- 1318 Okunma
- 4 Yorum
- 1 Beğeni
Özür Dilerim.
Sıkılmadan sonuna kadar okuyabilen herkese teşekkür ederim.
Eğer beni kırmadıysan Seni Cumartesi günü gördüğüm o mekandayız şu an. Ben çay istedim garsondan senin ne isteyeceğini bilmiyorum henüz. Kitabı okurken ikimiz de takip edebilelim diye yanıma oturmanı istemiştim az önce. Umarım kabul etmişsindir. Bu akşam her şey bu kitabın bir parçası çünkü. İstersen kitabı kendin de okuyabilirsin; yanımda olmak şartıyla. Özür dilerim.
Not: Kitapla sık sık not aldığımı göreceksin ilerledikçe. Hepsini üzerine alınma lütfen çoğu kendim için. İlerledikçe anlayacaksın. Bu arada bu not senin için.
PERŞEMBE 00:16
Özür dilerim. Senden sonra her kim varsa seni seviyorum dediğim hepsinden binlerce kez özür dilerim. Ben hiç yalan söylemem zannederdim. İyi bilirsin nefret ederim yalandan. Bazen seni kaybedeceğimi bile bile yalan söylemezdim. Dürüstlüğüme karşılık kavga edip ayrılırdık. Sonra özür dilerdim yeniden barışırdık. Keşke seni kaybetmemek için söyleseydim zaman zaman. Özür dilerim çünkü o zaman bu kitabın sonunda yazacaklarımı bilmiyordum. Dönüp baktım ki benden daha büyük yalancı göremedim. Özür dilerim çünkü hiç birinin haberi yoktu onlara seni seviyorum derken aslında seni düşündüğümden. Anlayacağın denedim. En azından görmek istedim, bakalım unutabilecek misin diye sordum kendime. Başkalarında bir parça da olsa sen aradığım için, başkalarını güldürdüğüm için özür dilerim. Aklımda sadece senin gülüşün vardı.
O çocuksu kocaman gülüşün. Ben hayatım boyunca böylesine çocuksu gülenine rastlamadım. Bir insanın mutluluğu elmacık kemiklerinde toplanabilir mi? Gülerken gözlerinde insanın kalbini görebilir misin? Ben gördüm. Her seferinde aynı şekilde gülüyordun çünkü bana. Hala inanamıyorum insan nasıl böyle gülebilir her seferinde? Birisi bana bunları anlatsaydı sen gitmeden önce vereceğim cevap: “Hadi lan öyle gülüş mü olur? “. Oluyormuş demek ki. Her şey kayboluyor sen gülünce. Hiç mi bir şey görmez insanın gözü başka? Onca kalabalık, belki yüzlerce insan, hiç birisi gözüne takılmaz mı yani? Bu kadar dikkati dağınık, sakar bir adamın nasıl dikkatini çekebildin? Demir olsam, dağ olsam, en sert kaya olsam hatta o eski buz dağı olsam kaç yazar? İnan eriyorum. Ne kadar farkındaydın bilmiyorum. Öküz figüran! Ne kadar fark ettirebilirdi ki sana? Kocamanından geçtim de hani küçük bir tebessümün yeter buzlarımı eritmeye. Bak bizim şarkımız çalıyor; Yaşar – Aldanırım. Adam seninle tanışacağımı biliyormuş, şarkıyı sana gülüşünü anlatabileyim diye yazmış.
Neyse. Biliyorum kızdığım zaman çok kırıcı olabiliyordum. Bu benim hatam değil diğer adamı tanımıyorsun. O zamanlar ben bile tanımıyordum, kabullenmiyordum. O yüzden haklısın kırılmakta. Yine de onun adına senden özür dilerim. Deli olduğumu düşünmekte haksız sayılmazsın. Yada çoklu kişilik bozukluğuna giden yol delilikten geçiyorsa bu sefer sen haklısın. Çok sordum kendime neydi ki suçum diye? Sevmek mi? Daha fazla sevememek mi? Elimden gelse yapardım biliyorsun değil mi? Elimden gelebilirmiş. Yapmadığım için özür dilerim.
Hani hep kızardın: “Onlara şiir yazmışsın; ama bana yazmıyorsun”. Hiç mi fark etmedin? Yazdıklarımın hepsi ayrılık şiirleriydi be güzelim. Anlamadın mı benim de babam gibi ayrılıkların şairi olduğumu? Sana yazılmamış binlerce şiir biriktirdim; ama bu sefer sen istemiştin diye yazdım. Ne olur yanlış anlama küçük yaramaz kızım, kızma hemen. Söyledim ya sırf sen istiyorsun diye yazdım. Bu kadar geç kaldığım için özür dilerim. Sana şiir yazan bir ayrılık şairi seni terk etmiş sayılmaz umarım. Bu gece bana belki de son kez iyi geceler dedin. İnsan bir sorar uyuyabilecek misin diye. Belki ben anlayışımdan bir şey kaybetmemişim; ama sen hala çok anlayışsızsın. Bir gün bana bir şeyler yazacağını adım gibi biliyordum. Huhuu! Merhaba. Ben şu her şeyi bilen adam. Bir yerden tanıdık geliyor muyum acaba gülüşünüze? Ne olursa olsun neyi bilirsen bil, istersen her şeyi bil; ama sonucunu göremezsin. Bu kitap da bunun kanıtı.
Hayat kısa, belki de bir daha istesen bile söyleyemeyeceksin. Ondan ziyada sen bu gece bana hoşça kal dediğinin farkında mısın? Ben diyemediğim için özür diledim. Sebebini sonuna geldiğimizde anlayacaksın. Senin kurduğun cümlelere bakıyorum bir de:
- Dramatikleşmesin daha fazla
- Özre gerek yok
- Teşekkür ederim tekrar
- Daha iyileri çıksın karşına
- Dikkat et kendine hoşçakal iyi geceler
Ne kadar da şapşalsın. Önce hoşça kal dedin ama sonrasında iyi geceler yazdın. Ne eksik ne fazla bunları söyledin. Bir tek boşluk bile atlamadan aynen yazdım buraya. Özür dilerim.
Not: Sevmeseydi Leyli, hiç hoşça kal der miydi ?
Bu gece de çaya gelmeyeceksin biliyorum. Çayını soğuttum bekliyorum yine de. Çayını soğuk sevdiğini unutamadım merak etme. Sen nasıl soğuk içebiliyorsun sorumun cevabı tabiki senin tarzında, sen nasıl şekersiz içebiliyorsun, olurdu. Çayın tadını almak istiyorsan şeker atmayacaksın; ama atacaksın biliyorum tanıdığım en inatçı insan. “Belki yarın gece” diyor kalbim, sen yine hazır et onun çayını. Madem bu kadar unutkanım, neden bunca insan varken bir tek seni hatırlıyorum?
Hayalet: İşi gücü bıraktın neden bu saçmalıkları yazıyorsun?
Figüran: Sen biliyorsun da o bilmiyor. Sonunda öğrenecek.
Hayat kısa nihayetinde, bir an önce kendime verdiğim sözü tutup bitirmem gereken bir kitap var. Başrolü de belli figüranı da.
…
Bak görüyor musun? Noktadan sonra yazacağım cümleyi unuttum, sen hala aklımdasın. Sigaramın külünü silkmeyi unuttum, kaç sefer oldu üzerime dökülüyor onu da unuttum. Aslına bakarsan kül tabağına koymayı bile unuttum. Yalan değil ne oluyorsa bu gece onu yazıyorum. Bu gece gözyaşlarımın sebebi sigaramın dumanı.
Şu an garip bir şekilde aklıma takıldı, bir türlü hatırlayamadım. Acaba “hoşça kal” ayrı mı yazılıyordu? Kim önemser ki bunu? Sen birleşik yazmışsın mesela; ama ben ayrı yazmak istedim satırlar boyu. Belki hoşça kalırım bu kitabın sonunda kim bilir? Çok değil seninle iki kelam laf edebilmenin heyecanı. Hepi topu 10 dakikaya bir sigara ve bir kaç demlik çay olur. Hüzün değil heyecan. Çok istedim; ama sigarayı bırakamadım. Özür dilerim. Unutmadan, Fenerbahçe kupası almıştın ya. Yerine sarı kırmızısını koydum. Bir bardağa 10 lira verdiğim için özür dilerim.
Hayalet: Attın mı lan yoksa?
Figüran: Hatırası var. Atar mıyım hiç?
Duruyor hala. İçine taraklarımı ve diş fırçamı koydum. Yanlış duymadın tarağımı değil taraklarımı dedim. Tam 4 tane tarağım var. Üstüne üstlük 1 de fön makinesi aldırdım babama. Saçlarımı kazıtmıyorum artık, zaten o da diğer adamın işiydi. Sakallarıma 1 kere bile jilet vurmadım gittiğin günden beri. Ne olur ne olmaz pat diye çıkar gelirsen(!) boynuma atladığında sakallarım batmamalı. Paraya kıyıp makine aldım kendime. Artık beni hiç sakalsız görmeyeceksin. Bu arada hala yumuşak sakallarım, sevdiğin gibi unutamadım. Neyse. Aynaya bakmadan hemen önce hiç çıkmadığın aklıma son süratla çarpıyorsun, bardağın sağolsun. Unutkanım dedim ya. “Saçlarını uzatacaksan bari sola tara” dediğini unutamıyorum artık. “Şu dişlerini düzenli olarak fırçala” dediğini de. Özür dilerim hem bakımsız hem de öküzün tekiydim seninleyken.
Gerçekten insanlar kaybedince mi anlıyor yani değerini? Sevgi neden bu kadar basit? Günde 2 kerecik diş fırçalamak kaç dakika? Saçlarıma bir fön çekip sola taramak kaç dakika? Bu kitabın sonunda yazanları anlamam için gitmen mi gerekiyordu? Eşeklik etmişim, kızgın değilsindir umarım. Hemen hemen hergün yıkayıp tertemiz tarıyorum artık saçlarımı. Saç dökülmelerine karşı şampuanım da var. Yine de ileride kel kalacaksam şimdiden özür dilerim. Ama ne kadar ısrar edersen et sırf beyazlarım çok diye de saçlarımı boyatamam. O kadarı bozar bizi. Bilirsin pis takarım küçük şeylere en önemlisi onlar olsa da. Sen şimdi bana hoşça kal dememiş gibi sıradan bir gece yaşıyor olmalısın. Bense oturmuş sana kendimi bu sefer doğru şekilde anlatmaya çalışıyorum.
Hayalet: O kadar çay içersen gelmez tabi.
Figüran: Ne yani, sigaramın boynu bükük mü kalsaydı benim gibi?
Hem senin haberin yoktur, ayrıydın benden. Uykusuzluk hastalığı başladı bende. Şu insomnia denen illet. Günlük birkaç saat uyku benim için mucize haline gelmişti bir ara. Çok dağıttım sen gittikten sonra. Çekindiğin annemi kıramadım sonunda, uzun zamandır o da ısrar ediyordu git bir doktora görün diye. Hem sen ne diyordun: “Kesinlikle doktora görünmen lazım Figüran. Delisin gerçekten. Ya Allah aşkına bunlar normal bir insanın yapacağı hareketler mi?”
