- 1088 Okunma
- 5 Yorum
- 0 Beğeni
BABAMIN ŞALVARINA ASKERİ DARBE
Yıl 1960.
Aylardan Mayıstı…
Bu Mayıs ayının 27’sinde, babamın şalvarına karşı askeri darbe yapıldı…
Evet!
Doğru okudunuz.
Babamın şalvarına karşı askeri darbe yapıldı…
O zamanlar Kâhta’da siyah-beyaz televizyon yoktu…
Renkli televizyonlar kimsenin aklına bile gelmiyordu…
Bu darbeyi gözlerimizin içine bakmadan yaptılar...
Ankara’dan verilen haberleri, söylenen şarkıları ve türküleri radyolardan dinlerdik.
Radyolar, kızların çeyizlik nakışlarını, oyalarını, boncuklarını koydukları küçük sandıklar kadardı…
Duvarlara radyo koymak için tahta monte edilirdi.
Radyo, monte edilen tahtanın üstüne konurdu. Radyolar ya büyük pillerle, ya da yassı pillerle çalışırdı.
Teknik daha kibarlaşmamıştı.
Kalem pil, küçük pil bilmezdik…
Ankara’daki büyüklerimizce (!) halka emirler verilirdi…
Her şeyin en doğrusunu, en güzelini döner koltuklarda başları dönen, bir alevlenip bir sönen at gözlüğü takmış muhteremler bilirdi…
27 Mayıs darbesini yassı pilli, sandık büyüklüğündeki radyodan duyduk…
Duymaz olaydık…
Kâhta çarşısı, sağlı-sollu dükkânların omuz omuza verdiği tek bir caddeydi… Çarşı, bakkal Örfi’nin evinden başlar, demirci dükkânlarında biterdi.
Babamın demirci dükkânının, Abuzer ustanın, Nuri Ustanın demirci dükkânlarının arkasındaki boş arsa mezattı…
Sonraki yıllarda belediye demirci dükkânlarını yıktı.
Caddeyi uzattı…
Darbenin yapıldığı yıl sekiz yaşındaydım.
Okulda öğretmenimizin verdiği ödevi bitirmiş, babamın dükkânına gidecektim.
Bir ikindi zamanı evden çıktım. Sokaktan aşağı doğru yürüdüm…
Bedriye Kırre ile Hessi Büke evlerinin köşesinde sohbet ediyorlardı.
Âmâ Osman amca ile âmâ eşi Leyla Hanım evlerinin önündeki gölgeye kilim sermiş oturuyorlardı.
Düşünüyorlardı.
İkisi de konuşmuyordu.
Bekçi Mehmet kapısının eşiğine oturmuş, içerideki eşine bir şeyler anlatıyordu.
Mahmut Turan amca, eşeğin üzerindeki yeni kesilmiş yemyeşil otu kucaklamış, avlusuna götürüyordu.
Mehmet Şahin ağabeyin geniş avlulu evini, Hüseyin Ülgen’in nalbant dükkânını geçtim.
Hemen sol tarafta, Osman Topçunun babası Mehmet Amca, Hafız ve ismini hatırlamadığım birkaç kişi marangoz dükkânının gölgesinde, Kâhta yapımı kürsülerde oturmuş sohbet ediyorlardı.
Hafız Koyuncu, iki gözü görmese de kafası çalışan, sohbeti dinlenilen, sevdiğim, saydığım bir büyüğümüzdü.
Komşumuzdu.
Heyecanlı heyecanlı konuşuyorlardı.
Askerler hükümeti devirmişti.
Başbakan Adnan Menderes, Cumhurbaşkanı Celal Bayar tutuklanmıştı. Darbeyi bir albay radyo konuşması ile duyurmuştu.
Askeri darbenin niçin yapıldığını birkaç gün sonra öğrendik: Askeri darbe Kâhta’mızda şalvar giymeyi yasaklamak için yapılmıştı.
Bence bu darbe, babamın şalvarına karşı yapılmıştı.
Anlatayım: O zamanlar Kâhta’da polis teşkilatı yoktu.
Jandarma karakolu vardı. Darbeden hemen sonra karakol komutanının ilk icraatı, ilçede şalvar giymeyi yasaklamak oldu.
Pantolon giyme alışkanlığı olmayan babam, ne yapacağını şaşırmıştı.
Bizim evde o günler tek konu şalvardı.
Konuşuldu. Tartışıldı. Konu karara bağlandı.
Terzi Halil’e bol bir pantolon diktirilecekti.
