- 619 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
Cypraqual: Kolye 9.Bölüm 1.Kısım
Taumberk’ in gözleri yabancının üzerindeki elbiselerdeki işlemelere takılmıştı.Onlar bakışlarını etekleri rüzgarda dans eden kızlar misali kapmıştı.Bu durum onu, gerçeğin koylarına ulaştıracağını düşündüğü bir denize yelken açmasına sebep olmuştu.Sirnatal köpürüyordu sanki ve onun sinir dalgaları bakışlarının üzerine binmiş dört nala koşan atlar misali adama doğru koşuyordu. “Hay böyle talihe!” diye homurdandı. Kutlaması yarım kalmıştı da…
Ateşin yanına doğru götürülen yeni gelen Taumberk’ e bir sorun çıkacağını gösteriyordu.Elbisesindeki o garip işaretlerin anahtarı onun beyninde kapıyı açmaya başlamıştı.Sirnatal’ ın sinirden fırsat bulduğu anda dikkatini mutfağın yanındaki diğer kişi çekmişti.Tıpkı onun diğer yabancıya gösterdiği ehemmiyeti kadın da ona gösterirken kafasında kapişonu olan hareketlenip yanındaki masada oturan kendi aralarında konuşmaya devam eden ve yeni gelenle ilgilenmeyen insan ve elfin yanına yanaştı ve bir sandalye çekti onların onayıyla.Diğer yandan Cheimenda ve Ratmay sanki tiyatro izlermişçesine yeni gelen yabancının hareketlerini takip ediyorlardı. Adam onların masasının yanına oturtuldu.
Mutfağın yanındaki adam kulak misafiri olduğu Marjuarane ve Swaclon’ un masasına oturduktan sonra;
“Pardon! İstemeden konuştuklarınıza kulak misafiri oldum.İzin verirseniz sohbetinize katılmak istiyorum,” dedi ikisinin duyabileceği kısık bir sesle.İkili birbirine bakış atarak onay verdiler.
“Konuştuklarımızla neden ilgileniyorsun ve hangi kısmıyla ilgileniyorsun?” diye sordu savaşçı. İzin vermişlerdi çünkü onun ve elfin de bilgiye ihtiyacı vardı.
“Öncelikle izin verdiğiniz için teşekkür ederim size katılmama.Dacassyre kısmıyla ilgileniyorum çünkü o ejderhanın adamları benim kardeşimi kaçırdılar.Böyle göründüğüme bakmayın ben bir çiftçiyim ve kardeşim onun adamları tarafından biz onlara karşı koyduğumuz için kaçırıldı.Ben bir başka arkadaşımın yardımıyla kurtulabildim.İlgimin sebebi konuşmalarınızdan anladığım kadarıyla Dacassyre nin inini arıyorsunuz,” Sesini alçaltarak sözlerine devam etmişti.
“Haklısın baya iyi bir dinleyiciymişsin. Kardeşin için üzgünüm ama… Sen kardeşinin onun inine götürüldüğünü düşünüyorsun öyle mi?Doğru muyum yanlış mıyım?” diye sordu elf ciddiyetle.
“Evet doğru anlamışsınız.Ben de onun birçok ini olduğunu biliyorum ama hangisine götürüldüğünü bilmiyorum tabii.Anladığım kadarıyla sizde herhangi bir ininin nerede olduğunu bilmiyorsunuz.O yüzden belki birbirimize yardım edebiliriz,”
“Haklısın biz de buna dair bilgi arıyorduk.Bizden nasıl bir yardım istiyorsun?”
“Öncelikle ben de inlerinin nerede olduğunu bilmiyorum ama bilen birini tanıyorum daha doğrusu o beni bilen birilerine götürecek.Ona güvenip güvenmemekte kararsızım.Eğer benimle birlikte bilen kişilerin yanına gelirseniz ini bulmanız adına yardımım olmuş olur.Ben de sizden karşılığında kardeşimi kurtarmamda yardım etmenizi istiyeceğim,”
İkili birbirine bakış attı.Onun söylediklerini düşünüyorlardı.Marjuarane bir an önce o taşı alıp yurduna götürmek istiyordu ve bu adama güvenip güvenmemek konusunu bir kenara bıraktı. Elf zaten ona yardım ediyordu.Kararı verecek olan savaşçıydı.Marjuarane kısa bir süre sonra bir kez daha elfe baktı ve adamın teklifini kabul etti.
