- 490 Okunma
- 3 Yorum
- 0 Beðeni
ÖÐRETMEN ÖÐRETMENCÝK
Bu gün Pazar, vakit akþamüstü…
Þans, talih, baht bana küstü…
Beynim ve yüreðim sanki Dünya’da süstü…
Bedenim sanki taþlanmak için meydanda büstü…
Mazinin çileli yollarýndayým.
Öðrencilik ve öðretmenlik günlerimi düþünüyorum…
Þansýmýn, talihimin, bahtýmýn öðrencilik ve öðretmenlik günlerimde bana oynadýðý oyunlarý sýralýyorum… Bazen o günleri yeniden yaþarým…
Öðretmenlik anýlarýmý yazmadým… Yazmýyorum…
Öðretmenliðin kutsal bir meslek olduðuna inananlardaným…
Aþaðýda yazdýklarýmý düþünüyordum…
Ýçimdeki öðretmen, “kendi kendine sayýklama,” dedi… “Yaz, paylaþ okurlarýnla, seninle mezara gitmesin,” dedi…
Ýçimdeki öðretmeni dinledim… Sizinle paylaþmaya karar verdim…
Yaþadýklarýmý yazýyorum… Takdir sizindir sevgili okurlar…
Ýlkokul birinci sýnýfta, altý yaþýnda annemle Kürtçe konuþtum diye öðretmenimden tokatlar yedim…
Annen Türkçe biliyor muydu diye sormadý…
Babam bir Amerikalý ile evlenmiþ olsaydý Ýngilizce konuþacaktým…
Öðretmenim Ýngilizce konuþtum diye beni tokatlar mýydý?
“Aferin Mahmut” der beni över miydi?
Altmýþ bir yaþýndayým, elli beþ sene önce o tokatlarý yedim…
Elli beþ senedir yukarýdaki soruyu kendi kendime soruyorum…
Tokatlar aklýma geldikçe yüzüm hala kýpkýrmýzý oluyor…
Altý yaþýnda tokatlardan kýzaran suratým, sonraki yýllarda eðitimci diye baþýmýza gönderilen bu zihniyette olanlarla ayný havayý soluduðumdan yüzüm kýzarýyor…
Utanýyorum…
Ben, yirmi altý yýl eðitimci olarak görev yaptým…
Sýnýf öðretmenliði yaptým… Ortaokulda derslere girdim…
Halk eðitim Müdürlüðü, Milli Eðitim Müdürlüðü yaptým…
Bir öðretmen, öðrencilerini konuþtuðu dile göre, baðlý olduðu dine veya mezhebe göre, babasýnýn toplumsal sýnýfýna göre nasýl deðerlendirir?
Ben eðitimciyim diyen kiþi böyle bir hatayý yapamaz…
Çocuk annesinin dilini konuþur…
Evde konuþma dilini öðrenir…
Çocuk kendisi, küçük yaþta konuþacaðý dili belirlemez… Belirleyemez…
Çocuk, kendi dinini ve mezhebini belirlemez… Belirleyemez…
Çocuk, babasýnýn toplumsal sýnýfýný belirlemez… Belirleyemez…
Bunu bilmeyen eðitimci olamaz… Olmamalýdýr…
Görev yaptýðým bir okulda, uzun yýllarca öðretmenlik yapan bir zat, müdür yardýmcýsý olmuþ…
Müdürün tayini çýkýnca yerine bu zat bakýyordu…
Benim tayinim Mersin’e çýktý. Beni bu okula verdiler… Temmuz ayýydý…
Eðitim öðretim baþladýðýnda bana ve baþka bir öðretmene birinci sýnýflarý verdiler…
Diðer öðretmen, okulun eski öðretmenlerindendi… Müdür vekilliði yapan zatýn can ciðer arkadaþýydý…
1-A Sýnýfýný eski öðretmene verdiler…
1-B sýnýfýný bana verdiler…
1-A Sýnýfý sabahçý, ben öðlenciydim…
Okula genellikle erken gelirdim.
1-A sýnýfýnýn öðretmeni müdür vekilinden öðretmenliðim boyunca doksandan aþaðý not almadýðýmý öðrenmiþ.
