- 461 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
Zamanın Ruhu
Zamanın Ruhu
“Zamanın ruhu” nu anlamadan yapılan değerlendirmeler isabetli olmaz! Her oluşun bir zamanı ve zemini vardır! Yani Dünya boyutunda görünen her şeyin bir zaman ve mekan göreceliliği vardır! Olaylar, zaman ve mekan göreceliliğinde zamanın ruhuna uygun akar!
Diyalektik mantık, kavramsal ve mantıksal yöntem:
“Bir kavramdan diğerine aradaki çelişkileri yok ederek ilerleme yöntemine verilen isim.”
Her şey karşıtı ile bilinir!
Karşıtlardan biri elendiğinde diğeri geçerli olur! Bu mantıkla düşünme yolu. Sokrates, Platon ve Aristoteles, Hegel diyalektik mantığı kullanmışlardır.
Gece ve gündüz, birbirinin karşıtı olarak birbirini tanımlar! Biri var ise karşıtı da vardır! Bir şey, karşıtının elenmesiyle anlaşılır! “Güzel”, değil ise “Çirkin” olarak belirlenir! Buna benzer düşünme ve anlama, okuma yapılır!
Zıddı olmayan bilinmez, bu nedenle “Tanrı” mutlak manada bilinmezliktedir! Ancak, insan “Ben” ile Tanrıyı, farazi olarak kıyas ederek kendince bilir! “İlim, kendin bilmektir!” Zıt, zıddını bildirdiğinden hareket ile “Ben”, “Tanrı” olarak düşünüldüğünde iki durum oluyor! Ya kişi kendini, “Tanrı” olarak bilip ikiliğe düşüyor ya da “Ene-l Hak” ekseninde benliği, “Hak” olarak tekilleşiyor!
Zamanın ruhu doğru anlaşılmalı ki o zamanın işleyişine dair “Doğru” okuma, yapılabilsin.
1915 Meselesi: Padişah, 5. Mahmut Reşat; 75 yaşlarına ve hasta! Ülke “İttihat ve Terakki Partisi” (Enver, Talat, Cemal) paşalar tarafından yönetiliyor! Osmanlı Devleti, Filistin, Irak, Yemen, Kafkaslar, Çanakkale, Romanya (Galiçya), İran gibi toplam 7 cephede savaşıyor! Bu yüzden Anadolu, savunmasız kalıyor! Oluşan boşluktan istifade etmek isteyen unsurlar, harekete geçiyor ve isyan çıkarıyor! Osmanlı topraklarında, 6 vilayeti kapsayan bir “Büyük Ermenistan” hayali, pratiğe dökülüyor!
Anadolu halkı, 7 cephede yapılan savaşa dinamik nüfusu (15 yaş dahil) gönderdiği için “Meşru savunma hakkını” kullanamıyor! Bu durumdan istifade etmek isteyen unsurların, durdurulması gerekiyor! Anadolu’nun bu tehditten kurtarılması için Sadrazam, Dahiliye Nazırı (İçişleri Bakanı) Talat Paşa, önlem olarak “Techir ve mübadele” kararı alıyor! Anadolu’daki Rumlar, mübadele (Değişim) ediliyor, Ermeniler ise zorunlu olarak göç “Techir” (Hicret) ettiriliyor! Cephelerdeki savaşların da çoğu kaybediliyor! Elde fiilen “Anadolu” kalıyor!
Zamanın ruhunu anlamak için “İsa” ve “Sezar” konusu da değinmek isterim.
İsa:
İsa konusunda iki önemli hususu yazıya alacağım;
İlki; İsa’yı “Mesih, kurtarıcı” olarak gören bir grup, henüz Hıristiyanlık ortada değil iken; Roma’ya karşı İsa önderliğinde başkaldırmak ister, vergi vermek de istememektedirler. İsa halkın, güçlü Roma karşısında kırılacağını bildiğinden isyancılara katılmaz! Bu konuda fikrini soranlara elinde Sezar’ın resmi bulunan parayı göstererek; “Sezar’ın hakkı Sezar’a Tanrı’nın hakkı Tanrı’ya” der.
İkincisi; Maria (Maria Magdelena, Meryem) konusu!