“Ben birazdan beni birilerine gönderecek olanın yanına gideceğim. O, Hanzbrand kasabasında bulunuyor.Sizinle sabahleyin Choarah Pazarında küçük eşyalar satan Darlande adındaki cücenin dükkanında buluşuruz.Zaten kendisini kolayca bulursunuz kime sorsanız söylerler.” Dedi ve ikisinin onayını alarak masadan kalktı ve hancıya ücretini ödeyip kapıdan çıkıp gitti.
“Daha adamın adını bile bilmiyoruz.Sence doğru mu yaptık!”
“Adı önemli değil elf.Benim en kısa sürede o ini bulmam lazım.Sen bana yardım eden bir maceracısın senin için çok bi anlam ifade etmiyor ama bu görev benim için çok önemli. O yüzden önemli olan üzümcü değil bize verdiği ve vereceği üzümler,”
“Belki de Kırmızının adamıdır ve belki de birazdan diğer arkadaşlarıyla hana doluşurlar ya da kardeşi gerçekten kaçırılmıştır,”
“Bekleyip görelim.”
Onlar ve diğer müşteriler kendi aralarında sohbetler icra ederken yeni gelen yabancıya olan ilgilerini de bir süre sonra kaybetmişlerdi.Ancak doğum günü kızı ve diğer üç arkadaşı için bu geçerli değildi.Onların merak kafesine kapatıldığı yanlarına oturtulana bakışlarından belliydi çünkü bu tip yabancılar kasabaya gelen gezginler de dahil handa çok rastlanan kişiler değildi.Taumberk, kafasını ellerinin arasına almış kukumav kuşu gibi düşünüyordu.Adamın üzerindeki elbiseden Arcwundda hiç görülmemişti çünkü üstündeki işlemelerden biri kafatasına ucu kıvrılıp kancalaşmış ve dikey geçirilmiş bir kılıcı sembolize ediyordu.O, nerdeyse bu işlemelerdeki işaretleri kafasında çözmüştü ancak elbisedeki yıpranma ve bazı yerlerindeki yırtılma onu tam sonuca götürmekten alıkoyuyordu.Cheimenda ise;
“Buralı olmadığınız aşikar ve bu kadar nefeslendiğinize göre çok koştuğunuz belli.” Dedi heyecan içermeyen bir söyleyişle. Adam bir bardak suyu sülük gibi çektikten sonra yarım yamalak kelimeleri şekillendirmeye başladı.O da sanki birinin sormasını bekler gibiydi. “Her—fin—zel “ dedi duraksayarak.Adam sadece bunu söyleyebilmişti.Taumberk’ in bu kelimeyi duyduktan sonra kolu masadan kaydı ve bu hareket onu komik bir duruma düşürdü.Nitekim Sirnatal ve Ratmay bunu gülerek belgelediler yanlarındaki masada oturan bazıları da bir kaç paragraf daha ekledi kahkaha atarak.Tek dahil olmayan genç büyücüydü.Taumberk diğerlerine hiç renk vermeden kolunu düzelterek;
“Herfinzel mi? Orası Arcwundun oldukça uzağında ve ünü de çok karanlık olan bir yer.Kötülüğün üçgeni olarak adlandırılan lanetin başkenti.O uğursuz bölgeden buraya nasıl gelebildin,” dedi inanmakta zorluk çeken bakışlarla.Cheimenda ve Ratmay arkadaşlarına şaşkın bir şekilde baktılar zira onlar bu cümleleri duymayı hiç beklememişti.Sirnatal’ ın da katılımıyla bu bakışlar arkadaşlarına devam etmesi yolunda yoğun istek olduğunu gösteriyordu.
“Herfinzel,Chiassua ve Lianchurt adındaki bu yerler üçgenin kenarları(*).Chiaasua, var olduğu bilinen ama nerede olduğu kanıtlanamayan bir yer ve drathnor olarak isimlendirilen inanışa göre suyun normal akış yönünün tersine akan,rengi kırmızı toprak olan nehrin civarında olduğu kabul ediliyor.Ayrıca bilinmeyen karanlık büyücülerin en üst grubunun kulelerinden birisinin orada olduğu sanılıyor.Oraya nasıl girildiği ve kapısının nerede olduğu bilinmiyor ancak söylentilere göre drathnor nehrinin girişte maymuncuk olarak kullanıldığı ifade ediliyor. Büyücüler ve lanetli üçgenin aynı sudan beslenildiği de düşünülüyor.”
