- 1600 Okunma
- 9 Yorum
- 0 Beğeni
AŞK Bir Umudun Adıdır!
Anne yüreğini kâinatın ritmi ile buluşturan…
Üniversite yıllarında tanışmışlardı eşiyle, üniversite sonrası master için yurtdışına gittiler, kader adeta onların yollarını kesiştirmek için görevlendirilmişti sanki. Nihayetinde evlendiler ve gittikleri ülkede birbirlerine tutunarak iki kişilik hayatlarını yaşamaya başladılar. Mutluluğu yakalamışlardı; mutlulukları evlerinin duvarlarından yüzlerine yansıyordu.
Genç yaşta anne-baba oldular, iki kişilik hayatlarını oğulları ve kızlarıyla dört kişilik yaşamaya başladılar.
İş hayatı, yaşam şartları koşuşturmayı mecbur kılıyordu. Kadın anneliğin tadına varamadan çocuklarını büyüttüğünü düşündü, iste o an üçüncü çocuk arzusu gönlüne düştü. Eşinin düşüncesini yokladı, eşi bir üçüncü çocuk arzusunu pek onaylamıyordu. Halbuki maddi ve manevi durumları bir üçüncü çocuk için yeterliydi, eşini bir türlü anlayamıyordu! Kendini ele vermedi, o an annenin karanlıkta kalan yüzü beliriverdi. Onca yıllık hayat arkadaşından hiç bir gizlisi olmamıştı ki. Bunu yaptığı için vicdanının acımasız tokatları canını acıtıyordu. Dönüşüde yoktu! Kendini suçlamadan edemedi: Umut u çalmıştı! Ne geri dönüşü vardı ne de kelime hazinesinde kendini haklı çıkaracak bir teselli sözcüğü!
Ertelemenin bir anlamı yoktu, bir gün bütün cesaretini toplayıp eşine “Ben hamileyim” dedi! Adamcağız karısının onu kandırdığına inanamamıştı, bu hamileliği garipsemişti ne de olsa ondan habersiz gelişmişti. “Bizim bir oğlumuz birde kızımız var, bu bebeği aldıralım” diyerek tepkisinide en ağır biçimde verdi! Bu tepki, söyledikleri annenin dünyasına bir balyoz gibi indi, dünyası karanlığa mahkûm edildi. Üzülse de kararlıydı. Karnındaki bebeği ne çok istediğini aynı zamanda hem eşini hem de kendini kandırdığını düşündü. Her zaman üçüncü bir çocuğa karşı olan eşini ikna etmek zor olacaktı, o karnında bebeği ile tüm zorlukları yendi, istekli olmayan hayat arkadaşı karısı çok istiyor diye herseyi kabullendi.
Anne mutluluğu tekrar yakaladı, dokuz aylık beklenti sona erdi, günlerce merak içinde büyüttüğü, çok istediği bebeği ile o muhteşem tanışma anı geldi!
Uzun, zor, sancılı bir doğum oldu, bütün acıları bebeği göğsüne konulunca unutuldu. Mini minnacık ellerini sımsıkı yummuş bebeğinin minik elini açtı, dudaklarına yaklaştırıp avucuna bir öpücük kondurdu! Güzel mi güzel, topaç mı topaç bebek dört kilo elli gram olarak dünyaya merhaba dedi! Merhabalaşmaları kısa sürdü, hemşire “Bebeğiniz sağlıklı endişe etmeyin, yalnız ufak bir sorun var, doktorumuz muayene ettikten sonra bebeğinizi size getireceğiz!” diyerek o muhteşem ana gölge düşürdü! Bebeği annesinin kucağından alıp doktor eline teslim etti.
Anne yüreğine vesvese düşmeye görsün!
Doktorlara yürekten inanıyor, bebeği sağlığına kavuşacak diye kendini teselli ediyordu, yorgunluğu mutluluğuna karışıp gözlerinden akıyordu.
Ertesi gün sabaha karşı seher vakti uyandı, gözlerini bebeklerini emziren annelerde gezdirdi; o nemli gözleri kendi bebeğinin yokluğunda kilitlendi.
Bebeğim neden gelmedi!
Öğlen saatlerinde hastanenin başhekimi başucunda belirdi, soğukkanlı biçimde anneye kendini takdim etti. Anne gözlerini kocaman açarak “Bebeğim! Bebeğim!” diye feryat etti.
Başhekim önce sakin olmasını söyledi, bebeğin karnında bir sorun olduğunu, sorunun ne olduğunu tespit edemediklerini, bebeği çocuk hastanesine sevk ettiklerini, sabırlı olması gerektiğini tembihledi.
