TÖRE KIZI OLMAK
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
Her gün güneş doğuyor, her gün dünya uyanıyor, her gün çoğu insan gülüyor ama bazıları ise sadece ağlıyor… Karşımda bir dünya gülüyor bana… Sen gül dünya, nasıl olsa ağlıyor her gün birçok Güldünya…
Sadece Güldünya mı ağlıyor zannediyorsunuz… O sadece bir tanesi içlerinden ve belki de en şanslılarından… Töre cinayetine kurban gitmenin neresi şans diyenleriniz olabilir, haklısınız da… Ama düşünsenize bir kere, en azından onun için ağlayan birileri var bu dünyada, evet belki gülmedi Güldünya ama onun için ağladı bütün dünya…
Güldünya, Güldünya
Ağla dünya, gül dünya
Güldünya’yı vurdular
Bunu böyle bil dünya
demedi mi Zülfü Livaneli…
Ya da;
Canım abim vurma beni
Bu dünyadan alma beni
Dökülür mü kardeş kanı
Bir karında yatmadık mı
Bir anadan doğmadık mı
Bir memeden doymadık mı
Bin bir yarayla tek bir kurşunla gitti Güldünya
Kim farkında kimin umrunda yandı bir dünya
Seni gönderene söyle
Köydeki büyük meclise
Söyle daha çocuk yaşta
Üstüme çıkan herife
diye yazılmadı mı başka bir şarkıda…
İşte dedim ya, bence şanslıydı o içlerinde, kötünün iyisi dedikleri türden anlayacağınız… O sadece bir isim değil, yıllardır süre gelen töre cinayetlerinin sembollerinden birisiydi artık...
Ailesinin korkusuyla yaşadığı yerleri bırakıp İstanbul’a kaçıp gelmişti, suçu ne miydi? Evlilik dışı ilişki… (ki bu evlilik dışı ilişki adı altında geçen durum teyzesinin kızının kocasının tecavüzüdür) Kardeşleri kendisini öldürmek için peşine düşmüş olan bu çaresiz kız ne yapabilirdi ki artık… Çocuğuna Umut ismini koydu sadece, belki bir umut olur yaşaması için diye…
Ama işte öyle dur durak bilmeyen bir lanet ki bu töre dedikleri, sokak ortasında kurşunlayıp, yaralamayla yetinemeyen kardeşleri, hastaneye kadar sürükledi peşinden… Yarım kalan iş orada son buldu anlayacağınız… Oysaki öyle bir yüreğe sahiptir ki Güldünya, hastaneye gelen gazetecilere kardeşlerinden şikâyetçi olmadığını anlatmaktadır. Ama ondaki o kocaman yürek ne yazık ki diğerlerinde bulunmamaktadır. O vakitten sonra Güldünya artık ne gülüyor ne de ağlıyor… Sadece öylece yatıyor soğuk bir morg odasında…
Söyler misiniz bana lütfen, öldürüldükten sonra ailesinin cenazeye sahip çıkmasının bir anlamı var mıydı? Ya da arkasından yakılan ağıtların…
Hiçbirimizin kendi ailelerimizi, yaşadığımız şehirleri seçme şansımız yoktu bu dünyaya gelirken. Evet, belki şanslı bir bebek olarak geldik bu dünyaya fakat o kızların yerinde olma olasılığımız da çok yüksekti… Hiç düşünen oldu mu bu olasılığı aranızda? Ya da biraz empati kurmayı denediniz mi hiç? Her an her istediğini yapabilme ve istediği gibi özgürce yaşayabilme şansına sahip kişiler olarak hiç kendimizi onların yerine koyduk mu?