“İlginç senin bunları bilebileceğini hiç tahmin etmemiştim.Biz sanatlarımızla uğraşırken sen boş vakitlerinde kütüphanelere gidip bilgi mi ediniyordun yoksa gezginlerle muhabbete mi dalıyordun?” dedi genç büyücü gülümseyerek.
“Büyücüye katılıyorum dostum. Gezginlerin muhabbetleri işte.Döndü dolaştı bizim hana da uğradı,”
Yabancı sessizdi ve Taumberk te konuşmayınca Ratmay de suskunluğunu bozup dinleme pozisyonundan sıyrılıp konuşmaya katıldı. “Bu gezginlerden biri tahmin ettiğim kişi olmasın —“
“Büyük gezgin Cyernadel,” diyerek iri ayarı arkadaşı onu söz paketinin kalanın açmıştı.Üç arkadaş ve dış kapının mandalları olan bazı kulak kabartanlar ellerini salladı; ‘O budalaya inanırsan… Onun ağzında laflar sakız gibi laçlkalaşır.Pöh! O, kendi elbisesini bile giyemeyen ahmak moruğun tekidir’ der gibiydi bakışları.Bundan sonra Taumberk’ in suratı ne üzülen ne acınan ne de gülen ilginç bir hale büründü.Yabancı sessizliğini bir kenara bırakarak ‘Dur!’ dercesine sahnede yerini aldı.”Lane—“ diye tamamlayacaktı ki hanın kapısı sarsıldı ve tekmelerle yerinden koparıldı adeta.Bunu yapanlar üç kişiydi ve tabiri caizse kapının boyuna nazire yaparcasına uzundular.Cheimenda ‘bu saygısızlığı hana nasıl yaparsınız’ diyerek hareketlendi, gençlik ateşi işte.
“Siz ne hakla—“ diye başlıyordu ki sözlerine gelenlere bakınca bir anda sindi.Yine de önünde durmaya devam etti.Handaki diğer müşteriler de tedirginleşmeye başladılar ama savaşçı ve casus da herhangi bir hareketlenme yoktu.Sirnatal,Taumberk ve Ratmay sanki bir arbede çıkacağını sezmişçesine hazırlandılar.Nitekim gelenlerden biri genç büyücüyü yere doğru itti.
“Çekil yolumdan çocuk! Seninle ya da diğerleriyle işimiz yok.Şu yanınızda oturan sudan çıkmış balığı alıp gideceğiz.Bize zorluk çıkarmazsanız kolaylıkla işimiz hallolur.” Dedi hareketi sergileyen kahkahaya benzer bir süprüntü sundu izleyenlere.Gelenlerin ayakkabıları geniş ve sivri görünüyordu.Uçları rahatlıkla bir süngü yerine kullanılabilirdi.Ve yanlarında kancalı demirler vardı.Giyinişleri koyuyken yürüdükçe salınan elbiseleri çok soğuk havada esen ve insanın suratına tokat gibi çarpan rüzgar gibiydi.Taşıdıkları kılıçlar oldukça büyüktü. Handa yanan ocaklardan birisi bu esintiden dolayı diğerine sönmeye dair işaret veriyordu adeta.Cheimenda bu civarda sevilen birisiydi ve diğer müşteriler onu korumak adına yeni gelenlere müdahale amacı içinde sandalyelerden kalktılar.Öncü birkaç kişi bunu gerçekleştirmek adına yumruk ve tekme çeşnisi sundular karşılarındakine ama onlar ellerini bir böceği kovarcasına sallayıp birkaç adım atınca hareketlenen pelerinlerinden öyle bir ayaz çıktı ki önlerindekiler hanın bir kaç yerine savruldular.Gözleri korksa da elf ve arkadaşı hariç handaki diğerleri yine de saldırdılar ancak rakiplerinin birkaç yumruğu işlerini görmüştü.Savrulanlardan bir tanesi Marjuarane ve Swaclon’ un masasına düşmüş ve onun üzerindeki içeceği savaşçının üstüne dökmüştü.Yeni gelenlerin istedikleri yabancı o esnada Sirnatal ve Taumberk tarafından hanın ikinci katına kaçırılmıştı.Kavga yoluna devam ederken büyücü ve Ratmay de onların ardından yukarı çıkmıştı.Masa ve sandalyeler havada uçuşurken yeni gelenlerden biri kaçan dörtlüyü fark etmişti ve peşlerine düştü önüne çıkanları merdivenlerden atıyordu ki bir anda hareket edemez oldu.
