29
Yorum
9
Beğeni
0,0
Puan
3117
Okunma
Bu sitede her gün yüzlerce, yıllara vurduğumuz zaman on binlerce- yüz binlerce şiir yayınlandığını söyleyebiliriz. Hiç düşündünüz elimizde ustaca yazılmış şiirleri üste bırakıp diğerlerini eleyen bir elek olsa ve bu kadar şiiri elekten geçirsek elimizde kaç tane kalır? Kendi şiirlerimi de dâhil ederek söylüyorum, pek ümitli değilim. İyi bir şiir yazmak için şiirin öncelikle tanımını bilmek lazım. Kısaca duygu ve düşüncelerin en güzel, etkileyici ve öz ifadesi diyebileceğimiz şiirin diğer edebi türlere nazaran kısa olması çokça tercih edilmesini doğurmuştur. Yani kısa olmasından dolayı çoğu insan basit bir yazılı anlatım türü olduğu sonucunu çıkarır ve ona meyleder. Eğer, şiiri kendi beğeninizi ölçüt alarak değerlendiriyorsanız yazdığınız elbette şiirdir. Ama amacınız bu işten anlayan büyük bir kitleyi etkilemekse her şiir, şiir değildir denilebilir. Binlerce yıllık bir geçmişe sahip olan şiir; yazılı tarihten bildiğimiz kadarıyla Sümerler ’den Babil’e, Hint kutsal metinlerinden tutun Kral Davut ve Kral Süleyman’a, sonraki bazı kutsal kitaplara ( kafiyeli olan her metin şiir dilini kullanır) ve günümüze kadar şiir insanların vazgeçemediği edebi bir anlatım türüdür. İlk insanın ortaya çıkışının yüzbinlerce yıl önce olduğunu düşünürsek yazının bulunmasından önceki karanlık çağlardaki sözlü şiirlerin on binlerce yıl öncesine dayanabileceğini iddia edebiliriz. O halde şiir, insanoğlunun genlerine bile işlemiştir.
Şiire gönül veren biz amatörlerden ( daha yumuşak bir ifade olması için acemi demiyorum) çoğumuz yazdığımız şiirlerle kendimizi şiir üstatları olarak kabul ediyoruz. Hatta bazılarımız isminin önüne “şair” ifadesini ekleyerek şiirin doruklarına ulaşmışlar(!) Elbette ki bu sitede çok kaliteli şair ve şiirler fazlasıyla mevcut. Belki de bundan dolayı çoğumuz bu şahıslar var diye usanmadan her gün “Acaba hangi yeni şiirleri eklemişler!” diye siteye uğramadan edemiyoruz. Fakat genele baktığımız zaman manzara pek de iç açıcı değil. Çünkü herkesin ya da çokların yapabildiğini yapmak herhalde büyük bir maharet sayılmaz. Şüphesiz beğenilmemek onur kırıcıdır. Çünkü çoğumuzda beğenilme ve de bir büyük şair olma hevesi vardır. Tabii ki büyük şair olmak doktor ya da mühendis olmak gibi her sene on binlerin çalışıp becerebileceği bir iş değildir. Her şeyden önce şair etiketini almak için yayımlanmış ve/veya kabul görmüş bir şiir kitabına sahip olmak lazımdır. Çok kaliteli şiirler yazamamanın temel sebeplerinden bahsetmek istiyorum.
Sanırım İlhan Berk söylemişti büyük şair olmak için çokça şiir okunması gerektiğini. Bahse girerim ki birçok kişi hayatında şiir kitabı almış değildir. Kıyıdan köşeden, internetten okuduğu birkaç şiiri büyük bir meziyet görüp yeteri kadar şiirden beslendiğini iddia edenleri önemsemiyorum bile. İdealimiz gerçekten büyükse edebi yayımları, dergileri, şiir kitaplarını okumanın, takip etmenin olmazsa olmaz bir şart olduğunu belirtmeliyim. Bu şunun için gereklidir: Okuduğumuz şairin üslubu sayesinde zamanla kendi üslubumuzu ediniriz. Ahmet Selçuk İlkan okuyan Ahmet Selçuk İlkan gibi, Turgut Uyar okuyan Turgut Uyar tarzı şiirler yazar. Yani kaliteli bir şairi okumak kaliteli şiirler yazabilmenin başlangıcıdır. Edip Cansever, Turgut uyar, Atilla ilhan, İsmet Özel gibi şairleri büyük yapan kendilerine has üsluplarıdır. Tabii ki bu hemen olabilecek bir şey değildir. Bu şairlerin yazdığı ilk şiirlerle ustalık dönemlerindeki şiirleri karşılaştırırsanız arada büyük fark görürsünüz. Derin his ve düşünce sahibi olamayanların başarılı olamayacağı bir uğraş olması, karakter ve kişisel bazı özellikler yönüyle kalıtsal özelliklere işaret etse dahi geliştirilemeyeceği anlamına gelmez. Madem bu işe gönül vermişiz, az veya çok bu kabiliyet bizde var. Yapmamız gereken yazdığımız şiirlerle yetinmeyip çok okuyarak, his dünyamızı zorlayarak, çok derin düşünerek söylenmemişi bulup bunu şiir severlerin hayran kalacağı bir biçimle ifade etmektir.
