14
Yorum
3
Beğeni
0,0
Puan
1807
Okunma
Güle güle bebeğim.
Yolun ve bahtın açık olsun.
Küçücüksün, vedaları bilmezsin şüphesin henüz sen.
Öyle ya, nereden bileceksin ayrılıkları; yüreklere düşürdüğün hasret acısını yahut ta?
Aklın arkada kalmasın ama, öyle çokça da bizleri düşünme.
Biz, sonuçta alışırız yokluğuna bir şekilde buralarda.
Hem, hayatı ilk seyrettiğin odan, dayından kalan küçük ağaç örme beşiğin, üstüne üstük adını taşıyan o efsanevi kuzey doğu rüzgarı var ya seni hatırlatan...
Rahat olsun için senin.
Sen,
memleketinin insanı bunaltmayan serin gecelerinde,
bozkırın uçsuz bucaksız sessizliği koynunda rahat uyu yeter ki.
Güle güle bebeğim.
Gözün arkalarda, gönlün buralarda, bu hoyrat coğrafyada kalmasın.
İlk aldığın nefesle ciğerinde, aklında ve duygularında yer edinen iyot kokusunu varsın özlem duysun küçücük vücudun ve şaşkın ruhun.
Öfkesi bol Karadeniz’in, bıkıp usanmadan sahili döven dalgalarının o olağan üstü melodisi, varsın aksetmesin artık uykularının bölündüğü gecelerin geç saatlerde kulaklarına.
Yoldan gürültü ile geçen araçların sevimsiz motor gürültüleri olmasın.
Trabzon hava alanına mütemadiyen inen, ya da kalkan uçakların uğultularını, yanı başımızdaki küçük dereye mesken tutan kurbağa ailesinin vıraklamalarını, nöbetleşe pencereden odana dolan ve terleyen alnına serin öpücükler konduran Karayel ve Poyraz’ı unut gitsin istersen.
Biliyor musun bebeğim?
Şimdi sen yoksun ya, senin bir küçük iniltin, bir kısacık ağlaman ile unutuverdiğimiz tüm bu sesler, tüm alınmayan nefesler, geçişi duran tüm araçlar, inişten-kalkıştan vazgeçen tüm uçaklar, sahili amaçsızca döven deli dalgalar, vıraklamayı unutan kurbağa ailesi, gecelerimizi şarkıları ile renklendiren cırcır böcekleri ve kuzey doğu-kuzey batıdan esen deli rüzgarların sesi, hep beraber geriye döndüler gidişinle.
Hayat, normale döndü buralarda.
Sensiz, senin bebek kokundan uzak, senin yumuşacık tenine dokunmadan, minicik ellerini ve ayaklarını okşayamadan geçen günler silsilesi başladı.
Günler renksizleşti, geceler biraz daha uzadı sensiz.
Zaman,
nedense eskisi gibi hızlıca akıp gitmiyor hayatımızdan.
Saatler çok uzun, uykular çok kısa, sözler ise yetim bu günlerde.
İşte böyle bebeğim.
Gözümüzü yaşlı,
gönlümüzü gamlı bıraktın biliyor musun gidişinle?
Çok alışmıştık oysa sana.
Sesine, varlığına, hayatımızı renklendirişine...
Sen, bir olaydın aslında başlı başına.
Hayatımızın en önemli olayıydın.
Seninle aynı havayı solumak,
seninle aynı odada uymak,
seninle aynı hayatı paylaşmak ne güzeldi be bebeğim.
Şimdi gittin.
Doğduğun değil, doyacağın, ömrünü geçireceğin topraklardasın.
Bozkırın, geceleri serin, gündüzleri sıcak, kışları soğuk, yazları kurak karasal iklimine alışman zor olacak belki ama olsun.
Aldırma, üzülme hiç.
Boşuna Poyraz koyulmadı senin adın.
Oraya,
Kuzeydoğu istikametine dön yüzünü gönlüne doğduğun yerlerin özlemi düştüğünde.
Alçak tepelerle öpüşen ufkun enginliğine bırak ruhunu, derin derin nefes al, ciğerlerine doldur kuru havasını bozkırın.
Göreceksin,
bir sihirli el, Poyrazın önüne katıp sürükleyecek, alıp getirecektir sana özlemini duyduğun diyarların kokusunu.
Öfkeli ama temiz kalpli insanların sesli sesli tartışmalarını yine düşürecek kulağına.
Pislettiğin bezlerle dolu çöp torbasını , saatini hiç aksatmadan, her akşam tam 19.15 de alıp götüren, güler yüzlü apartman görevlimiz Ömer amcanın ayak sesini duyacaksın.
Biliyoruz,
oralarda, o uzak memleketlerde de çok sevenlerin olacak senin. Üzerine titreyecek ebeveynlerin, ninelerin, dedelerin.