Marjuarane bu duruma çok sinirlenmiş ‘bizi ilgilendirmez’ diye kendisini tutan elften kurtulmuş ve onlara doğru saldırıya geçmişti ancak kısa bir sürede güçlü bir savaşçı olmasına rağmen bertaraf edilmişti.Öfkesi tavan yaparken kolyedeki dört yapraktan aniden çıkan ölümlülerin görmesinin mümkün olmadığı uzantılar kenarlardaki fenion ağaçlarının köklerine doğru yola çıktı.Onlar her bir kökün ucuna dokunduğunda kökler uzadı,uzadı… Yeni gelen üçlünün farklı noktalarda da olsa ayaklarına sarıldı.Üst kata çıkan merdivendeki gibi diğer ikisi de hareket edemez oldu.Handakiler bu duruma şaşkınlık içinde bakarken uzantılar kolyeye dönmüş ancak kökler siyahlıların vücudunu da sarıp boğazlarına kadar gelmişti.Diğer yandan elf göz gezdirirken etrafta gördüğü kökler de hiçbir değişiklik yoktu.Köklerin ucu onların ağızlarından girip iki gözünden çıkıp kafalarını parçalamıştı.Üçü de bulundukları yerde vahşice öldü.Müşterilerden hiç kimse ne olduğunu anlamadan bir anda onların kafalarının parçalanması görmüş ve dehşet içinde kalmışlardı. Herkes bir an önce handan neresi olursa çıkarak burayı bir anda sessizliğe gömdüler.Elf ve savaşçı şaşkınlık içinde binanın kapısından çıkıp korkuyla bakanların yanlarından geçip gittiler.Geceleyin bir yerde kalıp sabahleyin buluşmaya gitmeleri gerekiyordu.
Pazardaki dükkanlar uyanmış yeni yeni gözlerini açıyordu.İkili hala gecenin nahoş şaşkınlığıyla Darlande adındaki cücenin yerini buldular.İçeri girdiler ve cüce onları karşıladı.Bir süre sonra bekledikleri handaki şahsiyet teşrif etti.
“Geleceğinizi açıkçası hiç tahmin etmiyordum.”
“Bizim de şüphelerimiz vardı senin hakkında.Ne sen bizim ne de biz senin adını dahi biliyoruz.Senin ve bizim içinde önemli olan orayı nasıl bulacağımız,”
“Adım Laphlan.Dediğim yerde söylediğim kişiyle görüştüm,”
“Ne öğrendin peki.Bu arada benim adım Marjuarane ve arkadaşımınki ise Swaclon.”
“Bu kasaba Cursan Şehrine bağlı.Burası da Parcland bölgesine.O beni başka birine daha yönlerdi ki onun bulunduğu yer Moorchalt bölgesine ait bir şehirde ki burası doğunun içlerinde..Bu kişi Kırmızının adamlarından birinin yerini bize söyleyecek ki o inlerinin birinde bulunmuş.”
“Bunu sana söyleyene güveniyor musun ve de seni yönlendirdiği kişiye dair bir bilgin var mı? Sana sadece onu nerede bulacağını söylemiş.Doğru olduğu nereden belli.”
“O kadar emin değilim ama bana bilgiyi verecek kişi Güney’ in sahibi olarak kendini gören Beyaz’ ın adamlarından biri.”
“Bunun anlamı ne? Ayrıca Beyaz’ ın adamının ne işi var kırmızının topraklarında?”
“Ejderhaların adamları işte kim bilir belki de casustur emin değilim.Sonuçta üç ejderha da birbirinden nefret ediyor.Sahibi olduklarını düşündükleri diyarlarda birbirlerinin adamları olabilir.Nihayetinde hepsi bir ejderhaya hizmet ediyor.Zaten önemli olan onlar için aldıkları ücret değil mi? “
“Sen yerini öğrendin diyelim biz ne yapacağız?”
“Moorchalt bölgesi,Parcland bölgesinin şehirlerinden biri olan Undewald adındaki küçük yerin sonrasında bulunuyor.Ben sizinle bir mani olmazsa o şehirdeki küçük bir ormanda buluşurum.İki gün sonra görüşemezsek siz de yolunuza bakarsınız.Kaybedecek bir şeyiniz yok öyle değil mi?”
