11
Yorum
6
Beğeni
0,0
Puan
1717
Okunma
Sessizliğim her taşlaştığında bana kuğuları anlatırdı.
’O nehir nerede’ diye sordum bir keresinde
’Bu güzel kuğuların yaşadığı nehir nerede?’
Bulanıktı sesim, uyukluyordu , gırtlağımı parçalarcasına zor çıkmıştı kelimeler.
’Soru sorman vazgeçmeyen bir güçte olduğuna işarettir, yüreğin susmuş olabilir
Benim sabrım kalbini de tatlandıracak’ dedi
Ciğerime kadar her noktamı öpen bakışıyla söyledi bunları.
Islık çalmasıyla bembeyaz bir at geldi, içimdeki karanlığa inat.
Temizlendin mi yorgunluğum?!
’Biner misin Tanrıçam’ dedi. Atın yelelerini okşuyordu güçlü parmakları.
’sorun değil, senin için herşeyi yaparım’ demek isterdim ama hayatımda daha önce ata hiç binmemiştim, korkuyordum.
Korkak bir Tanrıça, ilk fırsatta bana neden Tanrıça dediğini sormalıydım.Beni cesaretli olmaya zorlayamazdı.
Hem atlar dörtnala koşar ,tökezleyip duran insana inat. Ben durduğu yerde bile yığılıp kalandım.
Boynum yana düştü, dudaklarım aşağı kıvrıldı. ’Hayır, binemem ben korkuyorum’ demenin bir çeşidiydi tüm bu mimikler.
Söylenemeyen bir şekilde söylenmeli. Karakterimin bana ilk öğrettiği şeydi bu.
Belki bu yüzden beni en çok bulmaca sevenler seviyordu.Ve en çabukta onlar terkediyordu.
Bir çırpıda atın üzerine çıktı, elini uzattı
’Eğlence vakti’ dedi
Arkasına nasıl bindim , nasıl sımsıkı sarıldım anlamadım. Hızlı gitmiyorduk.
Beyaz at, parkta misketini arayan bir çocuk gibi yürüyordu. Ben ise bir yanımız uçurum, arkamızda bizi kovalayan eşkiyalar var
aman! yetişecekler gibi yüzümü sırtına gömmüştüm. Neşeli bir ilkbaharın tadını çıkarıyordu ağaçlar, inanılmaz güzellikte
kokular salgılıyordu dallar çiçekler.
’Tanrıçam’ dedi
Sesini kabimde duydum , kalbimi sesinde.
’Tüm orman sana hayranlık duyuyor. Kaldır kafanı..Göğe fırsat ver, sevsin gözlerini ve
izin ver kuşlar seninle beraber kaçsın felaketten.’
İçimdeki korkunun eriyip kaybolduğunu hissettim.
Eriyip kayboluyordu şehir
Ülkemde ki,şehrimde ki ,odamda ki her maraz soldu, soldu, soldu. Şefkatli bir kutsallıkla, sisle kaplandı.
Mutsuzluğum yetişemiyordu bana . Yavaş yürüyen beyaz ata rağmen.!
Kafamı kaldırdım
Unuttuğumu düşündüğüm, huzur hissi tüm bedenimi kapladı.
kendini esintiye bırakmış bir kuş tüyü kadar hafiftim. Masumluğum, kadınlığım, gecikmiş gülüşümle,öyle mutluydum ki..
Geride kalanların kokuşmuş ağırlığı, kabullenişler çöplüğü benden uzaklaştıkça ona daha sıkı sarıldım.
Beyaz at konuşsaydı, ’sen fotoğraflarından daha güzel gülüyorsun ’derdi eminim. Bir mutluluğun doğusu gibi
gülümsüyordum. Öyle aittim ki o ana o doğaya , Binlerce kelime kullansam bu hissi tarif edemezdim.
Rüzgarın tenimize değen okşayışı, benim yerime herşeyi söylüyordu.
’Her şey öyle güzel ki’ dedi kalbimin bir köşesi
Kalbimin o küçücük köşesinin ışığı, dünyadaki tüm karanlığı aydınlatabilirdi.
’Daha var mı?’ diye sordum
’Daha çok yolumuz var’ demesini ümit ederek. Uzun saatler boyunca toprağın iliğinde izler bırakalım
bu yolu sonsuza kadar böyle gidelim isteyerek.
Kocaman bir kahkaha attı, aşk kokulu.Yarınlarımı yeşerten.
’Nehir, nehir mi , arıyor Tanrıçam’ dedi.
’Kuğu da sensin Nehir de’...