Not: Bu kitabın sonunda doktora gidişimin asıl nedenini anlayacaksın.
Sözümü tutup gittim sonunda.
Doktor: Neyin var?
Figüran: Uyuyamıyorum!
Bu kadarı yetti adamın reçetemi yazması için. Bu arada psikoloğa gitmediğimi anlamışsındır. Psikologlar ilaç yazamaz biliyorsundur. Kesin o da anladı senin gittiğini. Kitledi en kalın uyku ilacını. Aldım reçeteyi tam çıkıyorum:
Doktor: Hayatında son zamanlarda büyük bir değişiklik yaşadın mı?
Figüran: Yoo. Yok öyle bir durum.
Doktor: Eminsin değil mi sosyal yaşıntını etkileyecek bir şey olmadığına?
Figüran: Yok doktor bey. Öyle sıradan şeyler sadece. Büyük bir değişiklik yok.
Doktor: Peki o zaman. İlaç biter bitmez tekrar gel.
Figüran: Peki hayırlı günler.
Şuraya yazıyorum. Kesinlikle anladı. İlaçları kullanıp kafam biraz daha rahatladığında döküleceğimi sandı heralde. Çakkkkkal. Ulan bende o göz var mı be? Gitmedim. Kızacaksın biliyorum, özür dilerim. Meraklı adamım ben araştırmadan durur muyum? Açtım araştırdım, ilaç antidepresanmış. Adama kurduğum tek cümle uyuyamıyorum olmuştu halbuki. Kullananlardan birisini buldum forumlarda: “Abi arkadaşa yarısını verdim 10 dakika sonra bayıldı”.
Buyur buradan yak. Reçetem eksik çıktı iyi mi? İlacımı düzenli olarak kullandığım halde uyuyamamamın başka açıklaması olamaz. Bak yine üstüme düştü sigaramın külü.
Hayalet: Lütfen Figüran yeter artık. Bu ikinci paket.
Figüran: Karışma bana. Unuttun mu sen benden ayrıldın?
…
Figüran: Özür dilerim. Bağırmak istememiştim. Gerginim sadece biraz.
Hayalet: Canım acıdı Figüran.
Figüran: Öpeyim de geçsin.
…
Hayaletin: Geçti tamam.
Figüran: Bu sefer ben yaslayabilir miyim başımı omzuna?
Hayalet: Erkek dediğin kadının başına omzunu yaslar mı hiç?
Figüran: Hayaletler de gerçek değildir ona bakarsan.
Hayalet: Bir şartla.
Figüran: Emret.
Hayalet: Üstüne bir şey giy. Duvar soğuktur, sırtın biraz soğuk görse hemen tutulur biliyorsun.
Figüran: Hemen geliyorum.
Hayalet: Nasılsa kafan omzumdan geçip gidecek. Unuttun mu hayaletim ben.
Hayaletin bile kurnaz görüyorsun değil mi? İki dakikada nasılda ketenpereye getirdi beni.
…
Figüran: Bak hatırladın mı bu hırkayı? Başrolün hediyesi. Doğum günümde almıştı.
Seninle geçen güzel günlerden birisi daha geldi aklıma. Benim istediğim gibi giyinmiştin tepeden tırnağa. Merak etme unutamadım, o gün saçlarını benim için toplamamıştın. Sen de beni seviyordun demek ki. Elinde kocaman bir poşetle geldin. İçinde bu güzel gri hırka ve ******* Chocalate vardı; börekler, çörekler. Öğrenmiştin kalbime giden yolun midemden geçtiğini. Öküzün tekiydim, hediyelerini ne kadar beğendiğimi bile belli edemedim. Özür dilerim. Poşetin içinde pasta var diye ne çok sevinmiştim bu arada. Pasta çıkmadı diye de üzülmemiştim merak etme. Sen de üzülme diye günler sonra söylemiştim sana: “Poşette pasta var sanmıştım ben ya”. Bir tek gülüşün yeterdi halbuki keşke onca zahmete girmeseydin.
Not: Geçmişe dönüşlerimin sebebi… İyi bir şeydi. Unuttum özür dilerim.
Özür dilerim bu seferki hırkana düştü. Merak etme hemen temizledim. O kadarına da tahammül edemem. Kafamın içindeki her yol sana mı çıkıyor, yoksa ben mi inatla daireler çiziyorum sende bilmiyorum. Öğrensem de birkaç gün sonra bir önemi kalmayacak adım gibi eminim. Unutacağım çünkü. Diğer yandan bakarsak aynı bokun laciverti zaten. Bu gece telefonuma gelen o mesajla yine kalbim duracak sandım. Keşke dursaydı merhaba dediğinde, “hoşçakal” yazdığını okumak zorunda kalmasaydım. Yeniden deneyelim diyemedim. Nasıl yapabilirdim ki bunu? Yeniden deneyecek bir şey olmadığını ben biliyorum, sense kitabın sonunda fark edeceksin.
Not: Yeniden deneyelim diyeceğimi düşünebilirsin kitap ilerledikçe. Yanıldığını bilmeni istiyorum.
Hayalet: Dinlemezdi.
Figüran: Biliyorum. İnatçıdır unutamadım.
O çocuksu inadın, kızsam da severdim. Bu kadar çok tartıştığımıza göre senin kadar olmasa da demek ki ben de baya inatçıyım. Sana dur yapma demeyi çok istedim. “Gitme ona”. Sonu yine aynı olacak biliyordum adım gibi. Sen de bile bile hata yaptığının farkındaymışsın meğerse.
Not: Beni terk ettiğin, ona gittiğin için sana bir teşekkür borçlu olduğumu sonunda anlayacaksın. Onun yerine şimdiden özür dilerim.
Hayalet: Çakmağı boşuna yere vurdun Figüran. Onun yanmayan çakmak olduğunu unuttun değil mi?
Figüran: Haklısın. Özür dilerim.
Hayalet: Bakıyorum da bu sefer unutmadın sigaranı yakmayı.
Figüran: Evet. Unuttun mu yoksa? Başrolle birlikteyken başlamıştım sigaraya.
Hayalet: Yooo. Hatırlıyorum gayet.
Figüran: Sen bu gecelik omzuma yaslamasan başını?
Hayalet: Ama neden?
Figüran: Saçların sigara kokmasın.
Hayalet: Şapşal şey. Hayaletler kokar mı hiç?
Figüran: Sen hariç.
Hayalet: İşine nasıl gelirse öyle konuşuyorsun. Hiç değişmeyeceksin değil mi?
Figüran: Onunla ilgili olduğunda değişmeyecek şeyler var biliyorsun.
Nasıl dayanabilirim ki mutsuz olmana. Ya o çocuksu gülüşünden bir parça eksilirse? Ne yaparım o zaman ben, nasıl yaşarım bunu bile bile? Seni üzeceğini biliyordum. Son defa, kolum kanadımla beraber, inadımı kırmıştın giderken. Keşke kırılmasaydı da konuşabilseydim dinlemeyeceğini bile bile. Evet ben de üzdüm seni zaman zaman. Çoğunda haklı olduğumu kabul etmiş olsan da keşke hep ben haksız olsaydım. En azından o çocuksu tavrınla hatanı kabul edip özür dilerdin. Yaniiiiiii, en azından bazen. Haklı olduğumu bile bile özür dilememe bayıldığını unutamadım. Belki seni mutlu edebildiğim sayılı konulardan birisi de buydu. O yüzden pek umursamazdım. Belki üzülmezdin haklı olsan. İnsanlar haklı çıkmanın peşinde çok koşuyor. Kötü şeyler konusunda haksız çıkmalı bence, en azından sürekli haklı olmamalılar. Aksi halde haklı çıkmak insanın içinde en büyük yaraları açıyor. Kaybedeceğini bildiğin halde kumar oynayan biri gibi hissediyorsun. Ben her haklı çıktığımda ise maalesef birileri üzülüyor. Kötü sonlar konusunda haklı çıktığım için mi acaba? “Mi acaba?”sı fazla bir cümle oldu. Özür dilerim.
Şu an telefonun alarmı çalmasa hayat daha kolay olabilirdi. Gittiğin günden beri telefonum çoğunlukla sessizde. Çaldığında heyecanlanıyordum ne yapabilirdim ki başka? Sen gittikten sonra nelerin değişeceğini bilseydim şarkımızı gelen aramalarda çalan müzik olarak ayarlamam bu kadar uzun sürmezdi. Durdura basmayı unutmuşum bak yine çaldı. Bu gece sen mesaj attın. Saat tam 00:16’da yazmışsın. Sana yemin ederim resmini görmemiştim bile. İlk dikkatimi çeken telefonumda kayıtsız olan bir numaradan gelen bir mesajdı: “Merhaba Figüran”.
Donup kalmıştım adeta. Numaraya 2 kere baktım emin olmak için. Bu kesinlikle senin numarandı. Evet numaranı da unutamadım. İlk iş olarak sana merhaba yazdıktan sonra hemen sarıldım sigara paketine. Mutfağa koştum hemen çay suyunu koydum. Elim ayağım titriyordu. Bizim çocuklar fır döndü etrafımda: “Figüran neyin var?”, ”Hayırdır kardeş çay sigara çay sigara?”. Söyleyebildiğim tek şey Başrol mesaj attı oldu titrek sesimle. Müsait misin sorusu bu hüzünlü fıkranın komik yeriydi. Ne demek rüyalarımın kadını. Sen bana mesaj atmışın iki elim kanda olsa geleceğimi bilmiyorsan özür dilerim. Neyse ki yüz yüze konuşmak zorunda kalmadık. Bu sefer gerçekten ölebilirdim heyecandan. Sadece mesaj attın diye kalbim bu kadar hızlandıysa sesini duysam vay halime. Yine de aramanı tercih ederdim. Yada ben mi arasaydım? Açar mıydın ki acaba?
Not: Buraya kadar olan kısımda olaylar biraz düzensiz gelmiş olabilir. Özür dilerim.
Hayalet: Dur Figüran neden çıkardın telefonun pilini?
Figüran: E alarm. Hem kırmadığıma dua etsin. Bir gece de bu kadar heyecan fazla bana. Alışık değilim bu kadar adrenalin salgılamaya.
Hayalet: Abartma lütfen? Kimse bu kadar çok sevemez.
Figüran: Hayır. Az bile söylediğimi biliyorsun.
Ha bu arada aramaktan bahsetmişken gecelerden bir gece rüyamda seni aramıştım. Ne konuştuğumuzu hatırlamıyorum. Kalkınca korktum kendimden. Seni arama fikri bilinçaltımda yer etmese böyle bir rüya görür müydüm hiç?
Not: Seni aramaktan neden bu kadar korktuğumu çok sonraları fark ettim. Sonuna geldiğimizde bana hak vereceksin yine de.
Hayalet: Rüyalarından bu kadar mı bahsedeceksin ona?
Figüran: Anlatayım mı dersin?
Hayalet: Anlatmalısın bence.
Figüran: Kırar mıyım hiç seni?
…
Hayalet: Hadisene.
Figüran: Dur kızım hatırlamam lazım önce.
