- 380 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Kendini Hakikat Hakikati Hak Bilmek
Kendini Hakikat Hakikati Hak Bilmek
Kendini bilen, çok şey bilir ama çok şey bilen, kendini bilmeyebilir! Her şeyden, kendine ulaşmak veya kendinden, her şeye ulaşmak! Her şeyden, kendine ulaşmak da mümkün ama uzun yol; kendinden, her şeye ulaşmak ise kısa yol
Kişi, kendini hakikat bilir ise kendine ulaştığında, hakikate de ulaşır! Hakikati, kendi dışında arar ise buldukları, kendi haricinde olacaktır! Kişi, kendini “Hak” bilmez ise kendine ulaştığında “Hakikate” ulaşmış olmaz! Bu nedenle çokları, hakikati göremez! Hakikatin, kendinde değil de başkalarında olduğunu sanır ve asla “Hakikati” kendinde aramayı akıl etmez! Zaten bazı öğretiler, hakikatin kişinin kendinde aranmasının önünü kapamayı amaçlar! Hakikati hariçte arayan insanlara “Paket” hakikat sunulur! Önce insanlar kendinden uzaklaştırılır, sonra “Paket” sunulur!
Kendini, “Hakikat” bilmeyenler, hakikatten neden kaçarlar?
Cevap çok açık! Kendi “Hakikat” değil ise hakikati de kendi dışında görmeyi başaramaz çünkü görmesi gereken, kendi hakikatidir; kendinin hakikati olmadığına inanmış ise bu mümkün olmaz! Yani kendi mevcut bilişine göre, kabulüne göre kendisi, hakikat değil ki “Hakikati” kabul etsin! Yani kişi, kendini inkar ettiğinde hakikate de ulaşamayacaktır! Hakikatin perdelenmesini amaçlayanlar için önce hakikate ulaştıracak yolların kapatılması gerekir! Yani insan ile benliği arasındaki bağ kopartılmaya çalışılır! İnsanları kendilerine ulaştıracak yollar, kapatılır ise hakikate kendinden ulaşması da engellenmiş olur! İnsan, salt benliğini bilmediğinde “İnsan” şeklinde bir yaratık gibi belki bir “İnsansı” gibi ya da robot gibi işler ama işlediğinin sonuçlarını anlayacak şuura sahip değildir! İşler ama ne için işlediğini bilmez! Evren açısından bu sorun değildir! Yani insan, ister şuurlu işlesin, ister şuursuz işlesin; evren açısından tüm işleyişin bir hakikati vardır! Ayrıntı şu; şuursuz işleyişin de bir hakikati olduğuna göre insanın şuursuz işlemesi evren açısından bir “Hakikatsizlik” olmuyor! Ama insan şuurla işlediğinde kendisi açısından bir “Hakikat” açığa çıkarıyor ve bu kendi hakikati olarak evrene yayılıyor!
Hakikatten kaçmamak için neler yapılabilir?
