren,
sevinçlerini, hüzünlerini, dertlerini, mutlu anlarını, cümleleri ile tanımadığı insanlarla paylaşmaktan zevk alan insanların buluşma noktası gibi.
hayatımda asla kahvelere gitmeyi,
kapalı yerlerde oturmayı, sohbet etmeyi sevmedim.
Bu nedenle işte bura olmaktan zevk alıyorum.
Hoş bir deniz, hoş bir dağ manzarasına karşı yaşamak gibi bir şey bu.
Dün Ayder Yaylasındaydım.
Önceki hafta Uzungölde...
Gelecek hafta palamut avına çıkarım belki. Sezon açılıyor ya...
İşte,
bu defter ve burada tanıdığım insanlar,
yukarda kısa cümleciklerle tarif etmeye çalıştığım güzelliklere eş benim için.
Siz de,
bu güzel tabloda yer alan vazgeçilmez önemli bir renksiniz.
Hep burada olun lütfen.
Sevgili Devrim Hanım,
Yazıyı iki kere dikkatle okudum. İlki dün, öteki şimdi. Biliyorsunuz, sizi okumayı sevdiğimi hep söyledim. Fakat bu seferki yazınızı keyifsiz okuduğumu söylemeliyim. Umarım bunu söylerken sizi üzmem. İki sebepten dolayı yazının bazı bölümlerini keyifsiz okudum. İlki: Kişilerin yazılar ya da şiirler yoluyla eleştirilmesine, kırgınlıkların sayfalara taşınmasına karşıyım. Eleştirilen kişi cevaben kendi sayfasına yazı ya da şiir ekler, araya insanlar karışır, taraf olanlar ya da kendini taraf olmak zorunda hissedenler olaya dahil olur. İki kişinin arasındaki olay dallanır budaklanır. Ben bu tür kırgınlıkların mesajlar yoluyla çözülmesinden yanayım. O da mümkün değilse bağınızı kesiverirsiniz; bir daha ne sayfasına uğrar, ne adını anarsınız. İki edebiyatçı diyalog yoluyla anlaşamayacaksa, şu dünyada kimse anlaşamaz demektir. Şimdi bu yazıyı okuyan bizler ne yapmalıyız? Örneğin ben ne yapmalıyım. Sizi çok seviyorum. Kemal Beye ve eşine de saygım var. Her üçünüzü de beğenerek okuyorum. İki tarafta değer verdiğim insanlar olunca ben bu yazıya nasıl yorum yapayım diye bir gün düşündüm. Ama illa bir karar bildirmem gerekiyorsa; Kemal Beyin yukarıya alıntıladığınız eleştirisindeki üslup hoş değil, inciticiydi. Fakat sonunu tatlıya bağlamaya çalışmış. Belki aranızdaki samimiyete güvenerek böyle bir eleştiri yaptı, bilmiyoruz. Ama üzüldüğünüz ortada. Evet yorumlarımızda okuduğumuz çalışmada ne görüyorsak onu söylemeliyiz. Ama üslup çok önemli. Bu Kemal Beyin yanlışı, meseleyi buraya taşımanız da sizin yanlışınız sevgili Devrim Hanım.
İkinci üzüldüğüm konu, siz yaşamınız boyunca mücadele ettiğinizi, toplum için canınızı ortaya koyduğunuzu söyleyen birisiniz. Tek başınıza bir kız evlat yetiştirmiş güzel, güçlü bir insansınız.Böyle basit durumların sizi üzmesine nasıl müsaade edersiniz. Ve belki de son yazım diyorsunuz. Sizinle bu konuyu çok konuştuk. Hala tereddüt içindesiniz. Buna üzüldüm. Siz mücadeleci bir hanımefendisiniz. Ya hayat sizi çok yordu, ya da mücadeleye olan inancınız kalmadı. Yoksa neden pes edesiniz ki!
Netice de huzursuz olduğunuzu bilmek beni de huzursuz etti.
Hakkımda söylediğiniz o çok kıymetli sözler için sonsuz teşekkür ederim. Samimiyetine güvendiğim bir kaç üyeden birisiniz. Sizden rica ediyorum, bize o idealist yazılarınızla gelmeye devam edin. Başınızdan geçenleri çok merak ediyorum mesela. O dönemlerin canlı şahidisiniz. Bunları okumak istiyorum. Gerisini boş verin.
Umarım sizi kırmamışımdır.
Sevgim saygım sizinle güzel kadın.