Aylýkla ödüllendirilmelerim, takdirlerim, teþekkürlerim okula gelen dosyamla birlikte gelmiþ…
Okula erken geldiðim günlerde, 1-A sýnýfýnýn öðretmeni beni sýnýfýna davet ederdi. “Deneyiminden faydalanalým,” derdi…
Ben de iyi niyetle gider yardýmcý olurdum…
1-A Sýnýfýna ilk girdiðim gün, þaþýrmýþtým. Kýz ve erkek öðrencilerinin hepsi yepyeni önlükler giymiþlerdi… Bu çocuklarýn ayakkabýlarý da pahalý ayakkabýlardý…
Benim öðrencilerimin önlükleri ya büyüklerinin eski önlükleriydi ya da pazarda satýlan önlüklerdi…
Ayakkabýlar da genellikle eskiydi… Ayakkabý alamadýðý için terlikle gelen birkaç öðrencim vardý…
Beslenme dersinde 1-A Sýnýfýna girdiðimde yine þaþýrdým… Öðrencilerin sýralarýnýn üstünde muz, meyve suyu, pahalý çikolatalar, süt, bisküvi gibi güzel þeyler vardý…
Benim öðrencilerin eline yarým ekmek, bir salatalýk veya domates verir gönderirlerdi…
Sýnýf daðýtýmý yapýlýrken bir oyun oynanmýþ olmalýydý…
Benim öðrencilerimden beþinin babasý ölmüþtü… Birinin babasý dost tutmuþ, evine uðramýyordu…
Öðrencilerim büyük çoðunluðu Adýyaman’dan, Siirt’ten, Mardin’den, Diyarbakýr’dan göç etmiþ yoksul ailelerin çocuklarýydý…
Diðer öðrencilerim de mahallenin en yoksul insanlarýnýn çocuklarýydý…
Mahallede daha önce okula yakýn on yýl oturduðum için hepsinin annelerini, babalarýný tanýyordum…
1-A Sýnýfýna girdiðim bir gün, kuþkularýmdan haklý veya haksýz olduðumu öðrenmek istedim…
Sýnýf defterini elime aldým. Çocuklara sordum:
— Çocuklar sizinle tanýþmak istiyorum… Tanýþalým mý?
Çocuklar hep bir aðýzdan baðýrdýlar:
— Tanýþalým!
Numara sýrasýna göre isimlerini, babalarýnýn isimlerini ve nerede çalýþtýklarý sordum…
Büyük çoðunluðu Yozgatlý, Sivaslý Kürtçe bilmeyen maddi durumlarý çok iyi olan ailelerin çocuklarýydý…
Bir þey daha dikkatimi çekmiþti: Bu çocuklarýn aðabeyleri ve ablalarý üst sýnýflarda okuyan çalýþkan öðrencilerdi…
Anne ve babasý Kürt olan iki öðrenci vardý… Ýkisinin de ablalarý ve aðabeyleri okulun en çalýþkan öðrencileriydi. Maddi durumlarý da iyiydi…
Ben de tek bir Sivaslý öðrenci vardý. Kürt ve yoksul Hasan’ýn kýzýydý…
Silifkeli bir öðrencim vardý. Babasý iþsizdi. Aðabeyi derse önem vermeyen bir öðrenciydi…
Öðrencilerimin maddi durumlarýný ve ablalarýnýn ve aðabeylerinin ders durumlarýný tek tek biliyorum…
Müdür vekili sýnýf daðýtýmý yaparken seçme yapmýþtý.
Öðrencilerin maddi durumlarýný, ablalarýnýn ve aðabeylerinin ders durumlarýný göz önüne almýþtý…
Muz, meyve suyu, pahalý çikolatalar, süt, bisküvi getirebilen, ablalarýnýn ve aðabeylerinin ders durumlarý iyi olan çocuklar 1-A sýnýfýna verilmiþti…
Eline yarým ekmek, bir salatalýk veya domates verilen, ablalarýnýn ve aðabeylerinin ders durumlarý kötü olan öðrenciler 1-B sýnýfýna verilmiþti…
Müdür vekili ve 1-A sýnýfý öðretmeni þunu kavrayamamýþlardý: Ailelerinin maddi durumu zayýf, ablalarýnýn ve aðabeylerinin ders durumlarý kötü olan öðrenciler de baþarýlý olabilirler…
Birileri onlara bunu anlatmamýþtý…
Benim müdür vekili zata ve adamýna bunu öðretmem gerekirdi…
Ben bu mesleðe âþýk bir öðretmendim… Görevimi yapmalýydým…
Ben ve öðrencilerim çok çalýþtýk…
Okulumuza gelen müfettiþleri, öðrencilerim yazdýklarý yazýlarýyla, düzgün okumalarýyla, sorulan bütün sorularý, bütün sýnýfýn parmak kaldýrýp doðru cevaplandýrmalarýyla þaþýrttýk…
Öðrencilerim her yýl aferin aldý… Ben her yýl takdir ya da teþekkür aldým… Aylýkla ödüllenmeyi hak ettim…
Mersin’de okullar arasý bilgi yarýþmasý vardý.