Ben denedim, biliyor musunuz sadece midem bulandı, düşünmeye bile tahammül edemedim.(Anladım ki empati kurmak bazen acı veriyormuş insana…) Düşünmesi bile bu kadar acıtıyorsa insanın yüreğini, yaşaması nasıl oluyordur kim bilir…
İlla ki bir bayan olmanız da gerekmiyor bunları anlamanız için, diyelim ki şanslı bir erkek çocuğu olmak yerine, bir aşiretin erkek evladı olarak geldiniz bu dünyaya. Daha bıyıklarınız bile terlemeden tutuşturuverdiler buz gibi bir silahı avucunuza ve kanınızdan, canınızdan olan kardeşinizi vurmak üzere saldılar sizi yollara… Bir düşünün bakalım… O saf delikanlılar kendileri mi seçmişti bu hayatı ya da siz kendiniz mi seçtiniz bu olaylardan uzakta doğmayı…
Şanslı olmayı ben istemedim, zira şanssız olmayı hiç istemezdim…
Ama eğer ki şanslıysam bir şeyler yapmalıyım diye düşünmekteyim…
Elimden geldiğince, dilimin döndüğünce…
Bütün bu anlattıklarım ne mi?
İnsana insan gibi değer vermekten aciz, sevginin ne demek olduğunu unutan bir toplumun suratına vurulması gereken koca bir tokat, bir başka deyişle utanmamız için başka bir sebep, tabi utanacak yüreğimiz kaldıysa…
Belki de o kızların, kadınların yerinde olmak ile şimdiki yerimizde olmak arasındaki o incecik çizgiyi fark etmenizi istedim…
Son beş yılda Türkiye’de 1091 töre ve namus cinayetinin işlendiğinden kaçımızın haberi var ya da kaçımız durup bu konu hakkında ne yapabiliriz diye düşünüyoruz?
Nasıl bir zihniyettir ki bu, tecavüze uğrayan kadınları suçlu ve kirli gösteriyor insanlara…
Nasıl bir cehalettir ki bu, kadınları öldürmeyi namus temizleme olarak görüyor…
Ve nasıl bir insanlığız ki biz, gazetelerin üçüncü sayfalarında bu olayları okuyup sonra da umursamazca devam ediyoruz yolumuza…
Not: Not ne mi? Her zaman dediğim gibi, EĞİTİM ŞART !!!
Pelin…
11.Temmuz.2008
YORUMLAR
Bir tezatlar ülkesi düşünün adı Türkiye,
Kendisiye daha düne kadar tecavuzcüsüyle evlendirlen bir ülke Türkiye (şimdi kaldırıldı)
Bir tokat da "devlet anamı babamı desem"
Rezillik diz boyumu desem...
İçim yandı üzüldüm
ÜMİDİM ZİHİNLERDEKİ DEĞİŞİMLERİN DAHA HIZLI OLMASI
Saygılar
C.D.
Kanayan yaraya bir neşter daha vurulmuş Sevgili pelin
Lakin bu konuların muhteviyatı ne kadar hassas olursa olsun
kaç kişi bu değerli yazınızı okuya biliyorki kör sağır dilsiz Aziz nesinlik bir toplum olduk
Bir taraftan madımaklarda insanlar yakılıyor, bir taraftan töre cinayetleri işleniyor bir taraftan mescitlerde din adına infaz kararları alınıp son namazlar kılınıyor, cinayetler işleniyor
Diğer taraftan insanlık açlıktan ölüyor kimiler yedi yıldızlı otellerde rioda uzatmalı sevgilileri ile gününü gün ediyor,
Kimileri Vatan uğruna Bayrak uğruna şehit olurken kimileri sahte raporla Askerlikten kaçıyor
Kimileri Vatan Bayrak ATATÜRKÜ sevdikleri için Çete ilan ediliyor yargılanıyor Kimileri gözü dönmüşlükle kendi namusunu para ile bile satıyor böyle karmaşık bir dünya
Çark kimisine mutluluk Kimilerine acı ve mutsuzluk getiriyor
Duyarlı İnsan seven yüreğinizi Cani gönülden kutluyorum
Engin Saygı sevgi selamlarımı gönderiyorum çok sağ olunuz var olunuz iyiki varınız iyiki yazıyorsunuz
Kırılmasın dost ,kırılmasın Can ,kırılmasın Asil yürek hiç ama hiç yaşam umudunuz
Açık olsun hep yolunuz,
Kendi güzel ,yüreği güzel ,asaleti güzel değerli Arif yürekli insan
saygı ile efendim
____şair 67_____
ALİ CEMAL AĞIRMAN
şair67 tarafından 7/15/2008 12:31:30 AM zamanında düzenlenmiştir.