Bir tutam hayat
Haklılık payı çok...
DEVRİM DENİZERİ
Siz ki, beni benden daha iyi tanıyabilen bana güvenen beni anlayabilen ve bunca yoğunluğu içinde beni sevindiren eylemlerime motive edecek harika şeyler söyleyen ve bana zaman ayıran nadide bir varlıksınız. Böyle biriyle yolumun kesişmesi beni ancak gururlandırır. Sağlam karakteriniz prensip ve kurallarınızın insani değerlerle kaynaşması size olan sevgimi daha da pekiştirdi.
Evet, çok duygusal biri olduğum doğru. Ancak şuna da inanın lütfen. Hayatımda hiç kimseye ne darıldım ne kızdım ne bir kenara iteledim. Yıllardır buradayım. Dilime hakim olamadığım ağzımın ölçüsünü kaçırdığım çok olmuştur biliyorum. Ama farkında olmadan incittiğim üyeler olmuş mudur bilmiyorum.
Benim tahammülsüz edemediğim yine hayatım boyu şahsıma yapılan ya da yapılması olası tenkit hatta saldırıların beni hedef alması olmamıştır olamaz da.
Yeter ki bunlar o kişilerin gerçek düşünce ve duygularını yansıtmış olsun. Ne demiş benim Guevera’m Bir yalan, hangi amaç için söylenmiş olursa olsun, her zaman, en kötü gerçekten daha kötüdür.
Burada olduğum ilk günlerden beri belki de hak etmediğim övgü dolu yorumlarla beni onurlandıran içtenliğime iyi niyetime güvendiğine inandığım şiir ve yazın ustası benim can dostum dediğim ve eleştirilerini bir ödül saydığım Sayın Kemnur hocama
sitemim dahi olamaz. Benim itirazım, benim yazım hatalarımı bu denli eleştirirken yakınlarda rastladığım bir yazısında bunlara pek aldırmadığını görmüş olmadır.
Böyle bir durum söz konusu olsaydı eğer bunu şimdi değil o yorumları yaptığı günlerde yazardım.
Zaten yazıda sitemlerin hep şaka yollu yapıldığı da ortada
O güzel kalbiniz rahat olsun.
Yazinizi yorumlara kadar okuyabildim
Demek nasibimde bukadar vardi
veya beni acmadi
insanlar genelde ihtiyac duydugunu, satin alir veya sebil alir..
bilgiye sira gelince , bilgililerin bile bilginlik tasladigi bir ortamda bircagda,uzayin tasarimini varligini es gecip onu kesf edenleri kutsayan bilginlerin prof titeliyle onurlandirildigi bir cagda , benim gibi ilkokul kackinlari neyapabilir ki?"FIKMET CINDEYSE GITIN ALIN" Hikmet Müslümanin kayb olmus malidir nerede bulursa herksten cok almaya hak sahibidir"Buyuran Alemleri yaratanin elcisi HZ.Muhammed(sav), bundan önce "Ben güzel ahlaki tamamlamak icin gönderildim" buyurarak hersesin basi ahlak oldugunu, ahlaksiz bütün ilimlerin insanligin sirtinde yük hatta bicak oldugunu vurgalamis olmali...
Peki ahlak nedir?
Ahlakin amentusu nedir?
Insan kendini bilmek icin yollara düsüp, ben neyim? nerden geldim ?nere gidiyorum sahibim kimdir? ne ister benden?
sorularinin cevabini öncelikle akliyla sonra saglam bilgilerle arastirip bulmasi geregini yapmasdir gercek sadri ahlak
BESMELESIZ OKULLARDA bUNU ÖGRENMEK MÜMKÜN MÜ?
Mümkün olsaydi bati alemi ahlakin zirvesini yasamaliydi..
Peki biz batinin kuyrugu olmakla bunu basaracagimizimi saniyoruz?
baya karistirdim herhalde kel alaka diyenlerden özür diler, saygilarimi birakirim
DEVRİM DENİZERİ
Yazıya ne güzel bir yorum getirmişsiniz. İlkokul kaçkını derken haksızlık etmişsiniz kendinize güzel ahlakın gerçekleri görmenin okulu yoktur bence.
Hiç de kel alaka değil yazdıklarınız. Çok teşekkür eder Esenlikler dilerim.
Bir tutam hayat
bu yoruma getirdiği karşı yorumu enteresan buldum.
Taktir etmemek mümkün değil kendisini.