…
Devlet hastanesinin karşısındaki duraktayız. Tabi sen benden ayrılmamışken hastanenin yeri de değişmemişti henüz. Rüyamda bile kavga ediyoruz. Halbuki ondan önce konuşup buluşmaya sözleşmiştik. Yeniden bir araya gelmiştik. Bir Başrol Figüran klasiği yaşanıyor sokak ortasında. Ben gidiyorum dedi (rüyamda da mı yav?). Yapıştım sağ koluna, kendime çevirdim ve bağırdım: “Hiçbir yere gidemezsin. Seni seviyorum”. Neden bunu söylemek için bu rüyayı bekledin aptal Figüran. Ne kadar dövünsem azdır şu an. Bunu 10 Aralık’ta yapmam gerekirdi değil mi? Yapmadığım için özür dilerim; ama yine de pişman değilim.
Not: Koluna yapışabilsem de beni dinlemezdin. Özür dilerim.
En azından hayaletin de gitmeye kalkarsa ne yapacağımı biliyorum artık. Ve yine rüyalardan bir rüya. Gelip beni uykumdan uyandırıyorsun, biraz konuştuktan sonra kabusa dönüşüyor. Sen kalkıp onca zahmet etmişsin, rüyama gelmişsin ben dönüp sen artık ona aitsin neden geldin ki diyorum. Sen gidiyorsun, ben uyanıyorum ve kabus başlıyor. Bazı rüyalardan uyanmakla kabus görmek arasında hiçbir fark olmadığını öğrenmiş oluyorum. Rüya da olsa git dediğim için özür dilerim.
Hayalet: Saatin farkındasın değil mi?
Figüran: Abbbaoov. 7 olmuş ya la.
Hayalet: Bu son hafta biliyorsundur umarım. Haftaya sınavlar başlıyor.
Figüran: Biliyordum; fakat tahmin edebileceğin gibi aklımdan çıkıvermiş. Sağol.
Hayalet: Rica ederim. Bu derse hiç gitmedin daha. Son hafta bari git devamsızlıktan kalacaksın bu kafayla.
Figüran: Gidersem derste uyuya kalırım büyük ihtimal; ama gitmem gerek. Kasabanın şerifine de söz verdim öğleden sonra senin işi hallederiz diye. Öğlene kadar çoktan patates olurum. Haydaaa. Kül tabağını ne zaman boşalttım ben?
Hayalet: Sen boşaltmadın ki ev arkadaşın boşalttı az önce. Bence de gitmelisin.
Figüran: Ders değil de onu görür müyüm dersin? Geç yattı bu gece kalkabilir mi sence derse? Aslında bugün dersi olup olmadığını da hatırlamıyorum.
Not: Her zaman okula giderken aklımda olan soru: “Acaba görür müyüm?”
Hayalet: Ben nerden bileyim?
Figüran: Sen hayalet değil misin? Bir koşu sorup gelsene.
Hayalet: Beni senden başkası göremiyorum ki. Hem ben senden ayrılırsam bir daha geri gelemem. Unuttun değil mi?
Figüran: Haklısın. Özür dilerim.
…
Figüran: Ben gidiyorum.
Hayalet: Neden bu kadar şık ve neşelisin?
Figüran: Her zamanki halim olduğunu biliyorsun. Neyse kaçtım ben sigara alacağım daha.
Hayalet: Unutursun inşallah.
Figüran: Çok beklersin.
…
Tam yazmaya başlayacaktım ki unuttum. Özür dilerim. Yok artık deyip vazgeçme lütfen kitaptan. Şu an yaşadığım şey gerçekten bu. Bu artık çok sık olmaya başladı; sayılar, isimler, gideceğim yerler, yapacağım şeyler… Bir şarkı dinliyordum, bir yerine takılmış olmalıyım bir anlağına. Değiştirmezsem hatırlarım belki. Pek fazla uyuyamadım desem yalan olmaz bu arada. Kayıp anlarım olduğuna göre bir ara içim geçmiş olmalı. Saat 2’ydi yattığımda. Bir süre düşündükten sonra saate bakmaya korktuğumu fark ediyorum. Adına uykusuzluk dedikleri kabus geri dönmüş olabilir mi? Uyuşuk hissediyorum. Uzun zamandır böyle hissetmemiştim. Uykusuz ve aç bir gün geçirmeme rağmen garip bir şekilde neşeliydim. Genelde karnım açken insanlara yaklaşmam pek. Ses tonum sürekli yüksek frekansta olur. Durup dururken parlarım insanlara. Bugün öyle olmadı pek. Üstüne üstlük iştahım da yok hala. Peki neden bu kadar sakinim? Ne oldu yani? Hoşça kal ile biten bir merhabaya bu kadar mı tav oldum? Böyle olmaması gerekirdi. Dün akşam camı çerçeveyi indiriyor olmalıydım. T-shirt’ümü bile parçalamadım. Duvarlarda sükûnet değil yumruklarımın izi olmalıydı bu sabah. Neden oturup sabaha kadar yazdım ki?
Not: Kitapta zaman kavramı pek yok, hayatımda olmadığı gibi. Üstteki soruların cevabını aslında biliyorum. Sabredersen sen de öğreneceksin.
Diğer yandan değişen bir şey yok, aynı rutin. Sıradan bir gün, tanıdık yüzler ve sesler. Sen hariç her şeyin tanıdık olduğu sıradan bir gün yani.
Tanığım sokaklarda kayboluyorum sanki.
Eriyip akıyor bütün kentin boyası.
Bir yabancı köşeyi dönüyor.
Uykusuzum, hava soğuk.
Dar sokaklar kalabalık.
Nereye gidiyor bu kadar insan?
Tanıdık bir yüze rastlıyorum.
Ceketimin önünü ilikliyor.
“İyi dersler”, “Sağol abi hayırlı işler”.
Sokaklar ve araçlar bir yabancıyı yutup diğerini kusuyor.
Nereye gidiyor bu kadar insan?
Daha da önemlisi neden hepsinde seni arıyorum?
Ve neden hiç birisi sen değil?
…
Akşam kapıyı açıp içeri girdim.
Hayalet: Dırırım.
Figüran: Tamam; ama ben bunu ondan duymayı özledim.
Hayalet: Sana da yaranılmıyor ha.
Figüran: Sürpriz yapamayacağını ikimiz de biliyoruz.
Hayalet: Kendini neden kandırıyorsun o zaman?
Figüran: Bunun kendimi kandırmaktan fazlası olduğunu ikimiz de biliyoruz.
Hayalet: Edebiyat yapma bana. Nereden geliyorsun?
Figüran: Sigara almaya çıkmıştım. Belki dedim bir yerde oturup bir de çay içerim. Ama rahatsız hissettim kendimi biraz.
Hayalet: Uyudun mu bugün?
Figüran: Çok değil. Daha doğrusu uykuya dalıp dalmadığımı hatırlamıyorum.
Hayalet: Dışarısı nasıl?
En sakin saatleri olmasa da sessiz sayılırdı bu akşam şehir. Bir şeyler yiyebilmiştim nihayet. Çıktığıma pişman olmadım değil. Güneş batalı çok oldu. Müzikli arabalar, meydanda döner kokusu, köpekler çöp torbalarını eşeliyor. Karşıdan karşıya geçerken birkaç kez bakıyorum sağa sola. Aklım hala bir karış havada. Saçlarımı taramayı unuttuğumu bir mağaza vitrininde fark ediyorum. Neyse zaten çok kalmayacağım, işim kısa. Bu sefer sigaranızı unuttunuz diyemedi kasiyer. Sigarayı geçer geçmez kaptım hemen. Başka insanların yanındasın sanırım bu akşam. Arkadaşın yada değil bilmiyorum; ama kıskanıyorum. Bana dün gece hoşça kal diyen kızı kıskanıyorum. Yada bu tür insanı duygulardan belli edebildiğim ne varsa. Nerede olduğunu biliyorum, yanına gelemiyorum. Bir tek ben mi yaklaşamıyorum acaba yanına? Kokunu almak bir tek benim mi hakkım değil?
Not: Arkadaşınla yarın el sıkışacağımı bilmiyordum. Özür dilerim.
Figüran: Gidiyorum ben. Çok darlandım.
Hayalet: Nereye ?
Figüran: Bilmiyorum.
Hayalet: Ne zaman gelirsin?
Figüran: Bilmiyorum.
…
Hayalet: Neredesin sen kaç saattir?
Figüran: Onun olmadığı her yerde.
Kayboldum yine. Kabıma sığamıyorum. Her yerinde seni hayal ettiğim bu küçücük, tanıdık şehre bile sığmıyorum.
Köşelerin hiçbirinden sen dönmüyorsun.
Sokaklara sığmıyorum, boğuluyorum.
Kimse yürümüyor yanımda.
Yalnızım, kaldırımlara sığmıyorum.
Sevginle büyüyorum.
Diğer her şey yok oluyor.
İçim içime sığmıyor.
Diğer yandan boğuluyorum.
Güç bela yüzdürüyorum teknemi.
Bildiğim tek liman sensin.
Gözümün önünde duruyorsun
Kayalıkları aşıp sana sığınamıyorum.
Bu kocaman okyanusa da sığmıyorum.
Nefes alamıyorum, boğuluyorum.
Batmıyor yine de teknem.
Su aldıkça boşaltıyorum, ümit işte.
Belki deniz yükselir
Sis çekilir de ulaşırım bir gün sana.
Ne garip. İnsan görmediği şeylerin varlığını hissedebiliyor. Sevgini elle tutamıyorum; ama göğsümün orta yerinde duruyor işte. Elimle tutup, gözümle görebileceğim ve sesini duyabileceğim her şeyden çok sevgini hissediyorum. Nereye gidersem gideyim hep yanımda taşıyorum doğal olarak. Hem orada durmasa ne yazar? Yine bir yolunu bulurdum ben. Sevgini yanından ayırmak isteyen kim ki? Ben sana gelemiyorum be güzelim, korkak herifin teki olduğum için özür dilerim. Eski ben olsa çoktan dayanmıştı kapına: “İn aşağı, konuşacağız”. Bu sefer de rahatsız olursun diye korkuyorum. Sen bana ne yaptın böyle, nasıl bir kayboluş bu? Bakma hala yazıyorum; ama seni almaz bu kitap. Ansiklopedi de yazsam seni istemiyorum dersen olmayacağını biliyorum. Unutamadım inatçısın. O yüzden hissettiklerimi bu küçücük kitapta sadece özet geçebilirim. Cümleleri de kısa tutmaya çalışıyorum sıkılma diye.
Şu kısacık hayatıma da sığdıramam ki seni ben. “Gel ömrüm ol sığmasan da” diyebilecek cesaretim yok. Özür dilerim. Senin suçun değil ki bu desen de özür dilerim. Sonu güzel olacaksa sen hep suçlu olsan ben yine özür dilerim, önemi yok.
Not: Şimdiye kadar neden sürekli özür dilediğimi anlamışsındır umarım.
