Çay Melikesi/ Yahut Bir Gül Masalı
Elleri zambak usareli gözleri elânın en güzeliydi. Gül mevsiminde dünyaya geldiğinden adına bir gül iliştirmişler kendi gibi emsalsiz gül tamlamalı bir ismin sahibi olmuştu. Gel zaman git zaman serpildi güle emsal o peri. Her geçen gün albenisi ziyadeleşti. Zarafeti inceliği ve güzelliği ile göz doldurdu daima. İşin asıl ilginç yönü ismindeki gül takısına rağmen cümle güller kıskandı o periyi. Coşkun ırmaklar gibi gümrah, duru pınarlar gibi saf bir güzelliği vardı gülleri kıskandıran o perinin. Sanki bir hayal ülkesinden hicret etmişti dünyaya.
Bir gün onu gören bir şaşkın, batmakta olan ikindi güneşi demlerinde bu dünyalı değil, olsa olsa ak bulutlardan süzülüp gelen naz perisidir diye düşündü. Düşündü düşünmesine de ona yakayı kaptırmaktan da kurtulamadı. O demden sonra onu meşrubatların en billur tenlisi çayla özdeşleştirdi. İnce belli çay bardağında duran ışıl ışıl çayın onun gamzelerinden ilham aldığı için öyle ışık saçtığına inandı. Ve bu inancından asla caymadı. Üstelik o periyi hayalinde kurduğu çay ülkesine melike seçti. Çay melikesinin eşsiz gülüşünden esinlenerek nice şiirler yazdı.
Yazdığı şiirlerin cümlesinde onun gülüşün ışıltısından ve nefesinin usaresinden izler vardı. Bir kaşık suda fırtına koparmasa da bir bardak çayda Bin bir gece masallarının gizemini, gün ışığının sıcaklığını buluyordu hep. Kâh gülüşünden güller deriyor, kâh çaya teşne dudağında dudağının özlemine aşiyanlar kuruyordu. Cümle çay şiirlerini çay melikesine adıyordu hilafsız. Meşrubatlar içinde en çok çayı çaydan ziyade de çay melikesini seviyordu.
Bazen çaya dair alet edevatı- isli çaydanlık, demlik, ince belli bardak, semaver- topluyor çay melikesinin hayali iklimine iltica ediyordu. O çay ülkesinde bir mülteci olamaya dahi razıydı, tüm ilticaların hüzün koktuğunu bile bile… Üşüyen Muhacir duygularını ancak çay melikesinin naz ıtırlı ikliminde ısıtabiliyordu çünkü.
Ondaki bu tutkulu hâl çay melikesinin kayıtsızlığına bir nebze olsun etki etmiyordu. Alabildiğine mağrur alabildiğine kayıtsızdı onun için onca çay şiiri yazmış çay meftununa. Ondaki bu umursamazlığın daha nice çay şiiri yazılmasına vesile olacağını biliyordu sanki de. Hatta bir gün çay şairinin duyacağı şekilde “İtiraf edeyim ki şiir okumayı hiç sevmem; ama çaya dair yazılanları bir nebze de olsa merak etmiyor değilim” demişti de çay şairinin yüreğini burkmuştu. Lâkin onun bu tavrı bile çaya şiir yazmasına ket vuramamıştı çay şairinin. O andan sonra daha nice çay şiiri dökülmüştü kâğıtlara.
İşin başka bir ilginç yönü de çaya yazılan her şiirde mutlaka çay melikesine atfedilen birkaç kelime ya da dize bulunmasıydı. Çayın berraklığı buğusu ıtırı ne kadar da onu çağrıştırıyordu her mevsim. Anlaşılan çay melikesinin hakimiyetini hiçbir güç sarsamıyordu çay ülkesinde. Bu meczup mesabesindeki çay şairinin çay melikesinin tebası olmaktan maada bir gayesi yoktu. Onun ikliminde kabul görse, eşiğine yüz sürebilse ne büyük devletti. Hele hele yazdıkları onun ilgisine mazhar olsa kaç gün kaç gece eşiğinde nöbet tutardı aç bilaç uykusuz.
Çay Melikem
Gel bir acı çay demle olsun dertlerime em
Gamzenin ışığında kaç gece yol alayım
Sen benim değişmeyen efsanem çay melikem
Bir katre gülüşünde hayallere dalayım
Çay melikem albenin gülleri kıskandırır
Üflesen güneş söner nefesinin koruyla
Haziranda açan gül gülüşünü andırır
Bil senin ikliminden çıkmam mete zoruyla.
Ankara, 20.08.2015 İbrahim Kilik
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.