Bugün gazetelerin birinde bir röportaj okudum. Armağan Çağlayan'la yapılmış. Çoğu insanın antipatik bulduğu, aslında içinden geldiği gibi konuşan, hani içi dışı bir dediklerimizden, biraz da sivri dilli biri.
Toplumda böyleleri hem nadirdir hem de böyle biri olmak cesaret ister. Çünkü sevilmezler. Çünkü çoğu insan kendi hakkında yapılan eleştiri yapıcı da olsa, kendini aşağılanmış hisseder ve nahoş şeyler gelişir. Nahoş ortamı kim sever ki? Oysa Armağan Çağlayan tavrı (Bir reyting showu değilse elbet) doğru olandır, zira dürüsttür. Düşündüğünü zaten söylediğinden, ondan başkaca da zarar gelmez.
Devrim Hanım, herhalde iki haftadır Defter'den uzak kaldığımdan olsa gerek, henüz idrak edemediğim bir sebepten dolayı bir çok konuda düşündüklerinizi yazıya dökmüşsünüz. İyi de etmişsiniz. Sinsi olmaktan çok daha büyük bir erdemdir bu.
Yazıda geçen bir kaç noktaya dair görüşümü yazayım da yazının tamamını okumadığımı sanmayasınız.
Bir kere Defter'de siyasi konuların yazılmasını asla tasvip etmiyorum. Zaten tüm diğer sosyal paylaşım siteleri bu konulardan fazlasıyla kirlenmiş. Yazanların pek birbirini dinlediğini de söyleyemem. Hakaretlere kadar varan yazılarla insanlar birbirinin kişiliklerini öğütmekteler. Kimsenin de fikri değişmiyor zaten. Bu sebepten, eğer siyasi paylaşımlar artarsa hem Edebiyat Defterinin hem de üyelerin yozlaşacağını, düzeyin düşeceğini düşünüyorum.
Tabi bu benim fikrim ve hiçbir belirleyiciliği de yok. En fazla okumam o tür yazıları.
Yorumsa Defterin olmazsa olmazı bence. İnsanlar neden yazdıklarını bu sayfaya aktarırlar ki? Elbette paylaşmak için. Paylaşmanın en büyük motoruysa okurun ne dediği, nasıl karşıladığıdır. Yazanları bu geliştirir, hatta en önemli mihenk taşı da budur ve bedavadır.
Bu noktada ise tahammül devreye girmelidir. Tahammülsüz insandan bırakın yazar olmayı, en basit konuda bile bir sohbet dostu olmaz. Tabi eleştiri yapmanın da hem de yüzyıllardır biriktirilmiş bir jargonu, kendine has kuralları var. Bunu anlatan yığınla site bir tık kadar uzağımızda.
Zaten zamanla tahammülsüzlerin sayfalarından uzak kalmaya şartlanmıyor muyuz? Biz de hem tahammülün dikenli kollarında tahammülü öğrenip hem de tahammüllülere, Devrim Hanımlara yaparız eleştirimizi, tıpkı övgümüzü esirgemediğimiz gibi.
Edebiyatın güzellikleri üzerinize olsun,
Sağlıcakla kalın,
DEVRİM DENİZERİ
Övgü kolay iş. Kırıp dökmeden gerçekleri söylemek zor..
Umarım alınan olmamıştır.
Esenlikler.
nitemtran
Sağlıcakla kalın
Bir tutam hayat
Çok konuda aynı fikirdeyiz.
DEVRİM DENİZERİ tarafından 8/30/2015 11:11:40 PM zamanında düzenlenmiştir.
Kemnur
perşembenin gelişi çarşambadan bellidir .metnin ilk paragrafından sonra sıkılmadıysam alacağım bi şeyler var demektir . aynı dili konuştuğumuz halde bazen tercümanlık gerekiyor demek ki...tebriklerimle...
DEVRİM DENİZERİ
Çok Teşekkür ederim..
Esenlikler Dilerim.
Sevgili Devrim Hocam
Öncelikle iç döküş, paylaşım, ya da değerlendirme adına ne deniliyorsa bu güzel çalışmanızda naçizane şahsıma yer vermenizden dolayı çok mutlu oldum. Sağ olun teşekkür ederim.
Hocam, bu güzel çalışmanızla ilgili yazınıza dönük adı geçen, geçmeyen sayfa dostları da genele dönük hiç kuşkusuz yorum yapacaklardır. Ancak ben daha çok ‘’Tutunamayanlar’’ adlı size ait yazıya yaptığım o yorumun üzerinden birkaç şey daha söylemek istiyorum.