Yeni komşu teyzelerin, halalar, arkadaşların olacak.
Güler yüzlü bakkal, sevimli fırıncı amcaların...
Marketlerde, sana bezlerini, mamanı, elbiselerini satan genç ve güzel ablaların olacak.
Yeni yıldızların olacak serin gecelerinde,
gününü ısıtan başka güneşin olacak.
Rüzgarların başka, yağmurların başka, bulutların başka olacak.
Belki, Karadeniz kokan ninniler fısıldamayacaklar kulaklarına, elbiselerinde de olmayacak Trabzonspor’un sihirli renkleri ama,
varsın olmasın be bebeğim.
Varsın başka renkleri taşısın birileri küçük dünyana.
Varsın başka olsun o diyarlarda rüzgarlarınızın adı.
Bakkalın, fırının, berberin, sünnetçin başka olsun.
Biz kulağına,
poyrazla yaren adını fısıldadık, ezanını okuduk ya,
yeter bu kadarı bize avunmak için.
Özlemin mi?
Hah işte!...
Ona alışmak gerçekten biraz zor olacak galiba.
Zira,
güzeldi gerçekten paylaşmayı bir şeyleri seninle.
Alışmıştık hayatımızın önemli bir noktasında seni görmeye.
Ve,
anneannenin kulağına fısıldadığı duygusal ninnilere kulak vermeye...
Ah bebeğim!...
Ne az kaldın, ne çok gittin hayatımızdan.
Ne az şey bıraktın, ne çok şey götürdün.
Ne olurdu,
bir bukle bakışını, bir tutam ağlayışını, bir demet gaz çıkarışını bıraksaydın ya bize armağan?
Neyin var, neyin yok alıp gitmişsin.
Sensizliğin o kocaman boşluğunu bırakmışsın bize sadece geriye.
Hani seni misafir etmişti, rahat et diye sana tahsis etmişti ya, bir türlü dönemedi işte o odasına sen gittikten sonra teyzen.
Hala bıraktığın gibi duran ve güzel geceler geçirdiğin o küçük beşiğe bir türlü dokumadı hala.
Bir türlü söndürülemedi, uykunda seni rahatsız etmesin diye üzerine tülbent örtülen gece lambası. Neden bilmiyorum, akşam olup hava karadığında, odana düştüğünde gecenin ürkütücü gölgesi, birileri yakıveriyor hala seni karanlığın sevimsiz kucağından çekip alan o sevimli lambayı.
Dayın,
seninle oynamaya, seninle eğlenmeye, seninle sohbet etmeye ayırdığı zamanlarda, tekrar bilgisayarının sevimsiz oyunlarına gömüldü.
Anneannenin ağzını bıçak açmıyor. O da gidişinle tebessümlerini kaybetti. İki gözü iki çeşme, ağlayıp durmakta günün her saatinde. Evimizin her köşesine dağılan eşyalarını öpmekte, koklamakta, sevmekte kendince.
Ha!... Ninnilerini de kesmedi henüz.Burada bıraktığın elbiselerine, çoraplarına, yatağına-yorganına okumakta gönlünden çekip aldığı ezgileri.
Velhasılı kelam bebeğim,
buralarda durumlar karışık.
Göklerimiz biraz daha bulutlu gidişinle, günlerimiz biraz daha renksiz.
Rüzgarlarımız da sert eser, yağmurlarımız şiddetli yağar oldu.
Seni bunaltan, terleten sıcaklar da aldı başını gittiler senin ardından.
Göklerimiz az mavi, gecelerimiz daha çok karanlık artık.
Ve biz, şunu anladık ki gidişinle;
her şey seninle daha güzelmiş be bebeğim.
Her şey seninle renkliymiş.
Hayat sende imiş.
Güzellik de...
Mutluluk ta...
Şimdi,
bir hikayenin yorgun satırlarında,
mahzun bir melodinin yetim notaları eşliğinde yaşatmaya çalışıyor deden seni bebeğim.
Gözlerinde, hayatın uzun yılları süzgecinden süzülmüş bir küçük duru yaş damlası,
dudaklarında ise,
ak düşen sakal ve bıyıkları arasına gezinen bir mazlum tebessüm...
Böyle işte hayat yavrucuğum.
Ansızın çıkıp gelirsin bir yerlerden,
birilerinin gönlüne ateşler düşürürsün.
Sonra?
Sonrası sayılı gündür işte, çabucak akar geçer ve gelir çatar ayrılığın sevimsiz realitesi.
Alır gidersin başını sen memleketinin sonsuz bozkırlarına,
ardında poyraza emanet bırakırsın seni sevenleri.
Haydi!...
Şimdi düle güle git.
Gözün arkada kalmasın emi?
Yolun ve bahtın açık olsun bebeğim.
Bir tutam hayat-19.08.2015-Trabzon