Keskin bir alt-üst oluş yaşıyordu!
Yataktan doğrulup, içten içe fokur fokur kaynıyordu, göğsünün içi mi yanıyordu? Kalbi parçalanacak gibi oluyordu, duyduklarına inanmak istemiyordu! Gözyaşlarına hâkim olamadı…
Hayatın ona sunduğu ilk büyük hayal kırıklığıydı bu, ona daha önce böylesine bir acıyı tattırmamıştı!
Aklı kalbini esir alıp sürekli işkence ediyordu, kendi çilesi yetmezmiş gibi birde suçluluk duygusunun en azaplısını yaşıyordu.
“Ne yaptım ben!” diye düşündü, öncesi isyankar oldu, kendini suçladı, sonrasında ise eşini!
Eşi geldiğinde öfkesini gizleyemedi, ağlamaktan yüzü gözü şişmiş, kan çanağı bakan gözlerine aldırış etmeden “Sen! Sen, umudumuzun dünyaya gelmesini istememiştin! Allahın gücüne gitti! Umut hasta!” sözleri dudaklarından dökülüverdi. Bu o kadar içten bir bakıştı ki, öyle bir yakarıştı ki, acısını utancı ikiye katladı. “Sakin ol, bende babayım” derken, içindeki insanlığı yok ediyordu annenin acısı. Anlattı Umut un sorunlarını babaya, ikisininde çaresiz kor düşmüştü yüreklerine. Bebeklerinin hastalığına teşhis bile konamıyordu!
Allahim sen yardım et!
Eğer bir şey Allah ın gücü ile yaratılmışsa, insanın o şeyde herhangi bir rolü yoktur. Hayatta ki en önemli güç Allah ın gücü, en güçlü iletişim yöntemi ise duadır…
Ertesi gün Umut un yanına gittiler. Bembeyaz teni, kınalı saçlarıyla yumak gibi bir bebek, ne de sağlıklı görünüyordu. Umut un doktorundan bağırsaklarında bir problem olduğunu ve acilen ameliyata alınması gerektiğini öğrendiler.
Umut dört günlük bir bebekti, organları nasıl dikiş tutar?
Bebeğim henüz minicik, nasıl bıçak altına yatar?
Anne sütü almadan narkoz mu alacaktı bebeğim?
Bu dünyaya gelmeyi o istemedi ki…
Ben sebep oldum!
İnanıyorum ki Allah kullarına zulmetmez!
Dünya imtihan dünyası, Allah in takdir ettiğinden başkası bana isabet etmeyecek!
Anne kendini dualarla teselli etmeye gayret ediyordu. Eskiler bilir, loğusalık aynı zamanda çetrefil karmaşa ve yanıltıcı bir sağlık görünümü veriyor. Bu sorunlu gelen bebeğe hazırlıksız yakalandı. Öyle ki manzara şimdi daha da ağlatıcı…
Kara kış, kasım ayının son günü, o günden sonra başlamıştı ağlama nöbetleri.
Gözyaşı dökmediği bir gün hiç olmadı.
Umut un hayatla mücadelesi başlamıştı, başarılı geçmişti ameliyat, ya sonra?
İkinci evi olmuştu hastane, dört aylıkken tekrar bir ameliyata alındı, oniki saatlik narkoz verdiler. Bu ameliyatta başarılı geçmişti.
Yedi ay hastanede yattı, Umut tan tıp umudunu kesmişti. Kaç kez narkoz aldığını annesi sayamıyordu.
Her yıl Umut un bedenine bir hastalık eklendi, acılar kaç düğüm oldu? Boğazlarda kaç bin damla gözyaşı? Hayalleri, umutları yıllara yaydı, acıları ruhuna ihanet etti. Tek suçu, farkındayken umutlarının yanılgısı oldu.
Çok sonraları durumu kabullendi, bu kimsenin ne suçu ne de seçimiydi. Rabbim böyle istedi, şifasıda ondan gelecekti elbet! Anne çok umutluydu bir gün Umut iyileşip diğer çocukları gibi sağlıklı olacaktı, ne olduğu bilinmeyen bir rahatsızlık, henüz tanı konulmadığı için, doktorlar için de araştırma konusu olmuştu.
Hiç bir zaman anne karamsarlığa sarılıp karalara bürünmedi. Bilim Umut un hastalığına bir tanı aradı; hastalığının tanısı hayat öyküsünde saklıydı, tıp tanımlayamadı. Anne direndi,onun engelli olduğunun bilincindeydi.
