- 573 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
ABDÜLHAMİT HANI ANLAMAK
Günümüzde direktiflerle yazdırılan ve adına ısmarlama tarih denilen tabirle, bilhassa Osmanlı tarihinde şeceresi temiz mümtaz şahsiyetler ile gerçek yeri karanlık olanların yer değiştirerek kahraman ya da hain diye bizlere sunumlarına şahit olduk.
Bu milletin kahramanı bol olduğu kadar, kendi içinden çıkan ve başkalarına menfaat karşılığı destek olan, içerden elimizi kolumuzu bağlayan hainleri de çıkmıştır.
Okullarda ısmarlama tarihi okuyan gençlerle ilgili beklenti şöyleydi: ”Bu tarihi okuyan gençler iflah olmayacaklar. Gerçekten büyük şahsiyetler, yalan yanlış bilgilerle ve her vesileyle, yazılıp çizilip karalanacak hatta hain vs. diye lanse edilip, küçük düşürülecek, bazıları da hak etmediği halde, karanlık yüzlü ucuz kahramanlarda, yüceltilip, göklere çıkarılmak suretiyle gerçek yönleri gizlenilecekti. Beyin yıkama denilen bu operasyonlarla amaç; Müslümanların ve Müslüman toplumların dünya medeniyet göstergesinde “geri kalmışlık sendromuna yakalandıkları ”bundan kurtulma yolununda, başta inançları olmak üzere her şeylerini terk edip, sözde Avrupa-batı medeni dairesinin içerisinde yer almaları ve doğrudan bağlı olduğu inançlarını yavaş yavaş telkinlerle terk etmeleri gerektiğine inandırılmaları hedeflenmiş, Müslümanların aleyhinde olanlar hep iyi gösterilmiş, gerçekten lehinde olanlarda kötü gösterilmek suretiyle, insanlar, belli bir basmakalıp fikir cenderesinin içinde sıkıştırılmışlardı.
Ben Ortaokuldan hatırlıyorum da, Emin Oktay isimli tarih yazarının kitabını okumuştuk. Tabi o zamanlar, bunun ısmarlama bir tarih olduğunu anlayacak yaşta ve kıvamda değildik. Zamanla birçok şeyin kafamıza nakşedilen, anlatılan ve öğretilenlerin, ”bize doğrusunu öğretilmek için değil de, maksatlı olduğunu ve resmi bir çerçeveden olayların irdelenip değerlendirilerek, geçmişe ait izlerin yergi yolunun ağırlıkla kullanılması suretiyle, geçmişi hafızalardan silip ötekileştirmeye yönelik bir “süzgeç operasyonu” yapıldığını geç de olsa anlamıştık.
Bu girişten sonra sözü şuna getirmek istiyorum. Ismarlama tarih olarak yazılan ve resmi çerçeveden de, Ermeni asıllı Fransız yazar Albert Vandal’ın ifadesini cazibeli bulup haksız yere kendisine kızıl sultan denilen, ama değeri sonradan anlaşılan cennetmekân Abdülhamit Han dönemi; sanki bugünkü bize yaşatmaya çalışılan dayatma olayların ve isteklerin hemen hemen aynısının prototipini göstermektedir.
Onun döneminde ne kadar vatan millet düşmanı hainler varsa içerde ve dışarda koro halinde aynı şarkıyı söylemişlerdir. O’nu ümmet ve milleti nezdinde küçük düşürmek için, aşağılık bir kompleksle saldıran ermeni soytarısının sözlerini benimseyerek, bu basitliği gösteren zavallıların olduğunu, ne yazık ki; genç nesilleri kandırmayı ve tarihine yabancılaştırmayı esas gaye edinenlerin bu sözlerine aldananların dillerine dolayanların, vatan millet sevgisinden bahsettiği halde yanılgı içerisinde bu tuzağa düşüp ikilemde kalanların olduğunu söylemem gerekir. Nasıl mı?
Başta İngilizler olmak üzere Rus, ermeni, Siyonistler, Yahudiler, sabetayist artıkları, gedikli masonlar, ittihat Terakkiciler, İngilizlerin çerçevesine sığınıp belli bir bölgede isyan eden Araplar, cennetmekân Abdülhamit Hana düşmanlıkta sınır tanımamışlar, basın ve medya gücünü de, mali- ekonomi her türlü desteği de bunu devirmek için el ele vererek kullanmışlar, içerden buldukları piyon yalakalarlada menfaatleri açısından iyi bir sınav vermişlerdir.
İşte bu ısmarlama tarihin büyüsü içerisinde bize sunulan ucuz kahramanlardan biriside böyük adam diye lanse edilen ve oğlu papaz olan Tevfik Fikret’tir. Günümüzde nasıl Sayın Cumhurbaşkanımıza karşı, egodan kaynaklanan ve sınır tanımaz bir enaniyet duygusuyla “karşı olma ”sendromuna tutulanlar olmuşsa, işte o zamanda da, Abdülhamit’e karşı aynı saldırılar, basın medya aracılığıyla, bu silahı kalem olanlar tarafından yerine titizlikle getirilmiştir. Malumunuz Abdülhamit’e karşı bir bomba hadisesi yaşattılar. Ve Allah’ın takdiridir ki kıl payı kurtuldu ve metanetini bozmadan verdiği emirlerle duruma hâkim oldu. Ne diyordu bu olay sonrası ermeni kırıntısının aldığı ev ödevini yapamaması üzerine bu böyük şair; ”Ey şanlı avcı, damını bihude kurmadın/attın fakat yazık ki, yazıklar ki vuramadın! ”Ve bu adam milliyetçilerin baş tacıdır.