“Öyle, sen gelmezsen bile biz daha da doğuya yaklaşmış olacağız.Oraya nasıl gideceğiz?”
“Darlande size nasıl gideceğinizi anlatacak.” Dedi ve cüceye işaret ettikten sonra dükkandan ayrıldı.
…
“Hey! Kayalarla ayağının buluşmasını iyi ayarla aksi halde suyla kavuşursun,” diye uyardı batılı savaşçı yol arkadaşını.
“Sen önce kendine bak! Az kalsın düşüyordun,”
Marjuarane ve Swaclon cüce Darlande’ nin onlar için verdiği haritanın güzergahında ilerliyorlardı.Karşı tarafa geçmek için suyun üzerine konulmuş kayaların üzerinde yürüyorlardı ve çok geçmeden diğer tarafa geçtiler.Geldikleri yerin yukarısında şelale görünüyor ancak ona ulaşmaları için tırmanmaları gerekiyordu.İkili yukarı çıkarken Swaclon düşünceliydi; ‘İlginç,bunların oluşumu sanki şelaleye davet ediyor.’ dedi içindeki ses.Bir süre sonra sesi duymazdan gelerek sanki bir paçavra gibi düşüncelerinden attı: ‘kayaydı işte bu şekilde oluşmuştu’ diye de kararını pekiştirdi.
Şelaleye çıktıktan sonra savaşçı,ardındaki boşluğu fark etti. ‘Elf, şurada dinlenebiliriz’ diye de işaret etti.
“Yine de, burada beni rahatsız eden bir şey var. Bence yolumuza devam edelim,” dedi yeniden şüpheye düşmüştü.
“Bırak şu casusluk kuruntularını. Ne farklılığı var ki bunun diğerlerinden, biraz dinlenelim işte,”
“Bence buradan hemen gidelim.Başka bir yerde dinlenebiliriz,”
Savaşçı konuşmaya devam etmedi,omzunu silkip şelalenin arkasındaki kayanın birine sırtına dayadı.Diğeri ise hala ayaktaydı.
“Çok yoruldum elf, otur şuraya.Uzun süredir yürüyoruz… Ben biraz şekerleme yapacağım sen de kuruntularınla vedalaş ta dinlen biraz,”
“Bu yere güvenmiyorum, biraz daha dolanacağım,”
“Nasıl istersen,”
Swaclon şüpheleriyle dolandı,dolandı… Sonunda yorgunluğu ağır bastı ve arkadaşının yanına oturdu.İkili dinlenme seansına başladılar.Keşke haritaya bir kez daha baksalardı…
İkiliyi Rolnotsk ormanından beri takip eden narin adımlar onlar şelalenin arkasında konuşurken suyun üstündeki taşlarda yürüyordu.Şaşkınlığa düştü; ‘Az önce önümdelerdi, nereye kayboldu bunlar’ diye söyleniyordu.Telaşla uzaklara bakarak sola doğru kıvrılan suyun üzerinde ilerleyişine devam etti ve bir süre sonra tekrar toprağa ayak bastı.Onları takip etmesini sağlayan ekmek kırıntılarını bulamıyordu.Savaşçı ve casusun hana girişini görmüştü ama o içeri girmemişti.Bir süre sonra handa gürültü hasıl olmuş bazı müşteriler pencerelerden atlamıştı ama o sadece dışarıdan olanları izlemişti.Sabah olunca etrafta onları ararken Choarah pazarına gelmiş ve ikiliyi cücenin dükkanına girerken görmüştü.Onların çıkışının ardından kaldığı yerden takibine devam etmişti ancak şu an bulunduğu yerde ikiliyi kaybetmişti.Halbuki Marjuarane ikisini izlemesi için ona kırıntılar bırakıyordu.’Nereye gitti bunlar! Niye bir insana güveniyorsun ki!’ diye kendini azarladı.Takip ettikleri ise dinlenip kalktıktan sonra dayandıkları kayaların arkalarında değil de önlerinde olduğunu gördüler.
Mayıs 2009
YORUMLAR
Okuduğunuz için teşekkür ederim... İşte hayal gücümün kapılarından biri fantastik roman yazmaktı ki o kapıyı açtım açmaya da devam ediyorum. Wattpadde marjuarane nickiyle yayınlıyorum ve sene sonunda inşaallah 1.kitabımın tamamını oradan yayınlayacağım.14 bölüme kadar yayınladım ki burada da devam edeceğim.Tamamını da burada görebilirsiniz bitince :))