İsa’ya fahişelik suçu atfedilen bir kadın (Maria/Meryem) getirirler ve o zamanın şartlarına göre “Taşlanarak öldürülmesi” amaçlanır! İsa’nın öğretisinde bu olmadığından aslında İsa’yı zora sokmak amaçlanır! İsa, eğer kadının öldürülmesini kabul eder ise öğretisine kendisi ters düşmüş olacak, reddeder ise İsa’yı ataların dinine uymamakla suçlayacaklar! İsa, şöyle söyler; “İlk taşı günahsız olanınız atsın!” Taşlamak için gelenlerin günahları, yerde bir aynada her birine gösterilir ve kimse ilk taşı atamaz! Kalabalık dağılır gider!
Sezar:
Sezar konusuna girilince her alandan çıkılır; tıp alanından “Sezeryan”, siyaset alanından “Sezarizm”, Din alanında “Sezarın hakkı Sezar’a”, tarih alanında hükümdarların kendine “Sezar, kayzer, çar” (aynı köken) demeleri manidardır.
Fransa’yı feth eden Sezar, halkı köle edip yağmacılık yapar!
Sezar’dan sonra Roma imparatorları “Sezar” olarak anıldı. Alman imparatorları da kendilerini Sezar’ın varisi olarak gördüklerinden dolayı Sezar’ın Almanca ifadesi olan “ Kayzer” olarak anmışlardır! Bizdeki “Kayseri” şehrinin de isim kökeni aynıdır! İmparatorun şehri manasına gelir… Fatih Sultan Mehmet’e, “Rum kayzer’i (Rum Sezarı) , Anadolu’ya da “Diyar-ı Rum” denirmiş!
İsa’nın “Sezar’ın hakkı Sezar’a…” söylemi de “Devletin hakkı, devlete” manasında
Sezaryen; Sezar’ın doğumu ile alakalı, günümüze gelen bir uygulamanın adı! Sezar, annesinin karnından cerrahi müdahale ile alınıyor ve annesi ölüyor!
Halkın o kadar çok sevgisini kazanır ki, bunun sebebi; Roma halkına, yağmacılık ve kölelikten elde ettiği serveti dağıtır! Romalı senatörler o kadar endişeleniyor ki bu durumdan Sezar’dan bir şekilde kurtulmak istiyorlar! Ve Sezar’ı vatan haini ilan ediyorlar! Bunun üzerine yıllarca sürecek bir iç savaş başlıyor! Savaş sonunda Sezar kazanır! Kendine muhalif olanları (af dilerlerse) bağışlıyor! Ve kendisini hayat boyunca Roma’nın diktatörü olarak ilan ediyor! Tüm bunların sonucunda iç savaşı kaybeden, halkın desteğinden yoksun kalan senatörler bir plan yapar! Sezar’ı senatoda (senatoya silahsız girilir) öldürmeyi planlarlar! Sezar’a bıçak saplamak, tiranlığa karşı bir duruş ifade etmeye başlıyor! Bu nedenle, Sezar’ın en güvendiği adamı (Bazılarına göre, gayri meşru çocuğu) da son bıçağı saplar! Bunun üzerine Sezar’ın meşhur “Sen de mi Brutus! ” sözü tarihe geçer! Sezar’ın en son şüpheleneceği kişi olarak gördüğü Burutus’da ihanet etmiştir! Daha sonra, Sezar’ın yeğeni Agustus ve Antonyus, Sezar’ın katillerine karşı iç savaş çıkarır! Ve galip gelirler! Roma’yı ikisi paylaşır! Daha sonra Agustus eski müttefiki olan Antonyus’u mağlup edip tek adam oluyor! Sezarın misyonunu devam ettiriyor! Bundan sonraki imparatorlar kendilerini Sezar (Kayzer, çar) Alman, Rus, Roma ve Hatta Fatih Sultan Mehmet öyle anılmış! Sezar güç ve imparatorluğu temsil eden bir makam olmuş.
Fatih Sultan Mehmet’in Bizans’ı alması konusu şöyle; aslında İstanbul Roma imparatorluğunun son başkenti idi! Roma yıkıldıktan yaklaşık 200 yıl sonra Türklerin Roma imparatorluğunun varisi bir imparatorluk kurduğu iddiasını çürütmek için Alman alimler; Türklerin yıktığı imparatorluğa “Bizans” adını verdiler, böylece kendi imparatorları Roma’nın varisi olarak (Kayzer yani Sezar) olarak taç takabilsin! “Bizans” tabiri böylece literatüre giriyor!
