- 1058 Okunma
- 5 Yorum
- 1 Beğeni
Dinsizliğin Acıları
İnsanlık son yıllarda inkâra teslim oldu ve şeytanî/deccalî sistem, insanlara çağdaşlık ve özgürlük söylemleriyle gerçekte ürkütücü bir dünya sundu. Çözüm farklı yerlerde aranıyor ancak bu belâyı kaldıracak olan yalnızca inançtır.
Yazılı ve görsel medya, bilinçli bir sistemle sorumsuz bir hayata özendiriyor. İnsanlar medyanın örnek gösterdiği marjinal kişileri kendilerine örnek alıyor, giyimlerini, yaşam felsefelerini, konuşma tarzlarını taklit etmeye
yönlendiriliyorlar. Adeta büyülenmiş gibi akıl kullanamıyor ve gerçeği göremiyorlar.
Ayrıca materyalist güçlerin denetimindeki medya ve akademik kaynakların telkinleri öylesine etkili ki, yaratılış göz önünde apaçık bir gerçek olduğu ve bilimsel hiçbir değeri olmadığı açıkça kanıtlandığı halde evrim teorisi eleştirilemiyor, bir tabu gibi görülüyor.
İnsanlığı adetâ bir büyü gibi sarmış ve sadece Allah’ın varlığını ve yaratışını inkâr üzerine kurulmuş olan evrim teorisi, Rabbine karşı sorumlu olduğunu insana unutturmak ister. Tesadüflerin eseri olan bir çeşit hayvan olduğunu telkin eder, ‘orman kanunları’na göre yaşamaya ve insanları kıyasıya bir menfaat mücadelesi sürdürmeye yönlendirir.
Basit beklenti ve çıkarlar için her türlü acımasızlığı, haksızlığı ve adaletsizliği yapmayı mâzur gösteren bu ahlâk sonucu, toplumda şiddet, hırsızlık, yolsuzluk gibi suçlar giderek artıyor.
Okullarda ders kitaplarında evrim bilime ‘rağmen’ anlatılmaya devam ediliyor. Evrimi savunmak adına 30-40 yıl önce bilimsel literatürden çıkarılmış olan 19. Yüzyılın dogmatik iddiaları çocuklara ve gençlere bilim gibi anlatılıyor.
Yaratılış konusuna ise birçok ders kitabında yalnızca dini kaynaklara dayalı bir görüş gibi, ‘hayatın başlangıcına dair farklı görüşler’ başlığı altında kısaca değiniliyor.
Ünlü İngiliz bilim adamı Chandra Wickramasinghe, Allah’ın inkâr edilmesi için insanların beyinlerinin nasıl yıkandığını şöyle açıklıyor;
“Bir bilim adamı olarak aldığım eğitim boyunca, bilimin herhangi bir bilinçli yaratılış kavramı ile uyuşamayacağına dair çok güçlü bir beyin yıkamaya tabi tutuldum. Bu kavrama karşı şiddetle tavır alınması gerekiyordu. Ama şu anda, Tanrı’ya inanmayı gerektiren açıklamaya karşı olarak öne sürülebilecek hiçbir argüman bulamıyorum…”
Allah’ı ve tüm kâinatı saran muhteşem sıfatlarını takdir edememek, insanlardaki ümidi, neşeyi ve iyimserliği yok ediyor. Zorluk yükleyeceğini zannederek dini yaşamaktan kaçınıyor ancak birçok insan daha dünyada iken azap içinde yaşıyor.
Din, insanın fıtratındadır, ruhsal yapısına uygundur. Önyargısız batılı psikologların, ‘doğal dinsel işlev, dini eğilim ve duygu, dini inanç tohumları, insiyaki temayül, dini potansiyel’ adını verdikleri kavramlar, İslam inancındaki fıtrat prensibiyle açıklanabilir. Hayatın lezzeti, ancak fıtratı üzere yaşamaktadır. İnsan fıtratına uygun olmayan hayat endişe, korku, panik ve depresyon içinde yaşanan bir hayattır.