Yani benim yapacağımda biraz iç döküş olacak.
Her ne kadar sayfa dostlarımızın yazı ve yorumlarından üç aşağı beş yukarı kişiliklerine dönük bir fikre sahip olsak da dostlarımızın hepsiyle yüz yüze oturup çay kahve içip sohbet etmeyi ve onları daha yakından tanımayı çok arzu ediyorum. Fakat itiraf edeyim bazen de korkuyorum. Nedeni gerçekte nasıl bir düşünce yapısına sahip insanla karşılaşabileceğimi bilmiyorum. Çünkü bu ortamlar adı üzerinde sanal ortamlar. Yani gerçek düşüncelerin, duyguların kolayca kamufle edilebileceği sanal bir platform.
Dolayısıyla sosyal yaşam da karşılaşabildiğimiz gibi sanalda da dostluklar kurduğum fakat yaşama tutunamamış kendini geliştirememiş insanlarla karşılaşmaktan ve suküt-u hayale uğramaktan çekiniyorum. Örneğin; hanım kardeşlerimize karşı çok kibar gözüken biri, gerçekte kadına şiddet uygulayan ya da cinsel manada sapık duygular taşıyan bir insan olabilir. Bu örnekler kadın erkek fark etmez her anlamda çoğaltılabilir. Yorumumu çok uzatmadan bu kadar gevezeliği niye yaptığıma gelirsek şunu söylemek istiyorum. Açizane şahsım için ‘’Birikiminden nezaketinden mütevazı ve egosuz duruşundan etkilendim’’ demişsiniz ya mesela gerçekte pek öyle bu cümlenizde geçtiği gibi bir değilim. Kaba birisi olduğumu söyleyemem ama dik çıkışları olan biriyim bu yüzden de çok dayak yemişliğim vardır. Özetle sizin yazınız vasıtasıyla genel anlamda şunu söylemek istiyorum. Bu sayfalarda ki yazılarda fikir ayrılığı yaşasak da yorumlarda kırıcı olmamaya özen gösterelim. Yorumumuzla kırdığımız bir insan gerçekte saygıyı hak eden çok sağlam bir dost. Methiyeler dizdiğimiz diğer bir insanda gerçekte (karakteristik manada)selam bile vermeyeceğimiz bir insan olabilir.
Oooo bayağı uzamış yorum aslında söylemek istediğim çok şey vardı ama sustum))
Keyifle okuduğum yazınıza çok teşekkür ederim.
Kaleminize emeğinize dost yüreğinize sağlık,
Saygı selamlarımla,
Serhat BİNGÖL tarafından 8/30/2015 6:18:09 PM zamanında düzenlenmiştir.
DEVRİM DENİZERİ
Yorum okumayı sevdiğim için yorum hiç de uzun gelmedi bana. Ayrıca böylesine dürüstçe bir iç döküşe. Bu cesurca öz eleştiriye can kurban. Kaba çıkışlar diye tanımladığınız durumlar; sizin samimiyetinizin açık yürekliliğinizin ve riyakar olmadığınızın açık bir göstergesidir bence. Tatlı laf etmek sırt sıvazlamak kolay elbette. Gerçekleri haykırabilmek marifet asıl. Değerli Kalemleri gerçekten bilmek tanımak gerek.
Ne güzel saptamalar ve analizler yapmışsınız. Bayıldım.
Serhat BİNGÖL' lerin çoğalması umuduyla takdir ve sevgiyle öpüyorum gözlerinizden.
Bir tutam hayat
Çok samimi, çok gönülden.
Sevgili yazarım;
Şöyle iki kere cümle cümle anlamaya çalışarak okudum yazınızı.
Hazır burda dile getirmişsiniz yorum yapmadan geçemeyeceğim.
Dört yılı bitirmek üzereyim bu sitede. Bazı zamanlar oldukça çok okudum yazılanları, bazen de sadece yazdım. Can sıkıcı birkaç şeyden sonra çıkıp bir süre uğramadım, sonra yine döndüm geriye.
Çok değerli insanlar tanıdım. Kimisini takip ettim yorum yapmaksızın, okudum yalnızca. Fakat birçoğu bilmez yazdıkları her yazıyı okuyup didik didik ettiğimi. Çok kaliteli, dobra kalemler de var tabii. Yine bilmez çoğu kalemlerine duyduğum hayranlığı.
