- 1743 Okunma
- 3 Yorum
- 2 Beğeni
Yoğun Bakım
Bu sabah yoğun bakımdaki son günümdü. Biraz önce beni servise aldılar. Benimle ilgilenen hemşirelerden duydum. Artık daha iyiymişim. Donuk gözlerle dinledim hemşirelerin anlattıklarını. Yarasaların karanlıkta kimseye çarpmadan oradan oraya amaçsızca uçuşları geldi aklıma. Bana bir yarasa çarpmış olabilirdi pekala. Veya ben bir yarasa olabilirdim karanlıkta. Bu bir süreçmiş, atlatırmışım. Mutluluğunuzun başkalarının mutsuzluğu ile doğru orantılı olması ne de ürkütücü! Bundan sonra dikkatli olmalıymışım. Beni burada yeniden görmeyi hiç istemezlermiş.
Yoğun bakım odasının nabzı hızlı atıyor. Ölüm ile yaşam arasında gidip gelmelere bile bir müddet sonra alışıyorsunuz. Son birkaç gündür, yani gözlerimi açıp olanı biteni idrak etmeye başlayalı, alışmak dedikleri şeyin ne olduğunu hatırlamaya çalışıyorum. İnsanın kendisine zaman tanıması galiba alışmak.. Bunu yapmasam gerçek ile düş arasında sıkışıp kalacak ve bazı kabusların kabus değil gerçeğin kendisi olduğunu kabul etmekte zorlanacağım.
Ağır aksak adımlarla odadaki camın önüne doğru yürüyorum. Dışarıda devam eden bir hayat var. Burayı sevmiyorum. Dışarısını da buradan daha çok sevmiyorum. Cadde fazlasıyla hareketli. Oradan geçen otomobiller bazen kafamı alıp çok uzaklara götürüyorlar giderken. Onlarca araba, koltuk değnekli bir çocuk, durakta bekleyen insanlar, kuyruğunu bacaklarının arasına kıstırmış ürkek bir köpek, fren sesleri, işe yetişmeye çalışanlar ve gökyüzündeki sonsuz mavilik.. Herkesin kendince bir mücadelesi var. Benimse hep kendimi suçladığım bir hayatım. Bunu bilerek yapıyorum. Kendimi suçlamazsam düzelemem. Kendimi düzeltemezsem hayatımı hiç düzeltemem. Hayatımı düzeltemezsem her şey en başa döner ve bu kısır döngünün laneti üzerime hepten yapışır kalır.
İnsanların çoğu ömründe bir defa birisini gerçekten öldürmek istemiştir. Bu çok habis bir histir ama insan kendisine yenilir. İşin insani boyutunu düşünmez bunu yaparken. Başkasına gücü yetmediğinde neden sonra kendisini öldürmek ister; güçsüzlüğünü fark etiğinde. Gitmek ister, koşmak ister, nefes alamaz, soğuk terler boşalır, dudaklarını ısırır, ağlamak ne kadar gülünç kalır parçalanan kalbinin yanında. Bir enkazın altında nefes almaya çalışmak, o enkazı enkaz haline getirmek kadar zordur. Sonrasında gecenin bir vakti ıssız ve karanlık bir parkın ıslak bankında otururken bulur kendisini. Düşünmek için en uygun yerdir orası. Gelmeyecek olanı bekler, tüm hayatının bir yalandan ibaret olduğuna ikna olur, ağlar, yerlere serilir, bir hikayeyi tırnaklarıyla kazıya kazıya toprağa gömer, yola koyulur ve giderken de taze bir mezar bırakır geride. Herkes kendi yolunu seçmiş, kimisi gitmiş, kimisi kalmış, kimisi dönmüş, kimisi ise hiçbir yere gitmemiştir ki dönmüş olsun.. Hiçbir bağ yoktur ki kopmayacak kadar sağlam atılmış olsun düğüm..
Kimse kimsenin hayatının merkezi veya dönüm noktası olmamalı. O kimsenin başına bir iş geldiğinde sizin dünyanız da allak bullak oluyor. Muhtaçlığınız her ne ise sizi kendisine köle yapıyor. Benim dünyamın dışarıdakinden çok daha fazla karışmış olduğunu biliyordum. Hayal kırılgan bir şeydir. Dünyaya geliş sebebimiz elbette ki sadece mutlu olmak değil. Fakat bu kadar sıkıntının arasında mutlu olmayı da becerebilsek fena mı olurdu diye geçti kalbimden. Allah biliyor inanmaktan daha iyi yaptığım bir şey olmadı hayatta. Hep inandım, insan inanmaya da muhtaçtır. Bunu yıllar önce anladım.
