- 758 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
AĞUSTOS DEPREMİ ANISI
- Kalk haydi gidiyoruz, demişti telefondaki ses.
-Nereye?
- Adapazarına depreme , yardıma.
Hayır demiştim, onlara yük oluruz, plansız proğramsız.
…….
Bir hafta sonra bir Pazar günü televizyonda deprem yardımları anlatılıyordu. Halkımızın yoğun ilgisi gözlerimi yaşartmıştı. Kalbimin küt küt attığını, evrilip çevrildiğini hissettim.
Aniden telefona sarıldım, beni bir hafta önce arayan arkadaşım Ahmet Dutoğlunu aradım.
- Kalk , haydi gidiyoruz.
- Nereye?
- Adapazarına, depreme, yardıma.
- !?
- Ee.. Plansız proğramsız…
- Belki planlıdır, içime bir ateş düştü..
Roller değişmişti benim ona söylediklerimi o bana söylemişti.
İkindi sularıydı. Evimizin bahçesinde çökelikli , katmer yapılıyordu. Bütün katmerleri aldık, arabayı tıkabasa eczaneden doldurduk. Ahmet eczacıydı. Bir saat içinde hazırlanmıştık. Ahmet, Numan ben. Numanda bir arkadaşımızın veteriner okuyan oğlu idi.
Hemen yola çıktık, hiçbir hesap kitap yapmadan…
ADAPAZARI
O hali tasvir etmek istemiyorum. O insanoğlunun çaresizliği yenikliği acı olduğu kadar ders vericiydi.
Altyapısı çöken şehre girince maskelerimizi taktık. Nereye gidecektik, kimi bulacaktık bilmiyorduk. Stadın yanından geçerken yabancı askerler gördük, sanırım Pakistanlıydılar.
Hastaneyi sorduk oraya gittik. İlk şokumuzu orada yaşamıştık bürokrasi hazretleri adeta kovmuştu bizi. Oysaki arabamız tıka basa eczane malzemesi doluydu.
- Beliki plan gereğidir . Dedi Ahmet.
- İnşallah öyledir..
Şurası burası derken , Çark parkı denilen bir yerdi galiba. Uzunca bir çadır gördük, eczane yazıyordu.
Önceden dersimizi aldığımız için temkinlice yaklaştık.
- Biz Tokattan geliyoruz ilaç getirdik.
Teşekkür ettiler ama yüzlerindeki bezginliği çözememiştik. Neden sonra Ahmedin eczacı , olduğunu söyleyince gözleri parladı; sevinçten heyecandan ne yapacaklarını şaşırmışlardı. Hemen o çadırı kuran göz doktoruna koşup eczacı geldi diye müjdelemişlerdi. Ne oluyor diye birbirimizin yüzüne bakarken durumun vahametini görünce bu heyecanı anlamıştık.
Durum :
Uzunca bir çadır kurulmuş, içerisi kolilerle ilaç dolmuş. Çadırın önünde gönüllü doktorlar hasta bakıyor ama, ilaçları tasnif edecek sadece bir eczacı var, iki tanede İHH’nın gönderdiği hemşire var. İlaç çok, hasta çok ama karma karışık.
Ve ve ve… asıl olayı karma karışık eden şeyde müthiş yağan yağmurun çadırın altından içeri dolması. Kolilerin sular içinde kalması.
Biz durumu anlar anlamaz hoş beşi sonraya bırakarak hemen görev taksimi yaptık. Ben bir fırça alarak zemini beton olan çadırdaki suları dışarı sürüyordum. Dizlerime çekmiştim pantolonumu. Ahmet’le Numan ilaçları ayrı ayrı tasnif etmeye başladılar diğerleriyle. Ve bir dede de çimento bulmuş çadırın eteklerini betonluyordu. Çok iş vardı ama bir tempo tutturmuştuk. Ne acıkma ne yorgunluk. Ta ki sabah başlayıp akşam saat dokuza kadar.