Tahta geçtiği andan itibaren başlattığı, başta eğitim bayındırlık olmak üzere ki; kendi şahsi parasını dahi harcayarak tam “binbeşyüzelliiki”eser bırakmıştır. Tarihimizde bir Yahudi hahamın oğlu olan mitat paşa göklere çıkarılırken, mümtaz bir şahsiyet olan padişah karalanmaya çalışıldı. Kimsenin ırzına ve kesesine göz dikmeyen afif bir mayası olan ve ataları Karakeçililere bağlı olan Sultan, öz hemşerilerim diye onlara hitap etmiş ve öz güven duyduğunu her vesileyle dile getirmiştir.
Kurduğu yıldız istihbarat teşkilatı ile devletin anında her yerden haberini almak suretiyle onların her oyunlarını bozan bir kimlikti Abdülhamit Han. Devlet ve vatan düşmanlarının çok yönlü saldırılarına karşı bu hafiye teşkilatı ile Osmanlı ömrünü otuz yıl uzatmıştı. Ne diyordu 3.Selim Han, o zamanlar aynen bugünü anlatırcasına, bakınız; ”Yabancıların elleri ciğerlerimin üstünde geziniyor. Aman bizde yabancı devletlere elçi gönderelim ve onların ne yapmakta olduklarını bir an önce öğrenmeye çalışalım”. İşte diyor, Abdülhamit Han; ”Ben bu elleri ciğerlerimin içinde duyuyordum”.Onlar(yabancılar)Sadrazamlarımı, Vezirlerimi satın alıyorlar ve mülküme karşı kullanıyorlardı.Yahudilere, Filistin’i para karşılığında satmadığı için yine karalanandı Abdülhamit Han. İstanbul-Bağdat-Hicaz demiryolu ümmetin birliğine adanmış bir düşünceydi.Hamidiye Alayları doğuda, Kürtlerden teşekkül ettirilip ermeni isyancılarına karşı kullanılmıştır.
Batı, bugünde Osmanlı’nın külleri üzerinden yeniden doğan Hilale karşı; kendi ürettiği kavramları ve devlet yapısını ülkemize ihraç ederek(gönüllü edinilerek) halkı kendi içinde ayrıştırmış, kavram kargaşasıyla içimizi ve kendimizi kavgalı hale getirmiş, birlikte yaşayan insanları(Türk ve Kürt) toplumsal tecrite tabi tutan kavramlarıyla karşı karşıya getirip onların üzerinden yıkıcı siyasetini ve kültürel emperyalizmini yıkıcı ve sinsice sürdürmektedir. Ali Özoğlu’nun şifre çözüldü adlı eserinde, batıda” pekakanın” nasıl bir destekle beslendiği ve kayırıldığı kimlerin amacına hizmet ettirildiği gözler önüne serilmiştir. Şöyle ki: Terör örgütü Avrupa ve ABD’de bir konfederasyon,9 federasyon,232 dernek,123 dernek temsilciliği,22 kürdistan komitesi,14 spor kulübü,4 halk evi,18 ülkede büro hizmeti,26 adet akademi ve kültür merkezine sahipmiş! Ve bakın hangi ülkelerde bunlar. Kuruluşların 189’u Almanya,53 Fransa,39 İsviçre,32 Hollanda,25 Avusiturya,21 Belçika… Ve İskandinav Ülkelerini buna dâhil etmedik. Ve yine TV kanalı,11 Radyo Kanalı,20 gazete dergi,6 Haber merkezi,3 yayınevi ve değişik internet siteleri vs.
12 Eylül’ünde katkısıyla palazlandırılan (pekaka) bugün ölüm kusarak Türk- Kürt demeden, maşa olarak, emir aldığı ülkelere taşeronluk yapmakta ve İsrail’le kan bağlantısı kurarak, devletimizin içerisinde ihanet şebekeleri ve sempatizanlar türetmiştir. Sırf, Sayın Tayyip Beye düşmanlığı aşikâr olanlar, şu son seçimlerde “birlikte iyi salladık diyerek, hem memnuniyetlerini dile getirmişler, yetmemiş gibi birde sevinçten pilav dağıtanlar olmuştur. Hatta inançlarına ters olmasına rağmen, bile bile Sayın Tayyip Bey’e düşmanlıklarından dolayı; destek çıkanlar ve teröre destek veren hdp’ye, arkalananlar vardır. %13 gibi azımsanmayacak derecede, emanet oylarda dâhil halktan yetki alan hdp’liler, PKK’nın himayesinde siyaset yaptıklarını, sırtımızı şunlara bunlara dayadık diye açıkça övünürlerken, her gün onlarca vatan şehidi ölümsüzlüğün şerbetini içiyor ve bizlerde duyduğumuz acıyı kalbimize gömüyor, onlarda plajlarda tatil keyfi çıkarıyorlardı. Siyaseti silahla yapanlar elbet halk nezdinde kabul görmeyeceklerdir. Umarım bu gerçeği halkımız görür ve Abdülhamit Han döneminde yaşananların, bugüne sirayet ettirildiğini fark eder ve barışın herkes için olduğunun elzem olduğunu anlayarak istismarcılara fırsat vermez. STK’lar size büyük iş düşüyor.