Nihayetinde sen benim küçük yaramaz kızımsın. Ben seni böyle sevdim, o yüzden sevdiğim gibi kalman daha önemli. O değil de o son kışı beraber geçirseydik bari. Çok üşüdüm, o kış bir başka soğuktu sanki. Çok sevdiğin kar yağmıyor da çığ olmuş üzerime üzerime geliyordu. Nereye kaçacaktım soğuktan hareket edemiyorken? Hayallerimizin deniz kıyısındaki küçük barakamızı da yıktı bu çığ gidişinle. Bahçemiz talan oldu. Oraya da gidemez oldum artık. Çok üşüyorum, o gün bugündür buz kesti ellerim. Halbuki elleri üşüyen sen, ısıtan ben olurdum genelde. Ayrıldığımızda bile sıkı giyin üşütme kendini diyen ben olmuştum. O kara kışın ortasında ben soğuktan donarken ellerini seni aldatan adamın ısıtmasına izin veriyordun. Güneşin doğuşunu bekler gibi, her gün bir merhabanı beklerken sen birden ona gitmiştin. Hala bize yazık ettiğini düşündüğüm için özür dilerim. Bile bile yaptığın bu hatanın bedelini yalnız ödemiyorsun merak etme. Seni hiç yalnız bırakmadım. Seninle birlikte, yaptığın hatanın bedelini paylaşırken bile seni unutamadım. Umarım sen beni unutmuşsundur.
Not: Unutamadıysan özür dilerim.
…
Hayalet: 2 saattir gözünü dikmiş ne okuyorsun telefonda?
Figüran: Bir şey okumuyorum ki.
Hayalet: Eeee?
Figüran: Sadece iyi geceler yazdım.
Hayalet: Göndermedim de bana. Yada lütfen unutmuş falan ol. İletilmemiş olsa da makbule geçer.
Figüran: Gönderemedim. Korktum.
Hayalet: Bir kere gönderirsen ters tepse de tepmese de çorap söküğü gibi devam edeceğini biliyorsun. Bıktırıp numaranı da engelletmek mi istiyorsun?
Figüran: Dünyanın sonu değil sonuçta. Altı üstü iyi geceler.
Hayalet: Hayır dedim figüran.
…
Yazma nedenlerimden birisini hatırladım sonunda. Unutmaktan korkuyorum. Beni yiyip bitiren şey unutma korkusu. Seni bana unutturmayan şey de yine korkularım. Sana söylemediklerim, söyleyemediklerim, hayır söylediklerim bile ölür; ama şarkılar, şiirler ve kitaplar ölümsüzdür.
Not: Unutmak demişken, dikkatini çekmemiş olabilir; ama şiirlerin hiç birisinin ismi yok. Unuttum, özür dilerim.
Lütfen şiirlerinin isimlerini sen koy. Sana bir de şarkı yazmak isterdim; ama müziği bırakalı çok oldu biliyorsun. Seni müziğe borçluyum hatırlıyorsun değil mi? Dönüp baktığımda müziğin hayatıma kattığı en önemli… Özür dilerim az kalsın sana “şey” diyecektim. Duraksadım hemen, inan şey yazıp silmedim. Öküzlüğün lüzumu yok nihayetinde. Gününü falan çok hatırlamıyorum. Üzerinde t-shirt vardı, hafızamda öyle kalmış. Bir parti günü görmüştüm seni. Sana kontür sormuştum değil mi?
Sonra günlerden bir gün Kocaoğlan seni de getirdi yanıma. Kafandaki tacı yazayım da rezil edeyim seni dur sen. Sarı, antenleri var. Şu çocukların oynadığı reklamlardaki gibi aynı. İlk o gün fark ettim gülüşünü. Kocaoğlana sordum ettim falan; ama çıktığın varmış sanırım. Sosyal medyadan ekledim seni, rahat durur muyum hiç? Sonra bir yazı: “Sileceksin her yerden Başrol’ü”. Unuttum sevgilin vardı. Ve yıllar sonra bir akşam sen beni ekledin. Hiç beklemediğim tatlı bir sürpriz oldu bana. O gün, sana bugün neler hissedeceğimi bilmiyordum. Özür dilerim.
Başrol: Tanıdın mı beni Figüran abi?
Figüran: Tanıdım evet.
Sosyal medya: Bu kişi arkadaş listenizde ekli değil.
Seni ekledikten sonra
Figüran: Neden sildin ki anlamadım.
Başrol: Ben tanımadım diye okudum o yazıyı pardon Figüran abi.
Figüran: Önemli değil.
Not: Sevdiğim kız bana abi deyince şakasını çok yapmıştık unutamadım.
Şimdi anlıyorum ki haklıyım bu saçmalıkları yazmakta, geçmişimin silinip gittiği hakkında da. Özür dilerim. Abi demene gerek yoktu bana, bunu sana da belirttim ve hem fikir olabildik. Numaranı bile istedim korka korka. Kız bana abi demiş ben numarasını istiyorum. Oğlum Figüran kendine gel desem de zaman zaman kendimi alıkoyamıyordum senden.
Epey zaman mesajlaştıktan sonra o büyük gün gelip çatmıştı benim için. Anlaştığımız yerde seni bekliyorum. Şimdiki aklım olsaydı o gün öyle salaş gelmezdim yanına. Özür dilerim. Beklerken kafamı sola çevirdim; rüzgarda savrulan kumral saçlar, krem rengi t-shirt, gri kapri, siyah sandaletler, ellerinde ve ayaklarında pembe ojeler, deniz kabuğu küpelerin. Daha sen gelmeden adını koyamadığım bir telaş sarmıştı zaten içimi. Şu karşıdan gelen yaramaz kıza kitap yazacaksın deselerdi o gün: “Hadi lan ordan”. Ben seni hiç tanımadan, hiç görmeden sevmişim meğerse o garip telaştan bunu anlamam gerekirdi.
Not: Pazartesi notu. O garip telaşın ne olduğunu uzun zaman sonra anladım. Kitabın sonuna doğru sana da anlatacağım.
Merhabalar, el sıkışmalar… Ulan ne gerizekalı adamım ben. Dünyanın en güzel gülüşüne bakıyorum; ama kıytırık bir taşın üzerinde oturuyoruz. Adam gibi bir yere bile götüremedim seni o gün. Özür dilerim.
Not: Bu kitabı yazma amaçlarımdan birisi de bu. Senin için adam gibi bir şeyler yapabilmek istiyorum. Beceremediğim için özür dilerim.
Çikolatayı çok sevdiğim için bir keresinde çikolata getirmiştin bana. Erimiş olması inan umrumda bile değildi. Senin getirmiş olman önemliydi. Yine de rezil olmamak için yanında yiyemedim. O vıcık vıcık çikolatayı bütün gün cebimde taşıdıktan sonra eve götürdüm.
Hayalet: Neden baktın telefonuna?
Figüran: Kulaklık takılı 1 saattir. Belki mesaj atmıştır da duymamışımdır.
Hayalet: Biliyorsun.
Figüran: Evet biliyorum; atmayacak.
Ben hiçbir kızla günde 2 kere buluşmamıştım. Başlarda saçma geliyordu biraz; ama şimdiki aklım olsaydı eğer 3.ye de ben buluşalım derdim özür dilerim. Sen gittikten sonra; o park, o sokaklar, o bank hiç dolmadı. Zaten çok fazla oralardan geçecek cesareti bulamadım kendimde. Oraya gitmek bir yana ben o şehre bile mecbur kalmadıkça gitmedim. Şu an sende gitmek istemiyor olmalısın. Bu şehir ve ben çok şanslıyız, seni orada tanımış olsam da. Sonunda kabul ettim ki nerede olduğumun yada nerede olduğunun bir önemi yoktu artık. Yanlış anlama lütfen sana sevgimin bittiği nokta değildi bu. Aksine sana olan sevgimin değiştiği noktaydı. Sonraları çok gece gidip bir sigara içtim hayaletinle beraber orada. “İçim nefret doluysa ne işim var burada benim?”. Cevabını veremediğim sayısız sorudan sadece bir tanesiydi bu.
Not: Bir süre sonra cevabını aldım. Kitabın sonunda sen de alacaksın.
Hayalet: Bırak şu telefonu.
Figüran: Dur ya resmini açacağım.
Hayalet: Ben ne güne duruyorum burada. Hıh. Küçük yaramaz kız diye kaydetmiş bir de numarasını. Yooook artık Figüran. Duble hıh.
Görüyorsun değil mi? Hayaletin bile kıskanç.
Ukala olduğumu hatırlatarak şunu da belirteyim; içimden bir ses senin okuduğun okula gelecek diyordu. Haklıymışım. Çok bilmişin teki olduğum için özür dilerim.
…
Özür dilerim. Başım çatlamak üzere o yüzden bu ağrı kesiciyi içmek zorundaydım. Gerçi pek tesiri olmadı. Seni okulda ilk gördüğüm gün eve gelir gelmez yorganın altına saklandım içimde taşıdığım sevginden saklanamayacağımı bile bile. Kızma; ama korkmuştum yine. Diğer yandan öfkem de hala tükenmemişti. Fark etmişsindir belki öfkemi hani şu senin yurtla benim evin arasında kalan marketten çıktığımda. Yanında bir kız arkadaşın vardı ve 2 kişi daha vardı. Markete girerken aklımın ucunda bile yoktu bu. Unutmadan; bordo eşofmanın, şapkalı kalın montun.
Not: Ben üstümde ne olduğunu hatırlamıyorum yazacakken hatırladım.
Daha kasaya gelir gelmez gördüm seni. Ne işi var bunun burada… Söylenip duruyorum, küfür bile etmişim kasiyerin ve sıradaki bayanın yanında. Çömeze ben öderim dedikçe hayır kendi aldıklarımı öderim demesin mi? Sesini daha uzun süre duymak zorunda kalmıştım. Öfkem kabarmıştı affet ne olur. Grubunuzun arasında bir not alışverişi vardı benim anladığım kadarıyla. Sen de bana baktın dönüp bir an için.
Not: Şimdi o marketin önünden her geçtiğimde oraya öyle gülümsüyorsun.
Çıkar çıkmaz köşeyi dönüp kaçtım aklım sıra. Sigarama sarıldım hemen; lakin çakmağımın yanmayacağı tutunca fırlatıp atmak zorunda kaldım. Senden nefret etmekte haklı olduğumu düşünsen de özür dilerim. Bugün neler hissettiğimi öğrenince ne kadar pişman olduğumu sen de anlayacaksın.
BULUŞMA
BİZ BU KISMI GECENİN BAŞINDA YAŞAMIŞTIK. İKİNCE KEZ DİNLEMEK İSTERSEN ÖZÜR DİLERİM. DİNLEMEK İSTEMEZSEN DE TABİ.
Not: En önemli not. Hikaye buradan, kitap tabiki 1. Sayfadan başlıyor. Her şeyin sırasını olduğu gibi yazmak yerine, her şeyin yazdığım sırada kalması daha önemli. Bitirdiğinde bana hak vereceksin. Yine de özür dilerim.
Gizemli hareketlerden hiç hoşlanmazsın biliyorum; ama buraya kadar bana sabrettiğin için teşekkür ederim. Seni bir şekilde bu akşam dışarı çıkmaya ikna etmiş olmalıyım. Eğer beni reddettiysen, istediğim yere gelmediysen neler kaçırdığını buradan okuyor olacaksın. Bu akşamın sonunda kitabın eline geçecek. Nereye gideceğimizi şimdiden biliyorum. Önceden gidip bu kitabı oraya bıraktım ve bir garson ayarladım. Biz geldiğimizde çoktan masamız ayrılmış olacak. Geçip oturacağız, belki sandalyeni bile çekerim.