Kendisine “Rum Kayzeri (Sezarı) ” diyen, Fatih Sultan Mehmet, Roma’nın eski topraklarını zaptetmek için birbiri ardına seferlere çıkar! Fakat böylesine bir savaş süreci ülke ekonomisini ve insan kaynaklarını eşi görülmemiş bir boyutta zorlamakta idi. Öyle ki daha önce örneği olmamış bir şekilde (İslam Hukukuna aykırı olarak) vakıf mallarına el koydu! Gerek ordu, gerekse halk bitmek tükenmek bilmeyen bu seferlerden yıldı! Nihayetinde 51 yaşındayken Mısır Seferi sırasında başhekimi tarafından zehirlenerek öldürüldü iddiasıyla baş hekim Jakob (Yakop, Yakup) efendi, sorgusuz sualsiz, alel acele idam edilmiş! Takip eden sultan, oğlu 2.Beyazıt’ın babasının el koyduğu vakıf mallarını geri iade etmesi ve ülkeyi yaklaşık 30 yıllık bir barış sürecine sokması; Sultan Mehmet’in şahsının olmasa da onun politikalarının ölmesinin hoş karşılandığını gösteriyor! O sürecin bitmesi hoş karşılanmış! Bunun delili vakıf mallarının iadesi ve 30 yıllık barış sürecidir!
Sezar etkisi; modern zamanlarda (Fransız ihtilalinden sonra) halk yığınlarının desteği ile tek adam iktidarı kurmak isteyenler için “Sezarizm” tabiri kullanılmıştır! Napolyon’dan Musolini’ye, Hitler’e, General Franko’ya; halk destekli diktatörlüklere, uyguladıkları yöntem nedeniyle “Sezarizm” yakıştırması yapılmıştır! Sezarizmin en önemli faktörü halk desteğidir! Sezar’ın pek çok şeye isim babalığı yapması ilginç. İsa’nın “Sezar’ın hakkını Sezar’a verin….” şeklindeki söylemine dahi isim babalığı etmiş!
Son tahlilde; zamanın ruhu, nasıl işliyor ise ona dair tercihler işliyor! Zamanın ruhuna uygun olmayan tercihler ise erteleniyor! Bu nedenle “İsa, tekrar gelecek ve misyonunu tamamlayacak!” şeklinde önemli bir görüş var! Nisa; 159 “Kitab ehlinden hiç kimse yoktur ki ölümünden önce, ona (İsa’ya) iman edecek olmasın. Kıyamet günü o (İsa) onların aleyhine şahit olacaktır.” İşleyişin zamandaki konumuna dair "Zamanın ruhu" irdelenebilir! Tarihsel süreçteki bazı olayların o zamanda ne kadar önemli veya gerekli olduğu görülür veya bazı olayların zamanından önce gerçekleşmediği, ertelendiği görülür! Eğer zamanın ruhu, bahsi kaldıracak durumda değil ise bahis, ertelenmek durumunda. İsa’nın yenilikleri kolay kabul görmüyor ve sonrasında İsa’dan bir hayli bağımsız olan kutsal kitaplar yazılıyor! Zamanın ruhu, neyi kaldırıyor ise o yayılıyor, bazı gerçekler erteleniyor! Hallaç "Ene-l Hak" dediğinde bunun bedeli zamanın ruhuna göre acı oluyor ama günümüzde herkes "Ene-l Hak" diyebilir veya savunabilir! Benzer kabuller çok var. Zamanın ruhuna dair örnekler çoktur! Yazıya aldıklarım, ipuçları olsun diğerlerini de zihnimiz nasılsa çıkarır!
Selametle,
Ahmet Bektaş
YORUMLAR
Bu kavramı, zamanın ruhunu, yani Zeitgeist kavramını yıllarca önce Hegel felsefeye kattı. Zeitgeist kavramında, Marks'ın basitleştirdiği ve zaman boyutundan soyutladığı, sonsuza kadar götürdüğü diyalektik düşüncenin temel hatası gizli; EZELDEN-EBEDE ...Oysa hiçbir fikir, tüm çağlar boyunca geçerliliğini sürdüremez. Belli çağların tezleri ve antitezleri içinde yer alan fikirler, kalabalıklar tarafından bırakın benimsenmeyi, algılanamaz bile. Zeitgeist'ın içinde yer almayan bir gerçeğe işaret ettiğinizde, karşınızdaki sizin uzaylı olduğunuzu ve saçma sapan konuştuğunuza inanır ve neden bahsettiğiniz hakkında en ufak bir fikri bile olmaz.
Saygılarımla,