- 2065 Okunma
- 14 Yorum
- 3 Beğeni
NURTEN KOOOŞ III.BÖLÜM - AŞKIMMMM- BİR KAMİL OĞUZ MANGIRCIKOĞLU HİKAYESİ
Kamil’in babası oğlunun suratına baktı. Bir daha baktı. Sonra bir daha... Bu acayip suratta bir ciddiyet emaresi arıyordu lakin Kamil’in suratında her hangi bir ifadeyi yakalamak kat’i surette nâ mümkündü. Yine de ‘’Ey Rabbim senin hikmetinden sual olunmaz. Bu cinse de bir sevgili nasip ettiysen bundan daha büyük bir mucize olamaz’’ diye mırıldandıktan sonra eşine seslendi.
-Hatun gel hele gel. Kamil’i everiyoruz.
Mutfakta bulaşık yıkamakta olan Kamil’in annesi kocasının seslenişini duyunca hayretten elindeki tabakları düşürdü. Bu çileli hayatta aklına her şey gelirdi de kocasının bir gün Kamil’i evlendirmek için herhangi bir adım atacağı gelmezdi. Kocasına bir şey mi olmuştu? Adamcağız kalp krizi filan mı geçiriyordu? 1 Nisan filan da olmadığına göre zavallı adam mutlaka bu elem ve ızdırap dolu hayata veda ediyordu? Koşa koşa içeri girdi. Kocası gayet normal görünüyordu. Oğluna baktı. Oğlu her zamanki gibi anormaldi. Ondan bir şey anlamadı. Bunun üzerine heyecanla sordu.
-Bey, yanlış duymadım değil mi? Sen bu anti-sosyali evlendirmekten bahsettin değil mi?
Kamil öfkeyle bağırdı annesine.
-Ben sosyalistim. Bana anti-sosyal diyemezsin.
Annesi şefkatle baktı oğluna.
-Ha sosyalist, ha anti-sosyal. İkisi de aynı kapıya çıkar.
Sonra tekrar soran gözlerle kocasına baktı.
Kamil’in babası usulca yerinden kalktı.
-Hanım, bulaşığı mulaşığı bırak. Hemen hazırlan. Kız istemeye gidiyoruz.
Kadıncağız bir kez daha içi ürpererekten sordu.
-Kamil’e mi kız istiyeceğiz? Ayol buna değil kız, kümesteki kazı bile vermezler.
Baba öfkeyle söylendi.
-Hatun haydi uzatma. Milyarda bir ihtimal de olsa bizim Kamil’i kakalayacak bir kapı bulmuşuz. Bakarsın olur da seneler önce cami avlusuna bırakmadığım için yirmi beş senedir yaşadığım pişmanlıktan kurtulmuş olurum.
Kadıncağız da öfkelendi.
-Ben sana taa o zaman demiştim. Kör Rüstem’in kapısına bırakalım. Adamın gözleri görmüyor, alır bakar buna diye ama dinlemedin beni. Neyse...Kimmiş bu kız?
Baba cevap verdi:
-Yav kimse kim. Nene gerek. Nurten Koş diye bir bahtı kara imiş. Sen şimdi hazırlan. Ben de şöyle güzel bir sinekkaydı olayım hemen gidip isteyelim kızı.
Anne:
-Yav lokum ya da çikolata, çiçek, hatta bir de tek taş alsaydık.
Baba düşündü.
-Lokum ve çiçeği ben alırım. Kamil’e ‘’ Oğlum al ‘’ desem gider alır hepsini kendi yer. O da tek taşı alsın. Nasılsa yiyemez.
Kamil konuşmalara tamamen Fransız vaziyette anne ve babasına bakıyordu. Lokumu, çiçeği zar zor anlamıştı ama tek taş olayına aklı basmamıştı. ‘’Her halde bir gelenek olsa gerek lakin neden bir kucak taş değil de tek bir taş?’’ diye geçirdi içinden. Merak etmişti ama sormadı. Babası iki saat açıklama yapacak, onun bu açıklamalarından her zamanki gibi bir şey anlamayacaktı nasılsa. O bakımdan sormadı ‘’ Neden bir kucak değil de tek bir taş’’ diye... Babası avucuna bir tomar para koyup ‘’ Oğlum koş kuyumcu Muhittin Amcandan bir tek taş al. Dikkat et. Kıza uygun bir şey olsun. Öyle çok pahalılarına da bakma’’ deyince şaşkınlığı daha da arttı. ‘’ Ulan yollar taş dolu. Muhittin Amca’ya ne diye gideyim ki? Hem bu kadar paraya ne gerek var’’ diye düşünerekten babasının verdiği parayı aldığı gibi fırladı evden. Babası arkasından ‘’ Oğlum ! Biberoğulları Pastanesinde buluşalım’’ diye bağırabilmişti ancak.