o topraklarda kader doğuştan yazılır kendi hayatınızı değil törelerin size biçtiği hayatı yaşarsınız..seçim hakkınız yoktur..yüz gülsede yüreklerde hep ağlayan güldünyalar vardır..aşamazsınız ne kadar istersenizde o duvarları yıkamazsınız...
Elimi uzatsam elin uzak
Başımı yaslamak istesem omuz uzak
Sensizliğin ,hüzün akşamlarında
Hep acıttı yara almış yüreğimi
Nota nota bestelemek isterken aşk’ı
Varamadık sonuna
Yarım kalmış söz,yarım kalmış bir beste daha
Aşamadık duvarları,yıkılası duvarları
Uçuramadık sevda güvercinlerini
Hep kör topal kaldı
Bağlandı acıyla yoğrulmuş topraklara
Çözemedik
Bin asırlık süregelen töreleri
Yarım kalmış bir sevda daha eklendi
Asırlık geçmişe
Aşamadık duvarları,yıkılası duvarları
miray
kutlarım pelin bu anlamlı yazın için...
Sevgili Pelin öncelikle yazını geç okuduğum için özür dilerim ama bu benle kaynaklı bir şey değildi defterde olan arıza sebebiyle idi ama sorun değil çünkü geç de olsa ben senin yazılarını ve şiirlerini okumasını seviyorum :)
Evet , Güldünya için söylenecek çok şey var ama aslında senin de yazında belirttiğin gibi '' töre ya da namus '' cinayetleri ile ilgili ama ben sadece Güldünya için yazılan bir mektubu eklemek istiyorum , biliyorum birazcık uzun ama eğer sıkılmazda okunursa şayet çok memnun olurum Güldünya adına;
Sevgili Güldünya,
Sen daha önce hiç mektup aldın mı? O kısa hayatına kaç mektup sığdırdın? Senin hayatın mektuplara sığar mı, Güldünya?
Dünyada şiddete maruz kalan tüm kadınlar, aslında aynı ülkede yaşar. Bu ülkenin sokaklarında, yara izlerini örtmek için makyaj yapmış kadınlar dolaşır. Sokakta karşılaşan her kadın, kendinden bilir o boyanın altında ne olduğunu. Bu maskeye sadece bu ülkenin çorak topraklarında yetişen erkekler kanar. Bu erkekler yaralar açar, yaraları kapatmak için yapılan makyaja tapar. Erkeklerin arasında, bir kadının yaraları tekrar tekrar böyle kanar.
Bu ülkede sokağa çıkabilen kadınlar, her akşamüstü karanlık çökmeden eski bir oyunu oynar, Güldünya. Hava kararmadan eve dönme oyununu herkes çocukluğunda öğrenir, ama sadece kız çocukları hayat boyu oynamaya devam eder. Oyunun kuralları, hileleri, müzik kesildiğinde sandalyeye oturma oyununu hatırlatır. Müzik kapandığında, hava karardığında açıkta kalınmamalıdır. Müzik kesildiğinde oturmaya hazır olmak için nasıl bir sandalyeye yaklaşılır, etrafında oyalanılırsa, kadınlar da havanın kararacağını anladıklarında apar topar evlerinin olduğu mahalleye döner. Kadınlar aceleci adımları müziğe uymadığı için durdurulamaz. Mahalleden ayrılmayıp oyunbozanlık yapanlar suçlanamaz. Kadınlar bu oyunu karanlıktan korktukları için oynamaz, Güldünya.
Işık kapatıldı; sokaklar karanlık şimdi. Eve dönemeyen kadının yarın daha çok makyaj yapması gerekecek.
