YOZLAŞAN, SALT İNSAN...
Yozlaşan
-----Ne zaman,
---------Ne mekân;
-------------Salt insan...
Âcil ihtiyaçlarımı karşılamak amacıyla ve zorunlu hâllerde sokakta, çarşıda, pazarda, ... boy gösteririm. Dışarı nâdiren keyfî çıktığımı bilenler, açıklamasam, bunun asıl nedenini nasıl tahmin edebilirler ki...
Her fırsatta duygu ve düşüncelerimi şiire ve yazıya dökmeye, arada bir kendimce ufak tefek besteler yapmaya çalışırım. Kendime yetmem, elimdekiyle yetinmem ve haddimi bilmek istemem en doğal hakkımdır kuşkusuz...
Kendi küçük dünyâmda ve izbe-i kûşemde huzur bulmaya çalışmak ve bu anlamda güzel işlerle uğraşmak hakkımdır elbet! Kimsenin herkesle, her zaman, her yerde ve her koşulda karşılaşmak, buluşmak, görüşmek, ... gibi bir zorunluluğu olmasa gerek!
Bazen sorarlar:
--Neden eskiden yaptığın gibi gezmezsin, insanlarla görüşmezsin, ...?
Cevâbım:
--Gözüme, kulağıma ve ağzıma yazık değil mi?
Konuyu deşercesine:
--Nasıl yâni?
Açıklarım:
--İnsanların sergilediği çirkinlikleri görmek, onların yalanlarını ve palavralarını duymak, onlarla gereksiz yere kafamı ve çenemi yormak istemem.
Bu defa:
--Böyle de olmaz ki... Yalnızlık, Allah’a mahsustur...
Ben ise:
--İyi bilirim elbet! Allah’ın bizdeki kutsal emaneti olan ruh ve beden sağlığımızı korumaya mecbûruz. Bunun için aklımızı, zamanımızı ve enerjimizi iyi, güzel ve dengeli biçimde kullanmamız gerekir.
Ortam öyle olumsuz ve çeşitli dış etkenlerle ve çeldiricilerle dolu ki zararın kimden, nereden, nasıl, ne zaman, ... geleceğini kimse bilemez. Üstelik kendimizi nasıl korumamız gerektiğini anlatan, gösteren, öğreten, ... bir kitap, kurs, okul, ... da yok.
Dışarıda anarşi, terör, gürültü, patırtı, görüntü ve ses kirliliği, kişi hak ve özgürlüklerini hedefleyen ve kısıtlayan, insanları sindirmeye hazır zulüm ve haksızlıklar, yanlışlar, insan kaynaklı her türden sayısız olumsuzluklar, ... Seç, beğen, al!
Zamanı ve zemini kirleten yaratıklar
Yüzünden yaşanamaz hâle geldi dünyamız;
Mutluluğu maddede arayan yarasalar
Yüzünden aşılamaz hâle geldi şahsımız...
(Olmaz Olsun! adlı şiirimden, 1998)
Arapça kökenli Amentü’nün mânâsını hepimiz biliriz:
"İnandım" anlamına gelen ve İslâmiyet’in temel inançları olan "Allah’a, onun meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, ahiret gününe, kadere, hayır ve şerrin Allah’tan geldiğine inanma"yı dile getiren söz.
Katiyetle güvenebileceğimiz iki görkemli OTORİTE vardır:
--Birincisi; imân gücümüz, aklımız, yüreğimiz, ... tüm bunları bize bahşeden yüce Rabb’imizdir.
--İkincisi; tabiî ki yüce Devletimiz, Devlet-i ebed-müddet’tir.
Necip Türk milletinin onurlu ve gururlu fertleri olarak güvenimiz ve inancımız odur ki üniter Devletimiz, her zoru bertaraf edebilecek keskin iradeye ve mutlak kudrete her zaman sahiptir.
Tedbiri elden bırakmayalım, tevekkül edelim ve âli Devletimize daima güvenelim...
Ne mutlu iyiyi, doğruyu ve güzeli amaçlayanlara! Ne mutlu imânı bütün olanlara!
Ne mutlu Türk’üm diyene!