- 475 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
ROMANIMIZ O KADAR KÖTÜ MÜ?
ROMANIMIZ O KADAR KÖTÜ MÜ?
Roman denince akla hemen Fransızlar ve Ruslar gelir.Hugo, Balzac, Tolstoy, Dosto... Bunlar varken başkalarına romancı, yazdıklarına da roman denir mi? Asla(!) Peki neden? Zira birileri öyle işlemiş beyinlerimize: O yazar, sen yazamazsın. Çünkü sen “mukallit”sin, onunla yetin!
Çalıkuşu’nu, Eylül’ü, hele Yaban’ı... Bunları okuyan Dostoyevski’yi arar mı? Bilmem, arar galiba!!!
Niye arar?
Zira bunlar birer taklit.
Roman, içinden çıktığı toplumu anlatır, onu yorumlar, onu deşifre eder; bu yüzden okunur, bu yüzden önemsenir. Peki kimi anlatır Yaban? Araba Sevdası neyin kavgasını verir? Eylül niçin psikolojik olur? İnce Memet peygamber midir? Abdi Ağa’nın hiç iyi tarafı yok mu? Yaban’daki imamlar neden vatan hainidirler? Bütün tarikatlar Nur Baba gibi midir? Anadolu romanlarında hiç mi iyi zenginler, dürüst devlet adamları yoktur?
Ne çok soru var cevapsız!
Peki bu romanlar toplumumuzu anlatmamış mı?
Tabi ki anlatmış. Ama yazarının istediği gibi anlatmış. Yazarın baktığı yerden gördükleri değil, göstermek istedikleri yansımış romanlarımıza.
Yalakalık her yazarın şiarı oluvermiş.
Dönemin değerleri ona kahraman yarattırmış.Araba Sevdası’nda Batıya özenen züppe yerden yere vurulurken, Yaban’da Osmanlı kafası diye rezil edilmiş imamlar, müezzinler, bazı köylüler.
Yeni bir rejim oluşturmak için eskinin tamamen inkar edilmesi fikrini benimseyen hastalıklı beyinlere, özendikleri veya öykündükleri Batıyı daha sağlıklı göstermek gerekir.Zira hiçbirinde köklerinden bağımsız bir medeniyet yoktur.Yarısından çoğu hala sembolik de olsa krallık.Yazarları, şairleri de o krallıklara ve yeni olana saygı ve sevgi ölçülerinde yöneltmişler eleştirilerini.Ya bizde?...
Padişaha suikast düzenleyen Ermeni’ye, başarısız oldu diye, beddua eden malum büyük şairle(!) başlayan bir hezeyan: “Biz, biz olmaktan çıkarsak, onlar gibi olursak kurtuluruz” hastalığı.
Kim onlar?
Avrupalılar.
Hangi Avrupalılar?
İnsanlık tarihinin gördüğü en büyük ve en kanlı vahşetlerinin tamamının yaşandığı (I. Ve II. Dünya savaşları,100 Yıl Savaşları, Engizisyon Mahkemeleri, veba salgınları...) Avrupa.
Avrupa bütün bu acılardan sonra dersler alıp kendisini geliştirmiş, değiştirmiş, medeni olmuş, irfanı yakalamış; Doğunun yüzyıllardır yaşadığını keşfetmiş yani. İşte bu acılardan büyük edebi eserler doğmuş.En uzun edebi tür olan roman bu acı denizini anlatmış, hem de bütün çıplaklığıyla.Halkını anlatan Balzac olan biteni hiç sansürlememiş, devletin âli menfaatleri(!)ni değil, milletin yarınlarını düşünmüş. Hugo’nun “Sefil” kahramanı akıllara bir aziz olarak kazınmış. Dosto’nun Raskolnikov’u cinayet işlerken bile temiz; Sonya’sı fuhuş yaparken bile masum...Yoksa bizden olmadığı için mi tepkisiz kalmışız Emma Bovary’ye?
Bir gün bizim de romanımız olacak; ama biz, biz olmaya başladıktan sonra, kendimizi tanıyınca, maziye sövmekten vazgeçince... Kendisini anlatmayan, ulusal olmayan bir eser evrensel olamaz ki. Yalnızca bizi anlatan bir roman tahayyül ediyorum;mütedeyyin veya ate, sağcı veya solcu, kim yazarsa yazsın. Yeter ki sadece bizi yazsın.
Ne Minyeli Abdullah kadar pîr ü pak, ne de Nur Baba kadar kirli(!)...
MENDERES YILDIRIM
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.