O zaman dünyada iki çocuk varmış, Umut gibi “Megacolon congenitum” (Kalınbağırsak genişlemesi) hastalığı ile dünyaya merhaba diyen.
Tam sekiz kez bağırsaklarından ameliyat oldu, gerekli bütün tıbbi müdahaleler yapıldı. Artık ömrü boyunca ilaç almadan tuvalete çıkamayacaktı.
Umut un dünyasına dört yaşında birde sara hastalığı eklendi. Doktorlara kulak tıkayan anne, yavrusunu olağanüstü besinlerle besledi, bunun karşılıgınıda almıştı: Tıp yürüyemez dedi, anne yürüttü! Tip bile yanılabilir bazen…
Umut un doktoru anneyi tebrik etti, “Bu sizin başarınız” dedi, “Beslenmenin yanına anneliğin gücünüde eklediniz, kutlarız.”
Umut un hayatta tek başarısı yürümesiydi, özel eğitim gördü, onsekiz sene fazla bir ilerleme kaydedilmedi. Çok sonraları kabullenmişti anne, Umut un diğer çocukları gibi sağlıklı olamayacağını.
Aslında zamandan soyutlamıştı kendini. Anaçlığın duygularının tarifi neredeyse imkansızlaşmıştı, bir yandan seviyor öte yandan da korkuyor, endişe, kaygı içinde bocalıyordu.
Anne hayatını evladının hayatının üstüne inşa etti. Onun engelli olduğunun bilincindeydi.
Belki de bu bir içgüdü, Umut un yüzüne baktığında onda ne engel, ne de özür görüyordu. Konduramadı, inancını ve sabrını yaradandan aldığına inanmıştı…
Kendini hiç salmadı anne, olabildiğince bakımlıydı, saç rengini değiştirince Umut bunu fark edebiliyordu, annesinin yüzüne bakıp kıvrılmış parmaklarıyla yavaşça saçını okşayıp, onu beğendiğini anlatmaya çalışıyordu.
Bugüne dek hayatı yalın yaşadım, hiç bir canlıyı bilinçli incitmedim.
Bundan böyle dünyayı Umut için yaşayacağım!
Umut un tarifi zor, umut beş aylık bir bebek, altı yaşında bir çocuk, yirmi yaşında bir delikanlı. Umut görüyor, duyuyor, gülüyor ama konuşamıyor; susadım demiyor, acıktım demiyor, özlemlerine, acılarına tepki vermiyor, istediği hiçbir şeyi ifade edemiyor, en iyi yaptığı, karşısındaki insana sevgisini çok iyi yansıtabiliyor.
Bir dünya kurmuş kendine, içinde bir annesi, birde babası var, kendi dünyasında nasılda mutlu, dünyaya nasılda güzel bakıyor, yüzünde gülücük hiç eksik olmuyor!
Dört yaşından sonra hiç ağlamamıştı. Onyedi yıl sonra bir akşam televizyonda sanat müziği dinlerken ağlamaya başlamış, otuz saniye ağlamıştı. Yıllardır gözünde yaş görmeyen anne, ne yapacağını bilemedi…
Acının, binlerce çeşidi var, acının tüm evrelerini tattım ben onda, bu kadar çaresiz kalmamıştım, hemen doktorunu aradım, umudun ağlaması korkutmuştu beni, bu bir başlangıç mı? Yoksa bitiş mi? Hayatımın en korkunç günüydü, o anı bir daha yaşamak istemiyorum…
Doktorundan duyduğu olumlu sözcükler anneyi rahatlatmıştı, tıpta ağlamak iyi haberin müjdecisidir, anlaşılan o ki, otuz saniye kadar kendine gelmişti Umut!
Besbelli beğenmedi bizim yaşadığımız evreni! Allah ım beterin beteri var, sana şükrederim binlerce, ben Umut un hep kahkaha atmasına alışmışım, ya Umut hep ağlasaydı buna nasıl dayanırdım. Rabbim bizi imtihan ederken, taşıyamayacağımız yükleri yüklemez biliyorum…
Ölüm sondur, bitiştir, bunu her canlı tadacak, Umut benim dedim, hep bende kalacakmış gibi sahiplendim, her an avuçlarımdan kayıp gidecekmiş gibi avuçlarımı sıktım.
Onsuz nefes alamam.
Onsuz tan yeri ışımasın.
Onca acıyı hangi renk boyayla kapatırım, acılar aynı kalacak, ben nasıl yaşarım?