Birkaç sene önce çok severek okuduğum bir yazar vardı. Kendini bilmez birileri yüzünden sürdü takasını başka limanlara. Bir daha gelmedi. Çok severek okuduğumuz yazılarından mahrum kaldık. Geçenlerde de çok severek okuduğum bir yazarın sayfasına girmeye çalıştım, fakat açamadım.Büyük ihtimal burayı terk edenlerden oldu yine. Neler oldu neler bitti bilmiyorum ben de.Fakat şu bir gerçek yokluğu belli.
Geçenlerde mesaj kutuma -kendince çok akıllı olduğunu düşünen birinden- bir mesaj düştü. Hatta iki mesaj.Arka arkaya. Güldüm geçtim. Daha konuşmasını beceremeyen, iki cümleyi bir araya getiremeyen bir zaiyat hakaret ediyor.
Yani umursasak çekip gideceğiz biz de, süreceğiz takalarımızı belki de yalnız iklimlere...
Her neyse, çok açıklayıcı ve sizdendi yazı. Umarım çok kişi okur ve payını alır...
Sevgimle.
DEVRİM DENİZERİ
Ahh..diyorum. Tam da üzüldüğüm ve değinmek istediğim konuya değinmişsiniz. Evet gerçekten çok güzel insanlar çok değerli ve önemli kalemler bir bir terk ettiler buraları. Olan o değerlerin değerini bilen yazdıklarından hisse kapan hazımlı aklı başında okurlara oldu.
Yazdıklarınız beni hem çok etkiledi hem çok üzdü. Ben de farkındayım.
Aynur Hanımın bana dediği gibi "lütfen gitmeyin lütfen!" demek istesem de dilim varmıyor pek.
DÜNYANIN EN GÖRKEMLİ VE İLELEBET YAŞAYACAK OLAN EDEBİYAT SANATINA BU KÖTÜLÜĞÜ YAPANLARA SÖYLENECEK SÖZ SANIRIM DAHA
KEŞFEDİLMEDİ..
Yararlı katkınızdan dolayı çok Teşekkür ederim.
Benden de Sevgiler.
Bir tutam hayat
o kadar kolay olmamalı takaları başka sulara, başka coğrafyalara, başka rüzgarlara sürmek.
Sonuçta,
her birimiz tek bir takayız.
Birleşince donanma oluruz.
DEVRİM DENİZERİ
Sizin oralarda ikincisi kullanılıyor demek ki...
Bir de kullanan Allameye bağlı...
Siz çok yaşayın e mi...
DEVRİM DENİZERİ
Yazdıklarınız beni hem çok etkiledi hem çok üzdü. Ben de farkındayım.
Aynur Hanımın bana dediği gibi "lütfen gitmeyin lütfen!" demek istesem de dilim varmıyor pek.
DÜNYANIN EN GÖRKEMLİ VE İLELEBET YAŞAYACAK OLAN EDEBİYAT SANATINA BU KÖTÜLÜĞÜ YAPANLARA SÖYLENECEK SÖZ SANIRIM DAHA
KEŞFEDİLMEDİ..
Yararlı katkınızdan dolayı çok Teşekkür ederim.
Benden de Sevgiler.
Oflu
Siz de çok yaşayın, zira insanların gerçekten gülmeye çok ihtiyaçları var.
( Başlığı değiştiniz ama yazıda da kalmış düzelmeyen )
Bahsettiğiniz altı kitaba nasıl ulaşabiliriz?
DEVRİM DENİZERİ
Biraz önce size yorum yazdım nasıl göndereceğimi bilmedim açık alanda çıktı ben de sildim. Ne bilgisayarı ne defteri kullanmasını hiç öğrenemedim. Bakalım bunu nasıl göndereceğim. Kitaplara gelince. Kendim özel olarak iyi bir matbaada hiç bir oynama yaptırmaksızın çok çok az sayıda bastırdım. Çok yakın dostlara ve Kızıma tabii.
İZ BIRAKANLAR adlı iki bölümlük yazımı ve bazılarını okuma fırsatınız olursa ilginç bulursunuz hem eğlenirsiniz. Aslında onları toparlayabilsem ne iyi olur ama nasıl yapabilirim bilmiyorum..Ben hem kendime hem yazıp çizdiklerime bayılıyorum! megalomanlık sanmayın.Vardır elbet bir hikmeti deyin haa..
SELAMLAR