- 604 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
“Yazıyooooo!”
Yaklaşık 3-4 yaşlarındayken baba tarafından akrabalarımızı ziyarete gittiğimizi hatırlıyorum. Çok sıklıkla görüşmediğimizden olsa gerek, gayet detaylı bir şekilde hatırladığımı söyleyebilirim. Dedem matbaacıydı. O yıllarda çoktan vefat etmişti ancak amcalarım hala mesleği sürdürür.
Kocaman simsiyah makinelerin arasında oynadığımı, besmele ile açılan bilgisayarın düğmesine basıp kaçtığımı hatırlıyorum. (Şaka değil, bilgisayar Macintosh’du ve açılış sesi bildiğiniz Besmele idi.) Hafif yaramaz bir velet olduğum için, özellikle bilgisayarın başında biri varken kapatmaya çalıştığımı hatırlıyorum.
Kurban Bayramı idi. Hala ve amcalarım arasında mekik dokuyoruz. Evler tıklım tıklım. Ben ve benimle yaşıt, yalnız benim daha silik bir kopyam olan kuzenim ile (yüzler tıpatıp aynı, sadece ben kara, o sarı) evin içinde bağıra bağıra gazete satıyoruz. Bildiğiniz eski gazeteler, oyun oynamamız için bize verilmişti. Önce üzerlerini karaladık, sonra hepsinden birer parça kesip, yırtıp birleştirdik. Kendi yaptığımız gazeteleri, babalarımıza, büyük kuzenlerimize satma çabalarımızı görmenizi isterdik. (“Yazıyyooooooo, yazıyooooooo!” bağırışlarımız hala canlı birer anı.)
Belki de o zaman bilmeden kaderimizi mühürlemiştim çoktan. Çünkü hiç ilgim yokken bilgisayar okumak istemem, daha sonra grafik tasarıma yönelişim ve matbaa ile tanışmam sıradan kararlar olmasa gerek.
Bazen siz karar verirsiniz, bazen sizin adınıza kararlar verilir. Bazen siz hayatınızı seçersiniz, bazen hayat sizi seçer. Ama en önemlisi içinde bulunduğunuz andan keyif almakmış, bunu anladım. Küçük gazeteci veletten, çaylak muhabir ablaya dönüşmüş olmaktan oldukça mutlu olduğumu anladım.
Siz ne isterseniz isteyin, çocuğunuz kaderinde ne varsa onu yaşıyor. Bu yüzden bırakın da dershane, okul, kurs, özel ders mücadelesinden biraz nefes alsınlar. Kasmayın.
Evet yönlendirin, ama boğmayın. Ne istediğini, nerede olmak istediğini kendiliğinden bulacağına inanın..
2012