Dünyaya merhaba dediği andan itibaren ne bebekliğini, ne meme emme keyfini, ne de anne sıcaklığını tadamadı. Bedeninde ameliyatsız yeri kalmadı, çok acı çekti, ben hep hissettim, tanrıma yaklaştım, Allahtan gelen ne varsa yanında birde hayır var dedim. Kendimi şanslı hissettim, dünyanın en gelişmiş ülkesinde Umut dünyaya geldi. Bu ülkeye minnet borcum var, bana bir evlat kazandırdı. Bu şehrin doktorlarının maskotu oldu, herkes tanıdı Umut u, ona küçük ayıcık dediler.
Hayatımın bundan sonra kalan kısmı Umut tu!
Umut beni hiç yormadı! O siyah dünyanın beyaz rengi! Benim enerjim ondan geliyor, beni en iyi anlayan, gözlerime bakınca ruhumu görebilen, o benim yazgım, kader olmayınca kadir bilinmez, Umut gibiler insanlığın görüntüsünü veren ışık aynası, görebilene…
Umut çok şanslı, bu eğreti dünyanın çirkinliğini bilmiyor, onun dünyası çok mutlu, onun mutluluğu bana yansıyor, yaradana şükrederim Umut u bana bağışladığı için. Beni güvenli bulduğu, Umut u bana emanet ettiği için çok teşekkür ederim!
Umut benim büyümeyen bebeğim, gelecek yirmibir yaşıda bebek kokuyor!
Umut beni yaradana yaklaştırdı, bu dünyanın imtihan dünyası olduğunun farkına varmamda ki en önemli etkendi.
Hayat onları yaşamaya başladı, Umut a endeksli yaşadılar, Umut onların yaşam sevinci, mutluluğun haritası oldu.
Beş yıl hiç tatil yapmadı anne, ancak Umut beş yaşına girdiğinde, başka bir ülkeye çıkmasına müsade edildi.
Sabır zor bir iş ama meyvesi tatlı!
Yatılı okula hiç vermedi Umut u anne, yardımcı da almadı yanına, ileride almayacağı anlamına gelmediğinin bilincinde.
Acılara tutunarak yaşamayı öğrendim, yüzümdeki gizli her çizgide bir anı var umuda dair! Ondandır ki kırışmış çizgilerimi bile çok seviyorum!
Aslında çok şey var söylemek istediğim!
İçimde bir kaç ses var, kalbimden geçipte dilime ulaşamayan.
Umut sevginin büyüsü.
İçimde kaç anne var, içimdeki sesi duymayan…
Biri anaçlıktan yana, biri güçten, biri başarıdan, biri şefkatten…
Annelere hüzün yakışmaz dedim kendi kendime…
Bu nasıl bir dünyadır, her şey tersine, kimsenin saygısı kalmadı özürlüsüne!
Konuşmak, dertleşmek istersin kimse kulak vermez söylediklerine.
Yalnızlığa terk edilirsin, sersemlersin, insanın kendisine yapabileceği en büyük kötülük, gönül gözünü kapatmak, hayat kandırmacası olgunluk düzeyine getirir seni. Hayat senden özür dilerim, beni olgunlaştırdığın için özür dilerim!
Karşılık bekleyen dostlarımı birer birer terk ettim. Samimiyeti yitirdik, paylaşmayı beceremiyoruz, en yakınınla yabancılaşıyorsun…
Böyle bir dünya iste, herkes özgürdür dilediğince!
Herkes kendi kaderini yaşar, ne gelirse haktan.
Umut bana bağımlı yaşıyor, bu yüzdendir ki, benim ölmek gibi bir lüksüm yok.
Kimbilir belki de Rabbim beni böyle sınıyor…
Rabbime ne kadar yalvarsam az.
Tüm dileğim yarandandan: Umutla beni birlikte al!
O benim uğur tacım!
KAYIP YALDIZ
YORUMLAR
sayfama bıraktığınız güzel yorumunuz bu muhteşem yazıyı okumamı sağladı...ve size teşekkürüm bin kat daha çoğaldı..hayatın ta kendisi yazınız..bizlere yaşamlarımızı ne kadar boş şeylerle harcadığımızı, ne incir çekirdeğini doldurmaz şeylere yüreklerimizi burktuğumuzu ve ne kadar amaçsız yaşadığımızı gösterecek öğretiler yumağı...mutluluğun bulunması çok zor bir şey olmadığına...sadece doğru yöne bakmamız gerektiğine inancım daha bir arttı...gençlik yıllarımdan çok zaman sonra, annem : " hayatla dalga geçtin " demişti...gülüp geçmiştim...şimdi bu sözü yeniden düşünmeye başlamam gerek...sevgiler yüreğinize...Umut, hepimize umut oldu...
