- 506 Okunma
- 3 Yorum
- 1 Beğeni
KAYIP ARANIYOR
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
Kayıp Aranıyor
İnsan yaşamı boyunca kaç kere kaybeder ki gökyüzünü. Şimdi diyeceksiniz ki, gökyüzünü kaybetmek de neyin nesi oluyor?
Gökyüzünü yada herhangi bir şeyi kaybetmek için öncelikli koşul onun bulunmuş olması ve varlığının farkında olunmasıdır. Dünyalıların pek çoğu etrafındakilerin farkında bile değil. Üstelik bu farkında- lığın oluşabilmesi için ne zamanı ne de enerjisi var.
Yıllar öyle bir kargaşa öyle bir hengâme içinde akıp gidiyor ki bir bakıyorsunuz, son durağa gelmişsiniz. Ya da son durağa ancak birkaç durak kalmış. Yaşadıklarım, diyorsunuz yaşadıklarımız. Onca zaman bir tutam bile değil. Ve sizin yaşadıklarınız. Hepsinin kendince bir anlamı var. Bazen boğazı sıkıca bağlanmış bir çuval gibi sırlarınızı hissediyorsunuz içinizde. Bazen de dibi delinmiş bir çuvaldan dökülür gibi dökülüveriyor acılarınız. Gâh yırtınıyorsunuz gâh yırtmaya çalışıyorsunuz etrafınızdaki çemberi. Bir bakıyorsunuz bunca çabaya rağmen değişen bir şey olmamış.
Beklemek elbette ki sıkıntılıdır. Her insanın en büyük umusudur. Emeğinin somutlaşması. Elle tutulur gözle görülür hale gelmesi.
”Şimdiki aklım olsaydı.”
“Keşke”
Kayıplarımızı aradığımız anahtarlar olsa gerektir.
Arabasına piknik sepetini, yiyeceğini, kilimini, tüpünü alıp kilometrelerce yol gidip bir yeşil ağaç dibi arayan insanlar bir kaybın peşindedir. Yıllar içinde her kareyi betonlaştırarak topraktan uzaklaşanlar için pişmanlık, bir hafta sonu dinlencesi kadar yakındır aslında.
Güç bela bir piknik alanına ulaşan insanlar bakarlar ki o doğa parçasına kendilerinden önce pek çok insan uğramıştır. Cam kırıkları ortalığa saçılmış, pet şişeler ve saymakla bitiremeyeceğiniz izler. Ve her biri, onun bir parçasını bulunmamak üzere kaybetmiştir.
Herkesin bir kaybı var.
Hastaneleri dolduran onca insan kaybettiği sağlığın peşindedir şüphesiz. Derdine deva için hastane, doktor, ilaç peşindedir.
Kaybettiğinin küçük bir kısmını bile tekrar alabilmek için nelerini vermez ki pek çoğu. Ancak giden gitmiş, yiten de yitmiştir çoğu zaman. Öyle kolaylıkla tekrar elde edilmesi güçtür yazık ki.
Kiminin yitirdiği uçup gitmiş olan zamandır. O öylesine uzaklara gitmiştir ki ulaşılması mümkün değildir.
Dünler
Önceki günler
Haftalar aylar ve yıllar ne kadar da ıramıştır aldığımız nefesten.
Sevdiğini, arkadaşını eşini dostunu yitirenler…
Yaşamınıza kattığınız hiç kimse giden kişinin sesi soluğu değildir.
Yitirdiklerimizde olumsuz payımız varsa daha çok yaralar bizi. Başkalarının yaşamını etkiliyorsa ve masumsa bu kişiler gün gelir hesabını sorarlar. Ya çocuğumuz ya torunumuz ya torunlarımızın çocukları…
“Neden” der
“Neden…”
Vaktiyle üstümüze düşen sorumluluğu yerine getirmeyip “bana ne” deyişimiz umursamayışımızdır her şeyin nedeni. Ateşi bir kıvılcım iken söndürmeyişimizdir.
En kolay yitirdiğimiz şey sevgi olsa gerek. Şöyle etrafınıza bir göz attığınızda apaçık görüyorsunuz bunu. Bunca ölümler, zulümler, yaralanmalar ve yok oluşlar kanıtı bunun.
Dağlara
Taşlara
Ağaçlara
Kuşlara Ve toprağa sevgimizi yitiriyoruz gün gün.
Aç olanlar hiç doymam sanıyor. Tok olanlar hiç ölmem. Ve insafsızca yok ediyor insan etrafında ne varsa. Canlı cansız demeden durup yamacında bir an bile olsun düşünmeden.
Gün gelecek bitecek deniz. Kara görünecek. Ve o gün pek çok kişi farkına varacak kaybettiklerinin.
”Dönülmez akşamın ufkundayız vakit çok geç”(Yahya kemal)
Demeden şair gibi sahip olduklarımızın değerini bilmeliyiz.
“Sevgi güzellik ister,
Güzellik emek”
Derler ya araba devrilince yol gösteren çok olur. Yaşadığımız toprak, yaşamı paylaştığımız canlıla,r bu gök, bu yıldızlar ve bu güneş ıramadan bizden,
Iramadan dostluk,
Iramadan insanlık,
Iramadan iyilik,
Iramadan sağlık, barış ve özgürlük
Yitip gitmeden, kayıplar defterine düşülmeden kaydı, tutalım bir yerinden sahip çıkalım. Bir parça tuzumuz olsun çorbada.
Sevgi, dostluk ve umutla…