Oğlu çıkar çıkmaz ‘Eyvahhh. Ben n’aaptım. Bu şimdi gider sokaktan bir taş bulup getirir’’ diye çığlığı basan Kamil’in babası, oğlunun arkasından seğirtse de Kamil çoktan gözden kaybolmuştu. Çaresiz o da tıraşını olup düğünden düğüne, bayramdan bayrama giydiği lacivert takım elbisesini giydi. Eşi de hazırlandıktan sonra Biberoğulları Pastanesine doğru yola çıktı.
Bir pastaneye ‘’Biberoğulları’’ isminin verilmesi tüm Eskişehirliler gibi Kamil’in babasının da acayibine giderdi. Bununla birlikte Kamil Biberoğulları ve mahdumları ( yani oğulları ) -mahdumlardan Sami’yi pastaneden uzak tutmak kaydıyla- o yörenin en güzel pasta ve tatlılarını yaparlardı. ‘’Sami’yi uzak tutmak kaydıyla’’ diyorum çünkü onun pastanede olduğu günlerde hiç kimseye kalmazdı pasta, börek ve tatlılar. Hepsini kendi yerdi.
Evden ok gibi fırlayan Kamil sokakta oynayan çocukları gördü. Kimi üç taş, kimi dokuz taş oynuyor, kız çocuklar ise beş taş oynuyordu. Kafası iyice karıştı. ‘’Üç taş var, beş taş var, dokuz taş var ama tek taş yok. Hay Allah’ım kafayı yiycem yaa’’ diye söylenmeye başladı. Sonra birden jeton düştü. Babası onu niçin Muhittin Amca’ya göndermişti? Muhittin Amca’nın soyadı neydi? Tektaş...Evet..Muhittin Tektaş. Demek ki babası kız isteme olayında Muhittin Tektaş’ın da yanlarında olmasını istemişti. Derhal Muhittin Amcayı kapıp Nurtenlerin evine götürmeliydi.
Hızla ‘’Tektaş Kuyumculuk-Jewellery’’ den içeri daldı.
-Muhittin Amca. Haydi işi gücü bırak. Dükkanı kapat. Nurtenlere gidiyoruz.
Muhittin Tektaş şaşkın şaşkın baktı Kamil’in suratına.
-Anlamadım. Dükkanı niçin kapatıyorum? Niçin Nurtenlere gidiyorum? Hepsinden önemlisi Nurten kim?
Üç soru birden gelince Kamil’in devreler yandı. Alışık değildi böyle ard arda gelen sorulara. Hepsini birden aklında tutması gayrı kabildi. Hem şimdi Muhitin Amca’ya dert anlatacak zaman değildi. Bir an önce Muhittin Amcasını Nurtenlerin evine götürmesi gerekiyordu. Babası ona şifreli bir şekilde ‘’Tektaş’ı al gel’’ demişti. Ani bir karar vererek derhal Muhittin Amca’yı derdest etti.
Omuzunda derdest edilmiş vaziyette Muhittin Amca olduğu halde ‘’ Tektaş Kuyumculuk-Jewellery’’ den çıkan Kamil dışarıda herkesin nazar-ı dikkatini celp etse de onun yüzündeki korkunç ifadeyi görenler kesinlikle yanına yaklaşmaya cesaret edemedi. Kamil ise ‘’ Yav herşeyi anladım da babam bu kadar parayı niçin verdi ki?’’ diye düşünmeden edemedi.
Muhittin Amca da yemiş de çıkaramamışlardan olduğu için Kamil oldukça zor taşıyordu onu. Bu sebeple gecikeceği kesindi. Hemen cep telefonu ile babasını arayıp Nurtenlerin evin adresini verdi ve ‘’ Ben tektaşı aldım. Nurtenlere gidiyorum. Siz de oraya gelin’’ dedi. Babası hayret etti.