Mümin, tüm kuvvet ve kudret sahiplerinin üzerinde olan Allah’a hissettiği güven sebebiyle, en zor zamanlarda bile umudunu güçlü tutar. Hep umutlu olabilmek, stres ve sıkıntıdan uzak, mutlu bir hayat demektir. İnanan insan, sahip olduğu nimetlerin Allah Katından bir lütuf olduğunu bilincinde, şükürle yaşar. Müminin mutlu olmak için dünyevi nimetlere ihtiyacı yoktur.
Bediüzzaman, hayatı lezzetli kılanın iman olduğunu şöyle ifade ediyor: "Ey zevk ve lezzete mübtelâ insan! Ben yetmiş beş yaşımda, binler tecrübelerle ve hüccetlerle ve hâdiselerle aynelyakîn bildim ki, hakiki zevk ve elemsiz lezzet ve kedersiz sevinç ve hayattaki saadet yalnız imândadır ve imân hakikatleri dairesinde bulunur. Yoksa, dünyevî bir lezzette çok elemler var. Bir üzüm tanesini yedirir, on tokat vurur gibi, hayatın lezzetini kaçırır..."
İslamiyet pırıl pırıl aydınlık bir dindir. Kur’an ışıl ışıl aydınlıktır; insanı karanlıklardan aydınlığa çıkarır. İnsana sevgiyi, şefkati, özveriyi, merhameti, dostluğu, vicdan kullanmayı, adil olmayı öğretir.
Bu sebeplerle vicdan sahibi dindar bir nesil için, çocuk ve gençlere Allah’ın beğendiği güzel ahlâk tanıtılmalı. İnsanlar boş konular yerine hem kendilerine hem de çevrelerine ve topluma yarar sağlayacak konularla meşgul olmalı. Beyinleri berraklaştıran, insanları izledikleri karelere daha duyarlı hale getiren, yalnızca inançtır çünkü.
Dini yaşamaktan kaçınarak, nefsin bencil tutkuları peşinde koşmak azaptır. Nefis asla tatmin olmayan bir mekanizmadır; insanı batağa sürükler. Ruh ve beden, Allah tarafından dini yaşamak üzere yaratılmıştır. Dinin yaşandığı sisteme göre ayarlanmış ruh ve beden, fıtratına ters kullanıldığında insan maddi-manevi tahribata uğrar, telafisi ise zordur. Elbette benzinle çalışan otomobile mazot konmaz.
Gazete ve dergilerde genç görünmek ve sağlıklı olmak için karamsar olmamak, öfkelenmemek, hoşgörülü olmak, stres ve depresyondan uzak kalmak gibi tavsiyeler verilir. Genelde tavsiyeler arasında yoktur ama bunlar ancak dinin gerçek anlamda yaşanmasıyla mümkündür.
Dinsizlik insanı vicdansızlığa yönlendirir. İnancı olmayan insanın vicdanı boğulur. Kur’an’ın tarif ettiği güzel ahlâk modeli yaşanmadığı içindir ki bugün yeryüzüne kötülük, karamsarlık, bireysel ve toplumsal huzursuzluk, olumsuzluk, maddi-manevi kayıp hâkim olmuştur.
Bu sebeple dinsizlikle mücadele konusunda Müslümanların çaba harcamaları, tüm imkânlarını birleştirerek insanlığı bu tehlikeden korumaları son derece önemlidir. Her insan bu fikri mücadelede ne kadar çok hizmet ederse, dinsizliğin yeryüzünden silinmesi ve böylece "yeryüzünde fitne kalmaması" da –Allah’ın dilemesiyle- o kadar hızlı olacaktır.