Hissettiğimizi veya düşündüğümüzü günlüğe yazar gibi oturup yarım saatte karalayarak şiir elde ediyoruz. Sonra bunu okuyan herkesin hayran olup bize övgüler dizmesini bekliyoruz. Her gün bir şiir yazıp altına Nazım Hikmet gibi o günün tarihini ekliyoruz. Herkes Nazım olamayacağına göre aceleciliğin büyük bir hata olduğunu söyleyebiliriz. Bir saatlik bir çalışmayla çok güzel şiir yazanlar elbette ki var. Ama düşünün, bir saatlik bir çalışmanın sonunda iyi bir şiir yazılabiliyorsa birkaç günlük veya bir haftalık uğraşla ne kadar özel şiirler çıkacağını. Zaten bir şiire yoğunlaşırsanız ister istemez her gün yeni yeni ifadelerin size aktığını göreceksiniz. Mehmet Akif’in rüyadan uyanıp yazdığı mükemmel dizeleri hatırlayın. Yeter ki sabır gösterin. Usta şairlerimizin çoğu bu işi meslek edinmelerine ve uzun yıllar şiir yazmalarına rağmen yazdıkları bütün şiirleri tek bir kitapta toplayabilirsiniz. Basit bir hesap yaparsak ortalama ayda bir- iki şiir yazmış oldukları sonucunu çıkarabiliriz.
Şiir yazmak için duygu yoğunluğuna ulaşmak gerektiğinden canımızın her istediği vakit şiir yazamayız. Oyalanma amacıyla şiir yazsak bile içten olmadığı için büyük bir ihtimalle etkileyici olmaz. Öncelikle belirtmek lazım ki kaliteli bir şiirin omurgası aniden aklımızda belirip yüreğimizden taşmak isteyen, daha önce söylenmemiş veya söylendiğini duymadığımız bir ifadedir. O ifadeyi sağlamlaştıran başka ifadeler de bularak şiirimizin iskeletini oluştururuz. Geriye bunları açmak, kelimelerle oynamak, fazlalıkları atmak, yani mümkün olan en kısa ve kulağa hoş gelen ifadeyi bulup yazmak, ardından şiiri bütünsel olarak inceleyip akışı bozan kısımlarda düzeltmeler yapmak kalıyor. Şiiri bitirdikten veya bitirdiğinizi sandıktan sonra gerekirse on defa yirmi defa okuyun. Gerek mana yönüyle, gerekse ritmik olarak akışı bozan ifadeler mutlaka gözünüze çarpacaktır. Bu aksaklıklarla uğraşırken aceleci davranmanın sorunu gidermediğini, sadece farklılaştırdığını belirtmek lazım. Bir de şiirden anlayan birine şiirinizi okutun ve değerlendirmesini isteyin, olumlu veya olumsuz eleştirileri kırgınlık göstermeden dinleyin. Alçakgönüllü olmak şiirde kendinizi geliştirmenize yarayacaktır.
Kendi şahsi kanaatime göre bir şair serbest şiir yazmalıdır. Hece vezniyle, rediflerle, zengin kafiyelerle süslenmiş şiirlerin revaçta olduğu dönemleri çoktan aştık. Ama şarkı ya da türkü sözü yazıyorsanız bu unsurları birinci öncelik olarak almanız gayet doğaldır. Güzel bir besteyle çok etkileyici olsa da, saf haliyle iyi bir şiir eleştirmenine mani tadı verir. Her sanat gibi şiir de gelişerek bu günkü konumuna gelmiştir. Fakat şiirin kendine has bir biçimi vardır. Çoğu insan yazdığı deneme veya öykülerin cümlelerini alt alta dizerek şiirleştirdiğini varsayar. Oysa şiir ile düzyazının teknikleri arasında büyük fark vardır. Örneğin zaman eklerini çokça kullanmak bir zaaftır. Çokça kullanım, büyük bir ihtimalle o kişinin daha çok şiir okuması gerektiğini gösterir.