Birinci sýnýflar daðýtýldýktan bir yýl sonra okula gelen müdür, bizim sýnýfýn bilgi yarýþmasýna katýlmasýný rica etti…
Öðrencilerimle beþinci sýnýfa kadar gelmiþtik…
Mersin genelinde kýrk okul yarýþmaya katýlacaktý…
Yarýþmalar yerel SUN TV.’de canlý yayýnlanacaktý…
Yarýþmaya katýlmayý öðrencilerimle konuþarak, onlardan baþarý sözünü alarak kabul ettim…
Çalýþtýk. Hem de çok iyi çalýþtýk…
Her yarýþmada bizimle yarýþan okulu saf dýþý býrakarak, baþý dik okula döndük… Alkýþlandýk.
Otuz sekiz okul saf dýþý kaldý…
Ýki okul finaldeydik…
Televizyon spikeri, jüri üyeleri ve diðer okullar, ben ve öðrencilerim yani herkes, birinci olacaðýmýza inanýyordu, inanýyorduk…
Final günü yine televizyon ekranýnýn karþýsýndaydýk…
On soru sorulacaktý… Eþitlik devam ederse yedek sorulara geçilecekti…
Yarýþma baþladý. Öðrencilerim on sorudan dokuzuna doðru cevap verdiler… Bildikleri bir soruya da heyecandan yanlýþ þýkkýn cevabýný kaldýrdýlar…
Þans, talih, baht bana yine sýrtýný dönmüþtü.
Rakibimiz de dokuz cevap verdi…
Puanlar eþitti. Yedek soruya geçildi… Ýlk yedek soruda öðrencilerim önce ki sorunun moral bozukluðuyla bildikleri soruya cevap veremediler…
Mersin ikincisi olduk…
Spiker Ayþe Kara diðer okulun öðrencilerine bir soru sordu:
— Bütün sorularý bilerek mi cevaplandýrdýnýz?
Karþý okulun öðrencileri bütün saflýklarýyla ve samimiyetle soruya cevap verdiler:
— Dört soruyu bilmiyorduk. Attýk. Tutturduk…
Spiker Ayþe Kara benim öðrencilerime ayný soruyu sordu:
— Bütün sorularý bilerek mi cevaplandýrdýnýz?
Benim öðrencilerim gözyaþlarý içinde cevap verdiler:
— Bütün sorulara bilerek cevap verdik… Ýlk on soruya da biliyorduk… Yedek soruyu da biliyorduk… Hatamýz sonucu ikinci olduk…
Spiker Ayþe Kara bizim için çok üzüldü. Jüri üyelerinden biri gözyaþlarýný tutamadý. Kameralardan kaçýp gözyaþlarýný sildi…
Ýkincilik madalyasýný okulumuza getirdik…
Eline yarým ekmek, bir salatalýk veya domates verilen, ablalarýnýn ve aðabeylerinin ders durumlarý kötü olan öðrenciler Mersin ikincisi olmuþtu…
Birinciliði küçük bir dikkatsizlik sonucu kaybetmiþlerdi…
Müdür vekili zatýn yaptýklarý kitaplarý doldurur… Yazýyý fazla uzatmamak için ikisini konuyla ilgili olduðu için aktarayým…
Mersin’de sýnýf öðretmenliði yaparken, okulumuzun bulunduðu mahalleye bir aile geldi…
Aile daha önce bu mahallede otururmuþ…
Arap kökenli olan aile, evde Arapça konuþurlarmýþ… Anne, Arapçadan baþka bir dil bilmezmiþ…
Baba askerde biraz Türkçe öðrenmiþ… Baba evde Arapça konuþurmuþ…
Aile Almanya’ya çalýþmaya gitmiþ…
Yýllarca orada kalmýþlar. Orada çocuklarý dünya’ya gelmiþ.