"Şimdi bu zamanda en büyük tehlike olan dinsizliğe, anarşistliğe, maddeciliğe karşı yalnız tek bir çare var: O da Kur’an’ın hakikatlerine sarılmaktır. Yoksa koca Çin’i, az bir zamanda komünistliğe çeviren bela, siyasi, maddi kuvvetler ile susmaz. Onu yalnızca Kur’an gerçekleri susturabilir.” (Risale-i Nur)
Elif Nisa, Yeni Asya Gazetesi
YORUMLAR
Din konusunda insanların şunu anlaması yeterli bence:
Din; Allah'a ulaşmak için amaç değil, Allah'ın istediği gibi insanlar olabilmek için araçtır. İslamiyetin özünü kavrayıp, islamı rehber olarak kullanıp Allah'ın gösterdiği yolda yürümek için araçtır.
Dini yaşamak için ömrünün çoğunu harcamak, hayattan kopmak; ormanı görebilmek için ağaçları kesmeye benzer.
Saygılarımla.
Elif Nisa
Sayın Elif hanım, konuya ideolojik kaygılarla ve taraf olarak baktığınızdan bilimsel olmayan mantıksal hatalar yapmışsınız. Önce “Evrim” ile “Evrim Teorisi” arasındaki farkı bilmek lazım. Canlılarda evrim olduğu artık herkes tarafından bilinen, yadsınamaz bir gerçek. Küçük bir örnek ki siz de kabul edersiniz herhalde. Adem ve Havva’dan gelen insanlarda oluşan Sarı,Beyaz, Siyah ırklar bu evrimin bir sonucudur. Ama ‘Evrim Teorisi” nihayetinde bir teoridir. Zamanla ya ispatlanır ya da yanlışlanabilir ve çöpe gider.
Ben, teori daha yeni derken evrimi değil, Evrim Teorisini kastettim.Zira yazınızda da Evrim Teorisi diye geçiyor. Üstelik evrim sadece canlılar alemini değil, maddi tüm evreni konu alır. Bugün gündemimizde olan her konunun, her felsefi düşüncenin ilk çağlarda bile izlerini bulabilirsiniz. Benim söylediğim evrim düşüncesi değil, Evrim Teorisidir. Evrim düşüncesinin teori haline getirilmiş halidir ki, bilim adamlarının ortak düşüncesi bu teorinin 18, yüzyıl sonlarında Lamarck’ca teorileştirildiğidir. Üstelik Lamarck’ın teorisi de yanlışlanıp, bir kenara atılmıştır.
Evrim Teorisi ve Materyalizm birbiriyle alakasız iki kavramdır. Materyalizm bir felsefi düşünme, açıklama yöntemidir. Tıpkı diğer bir çok felsefi akım gibi. Mesela, İdealizm, Agnostizm, Deizm, Varoluşçuluk, Dogmatizm gibi en az bir elli adet sayılabilir. Evrim Teorisi ise bir felsefi akım değil, bilimsel bir teoridir. İspatlanabilir mi? Belki. Yanlışlanabilir mi? Belki. Zira Lamarc’ın oluşturduğu Evrim Teorisi yanlışlandı ve gitti.
Materyalizmin özellikle Bilimsel Materyalizm adıyla Marx tarafından kullanılıp, inşa ettiği Komünizm fikriyle 2.5 milyar insanı hem de çok kötü bir şekilde etkileyip, çok büyük acılara yol açtığını gayet iyi biliyorum. Materyalizmin kullandığı argümanlardan biri de Evrim Teorisiydi. Ama bu Evrim Teorisinin suçu değil ki?!
Bir psikopat diktatör çıkıp, Evrim teorisinin amacı asla sosyal yaşamı şekillendirmek olmayan bazı kısımlarını, mesela doğal seleksiyonu alıp, sizin de söylediğiniz gibi "Bu yüzden zayıf, güçsüz ve hasta insanların yok edilmesi, güçlü ve zengin insanların ise üstün konumda olması gerektiği insanlara doğal gelmiştir." diye, bir felsefe üretmesi asla teorinin ve üstüne çalışan bilim adamlarının suçu olamaz.
Bu Hiroşimaya atılan bomba için, atomun işleyişini bulup, bölünebileceğini anlayan bilim adamlarına hatta, atomun neden bölünebildiğine kızmak gibi bir şey.