Figüran: Bilmem ne bey ? Masayı hazırlayabilir miyiz acaba ?
Garson: Tabiki Figüran bey.
Not: Mekan tanıdık ayağı.
Duruma göre kuaföre gidip saçımı başımı düzelttirmem gerekebilir. Yeni bir gömlek almayı da planlıyorum bu akşam için. Bu akşamın benim için özel olduğunu söyleyip önceden hazırlamış olduğum kırmızı gül yapraklarını ve mumları mekanda bıraktım. Sana aldığım hediyeleri ve bu kitabın sana layık olmayan bölümünü yanımda getirdim. Merak etme kırmızı güllerin hepsini ziyan etmedim bir kaçını masaya koyacaklar. Umarım kırmızı güller bulabilmişimdir sana. Bulamadıysam da özür dilerim.
Boş tabaklar kalkacak masadan ve kırmızı gül yaprakları serilecek, vazoda çiçekler gelecek, mumları ben yakmayı düşünüyorum. Büyük ihtimalle mumları abartılı bulup yakmamı istemeyeceksin. Hatta gül yapraklarını da istemeyeceğini biliyorum. İlk defa senin için bir şey yapabildiğimi düşünüyorum halbuki. Lütfen 2 kere düşün bana engel olmadan önce. Yalnız en büyük korkularımdan birisi de bu masaya kızarak kalkıp gitmen. Umarım beni reddetmemişsindir ve umarım vazgeçmez yada bir şeylere kızıp gitmezsin. Çok güzel bir akşam olacak çünkü. Eğer gelmeyi kabul etmişsen seninle konuşacağım konunun yeniden seninle olmak istediğimi zannedeceksin. Aslında kitabın sonuna geldiğimizde konunun yeniden seninle birlikte olmakla alakası olmadığını anlayacaksın.
Kitabının kendi imkanlarımla hazırlayacağım bir nüshasını sana kendim okumak isteyeceğim. Beni reddedersen özür dilerim. Hediye paketi yaptırsam mı bilmiyorum henüz. Gerçi ben okumak istediğim için doğru olmaz. Alıp gidebilirsin. Önceden iskender söylemeyi düşünmüştüm seversin unutamadım. Yine de o akşam sana İskender mi yersin diye sorsam inat olsun diye hayır diyeceksin bana. Ben heyecandan bir şey yiyebileceğimi sanmıyorum. Yada belki tam tersi olur, iştahımı açarsan bir kez olsun gülüp, senin tabağına da dalmaktan çekinmeyeceğimi biliyorsun.
Not : Bugün Pazartesi, sana mesaj attım. Konuştuk ve hayır cevabın bilmiyorum olarak değişti. Çok fevri olduğun için gülleri, mumları ve diğer bazı şeyleri iptal etmek zorunda kaldım. Seni daha fazla kızdırmak istemediğim için yaptım bunu. Özür dilerim. Daha sakin bir akşam geçirmemiz gerekiyor. Bilmiyorum demiş olman önemini arttırdı demiştim sana, ilerleyen bölümlerde anlayacaksın.
Hayalet: Bir şey unutmadın mı?
Figüran: Söyle tatlı belam.
Hayalet: Başrol’ü almaya gitmedin ki henüz. Sen oturmuş masadan bahsediyorsun. Orada buluşmayacaksınız heralde?
Aklımda yurdun karşısındaki parkta seni beklemek var. Her şeyi hazırladığıma göre seni çağırabilirim artık. Umarım orada bulaşmayı değil de seni beklememi istersin.
Hayalet: Ona nereye gideceğinizi söylemelisin belki de. Bilmediği için üstüne başına çeki düzen vermezse istediğin yere gelmez. Onca uğraş boşa gider.
Figüran: Bilmez miyim prenses?
Nereye gideceğimizden ziyade sana hazırlanmanı söylesem iyi olur. Bu akşam seni beklemek istiyorum. Umarım çok bekletip de bana kalp krizi geçirtmezsin. Aslına bakarsan büyük ihtimalle bekleteceksin, seversin bekletmeyi unutamadım. Bekletme ihtimaline karşı havanın soğuk olmamasını diliyorum. Yağmurun yağmasını istiyorum bu akşam. Geldiğinde elini sıkacak cesareti kendim de bulamayacağım; ama yaptığım hazırlıklara bak. Yolda konuşacağımız şey nereye gittiğimiz olacak. Başka bir yere gidelim diye tutturursan daha yeni buluşmuşken inatlaşıp gerisin geri dönebilirsin. Özür dilerim.
Not: Pazartesi notu. Önceki günlerden beri planladığım bu bölüm, seni 1:30 saat bekledikten sonra dönüp kitabı oradan almamla son buldu. Seni sabaha kadar bekleyemediğim için özür dilerim. Bunları yaşayabileceğimizi bilsem beklerdim.
Masaya dönelim. Kitabını öğreneceksin, yemeğimizi yiyeceğiz, konuşmamız iyi geçer umarım. Kitabın sana okuyacağım ilk kısmı burası olacak aslında. Masamız hazırlandıktan sonra başlayacaktım okumaya. Her şeyi ayarlamış olduğumu bilecektin sen. Bakma benim böyle hayal ettiğime. Her şeyin kitaba uygun gidebileceğini sanmıyorum. Özür dilerim. Bu arada böyle vıcık vıcık romantizm yada ne biliyim böyle çok yılışık yılışık konuşmalar seven birisi olmadığını unutamadım merak etme. Şimdilik sadece bu kısmını bileceksin kitabın ve… Ve’den sonrasını unuttuğum için özür dilerim. Yine de bu akşam bu satırları yaşadıysak eğer kitabın kalanını merak edeceğini ümit ediyorum.
YEMEĞİMİZ VE KONUŞMALARIMIZ BİTTİĞİNE GÖRE SANA KİTABINI OKUMAK İÇİN BURADAN AYRILABİLİRİZ. BURAYA KADAR GELDİYSEK BURADAN SONRASI İÇİN DE BENİ KIRMAYACAĞINI ÜMİT EDİYORUM. UMARIM SANA KİTABINI OKUMAMA İZİN VERİRSİN.
EĞER İZİN VERMEZSEN ÖZÜR DİLERİM.
Hayalet: Yapmayacaksın değil mi?
Figüran: Yok cesaret edemiyorum. Şu an çevrimiçi görüyorsun değil mi?
Hayalet: Ne yazdın küçük yaramaz kızına?
Figüran: Sadece iyi geceler hepsi o. Oraya iyi geceler yazdığımdan beri çevrimiçi görünüyor biliyor musun?
Hayalet: Biliyorum. Ben senim, aklının içindeyim unuttun mu? Sen yine de dikkatli ol Figüran, yanlışlıkla gönder butonuna basarsan sonu kötü olabilir.
…
Figüran: Bekledi bekledi gitti mi sence?
Hayalet: Seni beklemediğini ikimiz de biliyoruz.
Figüran: Çevrimiçi oldu yine dur. Şu an benim mesaj pencereme bakmışsa “yazıyor…” yazısını görmüştür müdür?
Hayalet: Kime söylüyorum ki. Yiyeceksin kafana terliği.
Figüran: Dene istersen. Yapamazsın ikimiz de biliyoruz.
Hayalet: Uyuz.
Figüran: Göndermeyeceğim; ama silmeyeceğim de. Eğer silersem ona yazdığıma değmeyeceğini düşünebilir. Ona kitap yazıyorum halbuki haberi yok.
Hayalet: Yanlış anlayıp üzülürse diye düşünmedin mi hiç?
Figüran: Benimle o kadar sert konuşmasaydı o da. Oh olsun.
Bir gün bana bir şey yazacağını bilsem bile hatta her şeyi biliyor da olsam beklediğim o an gelip çattığında mantık devreden çıkıyor. O yüzden senin deyiminle “çok bilmiş” olmamın zerre miskal önemi kalmıyor. Hayaletine söylediklerimin hiç birisi gerçek değil biliyorum. Telefon numaramın sende kayıtlı olduğunu bile düşünmüyorum. Olsun, bu kadarını hayal etmek de güzel.
Hayalet: Ya Figüran Allah aşkına söyler misin, neden bu kadar aptalsın?
Evet, belki de aptalım.
SENİ GÖRMEDEN GEÇEN BİR GÜN DAHA…
Arkadaşlarım beklenmedik bir durumla karşılaştı bugün; onlara dışarı çıkalım dedim. Hava güzeldi zaten evde duramıyordum bir türlü çok daralmıştım. Yürürken birkaç arkadaşla daha karşılaştıktan sonra onların seçtiği bir mekana geçip oturduk. Burada pek fazla mekan bilmiyorum, gittiğimiz yerin de ismini duymuştum sadece. Mekan çok kalabalıktı, insanların lüzumsuz konuşmaları kafamın içinde yankılanıyordu sanki. O da yetmezmiş gibi araba sesleri ve kimsenin kulak vermediği halde sürekli çalan gereksiz şarkılar. Adamın eli omzumda duruyormuş. Öylesine derine dalmışım ki farkında değilim. Bir arkadaşım uyarmasa adamın iyi niyetle uzanan eli havada kalacak.
Figüran: Abi kusura bakma lütfen dalmışım.
Arada bir ayıp olmasın diye arkadaşların lüzumsuz sohbetlerine katılıp sorularına cevap vermeye çalışıyorum.
K.S: Yeni mekan açmışlar kanka gördün mü sen?
Figüran: Biliyorum da gitmedim hiç. Ramazanda gitmiştim eski mekanlarına ben … Ne diyordum lan? Neyse çok kalabalıktı o yani.
Figüran: Bakar mısınız?
Garson: Buyrun.
Figüran: Ben bir çay daha alabilir miyim acaba?
Garson: Tabiki.
Figüran: Özür dilerim.
İ.Ç: Toprağım ben de bir çay alabilir miyim?
Garson: Tabi ki getiriyorum.
…
K.S: Bak Figüran hiç kızlara bakıyor mu? Adam takva sahibi.
Figüran: Ne alakası var oğlum? Benim Leylam başka. Zaten kime baksam onu görüyorum.
Tıklım tıklım bir minibüs geçiyor yoldan. İçinde misin diye bakmadan duramasam da yanında birisini görmek korkusu içten içe yiyip bitiriyor beni. Kim olduğunun önemi yok. Kıskanacağım için özür dilerim. Sesler, yüzler kime baksam seni arıyorum. Yanımda oturan arkadaşım ayağıma basıyor, özür diliyorum. Anlamıyor tabi kitabından haberi yok. Kim bilir hangi köşeden çıkıp geleceksin salınarak diye beklerken…
Not: Sürekli dönen çay sigara muhabbeti için bir açıklama; sigara benim için, ben senin için yanıp tutuşuyorum. O yüzden sigaramın boynu benim gibi bükük kalmasın istiyorum.
Not2: İçeriğini unuttum üsttekini yazarken.