Babam sabah kahvaltısından sonra terzi Halil’e gitti. Ölçüsünü aldırdı.
Pantolon birkaç gün sonra babama teslim edilecekti...
Kâhtalı erkekler pantolon giyme sıralarını bekleyeceklerdi.
Hazır pantolonlar o zaman ilçede satılmazdı. Terziler o kadar çok pantolonu dikmek için günlerce, haftalarca gece gündüz çalışmak zorundaydılar…
Bir ilçenin erkekleri şalvarlarına veda ediyordu…
Darbe şalvarı yasaklamıştı…
Aradan birkaç gün geçti.
Babam, açık yeşil kumaştan diktirilen pantolonu eve getirdi…
Oturma odasına girdi. Amerikan bezinden diktirilen uzun külotun üstüne pantolonu giydi… Beğenmedi. Çıkardı. Bir daha giydi… Tekrar çıkardı… On kere denedi…
Babam, pantolonun içinde bir türlü rahat edemiyordu. Duvarda asılı tahta çerçeveli büyük aynanın karşısına geçiyordu.
Kendi kendine söyleniyordu:
— Tövbe yarabbi tövbe… Darbeciler her şeyi düzelttiniz sanki sıra benim şalvarıma geldi…
Babam, pantolonla namaz kılma denemesi yaptı.
Olmuyordu… Pantolona alışmamıştı…
Rahat namaz kılamıyordu…
Pantolonu minderin üstüne fırlattı.
Annem, pantolonun ütüsü bozulmasın diye kaldırdı, duvara çakılı çivilerden birine astı.
Elbise dolapları her evde yoktu…
Bizim evde de yoktu.
Kerpiç duvardaki çiviler askı işi görürlerdi.
Babam anneme ne pişirdiğini sordu:
Annem:
—Balcanı dev. (Ayran ve patlıcandan yapılır. Tabaklara konduktan sonra, yağda iyice kavrulmuş küçük doğranmış kuru soğan üzerine dökülür)
Babam:
— Acıktım. Sofrayı kurun.
Bakır tepsi içinde balcanı dev getirildi.
Tereyağında iyice kavrulmuş soğan üzerine dökülmüştü…
Yumruk büyüklüğündeki dolmalık biberler, yufka ekmeği, bir sitil su da sofraya kondu…
Balcanı deve sallanan kaşıklar, sanki babamın şalvarını yasaklayan darbecilerin kafasına iniyordu...
Kaşıklar tepsideki yemeğe hırsla dalıp çıkıyordu…
Bir gün sonra babam pantolonu tekrar giydi.
Aynaya baktı. Kendi kendine söylendi.
Sokağa çıktığında sağa sola baktı. Sokakta kimse yoktu.
Yürümeye başladı. Çok utanıyordu. Yakasız idam gömleği giymiş, suçsuz yere asılmaya götürülen mahkûm gibi yürüyordu…
Darbe babamın şalvarına karşı yapılmıştı…
Babam pantolon giyince işsizlik sorunu, eğitim sorunu, sağlık sorunları ortadan kalkacaktı… Feodal sultanlarımızın üzerine geçirdikleri hazine topraklarını topraksız köylüye dağıtılacaktı. Biz ağalardan kurtulacaktık. Özgür bireyler olacaktık.
Bütün insanlar sosyal güvenceye kavuşacaktı…
Medeniyet babamın şalvarının ortasına toslayıp geri kaçıyordu…
Medeniyeti küstürmemek için şalvara yasak konuyordu…
O günlerde komutanın başka bir emrinin uygulanışı da unutamıyorum.
Jandarmalar esnafı ve kahvedeki insanları toplayıp dipçikleyerek aşağıdaki caminin (Ulu Camii) avlusuna doğru götürüyorlardı.
Komutan konuşma yapacakmış.
Biz çocuklar jandarmaların peşine takıldık.
Yerli film izler gibi jandarmaları izledik. Camiye yaklaştığımızda, jandarmalar dipçiklerle çocukları kovaladılar. Kaçtık.
Komutanın neler dediğini bilmiyorum.
Dinletmediler…
Komutanın adını, rütbesini hatırlamıyorum… Kâhta’nın Jandarma komutanıydı…
27 Mayıs darbesi denince babama zorla giydirilen pantolon aklıma gelir…
Jandarma dipçiği eşliğinde insanların cami avlusuna götürülüşü de gözlerimin önünden gitmez…
Darbe ilçemize okul yaptırmadı… Ağalar çocuklarını kolejde de okuturdu.