Son birkaç yılda yaptıklarımı düşündüm. Hayatın toz pembe görünümünün altında yatan koyu siyahı keşfetmem uzun sürmedi. Her türlü zorlukla baş etmeye kalktım. Onca yol koştum sandım da, durduğum yerin başladığım yer olduğunu gördüm. Başıma gelenler içinden çıkılmaz bir hal aldığında ise başkalarını suçladım bunun için. Benim her zaman ve her şeye sebeplerim ve bahanelerim hazırdı. Etrafımdakileri suçlamak sorunlardan bir nebze olsun sıyrılmak için bir kalkan gibiydi. Taşın altına elimi sokup her şeyin sorumlusu benim demek muhakkak ki gururuna aykırı gelirdi insanın. Kendimi masum gördükçe her şey daha kötüye gitmeye başladı. Her gün yeni insanların öldüğüne tanık oldum.
Kapı iki kere tıklatıldı. Ümitsizce dönüp baktım. Beklediğim kimse yoktu. Neden sonra suçlu, yaralı, belki yaralayıcı ama kesinlikle bana ait olmayan gözlerle içeri girdi. Her katil cinayet mahalline bir gün geri döner derler, her ne olursa olsun döner. Onu beklemiyordum, istemiyordum ama yarım bıraktığı işi tamamlamak üzere geleceğinden adım kadar emindim. O an her şeyi yapabilecek kudretimin, takatimin, isteğimin olmasını dilerdim. Mesela bir tokat atabilirdim yüzüne, suratına tükürebilirdim, küfredebilirdim yüzsüzlüğüne, ikiyüzlülüğüne hesap sorabilirdim, bana ne yaptın diyebilirdim, neden yaptın diyebilirdim.. Hiçbir şey demedim. İçimde kaynayan o devasa volkanı anlatmaya bu kez kelimelerin gücü yetmeyecekti. Sustum. O da sustu. Sessizliğimiz yeteri kadar konuştuktan sonra ilk ve son kez böyle aşağılık gibi yerin yedi kat dibine geçerek gözlerimin içine baktı. O an ona elimde tuttuğum -daha sıcağı soğumamış bir bıçak gibi- boynumdaki kolyeyi koparıp sapladım. Avucunun ortasındaki kolyeye bakarken, kalbinin oluk oluk kanayışını bir timsahın soğukkanlılığıyla seyrettim.
Ne ilk sözüm, ne son sözüm olmadı. Buraya kendim gelmedim. Fakat yetenekli bir pansuman mühendisi olduğumdan kendim iyileştirdim kendimi, kendim ayağa kaldırdım. Kimseye ihtiyaç duymayacaktım artık. Yoğun bakımdayken ölümün soğuk nefesini ensemde hissederken bir başımaydım. Ölmeyi istemiyordum. Yaşamak için hala sebeplerim vardı. İki tane turuncu balık yolumu gözlüyordu biliyorum. Onlara layık bir masalcı olmaya adayacaktım kendimi...
Yoğun bakıma bir daha dönmedim. Yoğun bakıma bir daha dönmeyi hiç istemedim. Yoğun bakıma bir daha dönmeyi hiçbir zaman istemeyeceğim.
fulya/ağustos2015
YORUMLAR
İyi niyetlerinden dolayı sürekli kaybeden insanlar var ya; eğer ki onlar kötü olamıyorlarsa , bu onların zayıflıklarından değil, inançlarının güçlü olmasındandır. Doğrunun yanlıştan, mazlumun zalimden ayrılacağı o güne inanan herkes bilir ki; en küçük kötülüğün bile hesabı, ince ince sorulacaktır. (Hiç şüphen olmasın.Yoğun bakımı yaşayan hiçkimse oraya dönmek istemez.Asla dönme ! )
Sevgili Fulya,gece gece yine yaptın yapacağını.İç sesler mezarlığı gibi karıştı ruhum ve kendimi okudum bilmediğim bir kalemin yaşantıları arasında...
Ne desem az,ne desem eksik kalacak...
Bana düşen sadece kutlamak.
Kutluyorum o umman yüreği ve hep çağlasın kalemin.
Sevgiler.