-Yani sen Muhittin Amca’nın dükkanına gittin ve tek taşı aldın mı?
-Yav baba sen de beni iyice bir şeyden anlamaz, beceriksiz yaptın ha. Tabii ki aldım. Biraz direndi filan ama sonunda hallettim.
Kamil’in babası bu ‘’ Direndi’’ ifadesinden kıllanmıştı ama bunu ‘’fiyatta anlaşamadılar zahir’’ olarak düşündüğünden fazla üzerinde durmadı ve bir taksiye atlayarak ve dahi adresi vererek Nurtenlerin evin yolunu tuttular karı-koca.
Biraz aramayla da olsa olsa Nurtenlerin evini buldular sonunda. Tam evin zilini çalacaklardı ki Kamil de omuzunda Muhittin Amcası olduğu halde kapı önünde belirdi. Terden sırılsıklam olmuştu. Babası hayretle sordu.
-Oğlum bu ne hal? Neden Muhittin Amcanı omuzuna atıp buralara kadar getirdin?
Kamil soluk soluğa cevap verdi.
-Yav sen demedin mi Tek taşı al gel diye. Getirene kadar anam ağladı. Al işte getirdim. Hem de beş kuruş vermeden.
Kamil’in hem babasının hem de annesinin trafolar attı. Yani öyle ki o trafolara kedi girse o derece attıramazdı. Nurtenlerin evinin önünde kızılca kıyamet kopmuştu adeta.
Kapıları önündeki seslere Nurten, annesi, babası da dışarı çıktı. Nurteni gören Kamil ‘’Nurteeenn Koşşşş’’ diye bağırdı.
Nurten’in babası öfkeyle bağırdı.
-Höööööst. Ne oluyor lan burada?
Kamil’in babası mahcup bir şekilde cevap verdi.
-Çok afedersiniz beyefendi. Biz buraya oğlanın başını bağlamaya gelmiştik de
-Kardeşim..Bu mahlukatın başını, boynunu, ayaklarını bağlama isteğinde haklısın. Bunu öylece sokağa salmak can ve mal emniyeti açısından çok vahim sonuçlar doğurabilir. Orası tamam da bağlamak için başka bir yer bulamadın mı? Hem baksana bu senin tek başına yapacağın bir iş mi? Belediyeye haber verseydin ya.
-Şeyyy. Beni yanlış anladınız. Biz buraya hayırlı bir iş için gelmiştik.
-Haa anladım. Bunu imha etmek için bizden yardım istiyorsunuz?
-Yok efendim. Yine yanlış anladınız.
-Şu anda bu kıl yumağını imha etmekten daha hayırlı ne iş olabilir ki?
-Şeyyy...İçeride konuşsak bunu?
-Bak aga. Sırf merakımdan. Yoksa bu herifi kapımdan içeri sokmam ama şimdi merak ettim bunu imha etmekten daha hayırlı ne olabilir diye. Buyurun. Lakin o yanınızdaki şeye sahip çıkın. En ufak bir yanlış hareketinde alnının ortasına yer domdom kurşununu.
Neyse...Sonunda içeri girdiler. Koltuklara oturdular. Oturur oturmaz Kamil atıldı: ‘’Nurteeennn Koş. Birer kahve yap bize. Yanına da getirdiğimiz lokumlardan koy.’’
Kamil’in annesi ona şiddetli bir çimdik attığı anda Nurten de öfkeyle bağırdı.
-Ulan sen benim başıma bela mısın? Senin yüzünden tüm Eskişehir halkı nerede beni görse ‘’Nurteeennn Koooş ‘’ diye sesleniyor bana.
Nurten öfkeyle odasına gitti.
Kamil’in babası eliyle oğluna suss işareti yaptıktan sonra işi uzatmadan hemen lafa girdi.
-Efendim benim de asla inanasım gelmiyor ama benim oğlanla senin kız birbirlerini görmüşler, bir rivayete göre de beğenmişler e bize de artık Allah’ın emriyle, peygamberin kavliyle....
Nurten’in babası hemen lafa girdi?
-Dur hele, dur. Birbirlerini görmüşler mi? Haydi ondan geçtim, benim kızım bunu beğenmiş mi? Nasıl yani ya? Nerede? Ne zaman?