Birbirine karıştırdığınız şey bu sizin. Psikopat katillere kızmak yerine bir teoriye kızmak.
"Evrim teorisi bilime dayanmak yerine bilime rağmen savunuluyor." demişsiniz, bu çok iddialı ve oldukça öznel bir tez. Çünkü bu sözü söyleyebilmek için Biyoloji , Kimya, Fizik, Morfoloji, Antropoloji gibi bir yığın bilim ve bunların alt dallarını bilmek lazım. Onun için, bu ayrı alanlarda yapılan çalışmalar yayınlanıp, bir araya gelen bilim adamlarınca inceleniyor. Aklınızın alamayacağı kadar çok insan kafa yoruyor yani.Öyle Adnan hoca gibi bir kişinin boş vakitlerinde yazdığı kitapla çürütülecek bir şey değil.
Saygılarımla,
nitemtran tarafından 8/17/2015 1:37:41 AM zamanında düzenlenmiştir.
Elif Nisa
Evrim teorisi daha en baştan yanlıştır. Yalnızca bir proteinin oluşması için başka proteinlerin varlığını gereklidir ki bu, evrimin iddia ettiği gibi proteinin tesadüfen oluşma ihtimalini tamamen ortadan kaldırır. Tek başına bu gerçek bile evrimcilerin tesadüf iddiasını en baştan yok etmek için yeterli. Diyeceksiniz ki neden savunuluyor? Evrim teorisinin karşısındaki tek alternatif Yaratılıştır. Bunu kabullenmek materyalist bakışla mümkün değildir; sebep budur.
Evrim teorisi konusunda yaratılışı savunan kitaplar okumanızı öneririm :)) Saygılar.
Konu çok hassas yazarı da yorumcuyu da ilgiyle takip ediyorum. Bu yazıya ve dolayısıyla bu sayfaya sıklıkla uğrayacağım.
Düzeyli ve bilgilendirici paylaşımdan dolayı her iki sayfa dostumu da kutlarım kaleminize sağlık
Saygılarımla.
Elif Nisa
Sayın Nitem Tran... Evrim teorisi Darwin ile başlamıyor, öncelikle bunu açığa kavuşturalım. Eski Mısır dönemine kadar gideriz. Dinsizliğin temelinde, insanların rastlantılar sonucunda oluştukları, Allah'ın buyruklarından sorumlu olmadıkları inancı vardır. Materyalizm’in kaynak bulduğu evrim teorisine göre insan gelişmiş bir hayvandır ve diğer hayvanlar gibi ihtiyaçlarını karşılamak dışında bir kaygısı yoktur. Bu çarpık teze göre; insan nefsani ihtiyaçlarını karşılama konusunda kendisini kısıtlamak durumunda değildir; hayvanlar gibi davranması doğaldır.
Materyalizm ve Darwinizm'in savunucuları, Darwinist bilim adamı William Provine’in sözleriyle; "Modern bilim ortaya koymaktadır ki, dünya tümüyle ve sadece mekanistik prensiplerle işlemektedir. Doğada hiçbir amaç ve prensip yoktur. Rasyonel olarak bulunabilecek tanrılar ve düzenleyici güçler de yoktur… İkincisi, modern bilim ortaya koymaktadır ki, insanoğlu için hiçbir 'daimi ahlaki kanun' ya da 'mutlak yol gösterici prensip' yoktur… Üçüncüsü, şu sonuca varmamız gerekir ki, öldüğümüz zaman ölürüz ve bu bizim mutlak sonumuzdur." şeklinde bir bakış açısına sahiptirler.