OLACAĞINI DÜŞÜNMÜŞTÜM
Arada telefonuma not aldıktan sonra kafamı kaldırıp bir de bakıyorum ki kimi göreyim? Yanında iki arkadaşınla beraber sen geçiyorsun hemen sağımdaki kaldırımdan. Gözümü alamıyorum, nasıl alabilirim ki? Sen az ilerler ilerlemez sandalyemin sağına yaslanıp kafamı arkaya çeviriyorum. Bugün saçlarını salmamışsın. Özür dilerim. Kocaman güneş gözlüklerinden ne gözlerini görebiliyorum ne de bana bakıp bakmadığını anlayabiliyorum. Farkında olmadan sesli düşünüyorum.
Figüran: Aha lan vallaha o gidiyor.
İ.Ç VE K.S: Kim lan o?
Figüran: Leylam lan Leylam kim olacak başka?
Sen karşıdan karşıya geçmek için kafanı sola çevirince korkup önüme dönüyorum.
K.S: Hangisi o?
Figüran: Güneş gözlüklü olan, hani şu soldaki. Lan oğlum ne yapıyorsunuz? Kafanızı uzata uzata bakmayın kıskanıyorum.
…
Figüran: Bakar mısınız? Bir çay daha alabilir miyim?
K.S: Ozan sen şu anda burada değilsin ha.
Figüran: He? Heee yokum kanka.
Çayım geldiğine göre sigaram yanabilir nihayet. Telefonuma sürekli notlar alıyorum kitabıma aktarabilmek için. Elimde telefonu görüp başka bir şey zannetmemişsindir umarım. Kafamı uzatıp öylece arkandan baktığım için özür dilerim. Dönerken yine buradan geç olur mu? Bir kez daha görebilmek istiyorum seni. Keşke bin kez daha görebilsem; ama şu an avucumdaki tek ümit kırıntısı seni bir kez daha görebilmek. Yanımdan geçen küçük kız tatlı sesiyle yüzüme bakarak babasına bir şeyler söylüyor. Ağzının kıpırdadığını görebiliyorum, sesini de duyabiliyorum; ama ağzından çıkan kelimelerin tek birisini bile yakalayamadım. Küçük bir tebessümle karşılık veriyorum bana bakışına. Sık sık arkama bakmayı ihmal etmiyorum bu arada. Çıkıyorsun sonunda ve kaldırımını değiştirmiş olsan da bu yoldan geçiyor olman yetiyor.
Not: Sevmeseydi Leyli hiç tebessüm eder miydi?
Yüzünde çok tatlı bir tebessüm görüyorum, ne olursun bana tebessüm etmiş ol. Bana etmemişsen bile özür dilerim. Hemen mekanın karşısındaki mağazaya da uğruyorsun; ama bu sefer çabuk çıktın. Öylece arkandan baka kalıyorum yeniden. Neden hep gidişini izlemek zorundayım ki? Bir tek bana gelmeyi mi bilmiyorsun? Yada gittiğin yerde beklesem bana gelmiş sayılır mısın? Bu arada bir arkadaş eksilmiş masadan, birazdan K.S bana seslenince fark edeceğim. Çocuğa iyi günler bile diyememişim arkandan bakarken.
K.S: Gitti mi?
Figüran: Kim?
K.S: Leyla’n.
Figüran: Gitti kanka. Şu karşıdaki mağazayada uğradı. Yolun sağ tarafından gitti.
Sana Leyla’m dediğim için Mecnun’dan özür dilerim. Tadım kaçtı kaçar gibi gidişinle beraber. Masadan kalkıp gitme vakti gelmişti anlaşılan. Arkadaşlarla hesap konusunda anlaşıp masadan kalkmamız gerekiyor. Peşinden koşup gelemedim. Özür dilerim; ama hem o kadar cesareti bulamadım kendimde hem de henüz kitabın bitmediği için bazı şeyleri sana eksik, yada yanlış anlatabilirim. İki kelimeyi bir araya getirip konuşamayacak kadar beceriksiz birisi olduğum için özür dilerim.
İçinde senin güldüğün fotoğraflar,
Yürüdüğün yollar olan bir hayat istiyorum.
Yanımdan geçip gitmeni,
Arkandan sadece bakabilmeyi değil
Gideceğin yere senden önce varıp
Seni beklemek istiyorum.
İlla ki ıslatacaksa çok sevdiğim yağmur.
Yanımda senin olmanı istiyorum.
Hayır ben ıslanmak istemiyorum dersen eğer
Şemsiyemizi ben taşımak istiyorum.
Sana bir ömür boyu saçma şiirler yazıp
Gözlerinin içine bakarak okumak istiyorum.
Bazen bağıra çağıra kavga etsek de
Sonunda koşa koşa sana gelip
Sarılıp seni sevdiğimi söylemek istiyorum.
İçinde senin olduğun basit bir hayat istiyorum.
Not: Sonradan buraya yakıştırdığım bu şiiri yazdığım peçeteyi çömezin yatağında unutmuşum. Okumamış olsa da özür dilerim.
DUA
Bir arkadaşım geçen Cuma mesaj atmıştı. Bir kısmı: “Allah(c.c.) kabul etmeyeceği duayı kalbimize ilham etmez. Yürekten inanarak Rabbimizden istemek duasıyla… Hayırlı Cumalar…” tam olarak böyleydi. Atlamışım sanırım; o gün, bütün gün boyunca, günlerdir tekrarladığım duayı yine ve yine tekrarlamıştım. Seni bir an önce ve hayırlısıyla istemiştim bütün samimiyetimle. Seni isteyebileceğim daha yüksek bir mertebe olmadığını biliyordum sonuçta. Hem sevgi gibi güzel bir nimeti bize bahşeden yüce yaradandan başka kimden isteyebilirdim ki seni? Kitabın sonunda senin de anlayacaklarını anladığım günden beri çok dua ettim. Allah (c.c.) kalbimizden geçen her şeyi ziyadesiyle zaten biliyor. Yine de ellerimi açıp dua etmemi istemiş olmalı ki her duada adın düşüyor dilime. Sanırım senin dışında başka hiçbir şey için yalvarmayı bilmiyorum. Özür dilerim Allah’ım. Ne 400 küsur günden beri yaşadığım bu imtihan için bir gün olsun isyan ettim ne de sana tek kelime beddua. K.S.’nin de ısrarıyla ikindiyi camide kıldıktan sonra büyüterek yineledim sana olan duamı. Bu arada bakkaldan aldığım selpağın para üstünü almayı unuttuğumu yazmayı unutuyordum az kalsın. Umarım benim duam dünyada bir an önce hayırlısıyla verilenlerden olur. Ahirette karşılığı sevap olarak verilen yada ileri bir zamanda daha hayırlısı verilen dualar yerine. Yeterince sabrettiğimi düşünüyorum çünkü. Yine de takdir-i ilahı, bekliyorum.
Not: Pazartesi notu. Hatırlatmama izin ver( Birkaç sayfa aşağıya inip hatırlatıcıyı bulduktan sonra). Bana geri dönmeni istemiyorum. İleride anlayacaksın.
Çıkışta birkaç tanıdığı ziyaret ettik pazarda. Daha doğrusu ziyaret sırasında tanıştım ben. A Abi ve T Abi. Bu sefer konuşmalar lüzumlu da olsa katılamadım. Her yerde seni arıyordu gözlerim ister istemez.
Hayalet: Nasıl hatırladın o isimleri? Telefonuna not mu almıştın?
Figüran: Yok be sevimli hayalet. Nerden biliyim aklıma geliverdi işte.
…
Pazardan çıktık gidiyorduk ki bir simit arabası takıldı gözüme. Birlikte pazara her gittiğimizde sık sık simit alırdık. Küçük kırmızı belediye arabalarında satılan o çıtır çıtır simidi çok seversin unutamadım. Benim için olduğunu ümit ettiğim o tebessüm iştahımı açmış olsa gerek. Bir simit aldım; ama parasını vermeyi unutmuşum. Adam yoldan çevirdi beni: “Parasını vermeyecek misin bilader?”. Az önce elimde tuttuğum parayı cebime geri koyup gitmişim. Özür dilerim. Simidimi arkadaşlarım ve sokaktaki bir köpekle paylaşmıştım.
K.S: Kanka bugün çok Leyla’sın ha.
Figüran: Yok kanka Mecnun’um ben, Leyla’m belli.
Bir yerden bahsedip duruyordu çocuklar: “Gidelim abi gidelim otururuz”. İyi madem herkes orda gidelim diyorum istemeye istemeye. Sürekli gittiğin kafenin karşısında olduğunu bilseydim bu kahveye çoktan gelirdim. Kafeyle kahvenin arasına parkeden transit aracın sahibinden özür diliyorum. Eğer oradaysan seni görmeme engel oluyor. Gelen çayın şekerlerini tepsiye bırakıyorum. Küçücük garip kokulu bir bardak, hiç beğenmedim. Zaten bardak neredeyse yarım. Lüzumsuz gündem konuşmalarına karışmıyorum. Siyaset konuşmayı sevemedim nedense hiç. Karnım doymamış olmasına rağmen yine de simidimi paylaştığım için pişman değilim. Dağıldık, giderken çömezi aldım yanıma yardımcı olarak.
Çömez: Nereye gidiyoruz Figüran?
Figüran: Spot’a kanka.
Figüran: Ben biraz yoruldum. Buradan sonrasını sen okur musun?
Umarım hayır dememişsindir.
Not: Sayfayı çevirdiğinde karşılaştığın şeyden dolayı bana kızacaksın. Pazartesi günü aramızda geçen konuşmadan çok belli bu. Büyük ihtimalle istediğimi yapmayacaksın. Yine de kitabın hayal ettiğim gibi kalması benim için önemli. O yüzden bu kısmı değiştirmeyeceğim.
Başrol: Başımı omzuna yaslayabilir miyim?
Figüran: Neden olmasın?
EĞER SENİ KIRMADIYSAM KİTABI ŞU AN BEN OKUYORUM.
Kaldığın yurtla hemen aynı sokakta olduğunu biliyorsundur. Girdik içeri.
Çömez: Nereye lan?
Figüran: Oyuncak reyonuna.
Çömez: Ne alacağız oğlum oradan?
Figüran: Pandalı ne varsa.
Çömez: Hayırdır lan ne pandası?
Figüran: Soru sorma da aramama yardım et.
Çömez: Tamam reyiz bağırma yea.
Figüran: Yok lan karnım çok acıktı. Ses tonum ondan yüksek kusura bakma.
2 tane oyuncak buldum, birisini seçmem gerekti. Hangisini beğeneceğin konusunda çok kararsız kaldım. İkisini de alamadığım için özür dilerim. Bir de anahtarlık bulabildim takı reyonuna ilerlerken. İki oğlan takı reyonunda tokaları, taçları, küpleri karıştırıyorduk resmen. Baktım olmayacak reyon görevlilerine elimdekileri gösterip;
Figüran: Pandalı başka neyiniz var acaba?
Reyon görevlisi: Panda mı ?
Figüran: Evet. Panda.
Reyon görevlisi: Yani bilmiyorum ki yüzük olabilir, küpe belki de bir kolye. Bakmamız lazım.
Çömez: Kanka bu tokaya ne diyorsun?
Figüran: Pembe oğlum o. Panda değil de ayıdır belki. İlla siyah beyaz olsun. Sen şu taraftaki taçlara baksana.