Önce insan, kendini “Hakikat” bilecek; sonra o hakikati bilmek için çalışacak! İnsanın hakikatini bilmek için çalışması için kendisinin bir “Hakikat” olduğuna inanması gerekir! Sonrası zaten gelir! İnsan kendini nasıl tanımlar, bilir ise hakikati de o dur! İnsanın kendi hakikatini belirleme şansı vardır! Bakın buna da inanmak gerekir! Bazıları, insanın kendi hakikatini belirleme şansının olmadığını iddia eder! Bu bir yanılgıdır! Sonuçlar, insanları yanıltır! Oysa sonuçlar, tercihe göreceli açığa çıkar! Ortada görülen sonuç, zaman ve mekan göreceliliğinin dışından bakılınca bir tercihin de yansımasıdır! Yani yaşanan tercihin sonucudur! Bu tercihin ne zaman yapıldığı konusunda zaman ve mekan izafiyeti kaldırılır ise bu zihnen yapılabilir, görülecek ki tüm sonuçlar tercih edilmiş olanlardır! “La yukellifullahu nefsen illa vus’aha” (İnsana kabul etmediği veya kaldıramayacağı yüklenmez!) Yani insan, insan olmayı seçti ve sonuçlarına da razı oldu! 1.Boyutta, tercih boyutunda kabul ettiğini 3.Boyutta, maddi Dünya boyutunda, sonuç olarak yaşıyor! Bu eşzamanlıdır ama 3. Boyutun zaman ve mekan göreceliliği insanı aldatır! Daha açık anlatacağım; bir insan yavrusu tüm yaşayacaklarını kendisi tercih ve kabul etti! 1.Boyutta tercih ve kabul edilir; ikinci boyutta, bu tercih, ruhsal yazılıma tabidir; üçüncü boyutta işler, görünür! Hepsi “An” da eş zamanlı vücuda gelir! Fakat 3. Boyutta zaman ve mekan göreceliliği olduğundan “Önce-sonra” olarak adlandırılır! Burası anlaşıldığında, zaten paradoks, bilmece, problem çözülür; hakikat anlaşılır! Vicdan da rahat eder; çaresizlik ve dehşet içinde akıl erdiremediği işleyişin kendini baskılamasından kurtulur! “Her ne olsa, hayırdır!” şeklinde; 1.Boyutta, tercihe göreceli olarak 3.Boyutta, sonuç olarak açığa çıktığını bilir!
İşte bu nedenle, yani insanın kendi hakikatini görmekten korkması, kaçınması nedeniyle insanlar, hakikatten kaçar! Çükü yaptığı tercihin göreceli olarak “Kötü” sonuçlarını görmek istemez ve hakikatten yani kendinden kaçmak zorunda kalır! Kendini “Hakikat” olarak bilen, kabul eden ise tercihlerinin sonuçlarından kaçmaz! İzafi olarak “Yanlış” var ise ondan da kaçmaz, yüzleşir; zaten evrende bütün açısından “Yanlış” yoktur! Bireyin kendine göreceli yanlışı dahi evrensel açıdan “Doğru” olarak işler! Sonuçta insanın, kendi açısından izafi olarak “Yanlış” yapma durumu var ama evrensel olarak “Yanlış” yapma imkanı yok!
Buraya dikkat ediniz; insanların kendinden kaçması “Yanlış”, yoksa kendi hakikatinin işlemesi “Yanlış” değil! Yani Kendinden kaçmakla yapar insan, yanlışı; zaten tercih işleyecektir, sonuçları kaçınılmazdır! Kaçmanın da bir faydası olmaz, aksine işleri büsbütün berbat eder, kendi açısından! İnsan istese de evrenin işleyişini engelleyemez, tercih ettiği göreceli yanlışlar da evrenin “Doğru” işleyişinde kullanılır! Yani şeytan, evrene hükmedemez! Ama işleyişte rol alır!
Son tahlilde; açığa çıkan tüm işleyişin, aslında evrensel olarak “Hayır” olduğunu, tüm olumsuzlukların da göreceli olduğunu ve 1. Boyutta, tercih edilmiş olduğunu şuur etmek gerekir! Madem tercihler yaşanır, o halde “Olanda hayır vardır!” debelenmekle bataklıktan kurtulmak mümkün değildir! Kişi, sonucundan yakınmayacağı tercihe yönelmelidir! Yoksa açığa çıkanlardan yakınmak veya kendinden kaçmakla sonuçlardan kurtulamaz! Zaten tüm yakınmaların altında yatan da bu izafi “Yanlış tercih” işlemesidir! Yakınan, aslında kendi tercih ve gerçeğinden yakınıyordur! Yakınana evren şöyle söyler; “Sen tercih ettin, ben uyguladım; şimdi sonuçlarını yaşamak zorundasın! Eğer memnun değil isen, yeni tercih senindir, seç ve yaşa!” Konu daha da açılır ama çok uzatmaya da gerek yok!
Ahmet Bektaş
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.