yaaaaaaaa.ne diyeyim ben şimdi...ne söyleyeyim söylermisin...çarmaha gerilmiş gibi hissettim kendimi...beynime binlerce kurşun sıktılar...en yüksek dağın zirvesinden yalçın kayalıklara fırlatıldım...aklıma birşey gelmiyor...akla zarar...evet!bence özürlü diye bir kavram yok...esas özürlü olanlar elleri ayakları ve akılları boş şeyleri düşünen beyinlerdir...benimde bir umudum var...bence bu umut harika bir insan gönlü en güzel çeşmelerden akan dileklerle dolu...yolu hak yolu olan ..kendini kaybedermi...Allahım sana sığınıyoruz aklımızı alma bizden....anneye selam saygı hürmetler..canı gönülden selamlıyor ve eğiliyorum önünde......saygım her dem daim....bu UMUT kaleme...
"onurumsun"Değerleri gönüldaş!
Yüreğim size dair ne düşüşüyorsa yürek dağarcığımda…Anlatmak için kelimeler bulamıyor.
Övgü sözcükleri yetersiz kalıyor…
Sol yanımı ziyadesiyle memnun ettiniz...
Yazınızı okurken gözyaşlarımı tutamadım.
Paylaşımınız için teşekkürler…
Dualarımda arkadaşınız olacak:
Umut hayatımda olmasa, inan ki yeryüzüne hiç güneş doğmazdı
Sanıyorum…
"izniniz olursa, sizi sol yanıma koydum.
Saygı ve sevgi ile selamlıyorum.
İyi ki varsınız. Hep var olmanız dileğimdir…
Ben Türk Spastik Çocuklar derneği yönetim kurulu üyesiym. 1991 yılında engelli bir çocuğu olan arkadaşım kurud derneği ve biz hiç bir şey bilmeden yardımcı olduk ona.
Bu gün 1-24 yaşında spastik engelli bir oğlu var arkadaşımın ve onun gibi 96 tane çocuğa eğitim veriyor derneğimiz. Devletin katkıları ile.
Doktorlar çocuğun hiç bir zaman ayağa kalkamayacağını ve hayat ile bağlarını kuran kablonun çekilmesi gerektiğini söylediğinde arkadaşımın neler yaşadığını ve neler söylediğini daha dün gibi hatırlıyorum.
Ben arekadaşımın verdiği örenek davranış ile gerçek anneliğin ne demek olduğunu anlamıştım. Eşi daime karısını suçladı ve o da dayanamayıp ayrıldı eşinden. Şimdi kendi evinde arkadaşım annesinin yardımı ile çouğuna bakıyor. En büyük korkusu " bana bir şey olursa ona kim sahip çıkacak" düşüncesi. Ve sanırım tüm engelli çocukların aileleri aynı endişeleri yaşıyorlar.
Tüm çocuklarımıza sağlıklı bir gelecek diliyor. Annenelrin elelrinden sevgi ile öpüyorum. Ve devletin engelli çocuklara ailelri olmadığında her şekilde sahip çıkması gerektiğini haykırıyorum.
Hayatın gereçklerini öylesine acı bir şekilde yazmışsınız ki söyleyecek hiç bir söz bırakmamşsınız bize.
Sevgiler yüreğinize
Hal kendi
Canım benim, ben size teşekkür ederim
O temiz yüreğiniz bana yansıdı!
Umut için yazılan yorum, beni inanılmaz mutlu ediyor
Bu duyarlılığınız için tekrar teşekkür ederim…
Ablalanızı benim için öpün lütfen.
Ateş düştüğü yeri yakıyor
Umut gibilerinin, Anne ve-babalarına güç ve kolaylık diliyorum…
Allah Teâlâ sabrı zaten vermiştir…
Yürekten dosça samimi
Sevgi ve saygıyla selamlıyorum…
Göz yaşları içinde okudum yazdığınızı ve yorum yazarken şimdi bile dökülmeye devam ediyor.Ya Rabbim ne kadar güzel Seni bilen kullarının olması ve Sen'den gelene razı olması.
Benim de rahatsız bir ablam var, Umut kadar ağır değil ama anlayabiliyorum az çok onun ve ailesinin neler çektiğini."Benim ölmek gibi bir lüksüm yok..." Bu söz, ah bu söz ne kadar da manidardır kendisine muhtaç bir yakını olan için ...Bu kadar inançlı ve tevekkül sahibi bir insana eminimki o öldükten sonra da Allah yardım eder ve Umut'a umut kapıları açılır.Dualarım, umutlarım Umut gibilerledir ...