İnsanlığa yıllardır kan, gözyaşı ve acılar yaşatan sosyal sorunların ve ahlaki dejenerasyonun temelinde evrim teorisi vardır. İnsanlığı mutsuzluğa sürükleyen ve milyonlarca masum insanın ölümüne sebep olan komünizm, faşizm, ırkçılık, kapitalizm kaynaklı savaşlar ve bugün de süren terörün asıl kaynağı Darwinizm'dir. Teorinin dayattığı çarpık iddialar, öldürmeyi, köleleştirmeyi ve sömürmeyi, insanların adeta bir 'doğa kanunu' olarak anlamalarına sebep olmuştur. Bu yüzden zayıf, güçsüz ve hasta insanların yok edilmesi, güçlü ve zengin insanların ise üstün konumda olması gerektiği insanlara doğal gelmiştir. Darwinizm'e göre, doğada acımasız bir yaşam mücadelesi, güçlünün güçsüzü ezdiği ve sonunda güçlünün hayatta kaldığı bir çatışma vardır. Darwinizm'i benimseyen söz konusu ideolojilerin mensuplarınca toplumda bir sınıf çatışması oluşturularak, insanlığın gelişip, modernleşeceği zannedilmiştir.
Evrim teorisi bilime dayanmak yerine bilime rağmen savunuluyor. Materyalizmin dayanağıdır çünkü. Aşamalı bir evrim sürecini açıklayabilmek için de bazı kanunlar ve genetik bilginin gelişmesini sağlayan bazı sistemler olmalıdır. Fosil kayıtlarının yanı sıra, laboratuvar çalışmalarında da bir canlı türünün diğer bir canlı türüne dönüşebileceğinin kanıtları bulunmalıdır. Deneyler sonucunda, canlıya yarar sağlayan enzim ve hormon gibi moleküllerin üretilmesini sağlayacak genetik bilginin, o canlının genetik yapısına eklenmesi mümkün olabilmelidir.
Yine laboratuvar çalışmalarında mutasyondan yarar gören canlılara rastlanmalıdır. Dahası bu mutasyonların sonraki nesillere aktarılıp, o türe yeni bir özellik kazandırdığı görülebilmelidir.
Ayrıca -ki en önemlisi diyebiliriz- geçmişte yaşamış ve ara geçiş formu denebilecek canlıların milyarlarca fosili bulunmalıdır. Hatta bugün bile, evrildiği canlının özelliklerinin bir kısmını taşıyan, oluşumlarını tamamlamamış çok fazla sayıda ara geçiş canlıları görülmelidir.
Bu saydıklarımın hiçbiri gerçekleşmemiştir. Bir türün mutasyon gibi değişikliklerle diğer bir türe dönüştüğünü gösteren tek bir kanıt yoktur. Bilimsel tüm bulgular, canlı türlerinin ataları olmadan ve aniden ortaya çıktıklarını gösterir. Tüm bu gerçekler, canlılığın rastlantılar sonucu ortaya çıktığını ileri süren evrim teorisini yani aşamalı bir evrim sürecinin gerçekleştiği iddiasını tamamen geçersiz kılar.
Evrim dayatmasında medya önemli demiştim... Eski bir evrimci olan Douglas Dewar, evrim ile medya arasındaki önemli ilişkiye şöyle dikkat çekiyor:
"Evrimcilerin basını ele geçirmelerinin önemini pek az insan kavramıştır. Bugün pek az dergide evrim teorisini reddeden makale çıkar. Hatta dini dergilerin bile birçokları, insanın hayvan soyundan geldiğini kabul eden modernistlerin elindedir... Genel konuşursak bütün gazetelerin yazı işleri müdürleri, evrimi ispat edilmiş bir olgu olarak bilmekte ve teoriye karşı çıkan herkesi de cehalet ve delilikle suçlamaktadırlar... Yayınevleri, yürürlükte olan bir teoriye karşı çıkıp da üzerine hücumlar toplayacak veya rağbet görmeyecek bir kitabı basmazlar... Böylece halk, meseleyi tek yönlü olarak öğrenir. Normal bir insan, evrim teorisini, yerçekimi kanunu gibi ispat edilmiş bir gerçek olarak bilmektedir."
Önceki yazılarıma da bir göz atmanızı isterim. Saygılar.
nitemtran
Aslında Defter’de bu tür yazılara, tıpkı siyasi yazılara olduğu gibi pek yorum yapmıyorum. Fakat yazınızda bir yığın mantık yanlışı, temeli bana çok da sağlam gelmeyen argümanlar olduğu için bir kaç cümle yazma gereği hissettim.
