Alexander
1978 senesinde Bolu’dan gelip, Sakarya’da Adapazarı Ozanlar Lisesi’nin orta okul 1. sınıfına başladığımda, Türkçe kitabımızda, "Okuma uğruna" adlı bir yazı metni vardı. Amerika’da siyahi bir çocuğun yaşama tutunabilmek için verdiği savaşı anlatırken, "....Okumak için çok şeye katlanabileceğini söyleyen siyahi çocuk, okul müdürüne ne iş olsa yapabileceğini söyledi. Yeterki okula kendisini kabul etsinlerdi. Müdür, "şu dersliği bir temizle" dediğinde, bu isteğin yaşamının en büyük şansı olduğunun farkındaydı küçük çocuk. Öylesine bir temizlik yaptı ki, bu sınıf yapıldığından beri böyle bir temizlik görmemişti. Bir defa değil, en az on defa sildi, süpürdü. Yerleri adeta yaladı. Ve bu gayretini gören müdür tarafından yatılı okula kabul edildi."...
Yücel Tan öğretmenimin bize okuttuğu metinde anlatılanları, Bolu’dan bir köy ilkokulundan gelip, beni yetiştiren Alaattin Yıldırım öğretmenimi aklıma getirerek mükemmele yakın anlattım. Çünkü anlatılan Amerika’daki siyahi (zenci) çocuğun hikayesi, tam bana uyuyordu. Benim de Çeltikdere’de okumaktan başka şansım yoktu. Kimbilir belki 1978 Türkiyesi’nde benim şartlarım o siyahi çocuktan daha ağırdı.
Aleksandar 20 yaşında bir Sırp genci. Onunla geçen sene, Haziran 2012’de tanıştık. İlk başta mesafeli yaklaştım. Zira Sırbistan’ın Velika Plana kentinde otoban üzerinde bulunan SABAH Gazetesi tesislerinde birkaç saatliğine duran araçların camlarını silmeye çalışıyordu. Uzun yol yorgunluğundan sonra araçların kapıları açık kalabiliyordu. Almanya, Hollanda, Fransa ve Belçika gibi ülkelerden gelen Türklerin araçları hem araç olarak, hem de içlerindeki eşyalarla çok değerliydi.
Ancak aradan geçen sürede Aleksandar beni olumlu manada yanılttı. İçindeki efendiğili yansıttı.
Geçen sene başladığı, Türk yolcuların araçlarının camlarını silip, 50 cent alabilme işini bu sene daha dikkatli ve saygılı biçimde yapıyor.
18 Haziran’dan buyana her gün aynı işi yapıyor. Ancak 5 gün önce çok düşünceliydi ve işine biraz geç geldi. Almanca ve İngilizcesi yok. El kol hareketleri ve benim bildiğim az sayıdaki Sırpça kelimelerle anlaşmaya çalışırken birden, annesinin öldüğünü söyleyiverdi.
-"Mama..."
dedi ve ardından üzerindeki siyah tişörtü gösterdi.. Siyah rengin ölümü anlattığını biliyordu.
-Yapma yaa! diyebildim.
Ve sustum.
Yaşamımda ilk defa bir kişi annesinin öldüğünü bana, üzerindeki siyah tişörtü göstererek anlatıyordu.
Ve ekledi, "Sutra" yarın toprağa vereceğiz.
Ama o belki o gün sabah ölen annesini evinde bırakıp, yine cam silmeye koşmuştu.
Aleksandar bu gayretiyle beni 1978’deki Adapazarı Ozanlar Lisesi 1 B sınıfında, "Okuma Uğruna" adlı Türkçe kitabındaki metni okuduğum ve Yücel Tan öğretmenime özetlediğim ana götürdü.
Bugün çok sıcaktı. Hasan Atmaca abi, Aleksandar’ın bir ağaç gölgesinde, altına bir karton parçaları sererek up uzun yatışını fotoğraflamış. 35 derece sıcakta, gelecek Almanya, Fransa, Belçika veya Hollanda plakalı bir aracı beklerken. Araç park yerine girince bir elinde içine özel temizleme ilaçları koyduğu kovasını, diğer eline ise cam silmek için kullandığı aletleri alıp, koşacak. Saygıyla "silebilir miyim?" diyecek. Camını sildiği aracın sahibinin gönlü olursa, 50 cent alacak.
.. Teşekkürler Aleksandar...! Beni çocukluğuma götürdüğün için..
Senin bu gayretinin enerjiyisiyle bugün daha çok üreteceğim..
Resim:Alexander ve kız arkadaşı.
YORUMLAR
TEBRİKLER ÜSTADIM. ÖYLE İNSANLAR VARDIR Kİ YÜREĞİ BEDENİNDEN DAHA BÜYÜKTÜR. ÖYLE İNSANLARLA KARŞILAŞMAMIZ DİLEĞİYLE.
Sayfamdaki " BÜYÜK YÜREKLİ KÜÇÜK ÇOCUK" isimli öyküyü okumanızı öneririm. saygılar.