Bu evlerde her akşam toplanılır. Konuşulmaz, sadece nefes alınır. Bu gürültülü solumalardan, sessiz iç çekişlerden evlerin camları buğulanır. Buğulanan camlara kadınlar sevdiklerinin isimlerini yazmasınlar diye "yarın yapılması gerekenler" yazılır. Ertesi gün pencereden sokağa bakmak isteyen kadına yapılması gerekenler engel olur. Hep yapılması gerekenler bitmeden akşam olur, yine toplanılır, yine nefesler alınır. Artık sevdiklerinin ismini camın buğusuna yazmak kadınların aklından geçmez.
Camlarında kuralları yazılı bu evlerin camları silinmez, pencereleri açılmaz; içerisi havalandırılmaz. Kadınlar her gün yakınlarının nefesleriyle boğulur. O kadar çok penceresiyle bu ev, sokağı görmeyen dört duvar olur.
Evlerin duvarları incedir, bu duvarları geçebilen yine de sadece sestir. Komşu kadının çığlığı televizyon sesiyle bastırıldıktan sonra uyunabilir. Bu evlerde uyuyabilmek için, önce vicdanı uykuya yatırmak gerekir.
Güldünya, burada da, her gece kadınlar uykuya dalar. Rüyalarında yaralarını yamar. Ama aslında üstünde incecik örtüyle, olası katilinin yanında savunmasız yatar. Bu ülkede de, birisini öldürmeden kimse katil diye anılmaz. Belki bu yüzden kadınlar öldürülene kadar katillerine koca, baba, ağabey, dayı, amca demek zorundadır.
Bu evlerde geceler, gündüzler, yıllar geçer. Zaman içinde, havalandırılmayan evin kokusu, evde en çok zaman geçirmek zorunda kalanların; kadınların üstüne siner. Kadınlar üstlerine sinen bu koku yüzünden evin dışındayken bile evi unutamaz. Yakınlarının nefeslerinin kokusu burnundayken, nefesleri de ensesinde gibidir. Bu yüzden kadınlar evin içinde; onların gözü önünde nasıl davranıyorsa, evin dışında da öyle davranmak zorundadır. Kadınlar üstlerinde evin kokusuyla fazla uzağa gidemez. Kokuyu tanıyanlar onu ele verir. Bu koku yüzünden Bitlis-İstanbul arası 1505 km. olmaktan çıkar. Bu ülkede hiçbir yer o kadar uzak olamaz.
Ve Sevgili Güldünya, bu ülkedeki kadınlar hiç mektup almaz. Çünkü onlar kimsenin "sevgili"si olmaz.
Sen, Güldünya? Sen daha önce hiç mektup aldın mı?
Güldünya, ağabeylerin yol ortasında seni neden kalçandan vurdu? Kuzeninin kocasının sana tecavüz etmesinden, kalça hareketlerini sorumlu tuttukları için mi? Tecavüzden geriye kalanı, evlenmeden bu kalçaların arasından doğurduğun için rni? Ağabeylerin seni neden vurdu, Güldünya?
Sağ kalçanı kim kanattı, Güldünya? Bedenini yağmalarken onu sıkıca kavrayan akraban mı, yol ortasında oraya kurşun sıkan ağabeyin mi, yoksa hastanede orayı sarıp sarmalayıp korumayanlar mı? Güldünya, kim canını daha çok acıttı?
Annen mezarının başında sadece senin için mi ağladı, Güldünya? Bir anne kızının katiline her gün yemek hazırlamak zorunda kalır mı? Silahı verenle koyun koyuna yatar mı? Bir anne için kurbanla katili aynı karında taşımış olmak, yeterince ağır bir yük değil mi? Annen mezarının başında kimin için ağladı, Güldünya?
Sadece senin canın mı yandı, Güldünya? Başka kimler, aynı evde yaşadıkları için katillerine yakalandılar? Kimler tanıdık bir yüz olduğu için katillerini tanıyamadılar?