Hemen not etmeliyim ki, toplumlardaki insanın binlerce yıllık tarihiyle edindiği, bizim evrensel insanlık değerleri dediğimiz şeylere karşı yapılan tüm olumsuz davranışlara kategorik olarak karşıyım. Çünkü o değerler bizim için çok önemli ve zaten insan olmak dediğimiz şey o değerleri savunmadır.
İlk yanlışınız Evrim Teorisi’ne yazdıklarınızda kendini gösteriyor. Bir kere bu teori etik, ahlak ya da dini bir felsefe değil. Doğrudur ya da yanlıştır ama bu teori asla kimseye Allah vardır ya da yoktur, din yanlıştır, demez.
Hele de ‘orman kanunları’na göre yaşamaya ve insanları kıyasıya bir menfaat mücadelesi sürdürmeye yönlendirir. “ hiç diyemezsiniz. Çünkü bu yazdıklarınız onun konusuna girmez.
Ömrünü geçmiş canlılar ve şimdikiler arasındaki ilişkiyi araştırmakla geçirmiş, anlamaya çalışan insanları, direk olarak, insanları dinsizliğe itmekle itham etmeniz , çok yanlış. Kaldı ki aralarında çoğu inançlı olan bu insanlar sadece bilimsel bir iş yapıyorlar. Ne yani, araştırmasın, her şey olduğu gibidir ve Allah’tandır diye çalışmasınlar mı? Üstelik bu insanların bilimsel çalışmalarıyla bir çok hastalığa çare bulundu. Yapmasınlar mı?
“Evrimi savunmak adına 30-40 yıl önce bilimsel literatürden çıkarılmış “ demişsiniz, bence bu doğru değil. Eğer Evrim teorisi çürütülseydi çoktan bir tartışma konusu olmaktan çıkmış olurdu. Zira tarih çürütülmüş, doğru olmadığı ispatlanmış binlerce görüşle dolu. Hiç kimse de bu yanlışları bir daha gündeme getirmiyor. Çünkü bilim dediğimiz şey sadece bu yolla ilerliyor.
Eğer Evrim Teorisi tüm kötülüklere, ahlaksızlıklara sebep olsaydı, onu kaldırıp, bu değerlere hemen dönerdik. Hem bu teori daha kaç yıllık ki, ondan önce her şey çok daha mı güzeldi? İnsanlar daha mı vicdanlıydı? Savaşlar olmuyor, hırsızlık yok muydu?
Herkes inanınca tüm kötülükler biter sanmanız çok eski bir hata. Çünkü suç ve insan arasındaki ilişki çok karmaşık, hala içinden çıkılamamış bir muamma. İnternetten kolaylıkla bulabileceğiniz bir örnek vereyim size. Dünya’da en çok dinsizin olduğu ülkelere girip bir bakın. Sonra da oralardaki suç oranlarına. Şaşırırsınız. Bununla benim din suçu arttırıyor dediğimi sakın çıkarmayın. Olay sizin aktardığınız kadar basit değil, demek istedim.
Evrimle ahlakın uzaktan yakından bir ilişkisi yok. Siz alanları çok farklı şeyleri kıyaslamışsınız. Tıpkı elma ile armudu toplamak kadar net bir hata yapmışsınız.
İnsanlık değerlerinin hakim olduğu savaşsız, yalansız, çalmasız artık aklınıza ne gelirse, işte o güzel insanlık değeriyle dolu geleceklere...
Saygılarımla,
Serhat BİNGÖL
Sevgilerimle
nitemtran
Ama edebiyat dersen, ayıpsın Serhatcığım. Her türlü kavgaya varım. Kılıç kalkan ekibiyle gelirim hem de.
Sağlıcakla,
Bu vesileyle Elif hanımefendiye de buraya kadar mesajımı vermiş oldum.
Metin