Doktorlar ve biz yemek bekliyorduk, belediye getirecek demişlerdi ama bir türlü gelmiyordu. Neden sonra aklımıza katmerler geldi. Onları masaya koyunca oradakilerin gözleri açıldı.
Hiç fırsatımız olmamıştı konuşmaya. O deprem ortamında katmerlerde dikkatlerini çekmiş olacak ki sorgu sual başladı.
- Nerden geldiniz, hangi derneksiniz, hangi kuruluşsunuz vb…
Cevaplarımız şaşırtmıştı onları. O ekibin başındaki göz doktoru çok iyi bir insandı. Yüzünden ve tavrından okuyabiliyordunuz bunu.
Bizim cevaplarımızdan sonra söylendi kendi kendine.
- Allah , Allah… bize bugün İstanbuldan eczacılar gelecekti, fakat aksilik olmuş yarına kalmışlar. Siz gelmeseydiniz ne yapardık.
Bu sözlerden sonra birbirimizin yüzüne baktık. Söylemesekte aklımızdan geçen şuydu. Demek bir plan ve program üzerine gitmişiz, duygulanmıştık.
Bu arada İHH Ahmet arkadaşımızı aldı Hendek’e götürdü . orda ilaç depoları varmış tasnif edilmesi gerekiyormuş.
Ahmet çok geç geldi. Geceyi otomobilimizin içinde geçirdik. Bardaktan boşanırcasına yağmur yağıyordu.
Ertesi günü bir gurup eczacı çadırın önündeydi. İstanbuldan gelmişlerdi. Bizimse işimiz bitmişti. Saat dokuzdu. Veda ettik ayrıldık.
Bu arada rahmetli Savaş Ay’ da enkazların orda proğram yapıyordu, onu da gördük.
Bir şeye üzüldüm, bir şeye sevindim. İnsanlar enkazların üzerlerine çıkmış hatıra resim çekiniyorlar poz veriyorlardı. Bu beni çok rahatsız etti.
Sevindiğime gelince: yola çıkarken kızım bana yeni gömleğini verdi, yardım için.
Bende uygun birine bakırken bir bayanın ağacın dibindeki yağmurdan ıslanmış elbiseleri karıştırdığını gördüm, yaklaştım.
- Bakın bayan bu kızımın, buyurun.
- Sağol ben ihtiyacımı aldım, siz onu başkasına verin.
Gömlek elimde öylece kalakaldım. Bu ne asil davranıştı… biraz hüzün biraz gıptayla astım gömleği ağacın dalına.
Allahım zayıflığımızdan dolayı kaldıramayacağımız şeylerle imtihan etmesin.
NOT: döndükten sonra Numan’ın annesinden bir şey duydum: Numan oraya gitmeden bir gün önceki gece o çadırı kuran göz doktorunu rüyasında görmüş. Orda onunla karşılaşınca çok şaşırıp heyecanlanmış ama bizede anlatamamış. Hani her rüya anlatılmaz derlerya, belki ondan. Döndükten sonra annesine anlatmış.
YORUMLAR
Nedendir bilmiyorum,
bu yıl hiç anmak,
okumak,
yazmak gelmedi içimden depremi.
O sevimsizlikleri,
o acıları tekrar hatırlamak istemediğimden olsa gerek.
Ancak,
düşene yardıma koşan cefakar, vefakar,
yardımsever milletime bir kez daha teşekkür ediyorum bu vesile ile.
Gerektiğinde tek vücut olmasını iyi bilirler.
selahattincansız
şu anda çalgı sesleri geliyor düğünden, oysa bugün itibariyle 12 şehit var...
haydi hayırlısı..
bir iyiliği tam yapmak için akıllı da olmak lazım. yazınızı okurken aklıma depremden sonraki günlerdeki televizyondan izlediğimde yüreğimi burkan o düzensizlik geldi. yardım paketlerinin dağıtılması esnasındaki izdihamlar gibi... bu tür afetlerle her zaman karşılaşabileceğimiz gerçeği bu tür işlerin profesyonel ellerle yapılmasının gerekliliğine zorunlu kılar. güzel yazınız için tebrikler.
selahattincansız
saygılar