- 610 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
Unutmadık Unutturmayacağız.!
17 Ağustos 1999. Sarsıcı gün. Hem yeryüzünü hem de içimizi nasılda sarsmıştı o gün. Hayatım boyu unutamayacağım tek gün diyebilirim. Çok küçüktüm o anı yaşadığımda. Ne olduğunu anlamak benim için çok zordu. Aslında depremin tam ortasında kalmayacaktım çünkü Kocaeli de ikamet etmiyordum o zamanlar.
Yaşamam gerekiyormuş demek ki. Sapanca’daydım o gün. Halamın kelime-i şahadet getirmeleriyle uyandım. Ne olduğunu sarsıntı geçene kadar anlayamadım. Sallanıyorduk. Peki niye? Aşağı indiğimizdeyse deprem diyorlardı. Depremde neydi ki? Durmadan sarsıntılar devam ediyordu. Yanımızda ki bina çökmüştü. Çığlıklar yankılanıyordu. Kopmuş kollar, bacaklar caddenin ortasında duruyordu. Bu benim görebileceğim en vahşet şey idi. Dedim ya küçüktüm. O gece düğününe gittiğimiz insanlarda o binadaydılar. Onları düşünmeden edemedim. Daha yeni evlenmişlerdi. Daha ilk defa beraber bir güne uyanmak için uyumuşlardı. Peki uyanabilmişler miydi? Kimsenin hiç bir şey yapmaması garipti. Niye duruyorlar niye yardım etmiyorlar diye halama sordum. Sabah olmasını bekliyorlar dedi. Gün ışığında her şey daha kolay olur. Kurtarma ekipleri geldiğinde hepimiz bir şeyler yapmaya çalıştık. Saatler ilerledikçe kurtulma şansları daha da azalıyordu. İlk tanıdık ceset. Mehmet Amca. Çöken binayı görünce dayanamadı adamcağız. İçinde yeni evlenmiş kızı vardı. Uzun süren çalışmalara ve kızına dair hiç belirti olmamasına dayanamadı. Oracıkta kalp krizi geçirdi. Nasıl bir sarsıntıydı ki bu? Koca bina nasıl yerle bir olmuştu. Evli çiftten sonunda bir ses alabilmiştik. Adamı çıkardılar ilk önce. Gözleri açıktı; karım, karım diye ağlıyordu ama. Kendi canından çoktan vazgeçmiş sevdiğini düşünüyordu. Karısını da az sonra çıkarmışlardı. Bir telaş bir koşuşturmaca. Sedyenin başında ki doktorun yüzü beton gibi olmuştu. Adamın yanına gidip üzgünüm evladım dedi. O an gözlerimden yaşlar aktığını hissettim. Neden böyle bir son yaşadılar ki? Nasıl bir kader oyunuydu bu böyle. O an için anlamak güçtü. Saatler ilerledikçe umutlar azalıyordu. Her ulaşılan beden hüzne boğuyordu Sapanca’yı. Bunun gibi binlerce kare...
Hani deriz ya bir musibet bin nasihatten iyidir diye. Peki ya gerçekten böyle mi? Ne yazık ki hiç sanmıyorum.! Aklımıza başımıza devşireceğimiz yerde. Daha çok imkan sağlıyoruz kayıplara. Hiç önlem almayarak can kaybını bir daha ki sefere iki katına çıkarmayı falan hedefliyoruz sanırım. Ve onlar bu acıyı her an kalplerinde yaşarken, bazılarımız 17 Ağustosta bile unutuyor. Ama unutmadık, unutturmayacağız....
Bu yüzden artık yeter demenin zamanı sizce de gelmedi mi? Sadece bu acıyı yaşadıktan sonra depremi düşünmeyi bırakmalıyız artık. Her an bu gerçeğin olabileceğini düşünerek hareket etmeliyiz. Tabi her şey yaşandıktan sonra bu kelimeler anlamsız geliyor insana. Ama artık bilinçlenmenin, bilinçlendirmenin zamanı gelmemiş midir?
Bu acı günde kaybettiğimiz tüm insanları rahmetle anıyorum...
YORUMLAR
Bir yıl çalışamadım depremin harap ettiği ayaklarım nedeni ile.
İki ameliyat geçirdim,
günlerce, aylarca sırt üstü yatmak zorunda kaldım.
O büyük felakete, Sakarya'da yakalanmıştım ben de.
Bu güne kadar,
o geceyi anlatan çokça yazılar, hikayeler yazdım.
Bu yıl,
16.yıl dönümünde, ilk kez o günlerden kalan bir hatırayı kaleme almıyorum.
Nedeni?
Ben de bilmiyorum.
O acı günleri unutmak istediğimdendir belki de.
Ders almak mı?
Yaşadığım apartman yıkılmıştı depremde.
O günden sonra asla apartmanlarda yaşayamam sanırdım.
Bir yıl sonra,
yıkılan evime 50 m uzaklıktaki başka bir apartmanın beşinci katına taşındım.
İnsanlar,
maalesef çok çabuk unutuyor ve asla ders almıyorlar.
Eyşan Deniz
Anlık çıkışları var insanların birileri katlediğinde sokaklara dökülmek akşam olduğunda ise komik bir filme gülmek gibi..
Savundukları ve yaptıkları bir değil ne yazık ki..!
Değerli yorumunuza teşekkür ederim efendim.
Saygılar
17 Ağustos 1999
Hüzün yüklü bir dünyaya pencere açmışsınız
Hayatını kaybeden insanıma Allah'tan rahmet dilerken
Duyarlı yüreği, emeği, kalemi, kelamı selamlıyorum.
Eyşan Deniz
Saygılarımla.