4 kişi olmuştuk artık pandalı bir şeyler arayan. Ne bir toka ne bir taç ne bir küpe ne de bir kolye bulamadım özür dilerim. Bütün reyonları gezdim neredeyse; hediyelik eşyalar, kül tabakları, kalemler, saatler, kulaklıklar hatta tencere reyonuna bile baktım. Pandalı bir tavaları bile yok inanır mısın? Ben salak salak gezerken etrafı kim bilir ne kadar gülmüşlerdir bana? Benimle birlikteyken pandaları bu kadar sevdiğini bilmiyordum.
Not: Pazatesi notu. Pandalı hediyeler alma sebebim bu. Sana pandalı çikolatalar da aldım bugün. Çok çocuksu olduğunu biliyorum; ama sen benim küçük yaramaz kızımsın. Şu an aldığın paketin içindekileri beğenmezsen özür dilerim.
Şimdi içeri girip elimdekileri görsen acaba ne tepki verirdin diye çok merak ediyorum. Umarım ki kızmaz yada üzülmezdin. Sen bunlardan çok daha iyi şeylere layıksın. Özür dilerim.
Not: Bu yazıyı sonradan tamamladım. Tam sonuna yaklamışken;
Hayalet: Dur ya nereye?
Figüran: Çok daraldım Hayalet. Gideyim bir hava alayım.
Hayalet: Dikkatli ol lütfen.
…
Genelde gece çökünce hep böyle oluyor bana. Hayaletinle de bir tek geceleri görüşüyorum rahatlamak için. Sokakta buldum kendimi aniden. Tek istediğim bir bardak çay içmek; ama o saatte açık bir mekan bulmak hiç de kolay değil. Aslında bunlar dün gece oldu öyle daraldım ki biraz uzaklaşmak istedim kitabından bile. Bir türlü uzaklaşamadığım için özür dilerim. Patlamaya hazır bir bomba gibi, bu şehrin her yerini talan edebilecek gibi hissediyordum kendimi hoşuma gitmese de. Bugün seni gördüğüm o mekana gitmek zorunda kaldım, pişman değilim iyi ki oraya gitmişim. Çayımı söyleyip sigaramı yaktım tabiki. Bir yukarı bir aşağı sürekli sen gidip geliyordun caddede. Yukarı çıkarken yüzünde gördüğüm tebessüm bile, hani şu benim için olduğunu ümit ettiğim, aklımda şu an yazarken. Bu arada aynı sandalyede oturmaya korktuğum için özür dilerim. Aramızdaki uzaklık sadece 2 sokakken senin bana olan mesafenin bu denli büyük olduğunu düşünmek hiç de kolay değil. Çayımı bitirip kalktıktan sonra sigara almak için köşeyi döndüm;
Tanıdık: Figüran naber?
Figüran: İyilik be abi sizden naber?
Tanıdık: İyiyiz. Biz de eve kaçıyoruz, ufaktan soğudu hava. Sen ne yapıyorsun bu saatte sokakta(23:50)?
Figüran: Abi çok daraldım ya duramadım evde. Çıkıp bir hava alayım, bir çay içeyim istedim.
Tanıdık: Çay mı içtin?
Figüran: Çay içtim abi başka bir şey değil merak etme.
Tanıdık: Hayırdır ne bunalttı seni bu kadar?
Figüran: Ne biliyim abi öyle bir sıkıntıdır geldi işte.
Tanıdık: İyi bakalım. Eve mi gideceksin?
Figüran: Şu ilerideki benzinlikten sigara alacağım ya. Sonra da 2 tur atıp eve giderim.
Tanıdık: Çok takılma, bu saatte iyi adam gezmez sokakta.
İyi birisi değilim demek ki senin düşündüğünün aksine.
İLK İNSAN VE İLK SEVGİ
Figüran: Gel kız sigara içelim.
Hayalet: Gelmiyorum deme lüksüm yok biliyorsun.
…
Figüran: Sana da çay yapayım mı?
Hayalet: İstemez cınım. O’na çay yap sen. Hıh.
Figüran: Cının bilir cınım.
Hayalet: Dün ki kadar keyifsiz görünmüyorsun bugün.
Figüran: Bilmiyorum ya. Dün gece gelip yine duamı ettiğimden beri biraz daha rahatlamış hissediyorum kendimi. Kim bilir? Yüreğimi ona ısındıran O’nun yüreğini de bana ısındıracak. Ümit ediyorum.
…
Hayalet: Şu aptal telefonu elinden bıraksan daha iyi olur.
Konuşmamız hala telefonda olduğu için haksız sayılmazdı hayalet. Gönderemesem de sana yazabildiğimi görmeni ümit ederdim. Yine de sana defalarca ard arda iyi geceler yazmak geldi içimden. Bir öncekini silmeden defalarca yazdım ben de sıklıkla. Yine yollayacak cesareti bulamadım kendimde. Tek istediğim gecenin güzel geçmesi halbuki. Benim kinin pek önemi yok, sensiz rutin bir günün ardından eve gelip kitabını yazdım. Birkaç gündür hayatımdaki güzel şeylerden birisi de sana bunları yazmak oldu. Sanırım ilk defa kendimi doğru anlatabileceğim kitabın sonunda.
Hayalet: Dışarı mı çıkıyorsun?
Figüran: Yok kız yan daireye gidiyorum bakıyım bizim çocuklar ne yapıyor.
Hayalet: Of ya çoraplarınla montunu unuttun diye dalga geçecektim.
Figüran: Yok daha neler.
…
Arkadaşın derdi varmış oturup dertleştik. Eski günlerde olduğu gibi yine seni anlattım çocuğa. Aslında seni kaybettikten sonra sevmeye başladığımı söyleyince: “Hep öyle olur zaten”. Hep öyle olamaz aslında. Başkalarını da sevdiğimi düşündüm daha önce; fakat onlar gittiğinde nefretim galip gelmişti. Sonra yine başka birini yine başka birini sevilmiştim. Sen gidene kadar.
Not: Nefret; bir adamın gözünü kör, içini kül edebilir.
Senden de nefret etmediğimi söyleyemem. Bu sefer nefret içimdeki sevgiyi yakıp kül edemedi. Ateş ateşi söndürür mü hiç? Yine de ikisinden birisi sönmek zorundaydı. İki yangınla aynı anda baş edebilecek gücüm kalmayacaktı yoksa. Eninde sonunda seni unutabileceğimi inandığım zamanlar olsa da gece yastığa başımı koyduğumda kabulleniyordum; istesem de her şeyi unutamam. Senden nefret ettiğim zamanlar çok kötü düşünceler geçti aklımdan. Nasıl düşünebildim ki ben bunca kötülüğü sana karşı? Benim ne haddimeydi senden intikam almak? Hatta bir gün cüzdanımdaki o resmi, bana verdiğin micky mouse çizimini ve ruj izinin olduğu sinema biletlerimizi atmıştım elim titreye titreye. Bu yaptığımın beni bu kadar üzeceğini bilseydim elim varır mıydı hiç? Dönüp o çöpü karıştırmak için çok geç kalmıştım farkına vardığımda. Özür dilerim, umarım bana kızmazsın. Arkadaş da derdinden bahsetti. Çocuğu dinlemek için gitmiştim; ama ondan daha çok konuşmuşum laf senden açılınca. Çocuk biliyor mudur nedir anlamadım ha. Hayranlıkla anlatıyorum ki hayranlıkla dinliyor heralde.
Çömez: Figüran şu istek parçanı al bakayım şuradan.
Figüran: Haa onu orada mı unutmuşum.
(Sayfa 32-Not).
Allah Adem babamızı yaratıp cennetine koymuş diye devam ettim. Dünya’da bile bize verdiği nimetleri sayamıyorken kim bilir Adem babamız ne çok güzellik içerisindeymiş. Şimdi ne kadar şanslıymış diye düşünebiliriz; lakin Adem babamız adını koyamadığı bir eksiklik hissetmiş hep içinde. Onca nimeti biz görsek tamam ya kimseye ihtiyacımız yok deriz herhalde. Cennet’te uyku yoktur aslında; fakat bir gün Adem babamıza uyku hali gelmiş. O uyku sırasında Allah(c.c.) Adem babamızın eğe kemiğinden Havva annemizi yaratmış. Adem babamız gözünü açıp bir de bakmış ki karşısında O var. İşte o an içinde hissettiği eksiklik yok olup gitmiş. Kalkıp birlikte şükür namazı kılmışlar. Düşünebiliyor musun? Cennet var kaç kat; ama sevgi yok diye eksik gelmiş insanoğluna. Tek bir nimet bu insanlığa bahşedilen. Sevgi ve var oluş hikayesi bu kadar güzelken onu yaratan kim bilir ne kadar güzeldir? Bana geldiğin o ilk gün hani adını koyamadığım o telaş varya, işte o telaşın adını koyan şey bu hikaye oldu. Bunu fark etmem bu kadar uzun zaman aldığı için özür dilerim. Cennet’te değildim belki Dünya’daydım ama; şimdiye kadar sevgiyle karşılaşmamışım. Belli edememişim. Özür dilerim.
Yasak elmanın yenmesiyle birlikte Adem babamız ve Havva Annemiz Cennet’ten çıkartılıp Dünya’da da ayrı bırakılmışlar. Bu nasıl bir acıdır kim bilir? Cennet’te bile Havva annemizin eksikliğini hisseden Adem babamız kim bilir ne kadar sıkıntılı zamanlar geçirmiştir? Ayrı oldukları süreç boyunca bütün Dünya’yı gezerek birbirlerini arayıp durmuşlar. Çok pişman olup bolca tövbe etmiş Adem babamız. Sevdiğinden ayrı düşmek kolay mı? Sonunda Habibi’nin(S.A.V.) yüzü suyu hürmetini affedip kavuşturmuş Yaradan. Bu kadar büyük bir pişmanlık benim ne haddime? Yine de seni sensiz sevmeye başladığım her gün için çok pişmanım. Sevgi nimetini israf etmişim. Özür dilerim.
Not: Pişman olup tövbe etmek bize ilk insanın mirasıdır. Ben de tövbe ettim; seni sevemediğime.
…
BURAYA KADAR YORULMAMIŞ OLSAN
BİLE BURADAN SONRASINI BEN OKUMAK ZORUNDAYIM
BURAYA KADAR OLAN KISMI BEN OKUDUYSAM BİLE
ÖZÜR DİLERİM
PAZARTESİ SABAHI
Bu gece sana iyi geceler diyemeden uyumayı denedim. Özür dilerim. Bir şey fark ettim; ben artık eski ben değildim. Bu kitabı benim yazmış olmam kitabın benim olduğu anlamına gelmiyor. Aynı hisleri paylaşıyorDUK unuttun mu? Bu senin kitabın olduğu için sonunu yazan sen olacaksın. Daha uygun bir son bulamadım çünkü. Her şeyi uzun uzun yazamadım biliyorum. Yazmak istediğim daha çok şey var; ama daha fazla sıkılmanı istemiyorum.
Not: Pazartesi notu. Kendime itiraf; kısa olmasının sebeplerinden birisi de çok fazla hafızayı zorlayıp conta yakmak istememem.