Alicia Aristregui, İspanya. 2004. Ayrıldığı kocası tarafından bıçaklanarak öldürüldü.
Birgül Işık, Elazığ. 2005. Katıldığı televizyon programında şiddet gördüğünü söylemesinin ardından, sokakta oğlu tarafından öldürüldü.
Cheagh Rooteh, Irak. 1993. Yabancı bir adamla konuştuğunu gören babası tarafından öldürüldü.
Çiğdem İnce, İzmir. 2003 Evlilik dışı hamile kaldığı için ağabeyi tarafından öldürüldü.
Dilber Kına, İstanbul. 2001. Erkeklerle gezdiği için babası tarafından baltayla öldürüldü. Evrim Sarıçiçekler, İstanbul. 2005. Ailesinin karşı çıktığı birisiyle evlendiği için ailenin görevlendirdiği birisi tarafından öldürüldü.
Fadime Şahindal, İsveç. 2002. İsveçli bir genci sevdiği için babası tarafından öldürüldü, Güldünya Tören, İstanbul, 2004.
Hatun Sürücü, Almanya, 2005. Zorla evlendirildiği akrabasından boşandıktan sonra bir “Alman gibi" yaşadığı için sokakta ağabeyi tarafından öldürüldü.
Ivy Blore, Kanada. 2004. Aile içi şiddet kurbanı.
Kadriye Demirel, Diyarbakır. 2003. Tecavüze uğrayıp hamile kaldıktan sonra ağabeyi tarafından öldürüldü.
Leticia Aguliar, Amerika. 2002. Aile içi şiddet kurbanı.
Maria Terasa Carlson, Filipinler. 2001. Evliliği boyunca şiddete maruz kaldı. Sonunda 23. kattan atlayarak intihar etti.
Nadia Anjuman, Afganistan. 2005. Afganistanlı şair, kocası tarafından dövülerek öldürüldü. Olivia Hodson, Amerika, 1999. Aile içi şiddet kurbanı.
Pınar Kaçmaz, Diyarbakır. 2002. Evden kaçıp mankenlik ajansına başvurduğu için babası ve ağabeyi tarafından öldürüldü.
Rukhsana Naz, İngiltere. 1998. Evlilik dışı hamile kaldığı için annesi ve ağabeyi tarafından boğularak öldürüldü.
Sevda Gök, Şanlıurfa. 1996. Pastaneye gittiği gerekçesiyle bir yakını tarafından öldürüldü. Şemse Allak, Mardin. 2002. Evlilik dışı ilişkiye girdiği gerekçesiyle taşlanarak öldürüldü. Tasleem Begum, İngiltere. 1995. Erkek arkadaşı olduğu için kuzeni tarafından arabayla defalarca ezilerek öldürüldü.
Ursula Allen, Amerika. 2002. Aile içi şiddet kurbanı.
Victoria Anna, Amerika. 2002. Aile içi şiddet kurbanı.
Yeşim Sağlam, Adana, 1998. Kocasını terk edip sevgilisiyle beraber olduğu için babası ve kocası tarafından öldürüldü.
Zehra Karagöz, Şanlıurfa, 2003. Başka erkeklerle beraber olduğu söylentileri üzerine kocası tarafından kalbinden bıçaklanarak öldürüldü.
Alfabenin tüm harflerine kan bulaşmışsa, pekâlâ aynı harfler bu kez acıya ortak olmak için bir araya gelebilir. Bu mektupta da senin için bir araya geldiler, Güldünya. Tüm bu harfler, üstlerine bir daha kan bulaşmasın; bu mektuba sığmayan liste daha da uzamasın dileğiyle toplandı. Simdi artık hepsi dağıldı, geriye sadece son olarak sana sunu söylemek isteyen harfler kaldı:
Güldünya, sen ağlarken, güler mi hiç bu dünya?