Kamil’in babası cevap verdi.
-Valla ben de oğlanın yalancısıyım beyefendi.
Kamil yine duramadı. Nurten’in babasına hitaben.
-Amcaaaa. Bak tek taşımı bilem kendim aldım. Hatta omuzuma atıp taa buraya kadar getirdim.
Nurtenin babası:
-Ya ben de onu soracaktım. Kuyumcu Hacı Muhittin Efendi’yi niçin getirdiniz ki?
Kemal’in babası:
-Ah beyefendi ah. Bir öğretmen olarak bu güne kadar pek çok soru sordum ama hiç bir Allah’ın kuluna cevabı bu kadar zor bir soru sormadım. Kuyumcu Hacı Muhittin Efendi’yi buraya niçin getirdiğimizi ne siz sorun, ne ben söyleyeyim.
Nurten’in babası kendi odasına çekilip Vivaldi’nin keman konçertosunu dinlemekle iştigal eden kızına seslendi.
-Nurten gel hele kızım. Bak bu amca ne diyor?
Nurten tabii ki duymamıştı babasını. Bunun üzerine Kamil atıldı yine.
-Nurteeeenn Koooşşş. Babamız seni çağırıyor.
Odanın ortasında adeta top gibi patlayan bu ‘’Nurteeen Kooooşşşş’’ nidasını duydu Nurten. Aslında hiç de yerinden kıpırdamak niyetinde değildi ama daha sonraki ‘’ babamız’’ ifadesi karnına krampların girmesine sebep oldu. Yoksa babası onu Kamil’e vermiş miydi? ‘’ Nasıl olur yaaa’’ diyerek öfkeyle salona koştu. Nurten’in babası, kızı salona girer girmez Nurten’in annesini de aldı ve ‘’Biz az mutfakta kendi aramızda konuşalım’’ diyerek mutfağa çekildiler.
Nurten, annesi ve babası mutfağa geçtiklerinde halen yaşadıklarının şokunu üzerinden atamamış olan Hacı Muhittin nihayet konuştu.
-Hocam ben gideyim olmazsa. Burada bana ihtiyaç yok.
Kamil lafa girdi hemen.
-Babaaa. Hakketen de Muhittin Amca’yı boşuna getirdik galiba. Ne yapayım onu şimdi?
Babasının aklı mutfaktakilerin aralarında ne konuştuğundaydı. O bakımdan tamamen alakasız bir cevap verdi oğluna.
-Oğlum...İyilik yap, denize at. Balık bilmezse Halık bilir.
Kamil mesajı anlamıştı (!) Babasının ‘’Aman, yaman ‘’ demesine fırsat vermeden Hacı Muhittin’i sırtladığı gibi evden dışarı çıktı. Ne demişti babası: ‘’ Kaldır denize at. Baktın deniz bulamıyorsun. Haluk Dayınların bahçesine at.’’ Eskişehir’de deniz olmadığına göre? Demek ki Muhittin Amcasını Haluk Dayısının bahçesine atacaktı. O da aynen öyle yaptı. Sonra koşa koşa Nurtenlerin evine geldi yine.
Bu arada Nurten’in babası kızına sordu mutfakta.
-Kızım...Hani ben ihtimal vermiyorum ama ola ki büyü filan yapmışlardır. Sen bu kıllı şeyi beğeniyor musun? Onunla evlenmeye razı mısın?
Nurten öfkeyle soludu.
-Baba yaaaa... En şiddetli kara büyü yapılmış olsa bile bir insan bununla nasıl evlenebilir ki? Sepetle gitsin hanzoyu.
-Anlaşıldı kızım. Sen yine de usulen birer kahve yap getir içeriye. Adam ve kadın çok iyi insanlar. Onların gönlünü kırmayalım. Usulen. ‘’ Biz biraz düşünelim’’ deriz. Sonra da ‘’Kusura bakmayın olmuyor’’ diye haber salarız. Bu mevzu da böylece kapanır.
Nurten kahveleri yapıp içeri girdiğinde Kamil de yeni gelmiş ve salondaki koltuğa çökmüştü zavallı Hacı Muhitin, Haluk Dayısının köpekleri tarafından parçalanırken.
