- 633 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Şapşik
Çapkın güzel köpekti. Aranızda ona süs köpeği diyorsunuz. İlk geldiği günü hatırlıyorum da… Biz Ankara’dan yeni dönmüştük. Ne zamandır ablamla birlikte babamın kafasının etini yiyip duruyorduk.
“Baba bir köpek alalım.”
Tatil dönüşü Lefkoşa’daki evimizde bekliyordu bizi. Babam, “Gelin çocuklar, size bir sürprizim var,” demişti. Balkon kapısını açınca Çapkın kuyruğunu sallayarak üzerimize koşturdu. Siyah tüylü yaratık bana doğru gelince odama kaçmıştım ilk anda. Henüz 5 yaşında falandım. Minik dostumla ilk tanışmamız hayal ettiğim gibi olmamıştı. Ablam ise tereddüdünü çabuk atlatmıştı. Ne de olsa benden 2 yaş büyüktü.
Daha sonrasında Çapkın’ı tutan babam gülerek beni de çağırmıştı. “Gel sev. Bir şey yapmaz,” demişti. Korkarak da olsa gittiğimi hatırlıyorum. Ellerimi sırtında gezdirmiştim. Bir yandan da dönüp elimi ısırma ihtimalinin olup olmadığını düşünüyordum. Ama yapmamıştı. Birkaç saat içinde alışmıştık birbirimize. Evimizin yeni rengi olacağı çok belliydi. Bir tek, hayvanlara karşı önyargısı olan annem ısınamamıştı ona. “Tüy döker bu. Evde köpek istemem,” demişti. Ancak baba ve çocuk ittifakı karşısında pek şansı olmadığını biliyordu elbette. Çapkın yıllarca bizimle kaldı.
Minik dostum şapşiğin tekiydi. Bazen birlikte gezintiye çıkardık. Gidip en alakasız şeylere kızar, peşinden havlardı. Sineklerin düşmanı bir ilaç aracının, bayramlarda görücüye çıkan bir tankın yahut sabah işine gitmek üzere evinden çıkan takım elbiseli komşumuzun…
Neye sinirlenmesi gerektiğini ve beni tam olarak kimden koruması gerektiğini hiç bilmezdi. Her zaman değil tabii… Öyle ki bir gün alt katımızda oturan komşularımızın cinsini hatırlamadığım, cüssesi bizim şapşiğin 4-5 katı olan korkutucu köpeğinin karşısına dikilmişti. Sebebi o azman hayvanın beni köşeye sıkıştırmış olmasıydı. Öleceğimi düşünmüştüm. Kısa hayatım, kısa film şeridi gibi gözümün önünden geçmişti. “Buraya kadarmış,” demiştim. Ancak Çapkın üst katın penceresinden atlamış, azmanla aramıza güvenlik duvarı örmüştü. Karşılıklı havlaşmanın galibi olacağına ise ihtimal dahi vermemiştim. Ama başarmıştı. Azman salyalarını önümdeki asfaltta bırakıp, patilerini ters istikamete doğru hareket ettirmişti.
Çapkın cesurdu. Çapkın kahramandı. Ama şapşikti işte.
Birlikte parklara gittik, oyunlar oynadık, gezintilere çıktık, çarpışan otoya bindik, pikniğe gittik; o, kızarttığımız pirzolaları çalıp kaçtı.
Sonra bir gün evimizin balkonunda otururken, sokağımıza bir çekiciyle babamın önü tost olmuş arabası girdi. Annem babama, ben ise Çapkın’a ne olduğu endişesiyle ağlamaya başladık. O gün babam minik dostumu veterinere götürmüştü. Olayın yaşandığı dönemde cep telefonu diye bir şey olmadığı için ikisinden de haber almamız epey gecikti. Hastaneden gelen telefonla birlikte öğrenmiştik ki, babamın pek bir şeyi yoktu. Ancak Çapkın kaçmıştı. Kaza sırasındaki panikle arabanın penceresinden çıkıp gitmiş, babam da haliyle o esnada bunu fark edememişti.
Günlerce geri döneceği umuduyla bekledim. Birkaç yerde köpeklerin koklayarak yolu bulduğunu ve evlerine geri döndüğünü duymuştum. Bu umut benim haftalarımı aldı. İlk günler devamlı, sonraları arada bir balkona çıkar ve çekicinin geldiği köşeyi gözlerdim. Onun o şapşik suratını malum köşeden dönerken hayal ettim hep. Ama maalesef Çapkın evine geri dönmedi. Ben de hayatımın ilk acısını yaşadım. Belli ki Dünya istediğimiz gibi güzel bir yer olmayacaktı.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.