Sevgilerimle Pelin, kutluyorum seni ve o duyarlı kadın kalbini, çok güzeldi yazın ........
bir gerçekliği tüm çıplaklığıyla resmetmişsiniz...
acının ve malesef erkek hegomanyasının baskıcı tutumlarından dolayı...
toplumda bir çok kadın kimsenin yaşam hakkını elinden alma hakkı olmadığı halde...
bu tür toplumsal baskılara işkencelere ve ölümlere maruz kalıyor ne yazık ki...
üzüntü verici bir anlatım...
ama işleyen kalemi kutlarım...
Kurbanlar kadın olunca töreyide en güzel kadınlar yazar. Empati yapmaya filan gerek olmadan. Bu bir duygudur ve ülkemizde maalesef bu hazin olayı kadınlar yaşıyor.
Son beş yılda Türkiye’de 1091 töre ve namus cinayetinin işlendiğinden kaçımızın haberi var?
Benim sayı olarak haberim yoktu ve bu rakam dudak uçuklatacak cinsten.
Nasıl bir zihniyettir ki bu, tecavüze uğrayan kadınları suçlu ve kirli gösteriyor insanlara…
Nasıl bir cehalettir ki bu, kadınları öldürmeyi namus temizleme olarak görüyor…
Ve nasıl bir insanlığız ki biz, gazetelerin üçüncü sayfalarında bu olayları okuyup sonra da umursamazca devam ediyoruz yolumuza…
VE NE ACIDIR Kİ HALA YOLA DEVAM EDİYORUZ! !
Duyarlı kalemi kutluyorum.
Sevgiyle.
Konu iç sızlatan bir konu ve yıllardır çözümü, çözümsüzlükten yola çıkan bir zihniyet... atılmayan adımlar !
Öyle garip düşünceler aşılanıyor ki namus kavramı adı altında...
Belli başlı bir kaç başlığı var çözümsüzlüğün...
Dini bilgiler bakımından yetersizlik !...
Hafifleştirilen yasalar !...
Yasaların yetersizliğinden faydalanan cehalet ordusunun nsan hayatı adına ortaklaşa aldığı kararlar !...
Namus kavramını sadece ten'den ibaret saymak !...
Öyle garip ki; Bu şekilde tecavüze uğrayan bir bayan, eğer tecavüzcüsünün ikinci, üçüncü veya dördüncü karısı olmayı kabullenirse hemen namusu temizlensin diye evlendiriliyor !...
ve namus temizleniyor... susuz sabunsuz... imam nikâhı... namus kurtulduuuuu...
Peki tecavüzcüye kesilen ceza ne ?
İstediği anda gömlek değiştirir gibi istediği eşi elde etsin diye ikram edilen körpecik kızlar... imam nikâhı var ya... mesele yok !...
Dini bilgiler yetersiz... peygamberimizin (sav.) hadisi adı altında kulaktan dolma aslı astarı olmayan, mantıksal kökeni olmayan rivayetleri, okuyup üfleyip kulaktan kulağa oynar gibi yaymak... sonrası ?
İmam nıkahı = Namus temizleyici
alternatif şık nedir ?
Bahsettiğiniz üzre, bıyığı terlememiş delikanlıyı dolduruşa getir, eline silah tutuştur, ben neymişim yavvv dedirt... çeksin tetiği... nasılsa üç beş ay yatar çıkar... işin daha da vahimi bu cinayeti işleyenler hem içeride hem de dışarıda oldukça itibar görüyorlar !..
Namus için cinayet işledi ya !... Ondan daha namuslusu yok...
Peki ölen ?
Olsun, nasıl olsa daha geride 8 - 10 kardeşi var yaşayan !...
Nedense namusun yürekte olduğu kimsenin aklına gelmiyor !...
Bence en vahimi de, bu kızlarımızın böyle bir olay ile mağdur kalmasının tek sebebi yine kendileri...
Afedersiniz... dişi köpek, erkek köpek tanımlaması yaparlar !...
Tecavüze uğrayan kız eğer pas vermemişse kimse cesaret edip yaklaşamazdı gibi saçma sapan cahillikle dolu, sözüm ona kendilerini aklamaya çalışan zihniyetler !...
SAYGILARLA