Serbest şiirin üstünlüğü, içeriğin biçime göre şekillenmemesi, yani duygu ve düşüncelerin daha saf ve içten aktarılması ile oluşur. Oysa kafiyeli bir şiir yazıyorsunuz diyelim. Bir önceki dizenin sonundaki seslerle uyumlu kelime bulup onu kullanmak zorunda kalırsınız. Dolayısıyla duygularınızın arzuladığı ifadeler yerine söyleyiş olarak şiire uygun olan kelimeyi yazmaya mahkûm olursunuz. Serbest şiirde de elbette söyleyiş güzelliği için ses benzerliklerinden, kafiyelerden, çoğu zaman kelime tekrarlarından yararlanılır. Mesela dize sonuna olmasa bile aralarda ses benzerlikleri ile şiire ahenk kazandırılır. Ama bu yöntem duyguların saf ifadelerini katledecek kadar ve göze çarpacak yoğunlukta değildir.
En büyük yanılgılarımızdan biri de şiiri salt duyguları aktaran bir sanatmış gibi görmemizdir. Oysa şiir hem duygu hem düşünce ürünüdür. Bir şiirde bu iki kaynağın biri eksikse o şiir etkileyiciliğini kaybeder. Böyle şiirlere çokça rastlarız. Bir sürü duygusal benzetmelerle dolu olan bir aşk şiiri okudunuz diyelim. “Şiir ne anlatıyor?” diye bir soru yöneltilse basit cevaplardan başka vereceğimiz yanıt olmaz. “Çok seviyormuş işte, aşkından kahrolmuş, çok güzel bir şiir.” gibi şairi asla tatmin etmeyecek, hatta hayal kırıklığına sevk edecek cevaplar verirsiniz ancak. Oysa içinde felsefi derinlikli ifadeler olan şiirleri bir daha bir daha okumak istersiniz. Hatta bazı şiirlerden aforizma bile çıkarabilirsiniz. Bazı şairler ise yukarıda bahsettiğimiz durumun tam tersi bir şiir anlayışına sahipler. Yani felsefi bir yazı kaleme alıyormuş gibi duygulardan şiirini arındırıp şiiri ruhsuz bırakır. Her şair bir şeyler anlatma uğraşı içindedir. Kendi duygularının hissedilmesi veya kendi düşüncelerinin benimsetilmesi amacını taşımayan şair yoktur. O halde düşüncelerin duygu da barındıran kelimelerle ifade edilmesi benimsetmeyi kolaylaştırdığını unutmayalım.
Şiirde imgeler önemlidir. Ama şiiri imgeye boğmak okuru yorar ve bıktırır. Günümüzde çokça karşılaştığımız yanlışlıklardan biri de imgelere yoğunlaşıp biçimin önemsenmemesidir. Bu tarz şiirler derin manalar barındırsa dahi ritimden, ahenkten yoksun olduğu için kendi kıymetini düşürür. Çünkü şiir okuru bu öğeleri arar. Bir müzik parçasını dinlerken yanlış çalınan bir notanın hemen farkına varmak gibi ahengi bozan, ritmi yok eden kısımları sezer ve beğenmediğini aklının köşesine not eder. Ayrıyeten benzetme sanatı şiirde en fazla kullanılan sanattır. Orijinal benzetmeler şiiri diğerlerinden farklı kılar. Aynı zamanda bulmaca çözüyormuş gibi okura zevk verir. Oldukça kapalı olan bir dilin tercih edilmesi ise okur anlamazsa büyük bir ihtimalle o şiirin okunması yarıda kesilir. Çoğu şair de büyük bir zekâ belirtisi olarak böyle şiirlerle övünür, bazen de okuru suçlar anlamıyor diye. Ne tam kapalı ne de oldukça basit bir anlatım tercih edilirse okur daha çok zevk alır diyebiliriz.
Sonuç cümlesini yazarken şunu belirtmek isterim: Kendi şiirlerimi çok beğendiğimi söyleyemem, ama iyi şiirden anladığımı söyleyebilirim. Bu tatminsizlik beni vazgeçirmek yerine daha iyi şiirler yazmaya mecbur bırakıyor. Umarım hepimiz başarırız. Çünkü dünyanın daha çok hissetmeye, daha çok düşünmeye, daha çok şaire, şiire ve şiir okuruna ihtiyacı var.
Yahya OĞUZ