Hastanemize bir tek yataklık bina eklemedi…
Elektrik, yol, su getirmedi…
Biz çocuklara park yapmadı…
Babamın şalvarına darbe vurdu…
Zorla pantolon giydirildi…
Darbe babamın şalvarına karşı yapıldı…
Bu ilk darbenin tanığı, 12 Mart ve 12 Eylül darbelerinin sanığı ve mağduruyum…
Darbeler halka zulmün adıdır…
YORUMLAR
Değerli dost.
27 Mayıs 1960da ben de 6 yaşındaydım ve İstanbul'da yaşıyorduk. Yani saydığınız 12 Mart, 12 Eylül ve diğerlerini yaşayanlardanım.
Yerden göğe kadar haklı olduğunuz konu ise evet darbelerin sadece ve sadece kıyafetlere karşı yapılmış olmasıdır. 27 Mayıs sizin babanızın şalvarına karşı, 12 Eylül de benim kıyafetime karşı....
12 Eylül 1980 den hemen sonra okulumuza gelen bir müfettiş bıyıklarımı biraz uzun görüp de '' Bu memleket bu sarkık bıyıklardan neler çekti bilmiyor musun?'' diye baya bir haşlamıştı beni. O zaman anlamıştım ki bu memleket ne çekmişse benim bıyıklarım yüzünden çekmişti..
Selam ve sevgilerimle.
Mahmut Cantekin
Selamlar, sevgiler.
darbeyii meydana getiren sebebleri bilmek gerekir dersem daha dogru olur her darbenin karşısındayım ben de ama darbeler şalvarlara yapılmadı dersek ve darbeyi meydana getiren sebepleri bilmek daha iyi olmazmı o zaman oldugu gibi hala limdide var olan toprak agalıgı ve feodal düzeni neden yıkamıyoruz bir türlü rahmetli kemal sunalın filmleri her şeyi açık açık yüzümüzr tokat gibi vurmuyormu, hala o toprak agalarını seçmiyormu köylerde oturanlarımız
yazıyı yazmadaki duygularınıza bu nedenle katılmıyorum
çünkü bu vatanın evladı olarak daha iyi giyinmeye daha iyi yaşamaya hakkımız yokmu neden aslı bizde olmayan kıyafetleri giymek zorunda oluyoruz
şalvarın tarihi ve şalvar nereden geldi, bilen varmı,
takke nereden geldi, ve buna benzer kıyafetler bizim midir
yine tekrar ediyorum darbenin her türlüsüne karşıyım ve darbeyi yapana bu millet ekseiyetle oy vermedi mi diye de düşünmek gerekmezmi.
selamlarımla
Mahmut Cantekin
Siz yazıyı bir daha okuyun.
Bu yazıda şalvar övülmüyor ve savunulmuyor.
Darbe ülkenin önemli sorunları varken, boş şeylerle uğraştı diyorum.
Ağalığa darbe yapsaydı. Biz ağalardan kurtulsaydık.
Koca ilçede bir ilkokul bir de orta okul vardı. Lise ilde vardı. Durumu iyi olanlar gidip ilde okurlardı.
Eğitime önem vermediler.
Darbelerin niçin yapıldığını çok iyi biliyorum.
İşçilerin, köylülerin ve gençliğin hak istediği dönemlerde olayları hak istemekten çıkarıp terörizme yöneltmek bir taktiktir. Darbe gerekçesi yaratmaktır.
Darbelerde kimler kaybetmiş kimler kazanmış incelerseniz olayı çözersiniz.
Selamlar.
Seksen darbesinden sonraydı.Okulumuzun kalfası Ömer dayının babasın Niksar'a gitmiş o anlatmıştı.
Çarşıda yürürken telli felli bir adam geldi.Başımdaki hacı takkesin(Genellikle başından eksik olmayan örme şapkasıydı) başımdan alıp yere attı üstüne de basarak ,
--Bir daha giyersen görürsem, içeri atarım diye bağırdı.
Bende korkumdan tamam efendim dedim.Daha sonra öğrendim kaymakammış..
Darbelerde olmasa özgürlüğün kıymetini bilmezdik...
Tebrik ederim saygılarımla.
Her zamanki gibi çok etkileyici ve özgün bir yazı. Okumaktan dolayı mutluyum...Konuyu işleme şekliniz ve tarzınız okumaya keyif katmakta. Güzel paylaşımınıza,edebiyata verdiğiniz emeğe ve yaşattığınız okuma keyfine teşekkürler... Tebriklerimle... Saygıyla...