Çocuklardan ikisi okul yaþýna gelmiþler… Almanya’da üç yýl okumuþlar…
Aile geri dönüþ yapmýþ… Almanya’da üçüncü sýnýfa kadar okuyan iki kardeþi bizim okula getirmiþler…
Müdür vekili zat, Almanya’dan gelen üstü baþý düzgün çocuklar için iyi bir kayýt parasý almýþ… Raký parasýný cebine atmýþ… Aldýðý para için makbuz vermemiþti… Makbuz kesseydi bir þey fark etmezdi… Hemþerisi bakkaldan fatura alýr, gider gösterirdi…
1-A artýk 3-A olmuþtu…
Biz 3-B olmuþtuk…
Üstü baþý düzgün, babalarý zengin, Almanya’da üçe kadar okumuþ çocuðu, 3-A sýnýfýna gönderir…
Çocuklarý getirip kaydeden kiþi arkadaþýmdý. Okulun bahçesinde karþýlaþtýk… Almanya’da bir akrabalarýnýn dönüþ yaptýðýný, çocuklarý getirip kaydettiðini söyledi.
Ekledi:
— Senin sýnýfa vermesini söyledim. Kabul etmedi. Diðer sýnýfa verdi.
Ben de:
— Önemli deðil. Yine yardýmcý olurum, dedim.
Bir gün sonra Almanya’dan gelen çocuklar benim sýnýfa gönderildi…
Çocuklar Türkçe bilmediði için öðretmen sýnýfýna kabul etmemiþ. Bana göndermiþler…
Çocuklar kýsa sürede Türkçe öðrendiler ve çok baþarýlý oldular…
Ayný yýl Kâhta’nýn bir köyünden bir öðrenci geldi… Üçüncü sýnýf öðrencisi okuma ve yazma bilmiyordu.
Müdür vekili zat, okuma ve yazma bilmeyen, fakir çocuðu olduðu halinden belli Hakan Berendi’yi benim sýnýfa verdi.
Seviye tespiti yaptým. Okuma ve yazma bilmiyor…
Gülerek sordum:
— Caným hemþerim niye okuma yazma bilmiyorsun?
Cevabýndan mesleðim adýna utandým:
— Öðretmenim! Öðretmenim! Biz köyde oturuyorduk. Öðretmen haftada bir-iki gün gelirdi. Biz ders görmedik. Ben nasýl öðreneyim?
Üç yýlda okuma yazma öðretilmeyen Hakan, okuma ve yazmayý öðrendi. Dördüncü sýnýfta çalýþkan öðrencilerimin en önündeydi…
Beþinci sýnýfta bilgi yarýþmasýndaki öðrencilerimden biri Hakan Berendi’ydi…
Ortaokul ve lisede hep birinciydi…
Üniversiteyi kazandýðýný öðrenince sevincimden uçtum…
Çocuðu seversen, emek verirsen o baþarýlý olur…
Üç yýlda bir çocuða okuma ve yazma öðretmeyen öðretmen, öðretmenciktir…
Sýnýflara öðrenci daðýtýlýrken fakir ve zengin ayrýmý yapan yönetici müdürcüktür…
Öðretmencikler müdürcükler aldýðý maaþý hak etmeden aldýklarý için o para haramdýr…
Ben böyle bilir ve böyle söylerim…
3 EKÝM 2013 / CUMA/ 04.00
YORUMLAR
Benzer durumlarý mesleðimin ilk yýllarýnda ben de yaþadým. Özellikle 1. sýnýf akademik hayatýn temeli. Gerek müfredat dersleri gerekse hayat dersleri çocuðun þekillenmesinde çok önemli. Öðretmenin her þeyden önce sevgi dolu olmasý ve çocuklarýna inanmasý þart. Siz bunlarý en güzel þekilde baþarmýþsýnýz. Ne mutlu sizin yetiþtirdiðiniz evlatlara, ne mutlu size!..
Genel anlamda çok güzel bir yazýydý. Yaþýnýz büyük olmasa da o kutsal ellerinizden öpüyorum Mahmut Hocam.
Saygý dolu tebriklerimle.
Mahmut Cantekin
Duyarlý yüreðinizi sevgiyle selamlýyor, çok teþekkür ediyorum.
Bu dünyada hep sevgi kazansýn.
Sað olun.
Merhaba Hocam...yazmak önemli.
Yazar G.G.Marquez,kendi hayatýný anlattýðý "Anlatmak Ýçin Yaþamak "kitabýnda,
-Hayat insanýn yaþadýðý deðildir,aslolan hatýrladýðý ve anlatmak için nasýl hatýrladýðýdýr der.
Yazmasaydýnýz,6.yaþýndaki bir çocuðun "ana dilinden" dolayý yediði tokadý nasýl bilebilirdik ki?Hele hele onun dünyasýndaki travmalarý nasýl düþünürdük ki?
Ýyi ki yazmýþsýnýz.
Daha güzel ortamlarda bulunmak/yaþamak dileðimle.