Nurten elinde tepsiyle salona girdi. Yavaşça Kamil’in babasına, sonra annesine kahvelerini verdi. Daha sonra kendi anne ve babasına da kahvelerini verdi ve Kamil’e doğru adımlamaya başladı. Tam o anda Kamil sabahtan beri Hacı Muhittin’i taşımaktan gerilmiş olan kaslarını gevşetmek için kollarını iki yana doğru açarak geniş geniş gerindi.. Nurten, Kamil’e doğru yürürken işte bu her biri fırıncı küreği gibi olan kollara takıldı ve tüm hızıyla salondaki kolona kafayı toslayıp iki seksen uzandı.
Nurten nefes alamıyordu. Zavallı kızcağız göz göre göre terk-i alem eylemek üzereydi. Nurten’in anne ve babası ‘’ Kızımmm’’ diye kızlarının üzerine gidip onu ayıltmaya çalıştılar. Kamil’in anne ve babası da sehpa üzerindeki kolonya ile bileklerini, şakaklarını ovuyorlardı. Kamil mi? O her zamanki gibi ‘’Nurteeen Koooşşş’’ diye ünlemekteydi. Lakin tüm bu çabalar Nurten’i tekrar hayata döndüremiyordu. Kafadan çok fena darbe almıştı.
Kamil bir kez daha ‘’ Nurteeen Koooşşş’’ dedikten sonra ‘’Durun..Ben suni teneffüs biliyorum. Onu hayata döndürürüm’’ dedi ve ağzını Nurten’in dudaklarına dayayıp içeriye tam bir kompresör gibi hava bastı.
Nurten’in gözleri birden faltaşı gibi açıldı ve akabinde herkesi şok eden şu kelime döküldü dudaklarından : ‘’AŞKIMMMM’’
Evet..Normal şartlarda böyle bir şeyin olması mümkün değildi ama Nurten çok fena darbe almıştı kafadan. Rabbim bir kez daha büyük bir mucizesini işte bu evde tecelli ettirmişti.
----------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
Madem başladık. Devam tabii ki ))))))))))))))))))
YORUMLAR
sami biberoğulları
Gelecek bölüm azz sonraaa ))))
Selam ve sevgilerimle.
Tebrikler hocam devamını heyecan ile bekliyorum sağlıkla ve esen kalınız.
sami biberoğulları
EN KISA ZAMAND..HATT BU GECE DEVAMI DA GELECEK İNŞALLAH.
İLGİNE TEKRAR TEŞEKKÜR EDİYORUM.
SELAM VE SEVGİLERİMLE.
sami biberoğulları
Iv. Bölüm de bu gece huzurlarınızda olacak inşallah.
Selam ve sevgilerimle.
Aman aman olmuyor ,
eş eşini bulmuyor diye bir türkü vardı.
Başını çarpınca olay daha iyi anlaşıldı..
Tebrik ederim hocam saygılarımla.
sami biberoğulları
Selam ve sevgilerimle.
Kıymetli hocam
Diğer bölümlerde daha neler öğreniriz bilemem ama bu bölüm benim için çok önemli oldu.şöyle ki;
Hikmetinden sual olunmaz ama bahsettiğiniz öbür özelliği belli ki Yaradanımın yoğun oldu bir ‘anına denk gelmiş anlarım, hele bir ara yakın plan çekilmiş profil resmi vardı ki korkudan sayfasına giremiyordum neyse tamamda. Hocam hep kafamı kurcalıyordu Nurten öğretmenim gibi naif bir hanım efendi.Böylesine aksi,inatçı, her şeyden nem kapan birine nasıl aşık olmuş diye hep düşünüp duruyordum. Hatta saf saf helal olsun Nurten öğretmenime ne yüce gönüllü biriymiş kusurlarını görmemiş ve yaratılanı sevmiş yaratandan ötürü diye düşünüyordum. Meğer öğretmenim de başın çarpmış .Şimdi anlaşıldı işin iç yüzü ne diyelim mukadderat.
Çok keyifli bir bölüm olmuş tebessümle okudum
Kaleminize emeğinize dostluğunuza sağlık
Saygı sevgilerimle.
Serhat BİNGÖL
Evet,her ne kadar ilk gördüğünde. Hiiii oda ne? bismillah! demişse de Nurten koş, sonradan on parmağında on marifet kocaman yürekli adama haklı olarak aşık olmuştur.
