- 604 Okunma
- 4 Yorum
- 2 Beğeni
-ESKİMEYEN BİR DAMAR YÜREĞİMDE-
Şu an bir cennet köşe de olmak var der insan. Der de an itibariyle bir güzellik bu. Mazi de kaldığında toz zerresi misali. En büyük güzellikler, anıldığında acımsı tat verir. Eskiden Ege’de bir yat gezisinde, akvaryum misali koylarda gezinmek ve yüzmek ne ifade eder ki bugün. Ya da bir yaz gecesi bir Karadeniz sahilinde dalga seslerini dinlemek. Bazen de çocukluğumuzun ya da gençliğimizin üzücü bir olayı tatlanmaz mı anılarla kol kola. Elbette kolbastı tadı da vermez. Nahoş bir lezzettir belki. Ama soluğunu duyururken, türküsünü de çığırır inceden.
Bunun gibi, eski yazlar derim de; çocukluk ve gençlik gibisi var mıdır acep? Zopuduk zopuduk koşup durduğum zamanlar. Koştukça açılırım, Forrest Gump misali. İstanbul’un Burgaz adası gelir aklıma en çokta. Kalpazankaya’dan merkeze doğru ne koşarım bir akşam vakti. Hangi kalpazan o güzelim yaz gününü peyda eder eski zamanlarda?
Dağ bayır dolaşırım o dem. Ancak demini alırım. Bilinmezlik çeker içine. Manyetik bir atmosferde farklı dehlizler, labirentler karşılar beni. Evimin önü kesmez nedense. Başka sokaklar efsunlu bir dünyadır.
Kupkuru dalla emsaldim. Ekmek verilmez miydi? Tam tersi, agobun kazı ne kelime. Rahmetli annem obur Ahmet’e çok benzetirdi gerçi. Ne ki, bir deri bir kemiktim. Yalan yok başım ağrımaz, fahrî Kenya’lı moddaydım.
Çocuk dünyam bir gölge gibi takip eder beni. Beyaz gölgem bir başkadır o vakit. Biraz Coolidge, biraz Salami’dir. Nasıl, salamı sever misiniz? Kim sevmez ki Macar salamı. Bir basketbol tutkusu uyanır ben de. Rahmetli babam bir basket topu alır da, bir potalı bir deliksiz atar dururum. Çok kez de karavanadır ya, insan benliği işte, basketlerin çetelesi tutulur ser de. Mahalle arkadaşlarım bazen kapıyı çalıp topumu isterlerdi de vermezdim. Arkadaşımın topu derdim. Sanal olmayan bir arkadaşımın, ne iyi arkadaşın var senin öyle topu hep sen de duruyor, benim hiç böyle bir arkadaşım olmadı demesi gelir aklıma. Böyle kepaze bir adamdım da işte ben! Değmezsin derim kendi kendime. Yine, A milli takımımızın Balkan şampiyonluğunu evimizin balkonundan izleriz sanki. Toplumumuzda bir basketbol ilgisinin coşmasına vesile olmuş mudur? Beyaz Gölge, hep merak ederim.
Gençlik bir başka dünyadır vesselam. Bambaşka bir aşka davet eder insanı. Pedal basarım kimi. Rüzgârım her daim uygun olmaz, bir önden bir arkadan eser ya bazen de yandan yandandır neme lazım. Bayır aşağı bayır yukarı, her şekil sürerim. İnsan kuş misalidir böyle anlar. Akıl almaz mesafeler kısadır. Selem acık sert midir? Ne gam, gönüller bir olsun.
Gemlik Narlı’da ki evimizi düşünüyorum da; akşamla gönüldeştik o dem. Beş çayıyla başlar faslı şahanemiz. Bisküvim gevrek, üzümlü kekim pamuktur. Çaylar bir filiz bir tavşandır. Yemek saati ortalık tanhadır. Körfez kuşbakışıdır. Manzara garantilidir, bonus vermemesi ne mümkün? Harikulade hep bizimledir. Gurbanım saçları zülüflüdür. Rüzgârda uçuşur. Bir teli olmak istemez miydim o saçların? Saçlar o saçlardır. Dalgalanır da coşarım.
Geceler ahenklidir, mehtaba çıkılır, sadabâde mi gidilir? Yıldızlar altında uzanılır şezlonglara, dalga sesleri hafif hafif yalar kıyı şeridini. Porto Fino ezgi olur kulaklarda kimi gece. Samanyolu evimizdir. Hafiften de müzikaldir. Beko’suz olmaz da, ekomuz da mistiktir. Evet, bir İlhan İrem, bir Berkant duyulur uzaklardan.
Disko hareketlidir Karacaali’de. Modern Talking revaçtadır. Dünyanın en güzel şarkılarını duyurur bize. Bugün dinlediğimde aynı tadı veriyor mu? Elbet, bir mevsimdir gelip geçer. Bir devrin mistiğidir o. Sözünü ettiğim hususun nostaljiyle, çocuklukla, gençlikle bir ilgisi olmadığını düşünürüm hep. Kuşkusuz; kalıcılık ve sanatsallığın farklı bir albenisi, tılsımı var. O devrin kimi enleri bugün de aynı tadı uyandırabiliyor. Modern Talking de ilk albümünde kasırga estirir. İkinci albümleri biraz da ilkinin hatırına sürükler. Yine de bir fırtına eser gönüllerde. Ama işte hepsi bundan ibarettir. Bugün bir eski zaman efsanesi olarak görünür bana.
