ERCİYES'İN KIZI!.. (3)
Ülke genelinde huzursuzluğun ve tehlikenin dayanılmaz atmosferi Kayseri’yede çökmüştü. Üniversitelerdeki kardeşce eğitimin yerini düşman ve kin duygularına bırakarak memlekete ilim-irfan ile yoğrulmuş gençlerin yetişmesine engel konulmuştu. Tıpkı birinci dünya savaşından sonra arkasında binlerce şehit bırakılarak kurtatılan vatanın yaralarını sarması, fakirliğin, açlığın, çaresizliğin kol gezdiği1920’lerde yeni kurulan vatanın aydınlığa kavuşmasının biran önce gerçekleştirilmesine and içmiş Mustafa Kemal ve arkadaşlarının plan ve projeleri devreye sokularak kısa zamanda Avrupa’nın bile yapamadığı uçak farbrikası Kayseri’de kurularak kendi uçaklarını yapar noktasına gelen devletin yarınlarının aydınlık olacağını gören emperyalist Amerika’nın çalışmaları ile içeriden elde ettiği hainlerin sayesinde Mustafa Kemalin vefatından sonra kapattırılan uçak fabrikası ve nice fabrikalar sebebi ile taşıma su ile değirmen döndürülmesi ülkeyi yönetenlere telkin edilmiş, gafil avlananlar Osmanlı’nın son dönemlerindeki gibi namertin himayesine girilmiş ve bu çark döndürüle döndürüle ta 1970 yıllara gelinmişti. Bu duruma karşı çıkan memleketin yusuf yüzlü ülkücüleri gerçekleri haykırdıkca emperyalistleri çılgına çevirmiş, yerli işbirlikçileri ile tam bağımsız Türkiye aşığı geçnleri okullarda rahat bırakmamışlardı. Yüreğinde küffar devletlerin aşkı ile kavrulan iblisleşmişlerin Ruhi Kılıçarslanlar, Dursun Özkuzular üniversitelerde katlediliyordu.
Üniversiteleri kan gölüne çeviren yahudi Kral Mark öğretileri ile beyinleri iğfal edilenler okulları, sokakları işgal ederek ülkesinin islamı temsil eden bayrağı gönderlerden indirip, kızıl paçavralar asılıyordu okulların bayrak direklerine. Her şeye rağmen okullarını ihmal etmemeye gayret eden ülkücülerin kavgalara son verilmesi çağrılarına kimse aldırş etmiyor, feryatlarını duymuyorlardı. Halkı bile ikiye bölmüşler, kurtarılmış (!) mahalleler kurarak Ümraniye’de beş emekçi ülkücü inşaat işçisini görülmemiş işkencelerle katlediyorlardı! Böyle bir ortamda eğitimin olmayacağını bilen gençlik bazen yurtlardan dışarı bile çıkamıyorlardı. Ülkücü gençlerin anne ve babaları endişe ve gözlerinden yaşlar eksik olmuyordu çocuklarının başlarına kötü bir şey gelecek korkusuyla. uykusuz geceler onların gündüzleriydi...
İçin için kaynayan Kayseri’nin semalarına yayılan, Erciyes’in efkarlı bağrına çarparak yankılanıp dalga dalga yayılan sabah ezanı ile uyandı Kutluay. Kuş uyusuna yatardı her gün. En fazla uyuduğu altı saatti. Dünden yorgun olmasına rağmen gece geç yatmıştı. Araştırmalar, okulda yapılacak işler, ocak eğitim proğramları derken gecenin ileri saatine sarkıyordu uyuması.
Besmele ile yatağında doğrulup oturdu. Huşu içinde yanık sesi ile ezanı makamında okuyan mahalle camisinin imamı Alparslan’ı dinliyordu. İmam Alparslan’la dostu ve onu kardeşi gibi sever sayardı. Alparslan Konya İmam hatip okulunda okurken Selçuk eğitim enstitüsünden ülkücülerle arkadaş olduğunu söylemişti. Her görüşmesinde de onlarla yaşadığı hatıraları ballandıra ballandıra anlatırdı. Ülkücülerin en içten oluşlarını, doğal halleri ile ne kadar vefa yüklü olduklarına kaç kez şahit olmuştu Alparslan hoca. Davetlerine iştirak ederdi. Konya Zafer çarşısındaki Ülkü kitap evine uğrar, arkaşları ile sohbetin en dolu olan ilmi konuları tartışırlardı karşılıklı.Yüksek İslam Enstitüsüne gitmeden ailevi nedenlerle İmama Hatibi biritir bitirmez imam olması için müftülüğe müracaatını yapmış, altı ay aradan sonra ilk görev yeri Kayseri’ye gelmişti. İmamlık görevi bir yıla dolmak üzdereyken 3 mayıs günü yatsı namazından sonra tanışmıştı Kutluay’la. Sohbetler ilerlemiş, ikisi ayrılmaz kardeşler ikilisi olmuşlardı.
- Allah razı olsun senden gardaşım. Ne güzel okuyorsun ezanı. Sen her vakitte okuduğun ezan ruhumun ta derinlerine nüfuz ediyor. Haydi bismillah! diyerek ayağa kaltı Kutluay.
Oda arakaşlarına seslendi ve diğer odalardaki arkadaşlarının kapılarını tıkladı topluca sabah namazını eda etmeleri için. Ayak yolunda ihtiyacını giderdikten sonra lavobaya gitip abdestini aldı. kollarını ve yüzünü kurularken arkaşlarıda kalkıyorlardı.
Odadan ilk çıkan İbrahim’e:
- Gardaşım ben mescide iniyorum. Sen uyanamayan arkadaşları bir zahmet uyandır. Sizler gelesiye kadar ben mescidde biraz Kuran okuyayım, diyerek aşağıya indi.
Yurt binasının mescidi yoktu geldiklerinde. Giriş kadındaki büyükce yapılmış salonu mescide çevirmişlerdi. Hayırsever esnaflardan topladıkları para ile de içine halılar serilmiş, minik bir kürsü ve mihrabı hayırsever marangoza yaptırılmıştı. Mimberi yaptırlmamıştı cuma namazlarını camilerde kılmak için. Vakit namazları ve açtıkları kuran öğrenme kursuna katılanların saatinde açılıp kapanıyordu. Aralarında hat sanatı ile uğraşan Ali’ye de mescidin duvarlarına süslemeler yaptırılmıştı. Peygamber kokulu mescidin içindeki manevi haz dünyalara değerdi. Türk-İslam nurunun doyumsuzluğunu doyasıya yaşıyorlardı bu mescidde!..
Devam edecek...
Zafer Direniş
...
04 Ağustos 2015 Salı 23.45 Lahey
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.