Ben her ikisine de derin bir sevgi müthiş bir saygı duyuyorum büyük aşkları için kutluyorum onları.
sami biberoğulları
Bu hikayenin en önemli tarafları şunlar:
1- Hayat ve dünya görüşleri oldukça farklı iki insan çok sağlam dost olabiliyorlar.
2- Öylesine dost oluyorlar ki birbirlerinin en sert hitaplarına bile mizah anlayışı içinde hoşgörünün de ötesinde katlanıp ''Eyvallah'' diyorlar.
3- Her ikisi de çok büyük acılar ve çileler çekmiş ve çekmekte oldukları halde her şeye rağmen hayata gülebiliyorlar.
4- Her ikisi de her şeye rağmen dimdik ayaktalar. Yıkımıyorlar. Kşimseyi yıkma gibi bir dertleri de yok
Güzel yorum için çok çok teşekkürler.
Selam ve sevgilerimle.
Serhat BİNGÖL
Ama yinede size acizane tavsiyem aynı anda birlikte karakolun önünden geçmeyin samimi söylüyorum suçsuzluğunuzu çok zor ispat edersiniz .))
Her ikinizi de saygıyla sevgiyle selamlıyorum.
Waow..!!!
Kurgu harika bir şekilde devam ediyor,
tahmin edemeyeceğimiz şekilde hem de..
Devamını bekliyoruz efendim..
Sayenizde gülümseyebiliyoruz..
Saygılarımla
sami biberoğulları
Zaman zaman söylüyorum ama bazı arkadaşlar inanmıyorlar.
Ben bu tür yazıları yazarken bir plan yaparak oturmuyorum masa başına. Tüm mesele ilk cümleyi yazmak. Sonrası kendiliğinden akıp gidiyor her nasılsa.
İnan bana kurgunun ne şekilde devam edeceğini şu an itibariyle ben de bilmiyorum. Artık ''Zurnada peşrev olmaz, ne çıkarsa bahtına'' misali.
Selam ve sevgilerimle.
Hikayenin seyri öyle bir değişti ki adeta ters köşe yaptı bizi Sami Hocam..
Tebrik ederim
Saygılar
sami biberoğulları
Sanırım bir kaç bçlüm daha yazacağım bu hikayeyi. Tek bölümlük bir mizah yapayım derken neredeyse roman olacak.
Rabbim dostların eksikliğini göstermesin. Sayelerinde pek çok yazı, şiir yazdım.
Selam ve sevgilerimle.
sami biberoğulları
Bir sonraki bölümü bu gece yayınlayacağım inşallah.
İlgin için sağ ol, var ol. Bir de şu sıcaklar olmasa, dahe neler yazacağım da sıcaklardan son derece muzdaribim.
Selam ve sevgilerimle.
yuregınıze kalemınıze saglIK surukleyecı bır hıkaye devamını sabırsızlıkla beklıyorum degerlı dost kalem SAMI hocam selam dua ıle kalın
sami biberoğulları
Hikayenin bir sonraki bölümü bu gece yayınlanacak.
İlginize çok çok teşekkürler.
Selam ve sevgilerimle.
Valla,
hiç beklenmedik bir mecraya sürüklendi hikaye.
Yani,
yazarın ustalığına da diyecek yok hani.
Ancak bu şekilde gerçekleşebilirdi bu izdivaç.
Yoksa,
bu defterin müstesna kalemlerinden biri olan Kamil beyden, hala müzmin bekar hikayeleri dinliyor olabilirdik.
Sami Hocama çok şey borçlu bence.
Bir yolunu bulmuş,
kara sevdası Nurten ile evlendirmeyi başarmış onu zira.
Tek kelime ile helal olsun diyorum.
sami biberoğulları
İtiraf etmeliyim ki bu bölüm biraz zorladı beni. Olyı nasıl bağlayayım diye çok düşündüm. Sonunda böyle bir kurgu yaptım.
Evlenme faslı ise bir sonraki bölümde ve bu gece inşallah.
Selam ve sevgilerimle.
Hocam, söz konusu olan dostluğu bilmiyor olsaydık bile aynı keyifle okurduk hikayeyi...
Bu sağlı sollu kroşelerden sonra Kamil nakavt olursa şaşmam...
Selam ve saygılarımla.
sami biberoğulları
Selam ve sevgilerimle.