Büyük ihtimalle bu akşam benimle buluşma konusunda da çok kararsız kalacaksın. Kabul edeceğini ümit etmekten başka bir şey gelmiyor şu an elimden. Ben sana içimden geçenleri, unutamadıklarımı, sen yokken neler olup bittiğini, bir akşam halimi hatrımı sormanın beni ne kadar mutlu ettiğini, bu akşam yaşayabileceklerimizi 5 günde yazdığım bu kitapta anlatmaya çalıştım. Umarım kitabını okurken hiç sıkılmamışsındır. Sanırım kitabın sonu yaklaşıyor. Şimdi ilk fırsatta seni dışarı çıkmaya ikna etmem gerek. Kabul edeceğine pek inanmasam da bilmiyorum diyeceğini düşünüyorum. Bu arada hediyelerin çoktan hazır. Pandalı bir şeyler daha bulmam gerekecek sana. Bir ara çıkıp çiçek işini halletmeliyim. Param yetmezse borç almam gerekecek. Bir iki gün sabredebilirim belki yanağımdaki sivilcenin iyileşmesi ve sakallarımın biraz daha uzaması için.
Not: Kitabın bu sabah bitti ve sana mesaj atıp bilmiyorum cevabını aldım. Kitabı hala sana yapacağım sürprizleri eksiltmeden uzatabilirim. Önceki sayfalarda söylediğim gibi seni kızdırıp sonuna gelmeden kalkıp gitmeni istemiyorum. Özür dilerim.
Bugüne erkenden hazırlanmaya başlamıştım. Cuma akşamı traş olup saçlarımı senin sevdiğin gibi kestirdim. Lokantadayken beni kırmadıysan Cumartesi günü seni gördüğüm mekanda oturuyoruz şu an. Samimi yada değil hala yan yana oturuyorsak özür dilerim.
Not: Önceki bölümlerle başımı omzuna koyman için seni kandırmaya çalışmıştım.
Dönüp kitabının birkaç yerinde değişiklik yapmam gerekebilir seni ikna etmeden önce. Daha sonra kitabın bir çıktısını alıp birkaç işlem uygulamam gerekiyor. Kitabını güzel yazabildiğimi düşünmüyorum; ama samimi ve gerçek şeyler yazmaya çalıştım. Sonunun güzel olmasıysa senin elinde. Son kısma kadar her şey çok karışıktı; fakat bu son kısmı okuduğumuzda umarım yeterince netleşir. Bu kadar gizemli takıldığım için özür dilerim. Sonunda merak ettiğin bir şey olmalıydı bitirmen için. Sonuna kadar sabredebilmişsindir umarım. Sabırsızsın unutamadım.
Eğer bu kitabı birlikte okuyorsak sen de fark etmişsindir ki bazı şeyler çok değişti; ama bu saçma kitabı yalnız başına okuyorsan değişen hiçbir şey yokmuş gibi gelecek sana. Çünkü ağzımdan duyman gereken şeyler de var. Bunları bütün kalbimle hissettiğimi bilmeni istedim. O yüzden artık bana geri dönmeni istemiyorum. Allah şahidim olsun senden 1 şans daha istemiyorum. Bunu duyup üzüldüysen özür dilerim, sonuçta yeni tanıştığın birisine geri dönemezsin. Ben seninle tanışabilmek için yazdım bu kitabı. Ben yeni tanıştığın birisi olarak bu akşamdan sonra yeniden görüşebilmek ümidiyle yazdım bu kitabı. Onun için bazı yerlerde sıkça not düştüm bana geri dönmeni istemiyorum diye.
Not: Alttaki cümleye not. Zaten öyle hissediyorum yanlış anlaşılmasın.
Ben seni dokunmadan sevmek istiyorum. Baharın kokusunu alayım, gülüşünü göreyim yeter bana. Seni nasıl sevdiğimi sen yokken fark etmiş olabilirim. Özür dilerim. Bu kadar uzun sürdüğü için de özür dilerim. Ben bile sevgimin farkına varamamışsam onca zaman kim bilir sana nasıl çirkin görünüyordur o eski halim. Yine de benden adam olur diye söz vermemi bekleme sen. Adam olmaya çalışabilirim ancak. Şimdi sen bana hoşça kal dedin ya illa hoşça kalayım istiyorsan benimle tanıştığına memnun ol. Bu arada üzülerek söylüyorum ki hala yarım akıllıyım. Zaman zaman sakil hareketler yapacağımı bilsen de tekrar dışarı çıkabiliriz umarım. Ben Mecnun yada yaratılmış ilk sevgiyi tadan ilk insan değilim. Bütün Dünya’yı gezip seni aramadım. Yada sırf senin mahallenin köpeği diye, senin gözlerin değmiştir diye bir köpeği sarılıp koklamadım.
Not: Bir başka Mecnun hikayesi. Sonra anlatayım hatırlat da.
Özür dilerim; bu kitapta olup da yaşanan yada yaşanmayan her şey için. Eskiden zannederdim ki ben seni seviyorum. Anlıyorum ki ben seni sensiz sevmişim. Ben kendimle tanışmamışım ki daha önce sen beni tanıyasın. Ben ne yaparsam yapayım sana sevgimi gösterebileceğimi sanmıyorum yine de. Beceremeyeceğim için özür dilerim. Yine de elimden geleni yapacağım söz. Lütfen sen de bana baktığın zaman sevgimi görmek için çaba sarf et. Konu ne olursa olsun üzüldüğünde gelip başını omzuma yaslayabilirsin yine. Seni kimin üzdüğünün önemi yok. Üzen ben bile olsam yine benim omzuma başını yaslayabilirsin git demem. Şimdi sıra sende. Biliyorum yeni tanıştık ama; bugün kadar güzel olmasa da bir gün daha geçirmek istiyorum seninle. Belki sonra yine bir gün ve bir gün ve bir gün… Aklı yarım, kalbi senin bu adamı kırma lütfen. Birbirimize ne kadar özür borcumuz varsa hepsi için ayrı ayrı özür dilerim. Bana geçmişten bir özür borcun varsa özür dilerim. Gerçekten adam olsaydım benden özür dilemek zorunda kalmazdın. Burada yada başka bir yerde senden özür dilemeye kalkarsam hiç sonu gelmeyecek sanırım. Bu kadar çok özür dilediğim; ama hiç özür dileyemediğim için özür dilerim.
Not: Diyemedim sana bu akşam. Özür dilerim.
Not: Cumartesilerin altını çizdim çünkü; 1. Safyadan bu sayfaya kadar yazıya tekrar göz attım, bugün günlerden pazartesi olduğunu unutup Cumartesi yazmışım. Özür dilerim.
Pazartesi akşamı
Hava soğuk, yağmur yağmadı
Not: Bu akşam dışarı çıkarsak yağmurun yağmasını istemiştim daha önceki sayfalarda.
Ve bitirdim dediğim kitabına yeniden yazıyorum. Gündüzden konuşup geleceğin konusunda anlaşamamıştık. Ben kitabına uyup seni bekledim gelmeyeceğim desen de. Sabaha kadar bekleyemediğim için özür dilerim; ama yurda geç kalırdın o zaman. Sana bir şey vereceğimi söylemiştim bir mesajımda.
Anlatamayacağım bir şey. Zaten anlatmış olduğum, yaşanabilecek bir şey. Hala eksiklerini tamamlamak için zamanımın olduğu bir şey. Buradan anlatmam yaklaşık 5 gün sürer.
Çünkü sana 5 gündür durmadan yazıyorum. Sen bilmiyorum dediğinde daha önemli olacak demiştim. Çünkü ben senin evet deyişinden ziyade bilmiyorum deyişini sevecektim bu akşam. Bu arada sırf sen o gece mesaj yazdın diye yazmadım bütün bunları. Normal zamanlarda da yaşadığım şeyleri bu sefer yazdım sadece. Bu akşam bana gelmediğin için özür dilerim. Bu kadar fevri konuşmayıp bilmiyorum yerine tamam deseydin şu an birlikte bunları okuyor olacaktık. Suçlusu benim biliyorum, kendimi sana doğru ifade edemedim her zaman ki gibi. Ama ben sana kendimi sevgimden yanlış ifade ettim. Umarım sırf bunun hatrına affedersin. Benimle tanışsaydın bu akşam ayrılırken gördüğün şey geçmişin olmayacaktı.
Not defterim
-Gideceğimiz lokantanın yolunu unuttum.
-Ütünün fişini çıkarmayı unuttum
-Ütünün fişini çıkarmayı unuttuğumu not aldım, ütünün fişini çıkarmayı yine unuttum.
-Sigaramın yerini unuttum.
-Bir süre sonra sigaramın yerini unuttuğumu unutup sigarayı tekrar aramaya başladım.
-Akşam yemeğini yediğimizi unuttum.
-Kitapta yanlışlıkla cumartesi yazmışım. Bugün günlerden pazartesi olduğunu unuttum.
-Sonunda sigaramı buldum; ama bu sefer de çayımı odamda unutmuşum.
-Onca şeye rağmen yeniden sevdiğim seni bugün de unutamadım. Özür dilerim.
Bu durumumu bilmeni istedim aslında biraz da. Kuracağı cümleyi bile unutan bu adamla tanışmanı istedim. Ben tanışamadığımız için özür dilerken sen görüşmememizin benim için daha iyi olduğunu düşünüyorsun. Bu kitabı yazmanın ne kadar zor olduğunu bilemezsin. Unuttuğum için sürekli yukarı sayfalara çıkıp hatırlatıcılar bulmak zorunda kalıyorum. Yukarıya bakıp aşağı inince de ne yazacağımı unutabiliyorum. Bazı yerlerinde durup sana söyleyeceğim şeyleri unutacağım için özür dilerim. Kitap olayları ve düşünceleri sıralı, hikayesi sırasız olarak gittiği için kafanı karıştırmıştır yer yer.
Senden başka hiç kimseye içtenlikle kuramadığım bir cümle var hayatımda. Bir süre sonra farkında vardım ve senden başka birisi için o cümleyi kurmayı bıraktım artık. İlla ki söylenecekse sana söylüyorum ben, duymasan da. Yeni tanıştığımız için bunu sana söylemem doğru değil özür dilerim. Seninle ilgili unutamadığım güzel şeyleri yazmayı unutmadım, peki ya yazmayı unuttuklarım? Görüyorsun, seninle ilgili hatırlarımı bile unutabildiğim halde ben seni unutamayıp yeniden sevdim.
Bütün kitapta seni seviyorum cümlesi direk sana söylenmiyor olsa da sadece 5 kere geçtiği için özür dilerim.
Not: Yukarıdaki dahil.
Senden bu kadar geç özür dilediğim ve bu kadar çok dilediğim halde hiç özür dileyemediğim için tekrar özür dilerim.
Kitabın son sayfası cebimde duruyor. Biraz daha sohbet edip seni gideceğin yere kadar bırakmama izin verirsen okuyabileceksin.
Not: Kitabın son sayfasını yırtıp attım.
Hoşça kal hoş çakal.
YORUMLAR
Ayrık Otu
Bende okumam genelde kendi yazdiklarimi. Okuyanlar niye okur onuda anlamam pek. O kelimeleri sayarken okudunuzmu ayrıca merak ettim :)
gülkurusu
Saygımla:)
Ayrık Otu
Okumaya üşenene saymaktan bahsediyorum :)