Yazlık sinema bana çalışır o vakitler, filmler tam hayalidir ya. Gerçek dünya kesmezdi de, sanal olan ancak sanılırdı. Türkân Şoray ve Cihan Ünal’ın Mine adlı filmi ile James Coburn, James Brolin ve Anthony Quinn’in oynadığı Fedailer ya da Korkusuz-Shaft adlı bir dedektiflik filmi ilk an da gelir aklıma. Ümit Besen’in şarkılarıyla bezeli Nikâh Masası adlı filmi de tatlı tatlı anımsarım. Son yıllarda filmin bir şarkısını dinliyorum da, bir dostumun sözü aklıma gelir. Piyanist şantörleri dinlemeyi sana yakıştıramıyorum demez mi. Ne çare ki; arabesk’de bu ülkenin şartlara bağlı olarak kestiği bir şablondur. Sosyo kültürel altyapısı olan bir müzikal birikimdir. Kimi, haz duyarak dinlerim, tutkun muyum? Değil elbet. Ancak "ayağı kırılmış o tahta masa"’ nında bireysel izdüşümlerin ötesinde toplumsal bir harcı olduğunu yabana atmam. Bir melodisi, bir ezgisi, gönül telini titretir bir yanı da vardır canıım!
Yine yaz mevsimi eksenli kişisel tarihime bakıyorum da; sabah enteresan bir refleks gösterip, kalktığım gelir aklıma. Pek umulmadığı gibi, kaçta belirsizdir de. Haksız da sayılmam, tatil modundayım ne de olsa. "İki sene mektep tatili" Havası estiririm şerefsizim ya! Zaman mefhumum biraz zayıf mıdır ne? Kim bilir hiç yoktur belki de. Uykuya borçlandığımı hatırlamam. Yapı olarak borçlu kalmayı sevmem de, ondan mı ne? Eeee! Kavun karpuz da yata yata büyür, değil mi? Anlayacağınız, rahmetli babam tam bir çilekeştir. Diri olmamı ister, dilinde tüy biter. Bir nevi ömür törpüsü olurum.
Kahvaltı, evet kahvaltı keyfe kederdir. Ev değil de lokantadır. Nasılsa hizmetkârımız vardır. Karşınızda hizmetçiniz yok sizin derdi güzel annem. İnsanı insanlıktan çıkarırım açıkçası. Hayatı yeknesak kılan bir tabiatım vardır.
Dini bayramları kutlamak usuldendir. Köy camimiz hareketlidir. Hutbe dinler, bayram namazını kılarız. Bayramlaşma da muhakkaktır. Sonra da sabahın mis gibi kokusunu teneffüs ederek deniz kenarında bir sabah çayı içmezsek fevkalade ayıp ederiz. Öyle ya! Balıklar ağlar mağlar da.
Bir de sabah kahvaltısını müteakip site önü bayramlaşmamız vardır ki; örf, ananedir. Kurban bayramı ise kedi, köpek toplaşır, kambersiz düğün olmazdı hani. Site sakinleri toplanır. Bayram konuşması pek muteberdir. Rahmetli bir büyüğümüzün geleneksel vurgulu, tonlu sözcükleri gönlümün bir köşesinde yankılanır hep.
Günler akıp gider, sezon tükenir, dönüş mukadder olur. Ne de olsa eylül dedi mi okullar açılmaz mı? Bir sonra ki yaz mı? Gelirdi.
L.T.
YORUMLAR
Ertelenen mutlluklar yada içimizdeki uktelermidir ..bilinmez zaman hep geçmişin özlemini çıkartır önümüze..yalnız günün güzelliğide elimizde ..unuttuğumuz bişey varki yarın bu günde dün olacak :)en iyisi akıp giden zaman dilimi iyi yaşayıp iyi anımsamak..evet modern Talking ..gülmsetti benide .hoş anılar..
levent taner
Yüreğinize, emeğinize, kaleminize, kelamınıza bereket
Saygı ve selamlarımla...
Gerçekten güzeldi.
Dalıp gittim çocukluk hayallerime.
Yazının her paragrafında kendimden bir şeyler buldun.
Ve,
tatlı tebessümlerle okudum bir çırpıda.
levent taner
Ne çare ki; o sizin bir beceriniz
Katılımınızdan dolayı şükran duydum
Saygı ve selamlarımla...
Bugün bildiğimi
keşke
dün bilebilseydim...
Dedirtti yazınız. Özlüyor insan değil mi mutlu geçmişi. En çok da en mutsuz olduğu zamanlarda.
Gelelim yazınıza:
Her paragrafta ilk cümlelerde boğazımda bişeyler düğümlenip gözlerim dolarken , bi sonraki cümlelerde ise hep gülümsedim.
Konuyu aktarıştaki entellektülinizi kullanma biçiminize zaten on üzerinden on verdim, nacizane :)))
Yüreğinize sağlık
Dostlukla
levent taner
Sen varken bize söz düşer mi?
Dış kapının mandalı olurum ancak
Saygı ve selamlarımla...