İşlenmemiş cinayet
Sararmış uzun otların aradından kaldırıp başını yola baktı. Polis arabasının siren sesiyle tekrar çukura büzüldü. Neydi bütün bunlar ne anlama geliyordu. Siren sesi kesilinceye kadar öylece kaldı. Bryni zonkluyor kalbi yerinden çıkacak kadar hızlı atıyordu. Korku ve çaresizlik her yerini sarmıştı. Nr yapcacağını bilmez halde yeniden yolu gözetledi. Sakin bir yer bulup düşünmeliydi.
yolu karşıya geçip bütün gücüyle çalılığa koştu. Akşama kadar orada saklanabilir ve ne yapacağına karar verebilirdi. Gerekirse teslim olur bu suçu ben işlemedim derdi. Çalılığa ulaşır ulaşmaz kendine dikkat çekmeuecrk bir yer buldu. Ot ve çalılarla üstünü örtüp uyumaya Çalıştı.
Ne mükündü uyku. Daha yarım saat önce okulda ders anlatıyordu. Polis arabasını okul bahçesine gşrerken görmüş ama umursamamıştı. Beş dakikaya kalmadan da fizik hocası iyi merhaba dediği can arkadaşı Halil sınıfa dalmış ne oluyor demeyr fırsat vermeden kolundan sürükleyerek dışarı çıkatmıştı. Koridorda da konuşmadan boş bir sınıfa girmişlerdi. Halil:
"İsmail sen ne yaptın. Polis seni almaya gelmiş. İnanamıyorum."
İsmail dumura uğramıştı. Bir kaç saniye içinde alnında boncuk boncuk ter bşrikmişti. Çok korkardı böyle şeylerden. Kırk küsür yıllık ömründe polisle hiç bir işi olmamıştı. Polis bir yana, gittiği heryerde tüm kurallara uymuş, Asla kanun dışına çıkmamıştı. İki yıl önce bir gece yarısı fena dayak yediği sarhoşlardan davacı bile olmamıştı. Dahası adamlara ağzını açıp bir kaç sitemin dışında küfür bile etmemişti. Gayri ihtiyari bayılır gibi kelimeler çıktı ağzından:
"ne yapmışım ben"
Halil gülümsedi acı acı:
"dün akşam üstü mahalle esnafından nalbur selim dükkanında ölü bulunmuş.
"benle ne ilgisi var ki?"
"sözümü kesmez isen anlatacağım. Göğsünde bir bıçak saplıymış. Gece yapılan kriminal inceleme bıçakta senin parmak izini bulmuş. Kesinleşir kesinleşmezde seni tutuklamaya gelmişler. Bende inanamıyorum."
"olamaz." diyen ismail gücünü yitirip ayakta duramadı. Dizlerinde kalan son derman ile boş sıralarfan birine zor attı kendini. Gözbebekleri korkudan açılmış kan ter içinde kalmıştı.
"aman Allahım ben ne yapacağım şimdi? Ben yapmadım gider söylerim. Alnım açık yüzüm ak benim. Rabbimden başkada hiç kimseye veremeyecek hesabım yok."
Halil yanına yaklaşıp bir eliyle kolunu tutarken diğerini omzuna koyfu.
"bizde öyle düşünüyoruz. Sen dünyada tanıdığım öfkesini en iyi kontrol edebilen kişisin. Asla yapmış olamazsın. Şimdi seni burdan çıkarmamız lazım. Müdür polisleri oyalıyor. Hadi arka kapıya gidelim zil çalmadan."
"kaçarsam suçu kabul etmiş olmaz mıyım?"
"Alakası yok. Hem gerekirse sonra teslim olursun. Şimdi götürürler ise çok eziyet ederler sana. Biz herşeyi bir öğrenelim."
"yanlış yapıyoruz gibi geliyor bana."
"bak dinle beni. Eğer şimdi teslim olursan bir şekilde bu suçu sana kabul ettirirler. Tilki tilkiliğini bildirene kadar post elden gider. Şimdi arka kapıdan çık ve okulun arkasındaki çayırı geç yolun öbür tarafındaki çalılıklarda saklan. Karanlık basınca ben gelir seni bulurum. Her durduğum yerde iki kere seslenirim. Bir kere bağırır yürümeye devam edersem sakın çıkma kaç. Şayet gece yarısına kadar gelmezsem takip ediliyorum demektir.
Benim evin arka bahçesindeki küçük kulübe var ya oraya git. Otobüse binme tenha yerleden yürü. Senin için bir kaç eşya ve para bırakacağım. Arka cam açık olacak. Usulca gir yeşil çekyatın altına koyacağım. Onları al ortalıktan kaybol. Bir hafta içinde sonuç alamazsak teslim ol. Biz işin peşinde olacağız.
"Allahım nedir bu başıma gelenler. "
"şimdi telefonunu da ver bana. Teknik takibe takılmayasın. Hadi çıkalım."
Halil’in anlattıkları İsmail’inde aklına yatmıştı. Arka kapıdan çıkıp çayıra daldı.
Dehşet ve korku içinde bir ömre bedel bir oniki saatten sonra gelen giden olmamıştı. Artık dayanılacak tarafı kalmamıştı bu bekleyişin. Yine de Halil’in söylediği zamana yarım saat vardı. Son umutla bubyarım saati de beklemeye kara verdi. Yaşamla ölüm arasında geçen yarım saatin ardından hala gelen giden olmamıştı.
Usulca yerşnden kalktı. Üstünü başını silkeledi. Yola mesafesini koruyarak yürümeye başladı. Kırk dakika içinde Halil’in evine geldi. Müstakil evin tüm ışıkları sönüktü. Etrafı kolaçan ettikten sonra arkaya dolanıp alçak duvarı geçti. Kulübe duvara çok yakındı. Hafif ay ışığında açık cam rahatlıkla seçiliyordu. Sessizce içeri süzüldü. Tek odadan ibaret kulbe çok karanlıktı. Eşyaların silüetlerini görse de renklerini seçemiyordu. Işıkları açmak yerine yakın çekysta doğru sokuldu.
Ne olduysa o anda oldu. Ortalık gündüz gibi oldu. Sağına dönüp onu bekleyen kalabalığa baktı. Okula onu almaya gelen polislerden öldü denilen nalbur Selim’e kadar herkes oradaydı. Halil, eşi çocukları akraba eş dost kşm varsa. Hatta ilk şaşırdığı bu kalabalık buraya nasıl sığmıştı.
Hep bir ağızdan bağırmaya başladılar
"iyi ki doğdun İsmail"
O zaman anladı herşeyin bir oyun olduğunu. Bu gün onun doğum günüydü. Sabah beri boş yere kendi kendini mahvetmişti. Kan beynine sıçradı. Ömründe ilk defa öfkesi onu yenmişti
"hepinizin a.q. Ömrümden ömür gitti" diyerek başladığı küfür zincirine aklına ne gelirse onunla devam etti. Kırk küsür yıldır biriktirdiği gün görmemiş küfürler etti.
Bütün öfkesini kusunca sakinleşti. Gerçekten öfke baldan tatlıydı. Karşısında sessiz ve şaşkın bekleyen kalabalığa baktı. Gülümsedi. Küfretmenin hafifliğiyle kırkyuldan fazla ilk defa doğum günü kutlayan adam gülümsemesini takındı. Kalabalığa yürüyüp "teşekkürler dostlarım" dedi.